lügâtteki manası ne kadar laf,söz olsa da birbirlerinden ayrı kelimelerdir.
laf "kuru ses"tir sadece. bir anlamı ve değeri yoktur. söz ise lafın bir üst merhalesidir. içinde bir mana ihtiva eder. kelamda ise hem derin bir mana hem de yüksek bir değer vardır.
kelam,anlatmak istenileni en iyi ve en doyurucu şekilde anlatır.
sözde anlatılmak istenilenin yanında destekliyici cümlelere ihtiyaç vardır. laf ise bir şey anlatmak için değil, ses çıkarmak içindir.
sadece laf üreten insanlar için laf ebesi,laf cambazı gibi deyimler vardır türkçemizde.biri boş konuştuğunda laf salatası yapma deriz. laf her yere,her beyne girdiği için sokulur. kelâmı ise her beyin alamaz.
kelam değerlidir; çünkü kelamullah’a adını vermiştir. kelamullah değerlidir; çünkü kelamdır,en doğruyu söyler.
ve’l hasıl-ı kelam; laf her kişinin, kelam er kişinin işidir.
kelam
allah ın sübüti sıfatlarından konuşma sıfatına denir. şöyle ki allah herhangi harf ve sese ihtiyaç duymadan konuşur.
imani esasların aklı deliller kullanılarak izah ve isbat edilmesi temelinde gelişen islami ilimdir. başlangıç itibariyle kelam, imanın esası olan allaha iman, allahın sıfatları ile ilgilenmişse de, özellikle gazaliden sonra bütün imani meseleleri kapsayacak genişlikte değerlendirilmeye başlanmıştır. burada gazalinin yunan felsefesinin tesirlerine karşı aldığı tavır önemli bir parametre olarak gözükmektedir.
kelamcılar, allahın varlığını delillerle izah etmeye çalışmakla beraber, delilin, kendisine delil getiren zatın mahluku olduğunu kabul eder, ve akli delillerin sadece aklın nazarında müşkül hadiseleri çözmede bir alet olduğunu düşünürler. yoksa, allahın varlığının, neticede mahluku olan delillerle teyidine ihtiyaç yoktur. o her şeyden ayandır.
mebde itibariyle fıkıh ilmi olarak mütalaa edilen kelam, daha sonra ilm-i tevhid olarak adlandıriımıştır. fıkıh ameli meseleler üzerinde, kelam ise itikadi meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır. hz. muhammed zamanında bütün meseleler kendisi tarafından çözüldüğü için problem söz konusu olmamışsa da, sonraki dönemlerde kuran ve hz. muhammedin yaşantısına göre içtihadlarda bulunmak zarureti hasıl olmuştur. hicri birinci yüzyılın son çeyreğinde imani esaslardan kader konusu tartışılmaya başlanmıştır.
kelamcılar, allahın varlığını delillerle izah etmeye çalışmakla beraber, delilin, kendisine delil getiren zatın mahluku olduğunu kabul eder, ve akli delillerin sadece aklın nazarında müşkül hadiseleri çözmede bir alet olduğunu düşünürler. yoksa, allahın varlığının, neticede mahluku olan delillerle teyidine ihtiyaç yoktur. o her şeyden ayandır.
mebde itibariyle fıkıh ilmi olarak mütalaa edilen kelam, daha sonra ilm-i tevhid olarak adlandıriımıştır. fıkıh ameli meseleler üzerinde, kelam ise itikadi meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır. hz. muhammed zamanında bütün meseleler kendisi tarafından çözüldüğü için problem söz konusu olmamışsa da, sonraki dönemlerde kuran ve hz. muhammedin yaşantısına göre içtihadlarda bulunmak zarureti hasıl olmuştur. hicri birinci yüzyılın son çeyreğinde imani esaslardan kader konusu tartışılmaya başlanmıştır.
kuran ve hadislere dayanarak allahin varligini, birligini, niteliklerini.. akil ve mantik yoluyla kanitlamaya calisan felsefedir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?