turgut uyar

0 /
elifielifine
benim burcum aslan yıldızım güneş
yıl oniki ay ben ayaktayım
sağ yanım boş solum yetersiz
iki ayağımı direk gibi gerip durmuşum
virüslere bakterilere çıplak kadınlara karşı
gösterişli elbiselerle hışır hışır paralarla
900 safi gramlık beynimin yarısıyla
tutar hayal meyal yıldızları kucaklıyabilirim
daracık anların koltuğu altında
bir kadını 43 yerinden erkekçe öper
45 yerinden delice bıçaklayabilirim

karalar karışmış endişelerime
maceram bir berrak bir bulanık
ah ben istesem neler yapabilirim
uzaklarda gümbür gümbür davullar çalınır
herkese gülüp durur orospular
derdim anadan doğma değil sonradan olma değil
çarşılarda meydanlarda sinemalarda
yaşayışım yarı uyur yarı uyanık

ben daha çok şeylerim yaşadıkça
neye yaradı gülüşüp durduğumuz
bir adamın ağlayıp dövündüğü neye yaradı
otlar yeşildi biliyordum
serçeler ufaktı biliyordum
iki kere iki dört ederdi biliyordum
falanı biliyordum
filanı biliyordum
ben yitirdim kimseler bulamadı
elifielifine
hüzünlü bir çocuktur turgut uyar, kendisinin de dediği gibi “nedense hep ağlamaya hazır”. bir şeylerden sıkılmaktadır ve şiirine bu ağlamaya hazır hâli damgasını vuracaktır. hüznü büyük şeylerden değildir ama hüzündür neticede:

hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız

örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk

yahut bir adam bıçaklasak

yahut sokaklara tükürsek

ama en iyisi çeker gider dik

gider geyikli gecede uyurduk

annesinin isteği üzerine genç bir yaşta ilk evliliğini yaptı turgut uyar. genç bir subay olarak anadolu’nun çeşitli yerlerinde görev yaptı. 18 yaşında ilk çocuğu doğdu. şiirler yazdı. ilk şiirleri daha çok yüzü anadolu’ya, halk edebiyatına dönük şiirlerdi. orhan veli etkisi de hissedilir.

1947’de yad isimli şiiri ilk defa yedigün dergisinde yayınlanır. ancak dikkatleri üzerine çekişi arz-ı hal şiiri ile olacaktır. 1948’de bu şiirle kaynak dergisinin yarışmasında ikinciliği elde etmiştir. bir yıl sonra çıkan ilk şiir kitabı da bu şiirin ismini taşır. 1952’de ise türkiyem isimli kitabı çıkar.

nihayet ruhunu sıkan askerlik mesleğinden vazgeçtiğinde, yıl 1958’dir. istifa eder ve seka’nın ankara bürosunda göreve başlar. artık bilinen bir şairdir ve yeni işinde bol bol şiir konuşabileceği geniş bir çevre edinmeye başlamıştır. cemal süreya, vü’sat o. bener, nurullah ataç, muzaffer erdost. bülent ecevit, ilerleyen yıllarda o zamanın genç şairlerinden ismet özel, ataol behramoğlu, süreyya berfe...

omuzlarını sırmasız, apoletsiz de sevebilen şair

ben severim omuzlarımı bir gün

sırmaları, apoletleri olmasa da.
cirkinbeti
mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor

biz giz dolu bir şey yaşadık
onlarda orada yaşadılar
bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

en başta mutsuzluk elbet
kasaba meyhanesi gibi
kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
öbürürün bir kadından aldığı verem
bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

yazık sevgime diyor birisi
güzel gözlü bir çoçuğun bile
o kadar korunmuş bir yazı yoktu
ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
gemiler gene gelip gidiyor
dağlar kararıp aydınlanacaklar
ve o kadar

tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün
ey en akıllı kişisi dünyanın
bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse

eylül toparlandı gitti işte
ekim filanda gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar .
cirkinbeti
nedir sonsuzdan bir önceki sayının adı
diyelim sonsuz eksi bir
sonsuz eksi bir
hayatın adıdır bu

gece bütün şablonuyla
geldi üzerimize
ormanlar taş kesilip kömüre durdular
ve petrole kesti planktonların hepsi
gazyağı tunç duman
ne kadar sürdü ki ateşin yengisi
bir türlü yeterince yaşanamayan
sonsuz eksi bir

hatırla desem
neydi hatırlanacak olan
dört başı mamur bir av partisi
görkemli otellerin alacalı lobisi
kalın bir sevda inec bir mevsim sonu
tahıl ve değirmen
kırılıp dökülmüş bir iskelet
kalbiyle birlikte
bir temmuz ortası
nasılsa öyle

kaç ozan haykırmış
sürüp giden zamanın ardından
sevmek sevmek
ben de ben de

sonsuz eksi bir
şaşkın bir pazarcının
akşamüstünü sevmesinde
cirkinbeti
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım

falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım

senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım
akilluslu
’’durduğum yer benim değil iken
gidebilecek bir yerimin olmaması ne acı
gidebilecek bir yerim yok iken hala
ve inatla durmayışım ne gaflet
nihayetinde ölmüyorken yaşıyor olan insanın
yaşıyorken öldüğünü bilmemesi bu ,
bu ne tuhaf bir hayret ’’
----turgut uyar---
tehlike
ikinci yenilerinin, muhteva bakımından soylu birkaç şairinden biridir. ölüm duygusunu yaşatır şiirlerinde. sevilir.
yaslibirkisarehindussedegunler
"şimdi bu kışa girişin bir hüznü müdür, o mudur acaba
bu iri iri sevmekler, denizi o eski mühür, o mudur acaba

mavi isterse mavi kalsın ister ölümle değişsin kendini
ellerim bu hüzünde her şeye karşı kırgın, kaba saba

çocuklar vardı çarşıya indiğimde hemen hemen günsonu
ellerini verdin tuttum, tamam ağzını da ver bir daha

durup durup yüceltiyorsun şu korkak şafağımı
incelmiş bir mor olarak çıkıyorum böylece her sabaha

şimdi bu hüzün nedir sanki, kara kazağım sırtımda
işte bir duman, bizi tüten, işte bir duman ki kapkara

kışa nasıl başlanır bahçelerde, çiçekler nasıl başlarsa
bir balıkçı denizin dibine öyle başlar her defa

şimdi bu kışa girişin hüznü müdür, o mudur
benim her duygum biraz hüzün gibidir. mesela.."
nys
aciyor

mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor

biz giz dolu bir şey yaşadık
onlarda orada yaşadılar
bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

en başta mutsuzluk elbet
kasaba meyhanesi gibi
kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
öbürünün bir kadından aldığı verem
bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

yazık sevgime diyor birisi
güzel gözlü bir çocuğun bile
o kadar korunmuş bir yazı yoktu
ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
gemiler gene gelip gidiyor
dağlar kararıp aydınlanacaklar
ve o kadar

tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün
ey en akıllı kişisi dünyanın
bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse

eylül toparlandı gitti işte
ekim filanda gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar

en iyi şiiri..
nys
çokluk senindir

özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir
özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir

suya giden bir adam mesela omuzunu eğri tutsa
güneş su ve adamın omzundaki eğrilik senindir

ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın
kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir

kararan dünya, yeni bir güle bir ateş parçasıdır
bir ateş parçasından arta kalan soylu karanlık senindir

bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın
ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir

benim sevdiğim su senin suyunun öz kardeşidir
senin soyunun bıraktığı güçler artık senindir

çünkü bir silah gibi tutarsın tuttuğun her şeyi
her yeri bir uyarma diye tutan ıslık senindir

senindir ey sonsuzveren ne varsa hayat gibi
tutma soluğunu, genişle, öz ve kabuk senindir

ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın
aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir.
yaslibirkisarehindussedegunler
"bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.
kabul.
... bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
sesini duysam, susacağım..."

sipsi
bir çeşmedir dökülen omuzlarımdan,
avuçlarım pırıl pırıl dolar, boşalır.
ömrümüz serapa sevda içredir.
bir uzun yaz günü durur, zulmeder
tanıdık, bildik günler sarkar takvimden
hafızam zulmeder boşluğuma.
birden bir arının kanatlarında terü taze
sen gelirsin...

aslan ağzındadır saadetimiz
yağmurlar yağar, günler batar, geceler gelir
bir bitmez türkü başlar dışımızdan.
bir çınar altıdır oturduğun yer;
dizlerin örtülmüş, bakışların uzak,
al bir hırka örmektesin ağır ağır.
bir ince bilezik, küpelerin, saçların
otlar, kuşlar, beyaz bulutlar...

dilerim haşre kadar hatırımda
böyle kalırsın...
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol