av mevsimi

0 /
donkraspi
şener şen ve cem yılmaz gibi rol feylesoflarının rol aldığı ve bilimum seksapelitesi yüksek rolcülerin rol aldığı film olmakla beraber benim izlemekten pişmanlık duymadığım ama olağanüstü de keyif almadığım filmdir.
komple teorisyen
karısı ölümcül hastalıkla boğuşan avcı lakabına sahip komiserin emekli olmadan önce çözmeye ahdeddiği bir genç kız cinayeti etrafında ekibiyle yaşadığı onur mücadelesini konu alan güzel bir filmdir.
lenix
ilginçtir. av mevsimi’nin fragmanı sinemalarda gösterilmeye başlandığı andan beridir popüler kültürün bir parçasıymış gibi durmadı. insanlarda mutlaka gidilesi, izlenesi bir filmmiş hissiyatıda yaratmadı. hem de bünyesinde barındırdığı dev isimlere rağmen. kabul, cem yılmaz hariç hiç biri popüler isimler değiller. ama cem yılmaz bile ilk kez bir komedi performansı sergilemediği bir roldeydi, ki en azından benim adıma filmi merak edilir kılan da buydu. ayrıca yavuz turgul’u da bir sinemacı olarak beğenirim.

filmde, lakapları avcı (ferman), deli (idris) ve çömez (hasan) olan üç polisin bir cinayetin izini sürüşüne tanık oluyoruz. bu cinayeti çözmeye çalışırlarken de buna paralel olarak bu polislerin özel hayatına tanık oluyoruz. ferman (şener şen) emekliliği gelmiş tecrübeli bir polistir. cinayet masasında çözmediği cinayet, yakalamadığı suçlu kalmadığı için avcı lakabını almıştır. idris ise onunla birlikte çalışan laz bir polistir. idris’in babası eskiden ferman’la arkadaşmış. o ölünce babalık misyonunu ferman üstlenmiş. hasan ise bir cinayet olayı sonrası son anda ekibe dahil olmuş çömez bir polistir. ama polisliğin ağır koşullarına alışmakta zorluk çeken, hatta doğru mesleği yapıp yapmadığından dahi emin olmayan birisidir.

öncelikle av mevsimi bir polisiye olarak ne kadar başarılı, tam karar veremedim. ama uzun süresine rağmen baştan sona keyifle izlediğimi söyleyebilirim. herşeyden önce bir sinema duygusu var ve bence bu en önemli artısı. yavuz turgul’un hem yönetmenliği iyi, hem de yazarlığı... yazarlığını daha çok beğeniyorum (gerçi bu filmin senaryo olarak aksayan bazı tarafları vardı ama o kadar önemli kusurlar olduğunu düşünmüyorum). yavuz turgul insan psikolojini çok iyi biliyor. kimin, neye, nasıl tepki vereceğini tahmin edebiliyor ve bu da bir sinemacı için çok önemli bir özellik. ayrıca en ufak enstantanelere bile bir gerçekçilik katmak gibi bir becerisi var. senaryosu (polisiye gibi bir türde dahi) çok kötü olmuyor. yan hikayeler ise asla senaryoya yama gibi durmuyor. özellikle idris’in hikayesi yazsan tek başına film olur bence.

idris demişken onu özel olarak anlatmak istiyorum. idris saatli bomba gibi bir adam. nerde, ne zaman patlıycağı belli olmuyor. boşuna trabzonlu değil. duyguları hep uçlarda yaşıyor. mutluyken de, üzgünken de...
ayrıca tam bir sinir küpü, hep bir öfkesi var. eski karısı asiye’ye hala kör kütük aşık. onu takip etmekten, kıskanmaktan, başka erkekleri ondan uzak tutmaktan kendini alamıyor. hem de boşanmış olmalarına rağmen. sonra da bu aşk bir nefrete dönüşmüş bünyesinde, bütün kadınlara karşı. filmde hep kadınlar hakkında dokundurarak konuşmasının nedeni de bu.

tabi bu karakteri filmde bu kadar baskın gösteren kişi ise kesinlikle cem yılmaz. cem yılmaz bu filmde gerçekten şahane! tam anlamıyla döktürüyor. bulunduğu her sahnede hem rol çalıyor, hem de filmi sırtlıyor. eğer av mevsimi’nden bir kaç yıl sonra hatırda kalacak bir unsur olacaksa bunun en önemlisi cem yılmaz ve onun bu filmde canlandırdığı idris karakteri olacaktır. ayrıca bu rol ona çok yakışmış. hele annesiyle lazca konuştuğu anlar var ki, dizilerde çakma lazca konuşan karakterler bunların yanında halt etmiş.

hatırlarsanız cem yılmaz sunuculuğunu yaptığı festivallerde hep manidar bir şekilde "ben bu tür festivallerde hep sunan oluyorum." der. umarım bu sefer sunan değil, alan olur. bunu sadece bir cem yılmaz hayranı olduğum için değil, bu rolle bir ödülü hakettiği için istiyorum. umarım görmezden gelinmez.

yine filme dönersem, polisiye deyince herkesin aklına se7en geliyor ister istemez. ama bu film onunla kıyaslanamaz bile elbet. o film türün başyapıtı (belkide) sinema tarihinin en iyisiydi. av mevsimi’ni ancak ve ancak bi başka türk polisiyesiyle kıyaslayabilirsiniz, ki bence şu an için türk sinemasında (en azından tutarlılık açısından) türünün şimdiye kadar gördüğüm en iyisi. bir kere diğer polisiye örneklerimizde olduğu gibi hollywood’a yamanmıyor. bu film her ne kadar sinemamız için yabancı (ya da yeni) bir türü konu alsada bizim filmimiz. dokusu, yapısı, hikayesi bize ait. hatta diyebilirim ki yavuz turgul bu türe nasıl yaklaşılması gerektiğine dair çok önemli ipuçları veriyor bu filmde. umarım ilerde daha iyi örneklerini görürüz bu türün, ki ben bu konuda baya ümitliyim.

bazı kimseler filmin bir sürprizinin olmayışını (ya da bir başka deyişle suçlunun çok önceden belli oluşunu) hayal kırıkığı olarak nitelendirmiş. ben öyle değerlendirmedim. çünkü hem filmin böyle bir derdi yoktu, hem de iyi bir polisiye olmak için bu şart değildir. elbette tür polisiye olunca insanda bir sürpriz beklentisi (bir ters köşeye yatma isteği) oluyor elbet. ama ben şahsen on tane sürprizi olan kötü bir film izlemektense bir tane sürprizsiz av mevsimi izlemeyi tercih ederim.

son olarak bir sahneden söz etmek istiyorum. cem yılmaz’ın ’hayde’ türküsünü söylediği sahneden... bir sahne hem bu kadar coşkulu hem de bu kadar hüzünlü olur mu! bence sırf bu anı görmek için bile izlenmeyi hak ediyor av mevsimi.
piper
filmin en başında her şeyin hasta kız için olduğu çok bariz bir şekilde seyirciye altın tepsiyle sunulmuştu ama yine de güzeldi. haydee.
sipsi
film idare eder. kötü değil. iyi de değil ama. görüntü yönetmeni uğur içbak’a selam etmek, helal olsun demek isterim bu vesileyle. eyyorlamam bu kadar. hadi hayırlı işler..
independence
oncelikle film guzel, cok guzelden biraz daha az guzel ama guzel. agir bir film olmu$, sikilmadan izlemek lazim ki $ener $en hatrina cok rahatlikla sikilmadan izleyebilir insan. okan yalabık’ın muhte$em yuzyil’da ki performansina ali$tigim icin bu filmde biraz sonuk kaldi sanki oyunculugu. cem yilmaz’in oyunculugu bir hayli vasatti. hayde $arkisini soylerken ambians da superdi turku de sahne de ama ba$ka bir "of burasi superdi haci" diyebilecegim bir sahnesine denk gelemedim. ölüm ani fecaatti, ayni sahneyi 70 kere cekseler hicbirinde bu kadar kotu bir performans sergileyemezdi eminim. cetin tekirdor bana e$kiya filminde baran’in rakibini hatirlatti. ayni sogukkanlilik, ayni servet, ayni pislik, ayni sevdigi icin ba$kalarinin canini almaktan hic cekinmeyen karakterler. film cok uzun olmu$, 2,5 saat. kisaltilabilirdi.

kimi filmler vardir, ust uste izlersin ama ayni zevki alirsin. bu film oyle bir film degil, bir kereden fazla izlenebilmesi icin konuyu dahi unutacak kadar zaman gecmesi gerekiyor. filmde $ener $en ve cem yilmaz degil de bamba$ka oyuncular oynuyor olsalardi bu filmin bu kadar ses getirmesi bu kadar konu$ulmasi cok olasi olmazdi.

ortada sarfedilmi$ bir emek var ve emegin sonunda da ciddi anlamda guzel bir $ey cikmi$ ortaya ama hepsi bu. hic abartilacak bir yani yok ozetle.
with all my love
cem yılmaz: bu filmde oyunculugu kötü. bir de, ismini hatırlamadıgım bir gazeteye verdigi röportajda “izlerken katilin kim oldugunu bulmaya calısmasın kimse, ona kafa yormasın. muhim olan oyunculuk.” gibisinden laflar etmisti. iyi de guzel kardesim senin oyunculugun berbat. o sinirlenme sahnelerin cok yapmacık. mahsun gurban bile senden daha inandırıcı sinirleniyordu new york’ta ellaam. keske bıraksaydın da, katilin kim olduguna yoğunlaşsaydık; bu sayede senin oyunculuk kaynar giderdi arada. ha bak, hayde’yi soyledigin sahne kusursuz. renk vermis , bi canlılık, guzeldi o guzel.

şener şen: eh işte insanı. lafım yok. abimizdir, büyüğümüzdür.

çetin tekindor: pff. haddinden fazla sakindi bu da. sen bi’ cinayet işle. genç bir kızın önce böbreğini al, sonra tüm vücudunu parçala bir kasap edasıyla; polisler kapına dayandıgında zeka ve kelime oyunlarıyla sakin tavırlar sergile! bak bak bak! hiç mi gotu tutusmaz lan insanın? hiç mi belli etmez, hiç mi adrenalin salgılamaz? tabii etmez lan. arkasında büssürü adamı var, büssürü parası, büssürü en iyisinden avukatları elinin altında hep. ne diye etekleri tutuşsun ki? boyle de çürütürüm iste ortaya attıgımı. ne diyordu şener abim: olayları çözümleyemiyorsan bakış açını değiştireceksin. eheheh.

okan yalabık: afferin lan bu cocuga. cinayet masasından bir çömez. dogranmış bir ceset var ortada. sevgilisinin babası kasap, hiç de şüphelenmiyor, amirine “bakış açısı değiştirme” fikrini soyleyen de bu. degil açıyı degistirmek bakamıyor bile. hasstir ordan!

bazı soru isaretleri kaldı şimdi bende. bu kızın (pamuk) iki bobregini birden mi aldılar? yoksa tek bobregi alınan bir insan neden hemen ölsün? kızın böbregi alındıktan sonra, zaten hemen dogranıp bi sekilde imha ediliyor, asit (ömer) bunu nereden biliyordu da ifade vermekten çekindi? kız hangi ara anlattı ona?
bir de şu, idris’in (cem yılmaz) reddedildigi gece icmeye gittigi ‘bar’daki grup, şarkı soyleyince –ki duygusala baglıyordu şarkı- mal mal sırıtmasındaki manayı çözemedim. adam gibi derin derin düşüncelere dalıp karısını düşünecekken, mala vurmuş iyice. olmamış cem olmamış. ama masayı güzel yumrukluyor bak. yigidi oldur hakkını yeme simdi.

o kol guzeldi kol. ama öyle dimdik “kol gibi” durması sahiciliğine golge dusurmus. kanı çekilen kol, ezişip büzüşmez mi? bak bu da soru isareti.
öyleyken böyle işte. çogzel de diyemiyorum, cok berbat da. tırnagın icinde zanlıya ait deri parcacıklarının kalması guzel bir ayrıntı. grange’in eserlerini anımsadım film boyunca. ne tuhaf di mi film izlerken baska eserlerin film seridi gibi gozunun önünden gecmesi….
orqn
------------------------------------ (bkz: spoiler) ------------------------------------

beklentiler çok yüksek olunca insan ister istemez daha bir eleştrirel gözle izliyor tabi filmi. ama beklentilerin yüksek olması hiç sebepsiz değil; bu oyuncuların eline herhangi bir senaryo verip çok sıradan bir film çeksen bile beklentiler yüksek olur.

film cinayet üzerine kurulu bir film. böyle filmlerde kurgu çok önemli. filmi bu açıdan başarılı bulduğumu söylemem lazım.

en beğenmediğim nokta; filmin temposu. baştan sona çok düşük tempoda ilerliyor film. oysa senaryo daha hareketli sahneler vadediyor. kurgunun bu kadar sağlam olduğu bir film mutlaka hareketli, gerilimli sahnelerle desteklenmeliydi.

çatışma sahneleri konusundaki kanayan yara bu filmde de iyileştirilememiş malesef. yine çok zayıf kalmış bu sahneler. şu olaya neden, nasıl çözüm bulamıyorlar anlayamıyorum!

çok kötü şey söyledim galiba; ama dedim ya tamamen beklenti- sonuç ilişkisi bu. filmde şener şen- cem yılmaz değil de güven kıraç- cem davran oynasaydı mutlaka bu film hakkında daha iyi şeyler söylenirdi.

------------------------------------ (bkz: spoiler) ------------------------------------
matrax
okullarda öğretilen beyazın sokaktaki siyahla birleşip grileşmesi gibi güzelle güzel değil arasında bir yerde ama hangisine daha yakın kestiremiyorum.
esrakesh
oyunculuk nedir nasıl yapılır sorusunun cevabı var bu filmde. elinizdeki senaryo vasat olsa da bu oyuncular kalitesini arttırıyor yapımın.açıkcası eleştirileri duyunca bu kadar zaman beklediğim filmi beğenmeyeceğimi sanmıştım ama yanılmışım.
zotac
izlenilebilecek filmlerden ama öyle aman aman da olmamış hani.
bir eşkıya bir kabadayı beklentilerini vermiyor.
film eleştirmeni değilim, niyetim de yok lakin, çok basit kaçmamış mu bu senaryo ?
mutant
3 aralıkta (haftaya cuma) vizyona girecek olan film. hemen izlemek gerek. tabi yoğun izdihamdan dolayı ilk günler sinemalarda yer bulmak kolay olmayacaktır.
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol