incir reçeli

0 /
cirkinbeti
:-----------------------------spoiler----------------------------:
sana dokunmak,tüm kelimeleri yakmak gibi…
+ sana dokunmak tüm insanları affetmek gibi
:-----------------------------spoiler----------------------------:
elma sekeriiii
-------------- bişe diceeeeeeem! ------------

insanları arabaların camlarındaki yağmur damlalarına benzetiyorum. bazen damlalar aşağı inerken başka bir damlaya karışıp güçlenerek daha da hızlı inerler.
ben de sana karıştım aşkım...

insanlar acımazsız, savurgan. hiç bir şeyin sonu gelmeyecekmiş gibi davranıyorlar. bir gün şoförün camı açabileceğini hiç düşünmüyorlar.

seni seviyorum!!!


-------- ağlıyorum biliyo musun --------
birinsafsizgibi
bu filmi neden sevdiklerini gerçekten dünyanın en klişe senaryosu.
-----------------------------spoiler----------------------------: içinde ölüm olunca seviyorlar romantikler. -----------------------------spoiler----------------------------
hilelideste
kerime nadir, m. tahsin berkant kitaplarını aratmayacak melodram yapısına ve kalıplarına sahip film. ya bi insan leo carax, tony gatlif ya da ne bileyim amir naderi filmleri izlesinlerde bu "incir reçeli" denen pelikül tasarımına bi de öyle baksınlar derim. ama nerede...
mouscronoise
filmde arda kalan dizelerden bazıları ise şöyle;


bir şey söylemek sana göre değil,
sen bir şey söylemeden gidersin değil mi,
hem de öyle bir gidersin ki bırak yaşamayı insanın nefes alması bile yarım kalır.
sen o kadar bir şey söylemeden gidersin ki üstüne milyonlarca şey söylenir
sen bana bir şey söyleme, git.... sadece git...
mouscronoise
yılmaz erdoğan’ın sana bakmak adlı şiirini çağrıştıran dizelerin bir kısmı da bu filme mevcuttur....

sana dokunmak hayatın içinde durup dinlenmek gibi ,
sana dokunmak nedef almak gibi ,
sana dokunmak tüm kelimeleri yakmak gibi,
sana dokunmak tüm insanları affetmek gibi ,
sana dokunmak hayatı temize geçmek gibi ,
sana dokunmak ölüme inat gibi....
lars von
aşk’a ve ön yargılara dair bir çok şey’in anlatıldığı halil sezai filmidir ! inciride severim reçelide , son söylediğim yalandı reçelden de incirden de nefret ederim.
rumuz pilis tiray egen
#964752

senaryoyu okuduktan sonra buraya aktarmıştım. iyimser yazmışım. film kötü dayı. evet doneler var aşk adına ama çok klişe. sonuna "bitmeden bitmez" yazmamışlar sanırım yapımcıya falan saçma gelmiş çıkarmışlar. ve daha bir çok saçma şey ayıklanmış. ama yine de film renginin güzelliği ve bir kaç duvar yazısı niteliğindeki sözler hariç, vasat.
turfanda askin bayat gubresi
-----------------------------spoiler----------------------------:

asıl ucuz olan ne biliyor musun?!...
beş kuruş vermeden savurduğunuz yargılarınız...

-----------------------------spoiler----------------------------
serhadlu
incir reçeli..
-izledim.
-sıkıldım.
-ağladım.
-sonra bitti...

sadece rakıya daha büyük bir aşkla sarılmaya karar verdim.. yararlı oldu eywallah..
nick nicki nickince
müzikleri ve çekimleri kaliteli film. senaryosu tahmin edilebilir ama etkileyici laflar da yok değil.

--spoiler--
bana nefes alan kimseyi sevme hakki vermediler, ben de incir recelini sevdim.
--spoiler--

ha bir de, yok bir aids’linin hayatının dramını cinselliğe bağlama konusu var. yaşamadan bilinmez tabi, toplum baskısı vs.

ama yaşananlardan bilinenler de var. köpek gibi aşıkken elini tutup, nefesini hissedip, kokusunu hapsedip ıslak sıcaklığını hissedemediklerin olmadı mı? oturmadı mı içine? hala bir şarkıda, bir filmde, yolda yürürken kilometrelerce ve yıllarca uzakta herhangi bir anda hatırlayıp da dert ettiğin, hayallere daldığın olmadı mı?
ahuramazda
babam ve oğlum , beyaz melek, güneşi gördüm filmlerini izleyip çok ağladık,kahrolduk,ay öldük ağlamaktan, sinema salonunu sel götürdü diyenlerdenseniz bu film tam size göre o halde.
ben şahsi fikrimi yazmak için bu platformdayım ve şahsi fikrim, bu filmin, 1970’lerin bol ağlamalı,ağdalı türk filmlerinden hiç bir farkı olmayışıdir.
türk seyircisi, çok ağladığı ve çok güldüğü filmleri, gelmiş geçmiş en mükemmel film ilan etmeye bayılır.
sinema, farklı bir dildir. kitaptan da tiyatrodan da farklıdır.
çünkü kamera denen bir sihir vardır. seyirciye, verilmek istenen duyguyu, diyaloglarla, cümlelerle, konuşmalarla vermekten öte bir misyonu vardır kameranın.
seyirciye, o duyguyu, görsel olarak verebilmektedir sinemacının mahareti ve zaten de asli görevi.
bir filmin içindeki acıklı sözleri, söylemleri biriktirip bir radyo tiyatrosu yapabilirseniz ve izleyici de görselliğe ihtiyaç duymadan sadece duyduklarıyla ağlamaya, böğürmeye hazır hale gelebiliyorsa, o halde neden kamera kullanıp o kadar masrafa girilsin ki?
"bana canlı hiç bir şeyi sevme hakkı vermediler ben de incir reçelini sevdim" gibi bir cümlede derinlik aramak, hiv pozitif bir insanın bütün dertlerini bir kenara bırakıp , sevdiğiyle bir türlü cinsellik yaşayamaması üzerine bir film oturtmak, şiirsel bir kaç diyalogla türk seyircisini büyülerim, sonra unutulmaz filmler arasına girerim şeklinde yeni nesil bir love story yazmak, çekmek, benim sinemaya bakış açıma göre, türk sinemasını bir yerlere taşıyacak bir düşünce biçimi değil.
nuri bilge ceylan’ın yok denecek kadar az diyalogla,hatta müzik bile kullanmadan, senelerdir yaptığı her filmin ödülleri toplamasının gerçek nedeni düşünüldüğünde,sanırım ne demek istediğim tam olarak anlaşılır.
adam, sinemanın kamera demek olduğunu biliyor çünkü.
kahramanlarına daha fazlasını söyletmek isterse,kitap yazar.
olmamış, olamamış.
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol