bazen gitmek çok iyi gelir insana. örneğin ilk defa ailemden ayrıldığım ve istanbulda yaşamaya başladığım dönem,özgürlüğüme/yeniliklere/gençliğime/yepyeni insanlara ve en sevdiğim şehre gitmekti benim için. çok şey kazandım, arada kaybetiklerim de oldu muhakkak ama şu ana kadarki gidişlerim arasında en hevesli olduğum gidişimdi ya da istanbula kavuşmak anlamına geldiği için gitmek değil bir gelişti.
sonra 5,5 yıl sene yaşadığım istanbuldan gitmek zamanı geldi, oysa ben hep orada yaşamayı/orada düzen kurmayı/ boğulacaksam büyük şehirde yani benim durumumda istanbulda boğulmayı düşlemiştim. büyük söylemişim ben bu şehri bırakamam, bıradan gidemem diye. gittim. salya sümük, ağlaya ağlaya gittim ama gittim.. hem de ankaraya, hem de sevemeyeceğimi bile bile.
ha sık sık dönmedim mi istanbula? döndüm ama her defasında istanbul benden biraz daha uzaklaşmıştı, benim olmadığım zamanlarda o temposundan bir şey kaybetmeden, aynı başdöndürücülükle devam etmişti..bense geride kalmıştım, her dönüşte arayı kapatmaya çalışırken o benle daha hızlı dans etti.. ha ayaklarımı yerden kesti mi ilk günkü gibi, kesti ama yordu bu aslında bünyeyi.
sonra ankaradan da gitme vakti geldi. bu kez de ankara için değil belki ama zamansız gidişim ve geride bıraktığım çok insan için gözyaşı döktüm.ağladım, açıldım, bir hafta sonra dilini konuşamadığım, derdimi anlatamadığım bir şehirde buldum kendimi yani filibede. esasen buraya gelişim de bir gitmekti ama bir yandan da özüme dönmekti, dedemin doğduğu topraklara. onun yıllar önce hayal edemeyeceği bir şekilde, torunu memleketine tayine geldi.. hayat işte..
sonra bi daha da gitmedim.. yani çok insan uğurladım hem filibeden hem de genel olarak hayatımdan ama mekan değişikliği yok ufukta bir süre daha.
ama gidişlerim bitmedi esasen, bunun da farkındayım.. ilk başladığımda bu kendini yollara vurmalara, aklımda "giderim, alışırım gitmelere" sözü vardı, aman büyütmenin ne manası vardı canım. "gidersin, unutursun, alışırsın." derdim, özgür kız değil miydim ben nihayetinde?
ama öyle olmuyormuş. her gidişle biraz daha örseleniyor içinden bir şeyler, hep bir parçan bi yerlerde kalıyor; savuruyorsun, saçıyorsun yavaş yavaş kendinden bir şeyleri..geride bıraktıklarını düşünüyorsun, onlarla bir şeyleri devam ettirmek isteğiyle bunu yapacak güç her zaman doğru orantılı olamıyor. maalesef. ya da bazen karşı taraf senin kadar istekli olamıyor.
neyse işte, az gitmeli insan. ya da gitmek ona göre değilse dönmesini bilebilmeli belki de.
gitmek
hayllerimizi satmadık ya başlığında olduğu gibi rina filminden alıntı gitmek cesaret ister ufaklık, gidin ama geri gelmek için gidin..
bir daha asla dönmeyecek olsan da, geri döneceğini adın gibi bilsen de güzeldir.
cesaret işidir vesselam
"bi gün çekip gidicem buralardan" demenin; demek kısmı güzeldir. gidilince inanın ki öyle hayal ettiğiniz gibi olmuyor. gidin, gidin ama dönmek üzere gidin.
gitmek kimi zaman kaybetmek, kimi zaman gurursuzluktur. gitmek aslında özgürlüktür yada gitmek sadece terketmektir. gitmek huzurdur, gitmek aslında sadece isyan etmektir.
nereden gidildiğine veya nereye gidildiğine göre farklı duygular yaşatabilen, bazen ayaklarımızın geri gittiği bazen sabırsızlıkla beklediğimz eylemdir.
benzemez kimse sana dediklerimize, simdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek dedirterek bizi ters köşeye yatıran eylemdir.
...
kimdi giden
kimdi kalan
giden mi suçludur her zaman
ne zaman başlar ayrılıklar
dostluklar biter ne zaman
...
şeklinde bir şarkısı vardır yeni türkünün
kimdi giden
kimdi kalan
giden mi suçludur her zaman
ne zaman başlar ayrılıklar
dostluklar biter ne zaman
...
şeklinde bir şarkısı vardır yeni türkünün
hüseyin karabeyin ilk uzun metrajlı filmi.
gitmek...bir hançeri inceltip
okyanusa daldırmak isteği
ya da düşebilmek atlasların
dışına ki ey kalbim
yalnızsın bu yolculukta da
gitmek...o kaos duygusu, aklın
sarsıntılarla yorgun düşüşü
bilincin kamaşması belki de. ..
rehin bırakılacak bir şey yok
unuttuklarından başka...
gitmek...bir büyü gibi saran
ağrılar yumağı, kışkırtılmış
düşlerdir ki sen şimdi
esirgeme kendini kalbim
kederin o derin yalnızlığından
..."
der ve bitirir...
okyanusa daldırmak isteği
ya da düşebilmek atlasların
dışına ki ey kalbim
yalnızsın bu yolculukta da
gitmek...o kaos duygusu, aklın
sarsıntılarla yorgun düşüşü
bilincin kamaşması belki de. ..
rehin bırakılacak bir şey yok
unuttuklarından başka...
gitmek...bir büyü gibi saran
ağrılar yumağı, kışkırtılmış
düşlerdir ki sen şimdi
esirgeme kendini kalbim
kederin o derin yalnızlığından
..."
der ve bitirir...
kahramanlıktır, geriye dönülmeyecekse...
ne diyordu atsız:
kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
gitmek böyle bi şeydir işte... dönmemek. gidivermek. her şeyi ve herkesi bırakıp. neticede kendi savaşınızı verdiğinize göre, gitmek kahramanlıktır işte.
ben güzel giderim mesela. "giderim ve arkama bakmam bile." söz konusu gitmek, ayrılığı da içinde barındırıyorsa, daha da güzel giderim. kaçmak değildir bu, küçümsemeyin...
en son ne zaman gittiniz birilerinin hayatından? ne zaman kırmızı çizgiler çektiniz birilerinin üzerine? ve belki de sorulması gereken asıl soru, hiç kendi hayatınızdan gidebildiniz mi?
bak işte, şimdi başlıyor...
nasıl da güzel bakardı. herkes bakar ama "o" başka bakardı be. hakikaten yani. hani yılmaz erdoğan diyordu ya kirpiklerine sığınmak istediğim diye, ben istedim işte. arada saçmalarım, aşktı - meşkti diye ama, aşk değildi o, şehadet ederim.
birini sevmek, sanmıyorum ki planlı bi iş olsun. olmamalı. zira bu kadar can acıtan insanı sevmememiz gerekirdi o zaman. heyhaaaat, hayat bazen güzel oyunlar yapıyor. yukarıdan gülümseyen tanrı, bir kulunu seçip(bunu buket uzuner yazmıştı seçilmiş diye, birileri deli dese de inanmayın.) hayatınızı en altüst edecek kişiyi sevmeniz konusunda ön ayak olur. ön ayak olur diyorum, zira tanrı o kadar zalim değildir(rafiniert ist der herr gott, aber boshaft er is nicht). siz de olası tüm tesadüflere işaret gözüyle bakarak, kafanızda milyon tane tilki ve elbette midenizde yüzbinlerce kelebek, seviverirsiniz.
ben öyle olduydum. valla bakın. insan bunu cidden hissediyor. kelebeklerden kayıtsız şartsız nefret ediyor bile olsam, hoşuma gittiydi. neyse...
sonra işler rayından çıktı. hep çıkar zaten, bilirsiniz... bende de öyle oldu. murathan mungan’ı sırf yüksek topuklar’ı yazması sebebiyle seviyor oluşum da buna işaret eder; ne diyordu nermin: "beni seviyor, ayrılamıyor ama beraber de olamıyordu. kısacası benimle ne yapacağını bilemiyordu."
hah işte, ondan oldu bize de. aklımın almadığı, bi insanı ne yapacağını bilememekti. zannımca o biliyor olmalıydı ki, "seni ne yapacağımı bilemiyorum." dedi. hayır, o kitabı okumadığına da şehadet ederim.
atilla atalay kahramanı gibiydim. gittim ben bi kaç kez. döndüm sonra. "geldim mi yine gelirim" dedim.
sonra...
bi gün, "o"na ait her şey acı vermeye başladığında gittim. gitmek kelimesi bende böyle anlam kazandı. aklımca kahramanlık yaptım kendime, hayata bi kılark çektim, en janti olduğuna inandığım şekilde giyinip gittim ben.
gittim.
en çok kendi hayatımdan gittim ama... o da öyle... bitti mi peki? hayır, yeni başlıyor.
ben, yine, onu deli gibi özliycem işte. karşımdaki salak duvara bakıp konuşucam, anlatıcam.
"insan en çok kendi hayatından gider", dicem. "zaten diğerleri gibi sen de bi figürandın hayatımda. bırakırım seni ya da birilerini, şehirleri, işleri, yeni bir yere giderim... gitmeliyim de zaten. bir dönemin bitip, bir dönemin başlaması için gitmek elzemdir."
ciddi ciddi anlatıcam bunları, öncelikle kendimi inandırmaya çalışarak. inanıcam da sonra. hangi yalana defalarca söylenince inanmadık ki?
...
- hadi azad et beni.
+ :) tamam, bi gerizekalı da olsan sevicem seni.
- biliyorum.
- iyi uykular.
+ uyuzsun ayrıca.:) uyu şimdi...
...
gitmek kendi hayatımızın son kahramanlığıdır. ve bedeli tüm kahramanlar gibi yalnız ölmektir...
ne demiş atilla atalay, en güzel sesiyle, "lazımsa yani, uyu şimdi, ondan anlattım ben bunları..."
ne diyordu atsız:
kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
gitmek böyle bi şeydir işte... dönmemek. gidivermek. her şeyi ve herkesi bırakıp. neticede kendi savaşınızı verdiğinize göre, gitmek kahramanlıktır işte.
ben güzel giderim mesela. "giderim ve arkama bakmam bile." söz konusu gitmek, ayrılığı da içinde barındırıyorsa, daha da güzel giderim. kaçmak değildir bu, küçümsemeyin...
en son ne zaman gittiniz birilerinin hayatından? ne zaman kırmızı çizgiler çektiniz birilerinin üzerine? ve belki de sorulması gereken asıl soru, hiç kendi hayatınızdan gidebildiniz mi?
bak işte, şimdi başlıyor...
nasıl da güzel bakardı. herkes bakar ama "o" başka bakardı be. hakikaten yani. hani yılmaz erdoğan diyordu ya kirpiklerine sığınmak istediğim diye, ben istedim işte. arada saçmalarım, aşktı - meşkti diye ama, aşk değildi o, şehadet ederim.
birini sevmek, sanmıyorum ki planlı bi iş olsun. olmamalı. zira bu kadar can acıtan insanı sevmememiz gerekirdi o zaman. heyhaaaat, hayat bazen güzel oyunlar yapıyor. yukarıdan gülümseyen tanrı, bir kulunu seçip(bunu buket uzuner yazmıştı seçilmiş diye, birileri deli dese de inanmayın.) hayatınızı en altüst edecek kişiyi sevmeniz konusunda ön ayak olur. ön ayak olur diyorum, zira tanrı o kadar zalim değildir(rafiniert ist der herr gott, aber boshaft er is nicht). siz de olası tüm tesadüflere işaret gözüyle bakarak, kafanızda milyon tane tilki ve elbette midenizde yüzbinlerce kelebek, seviverirsiniz.
ben öyle olduydum. valla bakın. insan bunu cidden hissediyor. kelebeklerden kayıtsız şartsız nefret ediyor bile olsam, hoşuma gittiydi. neyse...
sonra işler rayından çıktı. hep çıkar zaten, bilirsiniz... bende de öyle oldu. murathan mungan’ı sırf yüksek topuklar’ı yazması sebebiyle seviyor oluşum da buna işaret eder; ne diyordu nermin: "beni seviyor, ayrılamıyor ama beraber de olamıyordu. kısacası benimle ne yapacağını bilemiyordu."
hah işte, ondan oldu bize de. aklımın almadığı, bi insanı ne yapacağını bilememekti. zannımca o biliyor olmalıydı ki, "seni ne yapacağımı bilemiyorum." dedi. hayır, o kitabı okumadığına da şehadet ederim.
atilla atalay kahramanı gibiydim. gittim ben bi kaç kez. döndüm sonra. "geldim mi yine gelirim" dedim.
sonra...
bi gün, "o"na ait her şey acı vermeye başladığında gittim. gitmek kelimesi bende böyle anlam kazandı. aklımca kahramanlık yaptım kendime, hayata bi kılark çektim, en janti olduğuna inandığım şekilde giyinip gittim ben.
gittim.
en çok kendi hayatımdan gittim ama... o da öyle... bitti mi peki? hayır, yeni başlıyor.
ben, yine, onu deli gibi özliycem işte. karşımdaki salak duvara bakıp konuşucam, anlatıcam.
"insan en çok kendi hayatından gider", dicem. "zaten diğerleri gibi sen de bi figürandın hayatımda. bırakırım seni ya da birilerini, şehirleri, işleri, yeni bir yere giderim... gitmeliyim de zaten. bir dönemin bitip, bir dönemin başlaması için gitmek elzemdir."
ciddi ciddi anlatıcam bunları, öncelikle kendimi inandırmaya çalışarak. inanıcam da sonra. hangi yalana defalarca söylenince inanmadık ki?
...
- hadi azad et beni.
+ :) tamam, bi gerizekalı da olsan sevicem seni.
- biliyorum.
- iyi uykular.
+ uyuzsun ayrıca.:) uyu şimdi...
...
gitmek kendi hayatımızın son kahramanlığıdır. ve bedeli tüm kahramanlar gibi yalnız ölmektir...
ne demiş atilla atalay, en güzel sesiyle, "lazımsa yani, uyu şimdi, ondan anlattım ben bunları..."
gittiğim her yere kendimi de götürdüğümü farkedip vazgeçtiğim eylem..
"gitmek mi zor?
kalmak mı zor?
o sabahı gel bana sor...." (bkz: zeki müren)
"gitmek mi zor?
kalmak mı zor?
o sabahı gel bana sor...." (bkz: zeki müren)
gitmeden önce sorar kendine "gitmek mi,kalmak mı?"..
karar veremez sonra..
o an için iki ucu boklu degnek gibi görünür her iki seçenek de.
lakin ikisinden birini seçmek zorundadır 3.bir seçenek olmadıgı takdirde.
-"gitmek de zor,kalmak da..en zoruysa ikisi arasında kalmak.." der , ve çeker gider..
karar veremez sonra..
o an için iki ucu boklu degnek gibi görünür her iki seçenek de.
lakin ikisinden birini seçmek zorundadır 3.bir seçenek olmadıgı takdirde.
-"gitmek de zor,kalmak da..en zoruysa ikisi arasında kalmak.." der , ve çeker gider..
tokyo uluslararası film festivalinde en iyi asya filmi ödülünü kazanan film, hüseyin karabeyin ilk uzun metrajlı filmidir. film, sette tanışan ve birbirlerine aşık olan biri türk diğeri iraklı iki oyuncunun aşkını anlatılıyor. ayça damgacı ve hama ali han başrolleri paylaşmaktadırlar.
kimileri için bir noktadan başka bir noktaya gitmektir. misal evden işe, misal işten eve. evet.
(bkz: dünyanın en yüzeysel insanı)
(bkz: dünyanın en yüzeysel insanı)
geriye bakmamaktır.
kimileri için yeni bir başlangıçtır.
robot süpürge
bebek maması
aptamil bebek maması
en ucuz klima fiyatları
klima fiyatları
dubai vize
sözlük scripti sütyenli atlet
şişli escort bursa escort bursa escort görükle escort türkçe seks hikayeleri izmir escort hatay escort izmir escort ankara escort
çankaya escort maltepe escort buca escort denizli escort denizli escort çiğli escort şirinevler escort çekmeköy escort
Anadolu Yakası Escort istanbul escort
şişli escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?