kimileri için bir noktadan başka bir noktaya gitmektir. misal evden işe, misal işten eve. evet.
(bkz: dünyanın en yüzeysel insanı)
gitmek
gitmek.
onceki satirlarin sonuna,
bir nokta koyup gitmek.
yalan soylememek icin.
sahtekar olmamak icin.
rol yapmamak icin.
donek olmamak icin.
kotunun iyisini secmemek icin.
hamili kart yakinimdir,
dememek icin.
badem biyikli cigersizleri,
allahin her gunu seyretmemek,
gunahlara ortak olmamak icin.
hakki olani almak ugruna,
aglayip, yalvarmamak icin.
kurtlar sofrasinda,
katik olmamak icin.
ve noktalarin karsisinda,
egilip virgul olmamak icin.
yeter ulan deyip,
cekip gitmek.
16 eylul 2002(walide sultanin, kendi gidisinin cercevesindeki resmidir)
onceki satirlarin sonuna,
bir nokta koyup gitmek.
yalan soylememek icin.
sahtekar olmamak icin.
rol yapmamak icin.
donek olmamak icin.
kotunun iyisini secmemek icin.
hamili kart yakinimdir,
dememek icin.
badem biyikli cigersizleri,
allahin her gunu seyretmemek,
gunahlara ortak olmamak icin.
hakki olani almak ugruna,
aglayip, yalvarmamak icin.
kurtlar sofrasinda,
katik olmamak icin.
ve noktalarin karsisinda,
egilip virgul olmamak icin.
yeter ulan deyip,
cekip gitmek.
16 eylul 2002(walide sultanin, kendi gidisinin cercevesindeki resmidir)
güç,emek ve sabır gerektiren eylemdir.
hiç kolay degildir
acınızı yutmanız gerekir gitmeniz için , sizi ayakta tutan zırhlarınıza tutunmayı ögrenmeniz gerekir
veda cümlelerini ögrenmeniz gerekir ya da normal davranmaya çalışmayı...
unutamamayı ögrendiginizde unutmuş gibi gözükmeyi..
bogazınıza dugumlendiginde bir şeyler yutkundugunuzu belli etmemeyi ..
gözleriniz doldugunda burnunuzu sıkınca aglamayı gecistirebileceginizi ögrenmeniz gerekir sonra
...
...
...
o degil de asıl el sallamayı ögrenmeniz gerekir
çok sevmenize ragmen gitme zamanının ne zaman oldugunu
bir de hoşçakal demeyi dudaklarınızı ısırmadan
hiç kolay degildir
acınızı yutmanız gerekir gitmeniz için , sizi ayakta tutan zırhlarınıza tutunmayı ögrenmeniz gerekir
veda cümlelerini ögrenmeniz gerekir ya da normal davranmaya çalışmayı...
unutamamayı ögrendiginizde unutmuş gibi gözükmeyi..
bogazınıza dugumlendiginde bir şeyler yutkundugunuzu belli etmemeyi ..
gözleriniz doldugunda burnunuzu sıkınca aglamayı gecistirebileceginizi ögrenmeniz gerekir sonra
...
...
...
o degil de asıl el sallamayı ögrenmeniz gerekir
çok sevmenize ragmen gitme zamanının ne zaman oldugunu
bir de hoşçakal demeyi dudaklarınızı ısırmadan
"bi gün çekip gidicem buralardan" demenin; demek kısmı güzeldir. gidilince inanın ki öyle hayal ettiğiniz gibi olmuyor. gidin, gidin ama dönmek üzere gidin.
kalmak kararindan daha zor bir eylemdir. yasanilmasi, artik zul gelen bir yerde kalmak veya cekip gitmek . ikisi de yurek ister.
ortak noktalari sadece budur.
ve biz simdi giden yurekli insanlarin arkasindan burada kalan yurekli insanlar olarak deriz ki; bu kadar emek, bu kadar paylasim birilerinin yuzunden birakip gidilmemelidir. birakip gitme sebebi baskalari degil, yine kendi degerleri olmalidir insanin.
simdi,kalmak da yurek istemektedir, en az gitmek kadar...
ortak noktalari sadece budur.
ve biz simdi giden yurekli insanlarin arkasindan burada kalan yurekli insanlar olarak deriz ki; bu kadar emek, bu kadar paylasim birilerinin yuzunden birakip gidilmemelidir. birakip gitme sebebi baskalari degil, yine kendi degerleri olmalidir insanin.
simdi,kalmak da yurek istemektedir, en az gitmek kadar...
bazen gitmek çok iyi gelir insana. örneğin ilk defa ailemden ayrıldığım ve istanbulda yaşamaya başladığım dönem,özgürlüğüme/yeniliklere/gençliğime/yepyeni insanlara ve en sevdiğim şehre gitmekti benim için. çok şey kazandım, arada kaybetiklerim de oldu muhakkak ama şu ana kadarki gidişlerim arasında en hevesli olduğum gidişimdi ya da istanbula kavuşmak anlamına geldiği için gitmek değil bir gelişti.
sonra 5,5 yıl sene yaşadığım istanbuldan gitmek zamanı geldi, oysa ben hep orada yaşamayı/orada düzen kurmayı/ boğulacaksam büyük şehirde yani benim durumumda istanbulda boğulmayı düşlemiştim. büyük söylemişim ben bu şehri bırakamam, bıradan gidemem diye. gittim. salya sümük, ağlaya ağlaya gittim ama gittim.. hem de ankaraya, hem de sevemeyeceğimi bile bile.
ha sık sık dönmedim mi istanbula? döndüm ama her defasında istanbul benden biraz daha uzaklaşmıştı, benim olmadığım zamanlarda o temposundan bir şey kaybetmeden, aynı başdöndürücülükle devam etmişti..bense geride kalmıştım, her dönüşte arayı kapatmaya çalışırken o benle daha hızlı dans etti.. ha ayaklarımı yerden kesti mi ilk günkü gibi, kesti ama yordu bu aslında bünyeyi.
sonra ankaradan da gitme vakti geldi. bu kez de ankara için değil belki ama zamansız gidişim ve geride bıraktığım çok insan için gözyaşı döktüm.ağladım, açıldım, bir hafta sonra dilini konuşamadığım, derdimi anlatamadığım bir şehirde buldum kendimi yani filibede. esasen buraya gelişim de bir gitmekti ama bir yandan da özüme dönmekti, dedemin doğduğu topraklara. onun yıllar önce hayal edemeyeceği bir şekilde, torunu memleketine tayine geldi.. hayat işte..
sonra bi daha da gitmedim.. yani çok insan uğurladım hem filibeden hem de genel olarak hayatımdan ama mekan değişikliği yok ufukta bir süre daha.
ama gidişlerim bitmedi esasen, bunun da farkındayım.. ilk başladığımda bu kendini yollara vurmalara, aklımda "giderim, alışırım gitmelere" sözü vardı, aman büyütmenin ne manası vardı canım. "gidersin, unutursun, alışırsın." derdim, özgür kız değil miydim ben nihayetinde?
ama öyle olmuyormuş. her gidişle biraz daha örseleniyor içinden bir şeyler, hep bir parçan bi yerlerde kalıyor; savuruyorsun, saçıyorsun yavaş yavaş kendinden bir şeyleri..geride bıraktıklarını düşünüyorsun, onlarla bir şeyleri devam ettirmek isteğiyle bunu yapacak güç her zaman doğru orantılı olamıyor. maalesef. ya da bazen karşı taraf senin kadar istekli olamıyor.
neyse işte, az gitmeli insan. ya da gitmek ona göre değilse dönmesini bilebilmeli belki de.
sonra 5,5 yıl sene yaşadığım istanbuldan gitmek zamanı geldi, oysa ben hep orada yaşamayı/orada düzen kurmayı/ boğulacaksam büyük şehirde yani benim durumumda istanbulda boğulmayı düşlemiştim. büyük söylemişim ben bu şehri bırakamam, bıradan gidemem diye. gittim. salya sümük, ağlaya ağlaya gittim ama gittim.. hem de ankaraya, hem de sevemeyeceğimi bile bile.
ha sık sık dönmedim mi istanbula? döndüm ama her defasında istanbul benden biraz daha uzaklaşmıştı, benim olmadığım zamanlarda o temposundan bir şey kaybetmeden, aynı başdöndürücülükle devam etmişti..bense geride kalmıştım, her dönüşte arayı kapatmaya çalışırken o benle daha hızlı dans etti.. ha ayaklarımı yerden kesti mi ilk günkü gibi, kesti ama yordu bu aslında bünyeyi.
sonra ankaradan da gitme vakti geldi. bu kez de ankara için değil belki ama zamansız gidişim ve geride bıraktığım çok insan için gözyaşı döktüm.ağladım, açıldım, bir hafta sonra dilini konuşamadığım, derdimi anlatamadığım bir şehirde buldum kendimi yani filibede. esasen buraya gelişim de bir gitmekti ama bir yandan da özüme dönmekti, dedemin doğduğu topraklara. onun yıllar önce hayal edemeyeceği bir şekilde, torunu memleketine tayine geldi.. hayat işte..
sonra bi daha da gitmedim.. yani çok insan uğurladım hem filibeden hem de genel olarak hayatımdan ama mekan değişikliği yok ufukta bir süre daha.
ama gidişlerim bitmedi esasen, bunun da farkındayım.. ilk başladığımda bu kendini yollara vurmalara, aklımda "giderim, alışırım gitmelere" sözü vardı, aman büyütmenin ne manası vardı canım. "gidersin, unutursun, alışırsın." derdim, özgür kız değil miydim ben nihayetinde?
ama öyle olmuyormuş. her gidişle biraz daha örseleniyor içinden bir şeyler, hep bir parçan bi yerlerde kalıyor; savuruyorsun, saçıyorsun yavaş yavaş kendinden bir şeyleri..geride bıraktıklarını düşünüyorsun, onlarla bir şeyleri devam ettirmek isteğiyle bunu yapacak güç her zaman doğru orantılı olamıyor. maalesef. ya da bazen karşı taraf senin kadar istekli olamıyor.
neyse işte, az gitmeli insan. ya da gitmek ona göre değilse dönmesini bilebilmeli belki de.
gitmek. bir hançeri inceltip
okyanusa daldırmak isteği
ya da düşebilmek atlasların
dışına ki ey kalbim
yalnızsın bu yolculukta da
gitmek. o kaos duygusu, aklın
sarsıntılarla yorgun düşüşü
bilincin kamaşması belki de.
rehin bırakılacak bir şey yok
unuttuklarından başka.
gitmek. bir büyü gibi saran
ağrılar yumağı, kışkırtılmış
düşlerdir ki sen şimdi
esirgeme kendini kalbim
kederin o derin yalnızlığından
ahmet telli
okyanusa daldırmak isteği
ya da düşebilmek atlasların
dışına ki ey kalbim
yalnızsın bu yolculukta da
gitmek. o kaos duygusu, aklın
sarsıntılarla yorgun düşüşü
bilincin kamaşması belki de.
rehin bırakılacak bir şey yok
unuttuklarından başka.
gitmek. bir büyü gibi saran
ağrılar yumağı, kışkırtılmış
düşlerdir ki sen şimdi
esirgeme kendini kalbim
kederin o derin yalnızlığından
ahmet telli
kahramanlıktır, geriye dönülmeyecekse...
ne diyordu atsız:
kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
gitmek böyle bi şeydir işte... dönmemek. gidivermek. her şeyi ve herkesi bırakıp. neticede kendi savaşınızı verdiğinize göre, gitmek kahramanlıktır işte.
ben güzel giderim mesela. "giderim ve arkama bakmam bile." söz konusu gitmek, ayrılığı da içinde barındırıyorsa, daha da güzel giderim. kaçmak değildir bu, küçümsemeyin...
en son ne zaman gittiniz birilerinin hayatından? ne zaman kırmızı çizgiler çektiniz birilerinin üzerine? ve belki de sorulması gereken asıl soru, hiç kendi hayatınızdan gidebildiniz mi?
bak işte, şimdi başlıyor...
nasıl da güzel bakardı. herkes bakar ama "o" başka bakardı be. hakikaten yani. hani yılmaz erdoğan diyordu ya kirpiklerine sığınmak istediğim diye, ben istedim işte. arada saçmalarım, aşktı - meşkti diye ama, aşk değildi o, şehadet ederim.
birini sevmek, sanmıyorum ki planlı bi iş olsun. olmamalı. zira bu kadar can acıtan insanı sevmememiz gerekirdi o zaman. heyhaaaat, hayat bazen güzel oyunlar yapıyor. yukarıdan gülümseyen tanrı, bir kulunu seçip(bunu buket uzuner yazmıştı seçilmiş diye, birileri deli dese de inanmayın.) hayatınızı en altüst edecek kişiyi sevmeniz konusunda ön ayak olur. ön ayak olur diyorum, zira tanrı o kadar zalim değildir(rafiniert ist der herr gott, aber boshaft er is nicht). siz de olası tüm tesadüflere işaret gözüyle bakarak, kafanızda milyon tane tilki ve elbette midenizde yüzbinlerce kelebek, seviverirsiniz.
ben öyle olduydum. valla bakın. insan bunu cidden hissediyor. kelebeklerden kayıtsız şartsız nefret ediyor bile olsam, hoşuma gittiydi. neyse...
sonra işler rayından çıktı. hep çıkar zaten, bilirsiniz... bende de öyle oldu. murathan mungan’ı sırf yüksek topuklar’ı yazması sebebiyle seviyor oluşum da buna işaret eder; ne diyordu nermin: "beni seviyor, ayrılamıyor ama beraber de olamıyordu. kısacası benimle ne yapacağını bilemiyordu."
hah işte, ondan oldu bize de. aklımın almadığı, bi insanı ne yapacağını bilememekti. zannımca o biliyor olmalıydı ki, "seni ne yapacağımı bilemiyorum." dedi. hayır, o kitabı okumadığına da şehadet ederim.
atilla atalay kahramanı gibiydim. gittim ben bi kaç kez. döndüm sonra. "geldim mi yine gelirim" dedim.
sonra...
bi gün, "o"na ait her şey acı vermeye başladığında gittim. gitmek kelimesi bende böyle anlam kazandı. aklımca kahramanlık yaptım kendime, hayata bi kılark çektim, en janti olduğuna inandığım şekilde giyinip gittim ben.
gittim.
en çok kendi hayatımdan gittim ama... o da öyle... bitti mi peki? hayır, yeni başlıyor.
ben, yine, onu deli gibi özliycem işte. karşımdaki salak duvara bakıp konuşucam, anlatıcam.
"insan en çok kendi hayatından gider", dicem. "zaten diğerleri gibi sen de bi figürandın hayatımda. bırakırım seni ya da birilerini, şehirleri, işleri, yeni bir yere giderim... gitmeliyim de zaten. bir dönemin bitip, bir dönemin başlaması için gitmek elzemdir."
ciddi ciddi anlatıcam bunları, öncelikle kendimi inandırmaya çalışarak. inanıcam da sonra. hangi yalana defalarca söylenince inanmadık ki?
...
- hadi azad et beni.
+ :) tamam, bi gerizekalı da olsan sevicem seni.
- biliyorum.
- iyi uykular.
+ uyuzsun ayrıca.:) uyu şimdi...
...
gitmek kendi hayatımızın son kahramanlığıdır. ve bedeli tüm kahramanlar gibi yalnız ölmektir...
ne demiş atilla atalay, en güzel sesiyle, "lazımsa yani, uyu şimdi, ondan anlattım ben bunları..."
ne diyordu atsız:
kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
gitmek böyle bi şeydir işte... dönmemek. gidivermek. her şeyi ve herkesi bırakıp. neticede kendi savaşınızı verdiğinize göre, gitmek kahramanlıktır işte.
ben güzel giderim mesela. "giderim ve arkama bakmam bile." söz konusu gitmek, ayrılığı da içinde barındırıyorsa, daha da güzel giderim. kaçmak değildir bu, küçümsemeyin...
en son ne zaman gittiniz birilerinin hayatından? ne zaman kırmızı çizgiler çektiniz birilerinin üzerine? ve belki de sorulması gereken asıl soru, hiç kendi hayatınızdan gidebildiniz mi?
bak işte, şimdi başlıyor...
nasıl da güzel bakardı. herkes bakar ama "o" başka bakardı be. hakikaten yani. hani yılmaz erdoğan diyordu ya kirpiklerine sığınmak istediğim diye, ben istedim işte. arada saçmalarım, aşktı - meşkti diye ama, aşk değildi o, şehadet ederim.
birini sevmek, sanmıyorum ki planlı bi iş olsun. olmamalı. zira bu kadar can acıtan insanı sevmememiz gerekirdi o zaman. heyhaaaat, hayat bazen güzel oyunlar yapıyor. yukarıdan gülümseyen tanrı, bir kulunu seçip(bunu buket uzuner yazmıştı seçilmiş diye, birileri deli dese de inanmayın.) hayatınızı en altüst edecek kişiyi sevmeniz konusunda ön ayak olur. ön ayak olur diyorum, zira tanrı o kadar zalim değildir(rafiniert ist der herr gott, aber boshaft er is nicht). siz de olası tüm tesadüflere işaret gözüyle bakarak, kafanızda milyon tane tilki ve elbette midenizde yüzbinlerce kelebek, seviverirsiniz.
ben öyle olduydum. valla bakın. insan bunu cidden hissediyor. kelebeklerden kayıtsız şartsız nefret ediyor bile olsam, hoşuma gittiydi. neyse...
sonra işler rayından çıktı. hep çıkar zaten, bilirsiniz... bende de öyle oldu. murathan mungan’ı sırf yüksek topuklar’ı yazması sebebiyle seviyor oluşum da buna işaret eder; ne diyordu nermin: "beni seviyor, ayrılamıyor ama beraber de olamıyordu. kısacası benimle ne yapacağını bilemiyordu."
hah işte, ondan oldu bize de. aklımın almadığı, bi insanı ne yapacağını bilememekti. zannımca o biliyor olmalıydı ki, "seni ne yapacağımı bilemiyorum." dedi. hayır, o kitabı okumadığına da şehadet ederim.
atilla atalay kahramanı gibiydim. gittim ben bi kaç kez. döndüm sonra. "geldim mi yine gelirim" dedim.
sonra...
bi gün, "o"na ait her şey acı vermeye başladığında gittim. gitmek kelimesi bende böyle anlam kazandı. aklımca kahramanlık yaptım kendime, hayata bi kılark çektim, en janti olduğuna inandığım şekilde giyinip gittim ben.
gittim.
en çok kendi hayatımdan gittim ama... o da öyle... bitti mi peki? hayır, yeni başlıyor.
ben, yine, onu deli gibi özliycem işte. karşımdaki salak duvara bakıp konuşucam, anlatıcam.
"insan en çok kendi hayatından gider", dicem. "zaten diğerleri gibi sen de bi figürandın hayatımda. bırakırım seni ya da birilerini, şehirleri, işleri, yeni bir yere giderim... gitmeliyim de zaten. bir dönemin bitip, bir dönemin başlaması için gitmek elzemdir."
ciddi ciddi anlatıcam bunları, öncelikle kendimi inandırmaya çalışarak. inanıcam da sonra. hangi yalana defalarca söylenince inanmadık ki?
...
- hadi azad et beni.
+ :) tamam, bi gerizekalı da olsan sevicem seni.
- biliyorum.
- iyi uykular.
+ uyuzsun ayrıca.:) uyu şimdi...
...
gitmek kendi hayatımızın son kahramanlığıdır. ve bedeli tüm kahramanlar gibi yalnız ölmektir...
ne demiş atilla atalay, en güzel sesiyle, "lazımsa yani, uyu şimdi, ondan anlattım ben bunları..."
...
kimdi giden
kimdi kalan
giden mi suçludur her zaman
ne zaman başlar ayrılıklar
dostluklar biter ne zaman
...
şeklinde bir şarkısı vardır yeni türkünün
kimdi giden
kimdi kalan
giden mi suçludur her zaman
ne zaman başlar ayrılıklar
dostluklar biter ne zaman
...
şeklinde bir şarkısı vardır yeni türkünün
benzemez kimse sana dediklerimize, simdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek dedirterek bizi ters köşeye yatıran eylemdir.
nereden gidildiğine veya nereye gidildiğine göre farklı duygular yaşatabilen, bazen ayaklarımızın geri gittiği bazen sabırsızlıkla beklediğimz eylemdir.
gitmek kimi zaman kaybetmek, kimi zaman gurursuzluktur. gitmek aslında özgürlüktür yada gitmek sadece terketmektir. gitmek huzurdur, gitmek aslında sadece isyan etmektir.
gitmek...bir hançeri inceltip
okyanusa daldırmak isteği
ya da düşebilmek atlasların
dışına ki ey kalbim
yalnızsın bu yolculukta da
gitmek...o kaos duygusu, aklın
sarsıntılarla yorgun düşüşü
bilincin kamaşması belki de. ..
rehin bırakılacak bir şey yok
unuttuklarından başka...
gitmek...bir büyü gibi saran
ağrılar yumağı, kışkırtılmış
düşlerdir ki sen şimdi
esirgeme kendini kalbim
kederin o derin yalnızlığından
..."
der ve bitirir...
okyanusa daldırmak isteği
ya da düşebilmek atlasların
dışına ki ey kalbim
yalnızsın bu yolculukta da
gitmek...o kaos duygusu, aklın
sarsıntılarla yorgun düşüşü
bilincin kamaşması belki de. ..
rehin bırakılacak bir şey yok
unuttuklarından başka...
gitmek...bir büyü gibi saran
ağrılar yumağı, kışkırtılmış
düşlerdir ki sen şimdi
esirgeme kendini kalbim
kederin o derin yalnızlığından
..."
der ve bitirir...
hüseyin karabeyin ilk uzun metrajlı filmi.
(bkz: go)
bugunlerde herkes gitmek istiyor. küçük bir sahil kasabasina,bir baska ülkeye,daglara, uzaklara...
hayatindan memnun olan yok. kiminle konussam ayni sey...her seyi, herkesi birakip gitme istegi.
öyle yanina almak istedigi üç sey falan yok.
bir kendisi.
bu yeter zaten. her seyi, herkesi götürdün demektir.
keske kendini birakip gidebilse insan. ama olmuyor.
hadi kendimize raziyiz diyelim, öteki de olmuyor, ani her seyi yüzüstü birakmak göze alinamiyor.
böyle gidiyor iste. bir yanimiz kalk idelim, öbür yanimiz "otur diyor.
otur diyen kazaniyor. o yan kalabalik zira.
is, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu..
en kötüsü aliskanlik.aliskanligin verdigi rahatlik, monotonlugun dogurdugu bikkinligi yeniyor. kaliyoruz. kus olup uçmak isterken agaç olup kök saliyoruz. evlenmeler... bir çocuk daha dogurmalar... borçlara girmeler...
bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor.misal, ben... kapidaki rexi birakip gidemiyorum. degil bu sehirden gitmek, iki sokak öteye tasinamiyorum. alip götürsem gelmez ki... bütün sokagin köpegi oldugunun farkinda. herkes onu, o herkesi seviyor. hangi birimizle gitsin?
sirtinda yumurta küfesi olmak diye bir deyim vardir; evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin. kendi imalatimiz küfeler. ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada. ölüm var zira. ölüme inat tutunmak lazim. inadina kök salmak lazim. bari ufak kaçislar yapabilsek.
var tabii yapanlar. ama az. sadece kaymak tabakasi. hepimiz kaçabilsek... bütçe, zaman, keyif... denk olsa. gün içinde mesela... küçücük gitmeler yapabilsek. ne mümkün. sabah 09.00, aksam 18.00. sonra baska mecburiyetler. sıkışıp kaldık.
sirf yeme, içme, barinmanin bedeli bu kadar agir olmamali. hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz. bir ömür karsiligi bir ömür yani. ne saçma. bahar midir bizi bu hale getiren? galiba.
ben her bahar aşık olmam ama her bahar gitmek isterim. gittigim olmadi hiç. ama olsun... istemek de güzel.
can yücel
hayatindan memnun olan yok. kiminle konussam ayni sey...her seyi, herkesi birakip gitme istegi.
öyle yanina almak istedigi üç sey falan yok.
bir kendisi.
bu yeter zaten. her seyi, herkesi götürdün demektir.
keske kendini birakip gidebilse insan. ama olmuyor.
hadi kendimize raziyiz diyelim, öteki de olmuyor, ani her seyi yüzüstü birakmak göze alinamiyor.
böyle gidiyor iste. bir yanimiz kalk idelim, öbür yanimiz "otur diyor.
otur diyen kazaniyor. o yan kalabalik zira.
is, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu..
en kötüsü aliskanlik.aliskanligin verdigi rahatlik, monotonlugun dogurdugu bikkinligi yeniyor. kaliyoruz. kus olup uçmak isterken agaç olup kök saliyoruz. evlenmeler... bir çocuk daha dogurmalar... borçlara girmeler...
bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor.misal, ben... kapidaki rexi birakip gidemiyorum. degil bu sehirden gitmek, iki sokak öteye tasinamiyorum. alip götürsem gelmez ki... bütün sokagin köpegi oldugunun farkinda. herkes onu, o herkesi seviyor. hangi birimizle gitsin?
sirtinda yumurta küfesi olmak diye bir deyim vardir; evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin. kendi imalatimiz küfeler. ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada. ölüm var zira. ölüme inat tutunmak lazim. inadina kök salmak lazim. bari ufak kaçislar yapabilsek.
var tabii yapanlar. ama az. sadece kaymak tabakasi. hepimiz kaçabilsek... bütçe, zaman, keyif... denk olsa. gün içinde mesela... küçücük gitmeler yapabilsek. ne mümkün. sabah 09.00, aksam 18.00. sonra baska mecburiyetler. sıkışıp kaldık.
sirf yeme, içme, barinmanin bedeli bu kadar agir olmamali. hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz. bir ömür karsiligi bir ömür yani. ne saçma. bahar midir bizi bu hale getiren? galiba.
ben her bahar aşık olmam ama her bahar gitmek isterim. gittigim olmadi hiç. ama olsun... istemek de güzel.
can yücel
bulundugun ortami terk etmek, bulundugun ortamdan ayrilmak.
belli bir amacla bir yere devam etmek veya bir isle ugrasmak.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?