asla yeteri kadar büyüyemeyeceğini anladıgın andır.ve bu yüzden de büyüdüğünü sandıgın andır.
(bkz: preh preh)
büyüdüğünü anladığın an
cocukluğunun kıymetini bilemediğini anladığın andır.
yanliz oldugunuzu anladiginiz andir.
bayramda harçlık verilmediği zamandır.
birilerini köpek gibi sevdiğiniz andır...
uyandığınız da çamaşır yıkamayı ve özellikle de iç çamaşırınızdan başlamayı akıl ettiğiniz andır...
okumakta olunan şehirden memlekete, ailenin yanına dönmek için otobüse binilmiştir. arka koltukta annesinin kucağında oturan 4-5 yaşlarındaki sevimli kız çocuğu sürekli sorular sormakta, pencereden görülen ineklere baktıkça o bıcır bıcır ses tonuyla kahkalar atmaktadır. lakin annesi kızın sesinden rahatsız olanların bulunabileceğini düşünerek kızını susması için uyarır. kızın sözünü dinlemediğini gören anne ön koltukta oturan genci(!) göstererek "kızım susmazsan amca kızacak sana" der. "amca" lafı bir anda şamar gibi çarpmıştır surata. önce anneyle göz göze gelinir. çocuğu uyarmasını rica eden bir bakış vardır yüzünde. sonra kız çocuğuyla göz göze gelinir. bir an için seneler öncesi canlanır kafada. olayın failleri artık değişmiştir. evet çünkü hakikaten seneler geçmiştir. bunun idrakiyle kıza sersem sersem bakılır.
annenin ricası reddedilmiştir.
o "amca" kız çocuğuna kızmamıştır
kızamamıştır.
annenin ricası reddedilmiştir.
o "amca" kız çocuğuna kızmamıştır
kızamamıştır.
aramaya inanmasıyla gerçekleşmiş olabilir. zira;
(bkz: büyüdüğünü anlamak)
(bkz: büyüdüğünü anlamak)
mutluluklarına olduğu gibi mutsuzluklarına da tebessüm edebiliyorsa insan, duyguları artık eskiye oranla ağır çekim hareket ediyorsa çok ama çok büyümüştür.
(bkz: yok öyle bir şey)
başkalarının ne dediğini önemseye başladığınız,ya da önemsemek zorunda bırakıldığınız an. yani rahatça,amaaannn bu benim hayatım, kim ne dersin desin modunun güzelce keyfini çıkaramadığınız an...
sanırım banyodayken sabunu aramak için biraz başını eğdiğinde görmek istediğin bişeyi göbeğin yüzünden göremiyorsan sanırım vakti gelmiştir.
kredi kartıyla para çektigi zaman.
hayatın pembeden siyaha doğru boyandığını gördüğün zamandır.sorumluluk sahibi olduğun ve artık insanların sizden birşeyler beklediği andır.hiç gelmese o an yada gelsede görmezlikten mi gelsek.?
hayatta başarılı olmanın bilye kazanmak olmadığını
hayatta ilerlemenin bisikletle ilerlemek gibi olmadığını
hayatta yükselmenin ağaca tırmanmak gibi olmadığını
hayatta düşmenin ağaçtan düşmek gibi olmadığını
hayatta sevmenin mamayı sevmek gibi olmadığını
anladığın andır
hayatta ilerlemenin bisikletle ilerlemek gibi olmadığını
hayatta yükselmenin ağaca tırmanmak gibi olmadığını
hayatta düşmenin ağaçtan düşmek gibi olmadığını
hayatta sevmenin mamayı sevmek gibi olmadığını
anladığın andır
ülkenin ve dünyanın gidişatından kendinizi de sorumlu tutmaya başladığınız andır.
(bkz: kamısa su yurumesi)
benimki hayli ilginç.
ankaradayım. yaşım, bedenimi henüz ailemden kilometrelerce uzakta soğuk bir devlet yurdu ranzasında sermek için oldukça küçük.
13-14 yaşlarındayım.
bir yatılı okul ritüeli olan yurttan kaçma atraksiyonunu yaşayacağım günü heyecan içerisinde beklemişim ki bunun soğuk bir kış gecesi olacağını bilmiyorum. bilenler bilir ankaranın kışı belalıdır, hele de fen tepedeyseniz. anadolunun çeşitli yörelerinden gelmiş pek çok ergen yaşıtımla birlikte yurttan kaçmaya karar veriyoruz. bize çok uzun görünen o duvardan teker teker atlıyoruz bir yandan kafamızın içerisinde "götümüzü kesecekler götümüzü..." korkusu filizlenirken. 5 metrelik duvardan atlarken korkanlar oluyor, hatta bir eleman intihar eder gibi atlayınca aşağı bir kaç yerinden ciddi hasar görüyor.
13-14 yaşlarında 7 çocuk simsiyah bir ormanı uluyan köpeklerin gölgesinde ürkerek geride bırakıyoruz. anayola çıktığımızda ilk hedefimiz internet cafe. gündüz ayarlamışız, sabaha kadar oradayız diyerek. internet cafeye ulaşıp da yerlerimizi aldığımızda cafede bizden başkalarının da olduğunun ayırdına varıyoruz ama üzerinde durmuyoruz çok fazla. counterlar, age oflar birbirini kovalıyor saat sabah 4 sularında hemen herkes uyumuş oluyor. bir kaç uyanık arkadaşım, ben ve o garip adamlar internetteyiz sadece.
saatlerdir yanımda oturan adam benim gibi porno sitelere giriyor. nedense çekinmiyorum adam, hayvanlı ve çocuklu pornolara geçene kadar. sonrasında da korkudan çok şaşkınlık hasıl oluyor vücudumun her yöresinde.
yarım saat sonra cafeye 2 polis giriyor. "tamam" diyorum, "boku yedim". oysa polisler son derce rahat tavırlarla bir masaya oturuyorlar. işletme sahipleri derhal polislere limonata ve kek ikram ediyor. korkudan kaskatı kesilmiş biz ise olacakları bekliyoruz.
10-15 dakika dah geçiyor, gerekli ödemeler yapıldıktan sonra polis benim oturduğum bilgisayarın yanına geliyor, gözgöze geliyoruz, geçip gidiyor. diğer polis ise yanımdaki adamın kulağına eğilip "kardeş biz de bu sitelere girmek istiyoruz" diye fısıldıyor bir yandan ekrandaki köpekli sahneyi göstererek. tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum, titreye titreye okula yürüdüğümü sonra. büyüdüğümü anladığımı hatırlıyorum.
ankaradayım. yaşım, bedenimi henüz ailemden kilometrelerce uzakta soğuk bir devlet yurdu ranzasında sermek için oldukça küçük.
13-14 yaşlarındayım.
bir yatılı okul ritüeli olan yurttan kaçma atraksiyonunu yaşayacağım günü heyecan içerisinde beklemişim ki bunun soğuk bir kış gecesi olacağını bilmiyorum. bilenler bilir ankaranın kışı belalıdır, hele de fen tepedeyseniz. anadolunun çeşitli yörelerinden gelmiş pek çok ergen yaşıtımla birlikte yurttan kaçmaya karar veriyoruz. bize çok uzun görünen o duvardan teker teker atlıyoruz bir yandan kafamızın içerisinde "götümüzü kesecekler götümüzü..." korkusu filizlenirken. 5 metrelik duvardan atlarken korkanlar oluyor, hatta bir eleman intihar eder gibi atlayınca aşağı bir kaç yerinden ciddi hasar görüyor.
13-14 yaşlarında 7 çocuk simsiyah bir ormanı uluyan köpeklerin gölgesinde ürkerek geride bırakıyoruz. anayola çıktığımızda ilk hedefimiz internet cafe. gündüz ayarlamışız, sabaha kadar oradayız diyerek. internet cafeye ulaşıp da yerlerimizi aldığımızda cafede bizden başkalarının da olduğunun ayırdına varıyoruz ama üzerinde durmuyoruz çok fazla. counterlar, age oflar birbirini kovalıyor saat sabah 4 sularında hemen herkes uyumuş oluyor. bir kaç uyanık arkadaşım, ben ve o garip adamlar internetteyiz sadece.
saatlerdir yanımda oturan adam benim gibi porno sitelere giriyor. nedense çekinmiyorum adam, hayvanlı ve çocuklu pornolara geçene kadar. sonrasında da korkudan çok şaşkınlık hasıl oluyor vücudumun her yöresinde.
yarım saat sonra cafeye 2 polis giriyor. "tamam" diyorum, "boku yedim". oysa polisler son derce rahat tavırlarla bir masaya oturuyorlar. işletme sahipleri derhal polislere limonata ve kek ikram ediyor. korkudan kaskatı kesilmiş biz ise olacakları bekliyoruz.
10-15 dakika dah geçiyor, gerekli ödemeler yapıldıktan sonra polis benim oturduğum bilgisayarın yanına geliyor, gözgöze geliyoruz, geçip gidiyor. diğer polis ise yanımdaki adamın kulağına eğilip "kardeş biz de bu sitelere girmek istiyoruz" diye fısıldıyor bir yandan ekrandaki köpekli sahneyi göstererek. tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum, titreye titreye okula yürüdüğümü sonra. büyüdüğümü anladığımı hatırlıyorum.
babanızın sizden daha az güçlü olduğunu anladığınız andır.
kendiniz dışında, önce ailenizi idare etmeye sonra
çevreniz,ülkeniz, dünyanız hakkında kafa yormaya başladığınız
an "büyüyosun" demektir.
çevreniz,ülkeniz, dünyanız hakkında kafa yormaya başladığınız
an "büyüyosun" demektir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?