logo hiç olmamış. kim bulmuşsa o fikri ona lafım yok da milyar dolarlık firmada bakıp nasıl onay vermişler ki buna?
bu konularla ilgili okunması gereken ilk kitap. çok iyi kurgulanmış ve anlatılmış. tüm konularda giriş seviyesi veya biraz üstü düzeyde bilgi veriyor. ilk bunu okuyup sonra ilginç gelen alanlarda daha derin okumalara girişmek için kapı açıyor. sanıyorum yazılma amacı da bu.
içinde yeni bilgi yok, evet, ama yeni ve bütünleştirici bir kurgu var. üstelik herkese hitap edebilecek yumuşak bir anlatımla.
kitabı çok sevdim.
içinde yeni bilgi yok, evet, ama yeni ve bütünleştirici bir kurgu var. üstelik herkese hitap edebilecek yumuşak bir anlatımla.
kitabı çok sevdim.
bugün de bu çıktı piyasaya. ülkede konuşulan konulara bak! avrupa'ya giderken vize işlemleri sırasında çok asabım bozuluyordu. hata ediyormuşum... böyle bir medeniyetsizliğin, cahilliğin, çiğliğin yuvasından gelen insana biz de olsak filtre uygulardık. içi dışı bayağılık ve hınç dolu bir halka dönüştük. her gün yeni bir ölüm ve acı açlığı siniyor hayatımıza. rezilin rezili aptalca fikirler için birilerini öldürmeye niyetli insanlarla doldu bu ülke.
yürümez o iş. tekrar başlansa bile kısa sürede enerjisi tükeniverir.
cinsellik kavramı orgazmla sınırlı değil. bu nedenle temel fikir olarak bastırılmış cinselliğin zararına katılıyorum ancak bu bastırılmışlığa karşı çözümü orgazm miktarını arttırmakta bulmuyorum. bu konuda rekorlar kıracak kadar çok cinsel partneri olan kişilerde de aynı nevrotik belirtiler görülebilir. haz almak ve agresyon bedenimiz kaynaklı temel motivasyon kaynaklarımız olduğu için böyledir bu. basit haz ve agresyon yoluyla yalnızca hayvanlar tatmin yaşar. bir insan için yaşam başarısı bu çiğ dürtüleri tatmin etmek değil kendi özgür kimliğini kurabilmektir. birçok insanda, sadece kendi benliğini bulamamanın getirdiği yoğun yaşam tatminsizliği nedeniyle cinsel ve agresif takıntılar oluşur. bugün durmadan kendi bedenini sergileyerek tatmin arayan instagram vs. gibi teşhir alanları veya başkalarının acısına duyarsızlık ve hatta bundan zevk alma gibi ruhsal hasarlar insanlar yeterince orgazm olmadıkları için değil gizli birer köle oldukları için yaşanıyor. önce anne-babalarının ve sonra da toplumsal kalıpların baskısı ile kendi kimliklerinden vazgeçip sırf bu daha kolay-konforlu olduğu için dış kaynaklı yaşam alışkanlıklarına bürünmüş kişiler müthiş bir cinsel tatminsizlik ve öfke duygusu içindeler. böyle bir kişiye ister cami hocası gibi baskı yapıp engel çekin ister adnan hoca gibi kilo kilo partner takdim edin sonuç değişmez. aslında önce kendi annelerine ve sonra tüm insanlara karşı nefret dolu olduklarını görmeye ihtiyaçları var. bu nefreti aşmadan çiğ cinsellik ve agresyonu da aşamazlar. kurabildikleri tek hayat anlayışı bunlardan ibaret kalır. diğer türlü olabilseydi porno yıldızları, jigolo ve fahişeler, mafya babaları ya da sokak dövüşçüleri dünyanın en sağlıklı, karakterli, düzgün insanları olurlardı. tüm bu insanlar cinsel ve agresif tatmini en fazlasıyla yaşayan kişiler sonuçta ama işe yaramıyor. önemli olan özgürleşmiş bireyin, entellektüel açıdan zenginleşmiş bir yaşam kurabilmesi. yoksa tecrübenin kendisi, anlamı olmadan bir hiç. yaşadığı şeyi anlayıp üzerinde düşünebilen ve çiğ bedensel dürtülerine yüceltilmiş anlamlar katabilen insanlar mutlu olabilir.
no need to argue albümünün hit radyo parçasıydı. albümü çok severim. bir bu bir de i can't be with you hariç. ikisi bütünlüğü bozuyorlar benim kulağımda. mp3 teknolojisi sayesinde ikisini atıp albümün kalanını zevkle dinliyorum hala.
epeyce melankolik bir albüm ama bu etkiyi ucuzlamadan yaratmış. zombie'yi dinleyip çok etkilendiğim için albümü almıştım. zombie gerçekten de tam radyoluk parça. önce bir kapılıyorsun, sonra dinledikçe zayıf kalmaya başlıyor bence.
onca yıllar öncesinin parçasını bugünkü liselilerin bile biliyor-dinliyor olmaları da diğer ilginç konu. hakikaten bu hip hop rezaleti ile pop müzik öldü. katy perryden, justin bieberdan star mı olur? ancak reklam yıldızı olur onlar. oje, pantolon falan satabilirler. çocuklar da anlaşılan el mecbur bir önceki kuşağın müziğine sığınıyorlar. aferin. doğru karar. su yolunu bulur...
epeyce melankolik bir albüm ama bu etkiyi ucuzlamadan yaratmış. zombie'yi dinleyip çok etkilendiğim için albümü almıştım. zombie gerçekten de tam radyoluk parça. önce bir kapılıyorsun, sonra dinledikçe zayıf kalmaya başlıyor bence.
onca yıllar öncesinin parçasını bugünkü liselilerin bile biliyor-dinliyor olmaları da diğer ilginç konu. hakikaten bu hip hop rezaleti ile pop müzik öldü. katy perryden, justin bieberdan star mı olur? ancak reklam yıldızı olur onlar. oje, pantolon falan satabilirler. çocuklar da anlaşılan el mecbur bir önceki kuşağın müziğine sığınıyorlar. aferin. doğru karar. su yolunu bulur...
incelikli bir sanat eseri izlemek isterseniz: zerkalo (andrei tarkovsky)
kara mizah dolu ve bilgece bir komedi isterseniz: being there (hal ashby)
iyi kalite bilim-kurgu isterseniz: fahrenheit 451 (françois truffaut)
savaş filmi izlemekse niyetiniz: the thin red line (terrence malick)
tiyatrovari bir diyalog filmi için: carnage (roman polanski)
hafif ve kaliteli bir şey için: the fabulous baker boys (steve kloves)
kara mizah dolu ve bilgece bir komedi isterseniz: being there (hal ashby)
iyi kalite bilim-kurgu isterseniz: fahrenheit 451 (françois truffaut)
savaş filmi izlemekse niyetiniz: the thin red line (terrence malick)
tiyatrovari bir diyalog filmi için: carnage (roman polanski)
hafif ve kaliteli bir şey için: the fabulous baker boys (steve kloves)
varoluşçu psikoterapi adlı psikoterapi yöneliminin en önemli temsilcisi hatta kurucusu. yalom, kendisine bazı üniversitelerden kürsü teklif edilmesine rağmen, varoluşçu psikoterapi'nin bir destek çalışma olarak kalmasının daha uygun olacağını düşünerek (...ki haklıdır) teklifleri reddetmiştir. içeriği klinik açıdan zayıf ancak yöntemsel olarak çok etkilidir. klinik alanda temel psikoloji ekollerinden birinde uzmanlaşan biri için müthiş bir zenginlik ve etkililik kazandırır.
ölüm, yalıtım, özgürlük ve anlamsızlık kavramlarının yaşamsal olarak değiştirilemez ve varoluşun kendisinden kaynaklı birer acı ve stres kaynağı oldukları gerçeğini vurgulayan bir bakış açısı vardır. psikoterapi sürecinde bu kavramlar üzerine çalışabilmek için gerekli teorik ve teknik açılımı varoluşçu psikoterapi sağlar.
ölüm, yalıtım, özgürlük ve anlamsızlık kavramlarının yaşamsal olarak değiştirilemez ve varoluşun kendisinden kaynaklı birer acı ve stres kaynağı oldukları gerçeğini vurgulayan bir bakış açısı vardır. psikoterapi sürecinde bu kavramlar üzerine çalışabilmek için gerekli teorik ve teknik açılımı varoluşçu psikoterapi sağlar.
(bkz: #1104813)
3 ya da 4 beck's üzerine 1 miller muhabbetçi bir akşam için favori sıralamamdır. (not: hepsi de 50'lik olacak)
tender surrender güzel parça. başka da öyle bir bestesi yok. vai yerine satriani tercih ederim çünkü vai, etkileyici bir teknik gösteri olmanın ötesine pek geçemiyor benim nazarımda.
bir sinema filmi olarak felaket. ne oyunculuklarda ne de sinematografide ele gelir tarafı var. teknik değerlendirmelerin hepsinden sınıfta kalır ama film yine de iyi bir film çünkü fikir güzel, bilimsel bir merakı körükleyen ilgi çekici anlatımı var, ölümsüzlük hakkında olması izleyiciyi daha en başta etkileyen-yakalayan çekici bir içerik, yakın dostların bir arada takıldığı tanıdık bir ortamda geçiyor ve hayatı bambaşka bir gözle tekrar görme imkanı veriyor. sırf bu sebeplerden bile izlemeye değer. yoksa psikoloğun silah çektiği sahne veya her profesör arkadaşın ayrı bir toplumsal karaktere uygun klişelikte tipler olmaları, insan ilişkilerini tasvir edişinin ilkokul çocuğu seviyesinde olması, sonundaki acemice sürpriz final çekimi falan pek olmamış. filmi yapan adamın derdi fikrini bir müsamere ile sahneye sermekmiş ve onu yapmış. işin sinema kısmını da elinden geldiğince kıvırmış.
zevkle izledim. bu kadar bütçeyle ve bu kadar acemilikle bile ne güzel bir film çekilebileceğinin kanıtı. modern gişe filmlerindeki orijinal fikir kıtlığının tam bir anti-tezi.
zevkle izledim. bu kadar bütçeyle ve bu kadar acemilikle bile ne güzel bir film çekilebileceğinin kanıtı. modern gişe filmlerindeki orijinal fikir kıtlığının tam bir anti-tezi.
batı müziği armonisi, kullanılan en küçük ses yüksekliği farkını (bas-tiz) "yarım ses" denilen bir aralıkla standarda bağlar. mesela do ve re notaları arası bir tam sestir (yani iki yarım ses). do ile re arasında isterseniz do diyez isterseniz re bemol diyebileceğiniz bir nota daha vardır. (yani yarım ses aralığı) bu yarım sesten daha küçük bir farka sahip olan ve adına ara sesler denilen frekanslar ise batı müziğinde kullanılmaz ve bu nedenle gitara sesleri yarım yarım ayrılacak şekilde bölen perdeler takılır sapa. eğer perde demirlerini kullanmazsanız klasik armoniye uyum sağlamak için dışarıda bıraktığınız tüm ara sesleri kullanma imkanınız doğar... ve tabii bunları kullanmak epey de enstrüman tekniği ve müzik bilgisi gerektirir. perdesiz enstrüman zor enstrümandır.
elbette erkan oğur'dan çok önce de kullanılmıştır. perdesiz gitar hep vardı. erkan oğur perdesiz gitarın imkanları ile türk müziğinin makamlarını birbiriyle bağdaştırmış ve ustaca kullanmıştır. gitar ve bass gitar ile, batı müziğinde olmayıp türk müziğinde yer alan ara sesleri de katarak kulağımıza bambaşka tınlayan o güze soloları çalmıştır. güllerin içinden parçası en bilinen örneklerden biri. tam bir batı pop parçası olan güllerin içinden'de çaldığı ara seslerle dolu gitar solosu ile müthiş orijinal ve kulağımıza hem geleneksel hem modern tınlayan zenginliği katmıştır.
elbette erkan oğur'dan çok önce de kullanılmıştır. perdesiz gitar hep vardı. erkan oğur perdesiz gitarın imkanları ile türk müziğinin makamlarını birbiriyle bağdaştırmış ve ustaca kullanmıştır. gitar ve bass gitar ile, batı müziğinde olmayıp türk müziğinde yer alan ara sesleri de katarak kulağımıza bambaşka tınlayan o güze soloları çalmıştır. güllerin içinden parçası en bilinen örneklerden biri. tam bir batı pop parçası olan güllerin içinden'de çaldığı ara seslerle dolu gitar solosu ile müthiş orijinal ve kulağımıza hem geleneksel hem modern tınlayan zenginliği katmıştır.
ben kullanıyorum. beğendim de. beyaz göz zevkime pek uymuyordu açıkçası. iptal miptal etmeyin. olmazsa benim account için kalsın bari... (swh)
benim için hep "colour personal computer"in kısaltması olarak kalacak. (bkz: amstrad cpc 464) ve çocukluğum...
freud'un bahsettiği cinsel haz, onu okuduğunda-bir yerlerden duyduğunda kendi fantezileri depreştiği için pek bir heyecanlanan ve çareyi freud'a kızmakta ve değersizleştirmekte bulan insanların anladığı yatak sahneleri ile açıklanmaz. hazzın beden kaynaklı olmasıyla ilgili bir konudur, o kadar. önce emmeden duyulan haz (bebeğin doyumu), sonra anal kasları germekten duyulan haz (ilk kontrol etme, aktif rol alma becerisi ve bunun hazzı), sonra da genital bölgeden duyulan haz (karşı cinsten ebeveyne aşk duyan çocuğun anne, baba ve çocuk arasındaki ilişkiden duyduğu haz ve üreme yetkinliği içeren cinsel alana ilk adım) şeklinde bir gelişim şeması çizmiştir. bu şema doğru bir şemadır da... bütün insanlar ilk çocukluk gelişimini bu yolla yaşar ama marifet bedensel kaynaklı bu haz alanlarını sağlıklı, gelişimci bir yolla aşıp zihinsel ve üretici bir mecraya taşıyabilmektir. freud, ruhsal bozukluğu, bu temel cinsel aşamalarda takılmak ve bir yetişkin olarak bile hala bedensel seviyede, gelişmemiş cinsel fantezilerin etkisinde kalmak olarak tanımlamıştır. bilinçdışı bu aşırı fantezilerin de kişinin hayatında verdiği kararları, amaçlarını ve ilişkilerini yönlendirmesine bir son verecek tedavi yöntemi geliştirmiştir. kafayı cinselliğe takmış pornocu ahlaksız bir sapık falan değildir yani. aksine, kafayı seksle bozmuş, pornocu ilkellerin kendi gerçeklerini ortaya serdiği için tam da bu özelliğe sahip kişilerce düzenli olarak lanetlenir.
http://taslibahce.wordpress.com
Tam bir doğal hayat, organik tarım ve şehirden kaçış hikayesi...
Tam bir doğal hayat, organik tarım ve şehirden kaçış hikayesi...
leo fender'ın, kendi adını taşıyan fender markasını cbs şirketine sattıktan sonra ortaya çıkardığı gitar markası. george fullerton (g) ve leo fender (l) isimlerinin baş harflerinden oluşur. fullerton ise leo fender'ın eski dostlarındandır. (geçirdiği bir kalp krizinden sonra doktorlar leo fender'dan iş hayatından çekilmesini istemişler. o da firmasını satmış. anlaşılan sonradan doktorların işi abarttığı ortaya çıkınca leo fender da sahalara geri dönmüş. sudoku da bir yere kadar...)
çok iyi gitarlardır. standart ürünlerinin, custom shop çok özel fender modelleri hariç tüm fender gitarlardan iyi olduklarını düşünüyorum. single-coil manyetiklerin tipik problemi olan dip gürültüsü ve feedback sorununu hemen hemen hiç yaşatmazlar. kaliteli ağaçtan ve iyi bir işçilikle üretilirler.
asat modelleri telecaster'a, legacy modelleri stratocaster'a karşılık gelir. bunların yanında kendilerine özgü bir dolu modeli vardır. bir tane bile kötü gitarlarını görmedim. buna bass gitar modelleri de dahil.
marka bilinirliklerinin az olmasına kurban gidiyorlar. çoğu gitarcı sırf adı sanı çok duyulmamış olduğu için beğense bile aynı paraya fender almayı tercih ediyor. bu da işte müşteri alışkanlıkları konulu bütün o reklamcılık sektörü kampanyalarının başarısı olmalı.
http://www.glguitars.com web sitesi adresi. uzun süredir türkiye'de de satılıyor. ben deneyip bir asat modelini aldım. 6 yıldır her gün hayran kalıyorum alete. reklam gibi oldu ama distribütörle falan ortaklığım yok tabii... fazla duyulmamış bir marka olduğu için ve gerçekten çok iyi olduğu için yazdım. gitarseverlere duyurulur...
çok iyi gitarlardır. standart ürünlerinin, custom shop çok özel fender modelleri hariç tüm fender gitarlardan iyi olduklarını düşünüyorum. single-coil manyetiklerin tipik problemi olan dip gürültüsü ve feedback sorununu hemen hemen hiç yaşatmazlar. kaliteli ağaçtan ve iyi bir işçilikle üretilirler.
asat modelleri telecaster'a, legacy modelleri stratocaster'a karşılık gelir. bunların yanında kendilerine özgü bir dolu modeli vardır. bir tane bile kötü gitarlarını görmedim. buna bass gitar modelleri de dahil.
marka bilinirliklerinin az olmasına kurban gidiyorlar. çoğu gitarcı sırf adı sanı çok duyulmamış olduğu için beğense bile aynı paraya fender almayı tercih ediyor. bu da işte müşteri alışkanlıkları konulu bütün o reklamcılık sektörü kampanyalarının başarısı olmalı.
http://www.glguitars.com web sitesi adresi. uzun süredir türkiye'de de satılıyor. ben deneyip bir asat modelini aldım. 6 yıldır her gün hayran kalıyorum alete. reklam gibi oldu ama distribütörle falan ortaklığım yok tabii... fazla duyulmamış bir marka olduğu için ve gerçekten çok iyi olduğu için yazdım. gitarseverlere duyurulur...
o kadar çok adaletsizlik o kadar göstere göstere temizlendi ki gözümüzün önünde, biraz olsun hırsını çıkarma imkanıymış gibi görünüyor amerikan mahkemeleri. dinlediğimiz konuşma kayıtlarındaki içerik mahkeme için delil oluşturmayabilir, cemaat-akp çatışması nedeniyle ortaya serilmiş ve tamamen komplo amaçlı da olabilir. zaten durum böyle de... ancak kıyısından köşesinden bile olsa bu çirkefliğe bulaşmış politikacıların öncelikle halkın gözündeki yerini kaybetmesi ve hapse girmese bile en azından meclise girememesi gerekirdi. oysa türkiye öyle bir yer ki adamların hepsi hem daha fazla destek kazandı hem de efelene efelene insanları tehdit ettiler. hemen öncesindeki gezi olaylarında yaşananlar da yanlarına kaldı, götürdükleri paralar da, suratlarındaki sırıtmaları da. bunun sebebi sadece adalet sistemimiz ya da kirli politikacılar da değildi. işin gerçeği, bu halk yapılanları göre göre onay verdi. eleştirilecek olan esas kitle halk burada. çivisi çıkmış...
tüm olanlardan sonra, şimdi içlerinden birinin ceza alması söz konusu. eh, bırakın da insanlar az biraz deşarj olsunlar. terazisi şaşmış bu dünyada minik bir teselli olsun istemek çok da garip değil, amerika bizi kurtaracak da değil. muhtemelen bu belayı da açan amerika'ydı. olsa olsa bundan sonra bir de lacivertini getirir.
bu mahkemeden medet ummak küçük hesap mıdır? evet. aslında bir çaresizlik göstergesi midir? ona da evet. zarrab ceza alsa bu cezaya çok sevinecek olan muhalif kitlenin akıl kalitesini ve toplumu rehabilite etme gücünü arttırır mı? hayır. ama biri de bir yerden bir hesap ödesin bari. maksat, insanın içinde kalmasın.
tüm olanlardan sonra, şimdi içlerinden birinin ceza alması söz konusu. eh, bırakın da insanlar az biraz deşarj olsunlar. terazisi şaşmış bu dünyada minik bir teselli olsun istemek çok da garip değil, amerika bizi kurtaracak da değil. muhtemelen bu belayı da açan amerika'ydı. olsa olsa bundan sonra bir de lacivertini getirir.
bu mahkemeden medet ummak küçük hesap mıdır? evet. aslında bir çaresizlik göstergesi midir? ona da evet. zarrab ceza alsa bu cezaya çok sevinecek olan muhalif kitlenin akıl kalitesini ve toplumu rehabilite etme gücünü arttırır mı? hayır. ama biri de bir yerden bir hesap ödesin bari. maksat, insanın içinde kalmasın.
kaza öncesi ve sonrası dönemleri olarak iki stephen king var benim algımda. kaza öncesi king daha doğal ve özgün bir romancıydı, kaza sonrası king ise daha melankolik, yaşlanmak düşüncesiyle baş etmekte zorlanan, kendini tekrar eden bir yazar. kara kule'yi sonlandırma biçiminden de hoşlanmayan gruba dahilim. adamı çok seviyorum fakat nasıl bir bunalıma girdiyse artık kendisinden geriye pek bir şey kalmadı. kara ev iyiydi. hearts in atlantis çok iyiydi. onun dışında okuyabildiğim başka bir şey yazmadı. hangi romanına başlasam st. anger albümündeki metallica tadı aldım... içinde kalmayan ilhamı düşünceleriyle ortaya çıkarmaya çalışıyor gibiydi. nostaljik ve melankolik bölümleri ise çok güzel yazıyor. hearts in atlantis'te bu sebeple çok başarılı olduğunu düşünüyorum.
kara kule'de siyahlı adam'la roland'ın gotgotha'daki konuşması, jake'in okuldan kaçıp new york'ta geçirdiği gün, peder callahan ve alçak adamlar, roland'ın çocukluk hikayesi ve calla'nın kurtları bölümleri özellikle hoşuma gitmişti. muhtemelen çok dandik bir final yazdığını bildiği için kara kule'nin sonuna eklediği notta "son hakkında ne düşünülürse düşünülsün bu hikayeyi yazmak ve yaşamak güzeldi" diye yazmıştı. buna katılırım. o romanları aralarda yıllarca bekleyerek bitirdim ve bir parçası olmak çok güzeldi.
seviyorum bu adamı... yine pek bir halta benzemese de kennedy suikastıyla ilgili romanının dizisini de seyrediyorum. eski günlerin hatrına... under the dome'un da ilk sezon finaline kadar dayanıp daha fazla devam edememiştim. iki büyük kahramanım metallica ve stephen king'di. ikisinin de sonu benzedi benim hayatımda. orda olmalarını seviyorum ama yaptıkları işlere de "n'oldu ya size böyle?" demeden duramıyorum.
kara kule'de siyahlı adam'la roland'ın gotgotha'daki konuşması, jake'in okuldan kaçıp new york'ta geçirdiği gün, peder callahan ve alçak adamlar, roland'ın çocukluk hikayesi ve calla'nın kurtları bölümleri özellikle hoşuma gitmişti. muhtemelen çok dandik bir final yazdığını bildiği için kara kule'nin sonuna eklediği notta "son hakkında ne düşünülürse düşünülsün bu hikayeyi yazmak ve yaşamak güzeldi" diye yazmıştı. buna katılırım. o romanları aralarda yıllarca bekleyerek bitirdim ve bir parçası olmak çok güzeldi.
seviyorum bu adamı... yine pek bir halta benzemese de kennedy suikastıyla ilgili romanının dizisini de seyrediyorum. eski günlerin hatrına... under the dome'un da ilk sezon finaline kadar dayanıp daha fazla devam edememiştim. iki büyük kahramanım metallica ve stephen king'di. ikisinin de sonu benzedi benim hayatımda. orda olmalarını seviyorum ama yaptıkları işlere de "n'oldu ya size böyle?" demeden duramıyorum.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?