renklerin psikolojik etkileri düşünüldüğünde kan akışını hızlandıran, insanı hareketlendiren, iştah açan hatta cinsel çağrışımlar yapan kırmızının şaşırtıcı olmayarak kötü yola düşmüş halidir. bir de insanı sakinleştiren, camilerde görmeye aşina olduğumuz renkler de vardır:
(bkz: namuslu yeşil)
orospu kırmızı
bu gece yalnızlık yok..seni bekleyen yağmur saksıları dolduruyor..krem kutularına bo$altıyorum yazdıklarımı..rüyalarımda, donmu$ nehirlerin üstünden kahkahalar atarak kayıyorum..yalan konu$uyorum..kum saatlerini yakıyorum..biri penceresini açsa kurtulacaksın sanıyorum..ama olmuyor..bütün pencerelerimi açıyorum..ama olmuyor i$te..
meğer sen bütün davetleri reddetmi$sin..meğer sen tüm çırpını$larıma sırtını dönmüşsün..anladım, çok sevmi$sin sokağa küfür gibi çaldığım kırmızıyı.
meğer sen bütün davetleri reddetmi$sin..meğer sen tüm çırpını$larıma sırtını dönmüşsün..anladım, çok sevmi$sin sokağa küfür gibi çaldığım kırmızıyı.
(bkz: kırmızı ışık)
(bkz: orospu kırmızısı)
" karyolaların altına giriyorum. perdelerin arkasına saklanıyorum. saksıların dibine dü$üyorum. ölecegimi bilsem tekrar ederdim sana bütün yazdıklarımı. ama yeniden sevemezdim ki... yüzde yüz fazlasında bir umut dü$müyor gözlerimin hanesine. bir aglayı$ ki dü$ün, adını telaffuz bile edemeyen bir pazar esnafının serasında ek$i birer elmayız ikimiz.."
" aynı kılıçla ölmek istiyorum. e$it bir ölüm istiyorum. sokaklar ve kalbim için..
ama yok! inan yok...
her defasında kırılan kur$un bir kalem bu. onun gorunmez oldugunu soyluyorum. seni bir tek dokunu$ için ölümsüz yapıyorum. ben de en az senin gibiyim.
ve en çok senin gibi.."
ama yok! inan yok...
her defasında kırılan kur$un bir kalem bu. onun gorunmez oldugunu soyluyorum. seni bir tek dokunu$ için ölümsüz yapıyorum. ben de en az senin gibiyim.
ve en çok senin gibi.."
" birbirimizle hiç ama hiç konu$madıgımız sozcukler var ya... ben onların sırca koskunde partiler düzenliyorum. gözya$ı dokuyorum. patlamayan kestanelerin kar$ısında. vapur yana$tıgında a$kım burda olacak diyorum. kimse anlamıyor olacakları.. "
" yolculuk uzun sürmez hiç bir zaman. seni cok uzun dü$ünüyorum. sahneden dans ediyoruz. pis ve güzelim. tenimdeki kadını ke$fediyorsun. hemen oyunca hazır bir piç oldugunu anlatıyorsun. aceleci, acık ve cocuksun. o zaman otel odasından aldıgım mektup acacagını farkediyorum. corabımın içindeymi$.
bo$luguna a$k dü$ürmek istiyorum.
atlar kadar hızlı, atlar kadar yava$..."
bo$luguna a$k dü$ürmek istiyorum.
atlar kadar hızlı, atlar kadar yava$..."
" bir,iki,üç,dört,be$..altı değil!hayat,benden gizlediğin ellerini hangi cebinde saklıyorsun?.."
günahlarım var şehvetime boyun eğmiş; ondan boy boy çocuklarım, kışkırtılmış hisler adı verilen.
tenim süt beyaz, hayallerimin kirliliğine inat; gözlerim yemyeşil kin, doğanın barışına karşıt; mavilerim var içimde kızgınlıklarımla, bulut bulut beyaz beneklerini hayaller diye taşıyan gökyüzüne dair; ve aslında ‘orospu kırmızılarım’ var, seni insanlığa davete çağıran.
elini sokmaya korkma taşın altına, en çok da sen memnun kalacaksın bu hülyada. söylesene, ne kadar ömür biçmiş tanrı denen aldatmaca?
ve düşünsene, ne istersin sana biçilen bu kadarcık zamanda?
doğruluk nedir ki hayatta?
hepimizin yaşadığı ihtiraslar değil mi ikiyüzlü? bastırılanlar en çok işe yarayanlar değil mi sevgi sunaklarımıza?
tanrı’ya adanacak en temiz hayaller üstelik bunlar, farkında o’da…
gel, sana sunuyorum ‘orospu kırmızı’larımın ateşini!
boğun eğmeyelim biz hayatın genel geçer kurallarına.
kaybolalım yaşamın gizinde, kollarını açan şehvetinde, meyve veren hayatın ilânihayesinde, şarkıların dize geldiği o mistik kelimelerde, yap-boz oyuncakların saklı kentlerinde, isyankâr ruhun sapa evcimenliğinde, sessiz çığlığın biçareliğinde, hayatın argümanı ile donatılmış ne var ne yok beşerinde; dedim ya işte, günahın bağışlanmaz evriminde…
günahlarım var şehvetime boyun eğmiş; ondan boy boy çocuklarım, kışkırtılmış hisler adı verilen.
orospu kırmızı var sevgimde, benimle oynayacağın oyun bahçesinde!
tenim süt beyaz, hayallerimin kirliliğine inat; gözlerim yemyeşil kin, doğanın barışına karşıt; mavilerim var içimde kızgınlıklarımla, bulut bulut beyaz beneklerini hayaller diye taşıyan gökyüzüne dair; ve aslında ‘orospu kırmızılarım’ var, seni insanlığa davete çağıran.
elini sokmaya korkma taşın altına, en çok da sen memnun kalacaksın bu hülyada. söylesene, ne kadar ömür biçmiş tanrı denen aldatmaca?
ve düşünsene, ne istersin sana biçilen bu kadarcık zamanda?
doğruluk nedir ki hayatta?
hepimizin yaşadığı ihtiraslar değil mi ikiyüzlü? bastırılanlar en çok işe yarayanlar değil mi sevgi sunaklarımıza?
tanrı’ya adanacak en temiz hayaller üstelik bunlar, farkında o’da…
gel, sana sunuyorum ‘orospu kırmızı’larımın ateşini!
boğun eğmeyelim biz hayatın genel geçer kurallarına.
kaybolalım yaşamın gizinde, kollarını açan şehvetinde, meyve veren hayatın ilânihayesinde, şarkıların dize geldiği o mistik kelimelerde, yap-boz oyuncakların saklı kentlerinde, isyankâr ruhun sapa evcimenliğinde, sessiz çığlığın biçareliğinde, hayatın argümanı ile donatılmış ne var ne yok beşerinde; dedim ya işte, günahın bağışlanmaz evriminde…
günahlarım var şehvetime boyun eğmiş; ondan boy boy çocuklarım, kışkırtılmış hisler adı verilen.
orospu kırmızı var sevgimde, benimle oynayacağın oyun bahçesinde!
en sevdiğim kitaplardan. uzun zaman olmuş okumayalı.
"artık özgürüm, öyle yalnızım ki..."
"artık özgürüm, öyle yalnızım ki..."
bir yıl iki ay sonra, kalbin üzerinde unutulmuş kelebeği buldum. önce beyaz kapıyı, sonra beyaz bardağı, sonra buğuyu. şimdi tam onu buldum. buğuyu sildim. tuzları yaladım. ona dokunamadım. onu devirdim. bir sağa, bir sola. avcumun içine alamadım. bir yıl iki ay önce aşkımın bittiğini anımsadım. pop müzik dinledim, hepsi geçti. yirmi dört saat radyo programcısı isen, kitabımı asla anlayamazsın dedim. düğmelerimi boğazımı örtünceye dek kapadım. okumasınlar beni aşkım. omuzlarımı gösterme onlara.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?