nazım hikmet ran

0 /
cirkinbeti
dün gece rüyama girdin :
dizimin dibinde oturuyormuşun.
başını kaldırdın, kocaman, sarı gözlerini bana çevirdin.
bir şeyler soruyormuşun.
islak dudakların kapanıp açılıyor,
sesini duymuyorum ama.

gecenin içinde bir yerlerde aydınlık bir haber gibi saat çalıyor.
havada fısıltısı başsızlığın ve sonsuzluğun.
kırmızı kafesinde, kanaryamın : «memo»mun türküsü,
sürülmüş bir tarlada toprağı itip yükselen tohumların çıtırdısı
ve bir kalabalığın haklı ve muzaffer uğultusu geliyor kulağıma.
senin ıslak dudakların hep öyle açılıp kapanıyor
sesini duymuyorum ama...

kahrederek uyandım.
kitabın üstünde uyuyakalmışım meğer.
düşünüyorum :
yoksa senin miydi bütün o sesler?.
cirkinbeti
yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

yüz yıldır bekler beni
bir şehirde bir kadın.

aynı daldaydık, aynı daldaydık.
aynı daldan düşüp ayrıldık.
aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.
cirkinbeti
sen esirliğim ve hürriyetimsin,
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin.

sen ela gözlerinde yeşil hareler,
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin.
cirkinbeti


gönlümle baş başa düşündüm demin;
artık bir sihirsiz nefes gibisin.
şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
akisleri sönen bir ses gibisin.

mâziye karışıp sevda yeminim,
bir anda unuttum seni, eminim
kalbimde kalbine yok bile kinim
bence artık sen de herkes gibisin.
cirkinbeti
ikimiz de biliyoruz, sevgilim,
öğrettiler :
aç kalmayı, üşümeyi,
yorgunluğu ölesiye
ve birbirimizden ayrı düşmeyi.
henüz öldürmek zorunda bırakılmadık
ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan.

ikimiz de biliyoruz, sevgilim,
öğretebiliriz :
dövüşmeyi insanlarımız için
ve her gün biraz daha candan
biraz daha iyi
sevmeyi.
cirkinbeti
giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.
ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
sevdalara doyulamadı.
giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.
cirkinbeti
1902 doğumlu,namı değer mavi gözlü dev türkiye de serbest nazımın ilk uygulayıcısıdır, 3 yaşında halep’te paşa torunluğu etmiş 19 unda moskova da komünist üniversite öğrenciliği , 14 yaşından beri şairlik eder.1951 de türk vatandaşlığından çıkarılıp,2009 yılında geri alınmıştır. şiirlerinden kazanç elde etmek istediğinde orhan selim ismini kullanır .

benim sıska
benim cılız
benim zavallı çocuğum orhan selim!
sen
benim
ne gözüm
ne kolum
ne kafamsın;
sen
benim
bir kurşun balyası gibi,sıska sırtına bindiğim
ve alnının teriyle geçindiğim
ilk
ve son adamsın !
cirkinbeti
fakat
emin ol ki sevgili,
zavallı bir çingenenin
kıllı , siyah bir örümceğe
benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
nazıma !
cirkinbeti
...seni asarlarsa
seni kaybedersem
diyorsun
"yaşayamam"
yaşarsın karıcığım
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
cirkinbeti
burda yeşil biber
acı mı , acı.
acı mı acı
burda türküler.
bana da böylesi gerek
of,of,
böylesi gerek.
yanıp tutuştum,of of .
yanıp tutuştu yürek.
05.06.1957 ,varna
cirkinbeti
dünyanın en tuhaf mahluku
akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!.
komple teorisyen
ben bir insan,
ben türk şairi nazım hikmet.
ben tepeden tırnağa bir insan,
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...
ben hem kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum,
hem tek bir insana, hem milyonlara seslenen şiirler.
hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan bahseden şiirler.
1951 yılında vatandaşlıktan çıkartıldığı için,moskovada sürgünde yaşarken bu güzel yüzlü şair tepeden tırnağa insandı. kavga,hasret ve ümitten ibaret.
ölüm korkusu duyduğu bir vakitte belkide yazdı vasiyetini mezarım anadoluda olsun bir çınar ağacı olsun başımda diye. 1963 yılında moskovada yüreğinde hasretiyle kalp krizinden öldü. 20009 yılında iade i itibar verildi ama vasiyeti yerine gelmedi ne vatan düşmanlarına mezar olan anadolu topraklarındaitibarı sonradan iade edilen bu vatan hainine yer bulunamadı malesef. mezarı halen moskovadadır.
cirkinbeti
memleketimden insan manzaralari

haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk ve telâş
bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
zayıf.
korkak.
burnu sivri ve uzun
yanaklarının üstü çopur.
merdivenlerdeki adam
-galip usta-
tuhaf şeyler düşünmekle
meşhurdur:
"kâat helvası yesem her gün" diye düşündü
5 yaşında.
"mektebe gitsem" diye düşündü
10 yaşında.
"babamın bıçakçı dükkânından
akşam ezanından önce çıksam" diye düşündü
11 yaşında.
"sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksalar" diye düşündü
15 yaşında.
"babam neden kapattı dükkânını?"
ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına"
diye düşündü
16 yaşında.
"gündeliğim artar mı?" diye düşündü
20 yaşında.
"babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?"
diye düşündü
21 yaşındayken.
"işsiz kalırsam" diye düşündü
22 yaşında.
"işsiz kalırsam" diye düşündü
23 yaşında.
"işsiz kalırsam" diye düşündü
24 yaşında.
ve zaman zaman işsiz kalarak
"işsiz kalırsam" diye düşündü
50 yaşına kadar.
51 yaşında "ihtiyarladım" dedi,
"babamdan bir yıl fazla yaşadım."
şimdi 52 yaşındadır.
işsizdir.
şimdi merdivenlerde durup
kaptırmış kafasını
düşüncelerin en tuhafına:
"kaç yaşında öleceğim?
ölürken üzerimde yorganım olacak mı?"
diye düşünüyor.
burnu sivri ve uzun.
yanaklarının üstü çopur.

denizde balık kokusuyla
döşemelerde tahtakurularıyla gelir
haydarpaşa garında bahar
sepetler ve heybeler
merdivenlerden inip
merdivenlerden çıkıp
merdivenlerde duruyorlar.
cirkinbeti
iki serseri

iki serseri var:
birinci serseri
köprü altında yatar,
sularda yıldızları sayar geceleri..

iki serseri var:
ikinci serseri
atlas yakalı sarhoş sofralarında
bağdatlı bir dilencinin çaldığı sazdır.
fransız emperyalizminin
idare meclisinde ayvazdır..

ben:
ne köprü altında yatan,
ne de atlas yakalı sarhoş sofralarında
saz çalıp arabistan fıstığı satan-
-ların
şairiyim;
topraktan, ateşten ve demirden
hayatı yaratan-
-ların
şairiyim ben.

iki serseri var
ikinci serseri
yolumun üstünde duruyor
ve soruyor
bana
"proleter
dediğimin
ne biçim kuş
olduğunu?"
anlaşılan
bağdadi şaklaban
unutmuş,
mösyö bilmem kimle beraber
adana - mersin hattında o kuşu yolduğunu...

iki serseri var:
ikinci serseri
halkın alınterinden altın yapanlara
kendi kafatasında hurma rakısı sunar.

ben hızımı asırlardan almışım,
bende her mısra bir yanardağ hatırlatır.
ben ne halkın alınterinden on para çalmışım
ne bir şairin cebinden bir satır...

iki serseri var:
ikinci serseri,
meydana dört topaç gibi saldığım dört eseri
sanmış ki yazmışım kendileri
için.
halbuki benim
bir serseriye hitap eden
ikinci yazım işte budur:
atlas yakalı sarhoş sofralarının sazı,
fransız sermayesinin hacı ayvazı,
bu yazdığım yazı
örse balyoz salanların şimşekli yumruğudur
katmerli kat kat yağlı ensende..
ve sen o kemik yaladığın
sofranın altına girsen de,
- dostun karamaça bey gibi -
kaldırıp kaldırıp yere çaaal-
-mak için
canını burnundan al-
-mak için,
bulacağım seni..
koca göbeklerin rusel kuşşağı sen,
sen uşşak murabbaı,
sen uşşak mik’abı,
satılmış uşşakların aşşağı sen!!!
cirkinbeti
başım köpük köpük bulut,
içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında,
budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz.
ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında,
yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil
yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var,
yüz bin elle dokunurum sana, istanbul’a.
yapraklarım gözlerimdir.şaşarak bakarım.
yüz bin gözle seyrederim seni, istanbul’u.
yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında,
ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
cirkinbeti

bir ayrılış hikayesi

erkek kadına dedi ki:
- seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
erkek kadına dedi ki:
- seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
kadın erkeğe dedi ki:
- baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
ve artık
biliyorum:
toprağın
yüzü güneşli bir ana gibi
en son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...

fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...

sen
yürümelisin,
beni bırakarak...

kadın sustu.

sarildilar

bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...

ayrildilar...
cirkinbeti
o mavi gözlü bir devdi.
minnacık bir kadın sevdi.
kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan bir ev.

bir dev gibi seviyordu dev.
ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan evin.

o mavi gözlü bir devdi.
minnacık bir kadın sevdi.
mini minnacıktı kadın.
rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan eve.

şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan ev..
cirkinbeti


gözlerin gözlerin gözlerin,
ister hapisaneme, ister hastaneme gel,
gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte,
şu mayıs ayı sonlarında öyledir işte
antalya tarafında ekinler seher vakti.

gözlerin gözlerin gözlerin,
kaç defa karşımda ağladılar
çırılçıplak kaldı gözlerin
altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak,
fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar.

gözlerin gözlerin gözlerin,
gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün
sevinçli bahtiyar
alabildiğine akıllı ve mükemmel
dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın.

gözlerin gözlerin gözlerin,
sonbaharda öyledir işte kestanelikleri bursa’nın
ve yaz yağmurundan sonra yapraklar
ve her mevsim ve her saat istanbul.

gözlerin gözlerin gözlerin,
gün gelecek gülüm, gün gelecek,
kardeş insanlar birbirine
senin gözlerinle bakacaklar gülüm,
senin gözlerinle bakacaklar.
cirkinbeti
memed’e son mektubumdur

bir yandan cellatlar girdi araya,
bir yandan, oyun etti bana
bu mendebur yürek,

nasip olmayacak memed’im yavrum,
seni bir daha görmek.

biliyorum,

buğday başağı gibi delikanlı olacaksın,
ben de öyleydim gençliğimde,
kumral, ince, uzun;

gözlerin ananınkiler gibi kocaman,
bazen de bir parça bir tuhaf mahzun;
alnın alabildiğine aydınlık;
herhalde sesin de olacak
- berbattı benimkisi -

türküler döktüreceksin yanık mı yanık...
konuşmasını mı bileceksin
- ben de becerirdim o işi
sinirlenmediğim zamanlar -

bal damlayacak dilinden.
vay, memet, kızların çekeceği var
senin elinden.

müşküldür
babasız büyütmek erkek evladı.

ananı üzme oğlum,
ben güldürmedim yüzünü,
sen güldür.

anan,
ipek gibi kuvvetli, ipek gibi yumuşak;
anan,
nineliğinde bile güzel olacak
onu ilk gördüğüm günkü gibi,
boğaziçi’nde,
on yedisinde
ay işığı, günışığı, can eriği,
dünya güzeli.

anan,
ayrıldık bir sabah,
buluşmak üzre,
buluşamadık.

anan,
anaların en iyisi en akıllısı,
yüz yıl yaşar inşallah...

ölmekten, oğlum korkmuyorum,
ama ne de olsa
iş arasında bazen
irkilip ansızın,

yahut yalnızlığında uyku öncesinin
günleri saymak biraz zor.

dünyada doymak olmuyor, memet,
doymak olmuyor...

dünyada kiracı gibi değil,
yazlığa gelmiş gibi de değil,
yaşa dünyada babanın eviymiş gibi...
tohuma, toprağa, denize inan.
insana hepsinden önce.

bulutu, makinayı, kitabı sev,
insanı hepsinden önce.

kuruyan dalın
sönen yıldızın
sakat hayvanın
duy kederini,
hepsinden önce de insanın.

sevindirsin seni cümlesi nimetlerin
sevindirsin seni karanlık ve aydınlık,
sevindirsin seni dört mevsim.
ama hepsinden önce insan sevindirsin seni.
memet,
memleketler içinde bir şirin memlekettir
türkiye,
bizim memleket,
insanı da,
su katılmamışı,
çalışkandır, ağırbaşlı, yiğittir,
ama dehşetli fakir.
.............
...............
memet,
ben dilimden, türkülerimden,
tuzumdan, ekmeğimden uzakta,
anana hasret, sana hasret,
yoldaşlarıma, halkıma hasret öleceğim,
ama sürgünde değil,
gurbet ellerde değil,

öleceğim rüyalarımın memleketinde,
beyaz şehrinde en güzel günlerimin.
cirkinbeti
çekilmez bir adam oldum yine :
uykusuz, aksi, nâlet.
bir bakıyorsun ki
ana avrat söver gibi, azgın bir hayvanı döver gibi bugün çalışıyorum,
sonra bir de bakıyorsun ki
ağzımda sönük bir cıgara gibi tembel bir türkü
sabahtan akşama kadar sırtüstü yatıyorum ertesi gün.
ve beni çileden çıkartıyor büsbütün
kendime karşı duyduğum nefret
ve merhamet...

çekilmez bir adam oldum yine :
uykusuz, aksi, nâlet.
yine her seferki gibi haksızım.
sebep yok,
olması da imkânsız.
bu yaptığım iş ayıp
rezalet.
fakat elimde değil
seni kıskanıyorum
beni affet
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol