nevrotik sayıklamalar

2 /
melankomik
ıslak yıkılışlar sarsıyor hayallerimi
lan nasılsa okuyan yok sallayayım bari
kirli duvarlara ketçap döküp yalıyorum nicedir
atasözleri bile yetmiyor acımı anlatmaya
buluşsak yine bakırköyde
rodin heykelinin önünde bakışsak saatlerce
sen
ben
nevrotik
erotik
abidik
gubidik
gotik
hepimizhiciz
sorguluyorum kendimi.....
olmak istediğim gibi miyim.... olduğum gibi mi....
hangi kılıfa büründüğümü soruyorum kendime....
sevdiğim işi mi yapıyorum,
istediğim yolculuklara çıkabiliyor muyum,
ikamet adresim ne kadar içime siniyor....
ne kadarı benim bunların....
kazandıklarımın ne kadarı mutlu ediyor beni.....
ne kazandırıyor ki bunlar bana...

ölümümü görüyorum....
yoruyor bu beni...
vasiyetim bile olmayacak....
benden kalan hiçlikten başka bırakacak hiçbir şeyim yok.....

bana kalan sadece sevgilerim....
sevdiklerim bile değil....
onları da hediye edebileceğim kim var ki.....
sevgilerimle gömülüyorum toprağa....
kokusunu içime çekerken sevgilerimi kusuyorum toprağa....
çiçekler açıyor...
adına karanfil denilen....
hepimizhiciz
birikmiş ne çok şey var....
sıksam posam çıkacak kadar....
biriktirdiklerimden ayrı ayrı yüreğime bölmeler yaptım....
şimdilik çıkarmadan saklıyorum... kilidi bende yalnızca....
birgün belki koleksiyonumu göstermek isteyeceğim
kadar delirdiğimde içimdekileri kusacağım....
ha bu satırlara ha herhangi birine....
ne farkeder ki....
o zaman kimseler okumayacak bu eskimiş, modası geçmiş içsel çığlıkları....

dışavurumluk bir vuruş bekliyorum şimdi....
artık hangisinde içte hangisinde dıştayım bilemiyorum....
dışarısı nasıl onu da hatırlamıyorum....
kaç zamandır bu zindanda bu beden....
kaç asırdır adım anılmaz... kaç kum saati çevirdiler benden sonra....
kaç mevsim döndü.... kaç bahar geçti...
halbuki ne de severdim baharı....
kaç zaman oldu içime çekemedim baharı....
toplayamadım yasemen kokan dağlardan çiçekleri...
oysa sözüm var kendime, taç yapacağım başıma çiçeklerimden...
bekle....
rintruz
ayakkabı ayağına küçükse,engin ovalarda da gezsen nafile...mutlu olamazsın,eziyettir...bedeninde tıpkı ayakkabı gibi küçüktür ruhuna...ne yana baksan deniz görürsün,dağ görürsün,yeşil ile mavinin eşsiz birlikteliğini...kıskançlık nöbetlerin başlar gece sayıklamalarında...her kelime yanıltır seni...sanırsın ki gerçekten bir peri var ve sen ona layık olamayan taçsız bir kral...periler zamanında yaşıyorsan,suya değmeyeceklerini bilmelisin...kaldı ki çıkacak bir taht yok...kendi sayıklamalarında bir kralsın sen...güneş doğar ve batar...sen ağlamışsın göz kırpmışsın etkilemez güneşi...bence bir ruh tedaviye cevap vermiyorsa intihar etmelidir...yavaş yavaş ilerle darağacına ey zavallı ruh!
o zaman ruhun azat olur işte...bizim de kıvrak bir türküye çarpar sevecenliğimiz...
rintruz
artık hücreler tek kişiliktir...bilmez tabii kendini engin ovalarda yürüdüğünü zanneden..
dar ayakkabıyla...her köşe başında tökezleyip düşen. zavallı olan ruh ayakta olan değil
ızgara altında olanlardır...külsüz ızgarada...
ayakta olan ruh acı çeker elbet ama verdiği acı daha beterdir...her mahluk hak ettiği kadar yanar...hangisinin yangını büyükse o en alçak olanıdır...
rintruz
deyişlerimde sırıtır kansızlık...dermanı gözlerinden akan ruh...ruhu uçuklayan anemik bir sevda bu...
satır aralarına sızanlardan...sızan hayatlardan...
hepimizhiciz
silahsızlanın dediğim için sürgüne gönderildim....
aç bir çocuğu beslediğim için -susuz bırakıldım....
düşen bir insanın elinden tuttuğum için karanlıklara düşürüldüm...
çok fazla düşünüyorum diye tecrit edildim....
şimdi duvarlarla konuşup, içindekilere ulaşmak tek çabam..
rintruz
hüzünleri küskün kentlerde şiir olur,bakışlarından süzülen her kelime roman olur surlarda...kayıp zaman iklimleri soğumaya başlar,yüzü telaşsız karıncalanır...bir gün der sırlarını fısıldar surlar...bir gün.
rintruz
bir fısıltı duyulunca kayıp kentten ayağa kalkacak surlara tüneyen gençliğim...kimsesizliğime yaralı kırlangıçlar yön verecek...tutunamayanlar ağız değiştirecek...kimliksizliğimde biriken ne varsa fısıldanacak kulaklara,üfürülecek yüzlere...
kendim gibi,adım gibi biliyorum aydınlanacak bu kent...
rintruz
tanısı bulunmamış bir hastalık sarkar boynundan...boyunduruğuma giremeyen takatsiz bir yolcusun sen..sabahla yıka yüzünü,şölen bu sert yere bırakacaksın başını,bakışlarınsa hala tutuklu bir türkü...çığlık ayaklarında.
rintruz
eylül tozu var üzerimizde kandıran yağmurlara teslim olsa ya baht...taht üzerinde oynatır kelimelerini..batıracağı adalar sıralanırken,korkusuzluğunu içer adam ,kadının...söze gerek bıraktıracak iklim tınısına saklar cesaretini..
rintruz
sakin bir ırmaktı gözleri...kabusunda uyandım ağustos terinde...

düş üsütüne düş kurunca,kayboldu kuruntularda...bildi en sonunda gezdirdiği iklimler bıçak sırtında bir intikamdı sadece...kucağında uyuyan çocuk büyümeden vurulmuştu kaburgalarından...kan sıçradı tavanına gözlerinin...körlüğüne sıraladığı küfürleri not etmedi bir yere,anlıyordu sabahların korkunç karanlığında nasılda lanetlendiğini...

bir kere daha çıksa o delikten ah çıksa da başı ezilse azizliği tarafından vera’nın...

....yüzün toplama kamplarında şimdi....

onununkoru
burayı biliyorsun değilmi?.nasıl bilmezsin bu küçük sahil kasabasını. bal gibi biliyorsun.
"r" biçimli kayalıklarda.. bak şu uçta, üstü çıplak, balık tutan adam; dayım ve düşünmeden suya atlayan küçük kızı zaten tanıyorsun.nasıl da çelimsiz. takılan oltayı çıkaracak sonra ucuna bakıp yemi ve iğneyi kontrol edecek...
üç kaya ilerisindeki pis kokunun nerden geldiğini biliyor musun peki?
bilmezsin. balıkçı teknelerinin peşine takılan yunus sürüsünden özgürlüğünün ve acemliğinin kurbanı yavru yunusun kokusu o; iki kaya arasında. artık orda büyüyor ruhu.

şimdi tam bu zamanda sahilde yürüyen kim biliyor musun?
biliyorsun. saçlarından tanırsın saçlarını rüzgara satan kız. evet ta kendisi.paçalarını sıyırmış taşların arasında yengeç arıyor.
ama bulabildiği 3 midye kabuğu; içi boşalmış. masumiyetini almış dalgalar çocukluğunun...

iyi geceler..
rintruz
sancıları bölen ses...kulaksızlığımda büyüyen yayın...karşı yaka telaşıyla ritmler gelir ardı ardına.istedimdi karbon istilasından çıkmak.istedim mi sıralanmasını tümcelerin o nöronlarda?
bilmem kaç dakika var o sığınaktan çıkmaya?
kurabiye
her an bütün ilgi üzerinde olsun isteyen hatun kişinin miyavlamalarıdır.
-ıııı...miiaaa..vvv
-goncagül aşkım uyan sayıklıyorsun. aşkım!aşkım..aşkım
-niyazi sarıl bana kabus gördüm.
rintruz
sanılandan öte yere taşıma bilinci işte.neden endişelenir ki bazı insanlar vera? sanırım kulaklarının farklı titreşimlere gebe olmasını istemelerinden kaynaklanıyor.
hani gün tozlarını almak için çıkmıştım ya verandaya,sen ordan öyle tuhaf bir şekilde bakmıştın ki.
ve demiiştin: şimşekler üzerinden tutamazsın bu çatlakları, dilini lime lime de etsen onlar,kendi yaramazlıklarında miyavlaşırlar...
anlayana vera anlayana...
rintruz
suskunluğun ölü kelimelerine bir baksak,içinden tutuşturulacak bir alfabe çıkabilirliğini düşünsek sonra.
gözlerinin önünden seğirip gidecek değil ya tuz katarları.
ılık da olsa akıyor yaşımız.günü ne kadar torbalayabiliriz ki.
ruhu büyüten de kimliksizliğimiz değil mi? günü kurtarsak
tuz katarlarından inerken...
onununkoru
adımlarımı saymaktan başka bir işe yaramıyor aklım şu sıralar. imgeleri toplamam gerekirken kaldırım kenarlarından, parmak uçlarımdan sinir boşaltıyorum mazgallara. yüzlerdeki çizgilerde kendimden benzer yanlar çalarak, içimi doyurarak ilerleyebildiğim on beş dakikalık yoldaki h-içsel döngüler bunlar benden başlayıp sona varamadığım.
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol