analitik psikolojinin kurucusu,isvicreli psikiyatr.
carl gustav jung
biyografi:
jung(1875-1961) isviçreli bir papazın oğludur. 1895 yılında basel’de tıp eğitimi almaya başladı ve 1900 yılında eugen bleuler’in asistanı olarak burghölzli’de psikatrist olarak hizmet verdi. doktorasını 1902 yılında tamamladı.(konu okult (gizli,görünmeyen) fenomenler (etkiler) ve onların psikoloji ile patolojile bağlantıları.) paris’de 6 ay pierre janet ile bilgilerini derinleştirdi. 1903 yılında emma rauschenbach ile evlendi.
bazı ünlü sözleri:
-mars gezegenine ulaşmak, kendi kendine ulaşmaktan daha kolaydır.
-diğerinin sevmediğimiz özellikleri, kendi kendimizi bulmaya yardım edebilir.
-duygusuz karanlığı aydınlatamayız ve bitkinliği harekete çeviremeyiz.
-düşünmek zor bir sanattır onun için çoğunluk tek karar verir.
-artık elinde mitolojinin anahtarı var.
-ruhun tüm kapılarını açmakta özgürsün.
-çocukken kendimi yalnız hissederdim; hala da öyle hissediyorum çünkü bazı şeyleri biliyorum ve bunları hiç bilmedikleri yada bilmek istemedikleri anlaşılan insanlara bazı ip uçları vermeye çalışıyorum.
-yalnızlık, insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. insan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı yada başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder.
-bilinmeyen bir şeyi hissetmek ve bir gize sahip olmak önemlidir. böyle bir şeyi yaşamamış bir insan, önemli bir şeyi yaşamamış olur.
tümüyle emin olduğum hiç bir şey yok. tümüyle inandığım bir şey de gerçekten yok. tek bildiğim, doğduğum ve var olduğum.
-doğduğumuz dünya çok acımasız, ama aynı zamanda ilahi bir güzelliği var. anlamlı oluşununmu, yoksa anlamsızlığının mı ağır bastığına karar vermek, insanın yapısına bağlı.
-günümüzde, bizi tehdit eden tehlikenin doğadan gelmediğini, insan ve kitle ruhundan kaynaklandığını apaçık görüyoruz. tehlike insanın ruhundan kopmuş olmasında.
-tanrı adem ile havva’yı, düşünmek istemediklerini düşünmek zorunda bırakacak biçimde yaratmıştır.
-yaşamım bilinç dışının kendini gerçekleştirdiği öykülerden biridir.
etkisi:
carl gustav jung sadece psikoterapi bilim dalını değil, aynı zamanda psikoloji, teoloji, etnografi bilimi, edebiyat ve güzel sanatları da etkiledi. psikoloji bilim dalında kendisi tarfından bulunan ve yapılan kavramlar geniş şekilde kabul gördü.örneğin; kompleks, introversion ve ekstraversion, gölge,arketipler(enerjikompleksler),kolektif
bilinçaltı,anima,animus
eserleri:
(bkz: psikoloji ve din ">[gbkz]psikoloji ve din )
(bkz: anılar düşler düşünceler ">[gbkz]anılar düşler düşünceler )
jung(1875-1961) isviçreli bir papazın oğludur. 1895 yılında basel’de tıp eğitimi almaya başladı ve 1900 yılında eugen bleuler’in asistanı olarak burghölzli’de psikatrist olarak hizmet verdi. doktorasını 1902 yılında tamamladı.(konu okult (gizli,görünmeyen) fenomenler (etkiler) ve onların psikoloji ile patolojile bağlantıları.) paris’de 6 ay pierre janet ile bilgilerini derinleştirdi. 1903 yılında emma rauschenbach ile evlendi.
bazı ünlü sözleri:
-mars gezegenine ulaşmak, kendi kendine ulaşmaktan daha kolaydır.
-diğerinin sevmediğimiz özellikleri, kendi kendimizi bulmaya yardım edebilir.
-duygusuz karanlığı aydınlatamayız ve bitkinliği harekete çeviremeyiz.
-düşünmek zor bir sanattır onun için çoğunluk tek karar verir.
-artık elinde mitolojinin anahtarı var.
-ruhun tüm kapılarını açmakta özgürsün.
-çocukken kendimi yalnız hissederdim; hala da öyle hissediyorum çünkü bazı şeyleri biliyorum ve bunları hiç bilmedikleri yada bilmek istemedikleri anlaşılan insanlara bazı ip uçları vermeye çalışıyorum.
-yalnızlık, insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. insan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı yada başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder.
-bilinmeyen bir şeyi hissetmek ve bir gize sahip olmak önemlidir. böyle bir şeyi yaşamamış bir insan, önemli bir şeyi yaşamamış olur.
tümüyle emin olduğum hiç bir şey yok. tümüyle inandığım bir şey de gerçekten yok. tek bildiğim, doğduğum ve var olduğum.
-doğduğumuz dünya çok acımasız, ama aynı zamanda ilahi bir güzelliği var. anlamlı oluşununmu, yoksa anlamsızlığının mı ağır bastığına karar vermek, insanın yapısına bağlı.
-günümüzde, bizi tehdit eden tehlikenin doğadan gelmediğini, insan ve kitle ruhundan kaynaklandığını apaçık görüyoruz. tehlike insanın ruhundan kopmuş olmasında.
-tanrı adem ile havva’yı, düşünmek istemediklerini düşünmek zorunda bırakacak biçimde yaratmıştır.
-yaşamım bilinç dışının kendini gerçekleştirdiği öykülerden biridir.
etkisi:
carl gustav jung sadece psikoterapi bilim dalını değil, aynı zamanda psikoloji, teoloji, etnografi bilimi, edebiyat ve güzel sanatları da etkiledi. psikoloji bilim dalında kendisi tarfından bulunan ve yapılan kavramlar geniş şekilde kabul gördü.örneğin; kompleks, introversion ve ekstraversion, gölge,arketipler(enerjikompleksler),kolektif
bilinçaltı,anima,animus
eserleri:
(bkz: psikoloji ve din ">[gbkz]psikoloji ve din )
(bkz: anılar düşler düşünceler ">[gbkz]anılar düşler düşünceler )
sigmund freudun yakın arkadaşı ve öğrencisidir. analitik psikolojinin kurucusu kabul edilir. çalışmaları kadar, sonraları ilk kadın psikoalanist olacak hastası sabina spielrein ile yaşadığı ilişkisi ile de tanınmıştır. sabina üstünde ilk psikanaliz denemelerini yapmış bu süreçte freud ile de iletişimde olarak tedaviyi sürdürmüştür. bu konuda daha bilgi için prendimi l’anima adlı film seyredileilinir. ayrıca çok başarılı bir heykeltraştır.
ruya analizi konusunda kendisine hayran kaldigim kisidir. aslinda bizim yillardir annelerimizden teyzelerimizden duydugumuz seyleri bilimsel bir sekilde acikladigi icin midir bu, bilinmez. kendisinin terapi yontemlerinden biri olarak kullandigi ruya analizi freudun aksine uzun bir donemi kapsar. freud icin danisan kisinin bir ruyadan bahsetmesi yeterlidir; ancak jung ruya analizini bir seri haline getirmek istemistir. danisan, her seansta kendisine onemli buldugu, tekrarlanan ruyalarindan bahseder. buradaki amac, bu ruyalar arasinda ortak bir nokta bulmaya calismaktir. ortak nokta bulununca terapi sureci baslar. terapi bu ortak noktanin iki farli acidan degerlendirilmesi surecidir. ilk degerlendirme ortak noktanin kisinin yasadigi toplumda, kulturde nasil bir aciklamaya sahip oldu uzerinden yapilir. ikincisi ise, bu degerlendirmenin kisinin kendisinde nasil bir karsiliga sahip oldugudur. ornegin: surekli olarak ruyasinda disini kaybettigini goren bir insan dusunelim. bircok toplumda da oldugu gibi bizim kulturumuzde dis kaybetmek birisinin olmesi sekliden yorumlanir. kisisel olarak bunu degerlendirdigimizde ise karsimiza cikan sey ruyayi goren kisinin hayatinda birinin olmesi ya da birini kaybetme korkusuna sahip olmasidir. buradan yola cikarak o korkuya ulasilmaya calisilir. bu ille de bir kimse olmak zorunda degildir. bazen kariyer, is, sohret gibi seyler de kaybetme korkusunun hedefleri olabilir.
junga gore bu sekilde ruya analizi yapmak cok onemlidir. ancak bunu yapabilmek icin ozellikle icinde yasanilan toplumla alakali cok donanimli olmak gerekir.
junga gore bu sekilde ruya analizi yapmak cok onemlidir. ancak bunu yapabilmek icin ozellikle icinde yasanilan toplumla alakali cok donanimli olmak gerekir.
jung'a göre insanoğlunun evrensel kodları vardır. mesela bazen uykundayken uçurumdan düşmüş gibi oluyorsun ya, işte bunu dünyanın öbür ucundaki adam bile yaşamaktadır ve bu tee ilkel çağlarda atalarımızın dedelerimizin vahşi hayvanlardan saklanmak için ağaç tepesinde uyumaya çalışırken düşe kalka bir dönem geçirmesi yüzündenmiş.
analitik psikoloji ya da derinlik psikolojisi adlarıyla bilinen psikoloji ekolünün yaratıcısı.
ilk dönemlerinde, sigmund freud'un "dostum, veliahtım" hitaplarıyla psikanalizin geleceğini emanet ettiği öğrencisi olmuştur. psikanalizin erken dönem gelişimine katkıları büyüktür. insan ruhsallığındaki temel yaşamsal motivasyonu cinselliğe indirgeyerek açıklamak konusunda katı bir tutum sergileyen freud ile arası sonradan bozulmuştur çünkü jung bu bakış açısını, sırf dönemin bilimsel anlayışı tarafından kabul görmek amacıyla sürdürülen ve insan ruhunu anlamak çabasında psikolojiyi kısıtlayarak dar bir bakış açısına mahkum eden bir zorlama olarak görür. freud ise psikanalizi jung'dan koruma ihtiyacı duyar çünkü kurduğu bilimsel, klinik sistemi güvenilmez mitolojik, dinsel, felsefi ve antropolojik kaynaklar ile bozacağını düşünmüştür. bu iki büyük adamın yolları bir daha düzelmeyecek şekilde ayrılır.
jung, freud'un psikanalizini işlevsel sonuçlar veren bir kavramsallaştırma olarak görür. psikanaliz, insan ruhunda önemli bir rahatlama, nevrozlardan kurtulma ve özgürleşme etkisi yapmaktadır ancak jung bu dönüşümün sınırlı klinik bir sonuçtan öteye gidemeyeceğini ve zaman içinde "inatçı" ruhsal enerjinin yeniden eski durumuna benzer bir forma geri döneceğini iddia etmiştir. jung, bu görüşünü, haz ve agresyon temelli ruhsallık görüşünün kısıtlılığı ile gerekçelendirir. jung'a göre insan ruhu geçmişten gelen içeriğinden beslendiği gibi bir yandan da gelecekte varacağı yere yönelik itkilere sahiptir. geçmiş, yalnızca çocukluk yaşantıları değil ("arketipsel" dediği) milyonlarca yıllık evrim tarihine ait malzemeyi de içerir. geleceğe yönelik itkiler ise, insan türünü biçimlendiren devasa kollektif bilinçdışı işleyişin uzun vadeli yönelimine uyumlu biçimde etki eder. bilinç ise bu evrensel dev kaynağın içinde doğan nispeten zayıf bir yapıdır. yani bilinçdışı, freud'un dediği gibi bilince getirmekten kaçınarak dışladığımız içeriklerden ibaret değildir. jung, bu seviyenin altında kişinin kendi yaşam sürecinin ötesinde bir bilinçdışı yapıyı öngörür. insanın dünyaya dair algıladıkları, türe ait bilinçdışı arketiplerin (içi boş ama şekli belli kollektif yapılar) içinin bilince sahip insan tarafından bu arketiplere uyumlu deneyimlerle doldurulması olarak açıklar. akıl hastalığı ise, bilincin (zayıf yapısı nedeniyle) bu arketipsel yapıların gücü karşısında bütünlüğünü koruyamayarak onlara teslim olmasıdır. örneğin, "anne" bir arketiptir. bebek, kişi olarak annesi ile karşılaşmadan önce bu kavrama sahiptir ve ona yönelir. kişi olarak anne ise bebeğin zihnindeki bu arketipsel öncülün içini doldurur. bu bakış açısı freud için fazlasıyla spekülatiftir ve jung'u önce bu tip "aşırı"lıklardan vazgeçirmeye çalışmış ve kendi teorisine geri dönmeye davet etmiştir. beklediği karşılığı alamayınca da jung'u psikanalizin dışına atmıştır. jung ise kendi yoluna devam ederek görüşlerini analitik psikoloji olarak isimlendirmiştir.
ilk dönemlerinde, sigmund freud'un "dostum, veliahtım" hitaplarıyla psikanalizin geleceğini emanet ettiği öğrencisi olmuştur. psikanalizin erken dönem gelişimine katkıları büyüktür. insan ruhsallığındaki temel yaşamsal motivasyonu cinselliğe indirgeyerek açıklamak konusunda katı bir tutum sergileyen freud ile arası sonradan bozulmuştur çünkü jung bu bakış açısını, sırf dönemin bilimsel anlayışı tarafından kabul görmek amacıyla sürdürülen ve insan ruhunu anlamak çabasında psikolojiyi kısıtlayarak dar bir bakış açısına mahkum eden bir zorlama olarak görür. freud ise psikanalizi jung'dan koruma ihtiyacı duyar çünkü kurduğu bilimsel, klinik sistemi güvenilmez mitolojik, dinsel, felsefi ve antropolojik kaynaklar ile bozacağını düşünmüştür. bu iki büyük adamın yolları bir daha düzelmeyecek şekilde ayrılır.
jung, freud'un psikanalizini işlevsel sonuçlar veren bir kavramsallaştırma olarak görür. psikanaliz, insan ruhunda önemli bir rahatlama, nevrozlardan kurtulma ve özgürleşme etkisi yapmaktadır ancak jung bu dönüşümün sınırlı klinik bir sonuçtan öteye gidemeyeceğini ve zaman içinde "inatçı" ruhsal enerjinin yeniden eski durumuna benzer bir forma geri döneceğini iddia etmiştir. jung, bu görüşünü, haz ve agresyon temelli ruhsallık görüşünün kısıtlılığı ile gerekçelendirir. jung'a göre insan ruhu geçmişten gelen içeriğinden beslendiği gibi bir yandan da gelecekte varacağı yere yönelik itkilere sahiptir. geçmiş, yalnızca çocukluk yaşantıları değil ("arketipsel" dediği) milyonlarca yıllık evrim tarihine ait malzemeyi de içerir. geleceğe yönelik itkiler ise, insan türünü biçimlendiren devasa kollektif bilinçdışı işleyişin uzun vadeli yönelimine uyumlu biçimde etki eder. bilinç ise bu evrensel dev kaynağın içinde doğan nispeten zayıf bir yapıdır. yani bilinçdışı, freud'un dediği gibi bilince getirmekten kaçınarak dışladığımız içeriklerden ibaret değildir. jung, bu seviyenin altında kişinin kendi yaşam sürecinin ötesinde bir bilinçdışı yapıyı öngörür. insanın dünyaya dair algıladıkları, türe ait bilinçdışı arketiplerin (içi boş ama şekli belli kollektif yapılar) içinin bilince sahip insan tarafından bu arketiplere uyumlu deneyimlerle doldurulması olarak açıklar. akıl hastalığı ise, bilincin (zayıf yapısı nedeniyle) bu arketipsel yapıların gücü karşısında bütünlüğünü koruyamayarak onlara teslim olmasıdır. örneğin, "anne" bir arketiptir. bebek, kişi olarak annesi ile karşılaşmadan önce bu kavrama sahiptir ve ona yönelir. kişi olarak anne ise bebeğin zihnindeki bu arketipsel öncülün içini doldurur. bu bakış açısı freud için fazlasıyla spekülatiftir ve jung'u önce bu tip "aşırı"lıklardan vazgeçirmeye çalışmış ve kendi teorisine geri dönmeye davet etmiştir. beklediği karşılığı alamayınca da jung'u psikanalizin dışına atmıştır. jung ise kendi yoluna devam ederek görüşlerini analitik psikoloji olarak isimlendirmiştir.
(bkz: arketip)
freud ve adlerın kankası gerçı sonra adler ayrılıyor gruptan ama bu üçlü psıkanalızın 3 büyüğü olarak adlandırılır ıyıdırler güzeldırler
robot süpürge
bebek maması
aptamil bebek maması
en ucuz klima fiyatları
klima fiyatları
dubai vize
sözlük scripti sütyenli atlet
şişli escort bursa escort bursa escort görükle escort türkçe seks hikayeleri izmir escort hatay escort izmir escort ankara escort
çankaya escort maltepe escort buca escort denizli escort denizli escort çiğli escort şirinevler escort çekmeköy escort
Anadolu Yakası Escort istanbul escort
şişli escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?