ikimiz de biliyoruz, sevgilim, öğrettiler : aç kalmayı, üşümeyi, yorgunluğu ölesiye ve birbirimizden ayrı düşmeyi. henüz öldürmek zorunda bırakılmadık ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan.
ikimiz de biliyoruz, sevgilim, öğretebiliriz : dövüşmeyi insanlarımız için ve her gün biraz daha candan biraz daha iyi sevmeyi.
giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak. ceylanı kurtardım avcının elinden ama daha baygın yatar ayılamadı. kopardım portakalı dalından ama kabuğu soyulamadı. oldum yıldızlarla haşır neşir ama sayısı bir tamam sayılamadı. kuyudan çektim suyu ama bardaklara konulamadı. güller dizildi tepsiye ama taştan fincan oyulamadı. sevdalara doyulamadı. giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak.
dün gece rüyama girdin : dizimin dibinde oturuyormuşun. başını kaldırdın, kocaman, sarı gözlerini bana çevirdin. bir şeyler soruyormuşun. islak dudakların kapanıp açılıyor, sesini duymuyorum ama.
gecenin içinde bir yerlerde aydınlık bir haber gibi saat çalıyor. havada fısıltısı başsızlığın ve sonsuzluğun. kırmızı kafesinde, kanaryamın : «memo»mun türküsü, sürülmüş bir tarlada toprağı itip yükselen tohumların çıtırdısı ve bir kalabalığın haklı ve muzaffer uğultusu geliyor kulağıma. senin ıslak dudakların hep öyle açılıp kapanıyor sesini duymuyorum ama...
kahrederek uyandım. kitabın üstünde uyuyakalmışım meğer. düşünüyorum : yoksa senin miydi bütün o sesler?.
seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey... fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum.