stepnelerimi bi kontrol ediyim döncem ben sananın kibar versiyonudur...
bekle beni gelmeyeceğim diye de bir duygusal roman vardır haşmet babaoglu nun yazdığı ama son neconun kızıyla yaşadıkları ve nişantaşındaki kafe basma olayından sonra yazarın yazdığı ve yaşam felsefesi konusunda kafamda şüpheler belirdiği için kimseye tavsiye etmiyorum okumasını..
aşık olunan kişi de ,aşkını saklayan kişi de bekarsa gizlemek sadece mutluluk şansını ertelemektir, mutlaka bir şekilde karşı tarafa hissettirilmeli olası güzel zamanlar geciktirilmemelidir,en fazla reddedilirsiniz ki bu da gizli aşkın ruhunuzda sürekli açacağı yara yerine durumu görüp ona göre hareket etmenizi sağlayacak yönlendirmeyi yapar ..
uğur mumcu nun bir şiiridir,
sesleniş
dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. babamız,
sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...
yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler
takıldı. işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
isteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren
birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik,
doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız,
arabalarımız olurdu. yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi
verdik topluma. bizleri yok etmek istediler hep.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
fidan gibi genç kızlardık. hayat, şakırdayan bir
şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. yirmi yaşında,
yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin
acımasız ellerine terk edildik. direndik küçücük
yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven
gibi. utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar
erkekliklerinden.
hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
ölümcül hastaydık. bağırsaklarımız düğümlenmişti.
hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin
elinde öldürüldük acınmaksızın. gelinliklerimizin
ütüsü bozulmamıştı daha. cezaevlerine kilitlenmiş
kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı
gibi savrulduk. vicdan sustu. hukuk sustu. insanlık
sustu.
göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
kanserdik. ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi
dolaşıyordu derilerimizde. uydurma davalarla
kapattılar hücrelere. hastaydık. yurtdışına gitseydik
kurtulurduk belki. bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı
öksüz bırakmazdık. önce, kolumuzu, omuz başından
keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak
fırlattık attık önlerine. sonra da, otuz iki yaşında
bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. doğu’daki
topraksız köylüler, sizin için öldük. istanbul’daki,
ankara’daki işçiler, sizin için öldük. adana’da,
paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin
için öldük.
vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma
bizi...
bağımsızlık, mustafa kemal’den armağandı bize.
emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen
ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli
emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek
istediler. amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak
ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım,
unutma bizi...
yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi
savunduk; komünist dediler. ülkemiz bağımsız değil
dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. kurtuluş
savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
bir kez dinlemediler bizi. bir kez anlamak
istemediler.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...
henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. bir kadın eline
değmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile
almamıştık daha. bir gece sabaha karşı, pranga
vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam
sehpalarına. herkes tanıktır ki korkmadık. içimiz
titremedi hiç. mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı
gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
asıldık ey halkım, unutma bizi...
bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında
vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. ya bu
düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da
susmuşlardı bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün
bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri
önünde, öldürüldük. hukuk adına, özgürlük adına,
demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir
şafak vakti ipe çektiler.
korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma
bizi...
bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey
halkım, unutma bizi.
özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep
birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi,
unutma bizi...
sesleniş
dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. babamız,
sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...
yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler
takıldı. işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
isteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren
birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik,
doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız,
arabalarımız olurdu. yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi
verdik topluma. bizleri yok etmek istediler hep.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
fidan gibi genç kızlardık. hayat, şakırdayan bir
şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. yirmi yaşında,
yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin
acımasız ellerine terk edildik. direndik küçücük
yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven
gibi. utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar
erkekliklerinden.
hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
ölümcül hastaydık. bağırsaklarımız düğümlenmişti.
hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin
elinde öldürüldük acınmaksızın. gelinliklerimizin
ütüsü bozulmamıştı daha. cezaevlerine kilitlenmiş
kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı
gibi savrulduk. vicdan sustu. hukuk sustu. insanlık
sustu.
göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
kanserdik. ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi
dolaşıyordu derilerimizde. uydurma davalarla
kapattılar hücrelere. hastaydık. yurtdışına gitseydik
kurtulurduk belki. bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı
öksüz bırakmazdık. önce, kolumuzu, omuz başından
keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak
fırlattık attık önlerine. sonra da, otuz iki yaşında
bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. doğu’daki
topraksız köylüler, sizin için öldük. istanbul’daki,
ankara’daki işçiler, sizin için öldük. adana’da,
paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin
için öldük.
vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma
bizi...
bağımsızlık, mustafa kemal’den armağandı bize.
emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen
ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli
emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek
istediler. amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak
ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım,
unutma bizi...
yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi
savunduk; komünist dediler. ülkemiz bağımsız değil
dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. kurtuluş
savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
bir kez dinlemediler bizi. bir kez anlamak
istemediler.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...
henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. bir kadın eline
değmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile
almamıştık daha. bir gece sabaha karşı, pranga
vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam
sehpalarına. herkes tanıktır ki korkmadık. içimiz
titremedi hiç. mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı
gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
asıldık ey halkım, unutma bizi...
bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında
vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. ya bu
düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da
susmuşlardı bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün
bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri
önünde, öldürüldük. hukuk adına, özgürlük adına,
demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir
şafak vakti ipe çektiler.
korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma
bizi...
bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey
halkım, unutma bizi.
özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep
birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi,
unutma bizi...
yapılmakta olan işe faydalı şekilde yardımcı olmak.
sevgilinin gözünden yansıyan ışığın rengine göre değişir...
en yakın aile efradının ilk çalan telefonuna çıkmadığınızda ikincisinde mutlak surette cevaplamanız gereken sorudur
elbet bir gün döneceğim ,yaşadığım bu puslu şehirden dönüp kemiklerimi ,kalbimi,ruhumu tekrar ısıtacağım memleketimde..
karoş (kapkara yavru köpeğimizin dişi olduğu ortaya çıkınca oluşturduğumuz yeni ismi)
haribo (arkadaşımın şaşı ama şirin kedisinin adı)
haribo (arkadaşımın şaşı ama şirin kedisinin adı)
kekovadan kaleye giderken patpat motorlu sandaldan ayaklarını suya uzatıp parmaklarının arasından denizin akışını hissetmek..
crispino reklamlarından da parayı kaldırdıktan sonra tarikatına geri dönmüştür kesin diye düşünen bilgicin üstündeki soru baloncuğu...
özgür dürüm şişli hasat sokakta gece 2 ye kadar açık olan bir paket servisli enfes dürüm ve kebap yapan bir lokantadır ,sözlüğe eklenme sebebiyse aşağıda okuyacağınız tanıtım yazısıdır :
oyuna gelmeyin
ey asil ve necip türk milleti !diyet,perhiz,rejim gibi faaliyetler hedefte türk delikanlılarının ve genelde de türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirilmiş şuurlu bir düzmecedir.gaye eskiden bir koyunu bir oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp elde orak tarlada çalışmaya devam eden türk kadınlarını ,kalori hesaplayan,hapşırınca yatağa giren,fitness ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve büyük türk ırkını çinliler japonlar gibi sıska ,zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.icabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidi kalori hesaplayan,yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi?
iç yağının kuyruk yağlarının anamızın vita yağının kolesterol yaptığı palavradır.kolesterol kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur.
sakın bu oyuna düşmeyin.
feminizm ,kadın hakları ,çevre şuuru ve eşitlik adı altında türk kızlarının akılları çelinerek ,yemek yapmayı bilmeyen,bizim istikbalimiz olan yavrularını ,abuk sabuk yiyeceklerle yetiştirecek ,damak zevki gelişmemiş ,sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirilmişlerdir.ayrıca kör olası dış mihraklar bu kızlarımıza kebap-soğan-lahmacun-çiü köfte vb lezzetleri yiyen ,bardak bardak şalgam suyu içen yiyen yiğitlerimize hanzo -kıro gibi sıfatlar takmayı öğretmişlerdir.
ayrıca son senelerde moda gibi gösterilmeye çalışılan çin mutfağı diye bir şey yoktur.bu sözde mutfak acaip zerzevat ile acaip malukatın wog adlı bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalar ile yenmesinden ibaret bir hokkabazlıktır.sakın kanmayın,sakın yemeyin.helal değildir!
unutmayın su uyur,düşman uyumaz!
oyuna gelmeyin
ey asil ve necip türk milleti !diyet,perhiz,rejim gibi faaliyetler hedefte türk delikanlılarının ve genelde de türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirilmiş şuurlu bir düzmecedir.gaye eskiden bir koyunu bir oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp elde orak tarlada çalışmaya devam eden türk kadınlarını ,kalori hesaplayan,hapşırınca yatağa giren,fitness ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve büyük türk ırkını çinliler japonlar gibi sıska ,zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.icabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidi kalori hesaplayan,yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi?
iç yağının kuyruk yağlarının anamızın vita yağının kolesterol yaptığı palavradır.kolesterol kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur.
sakın bu oyuna düşmeyin.
feminizm ,kadın hakları ,çevre şuuru ve eşitlik adı altında türk kızlarının akılları çelinerek ,yemek yapmayı bilmeyen,bizim istikbalimiz olan yavrularını ,abuk sabuk yiyeceklerle yetiştirecek ,damak zevki gelişmemiş ,sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirilmişlerdir.ayrıca kör olası dış mihraklar bu kızlarımıza kebap-soğan-lahmacun-çiü köfte vb lezzetleri yiyen ,bardak bardak şalgam suyu içen yiyen yiğitlerimize hanzo -kıro gibi sıfatlar takmayı öğretmişlerdir.
ayrıca son senelerde moda gibi gösterilmeye çalışılan çin mutfağı diye bir şey yoktur.bu sözde mutfak acaip zerzevat ile acaip malukatın wog adlı bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalar ile yenmesinden ibaret bir hokkabazlıktır.sakın kanmayın,sakın yemeyin.helal değildir!
unutmayın su uyur,düşman uyumaz!
gereksiz bir eylemdir , bünyeyi ve beyni yorar ,bildiğiniz bir şey varsa yazar bilmediğiniz varsa okur öğrenirsiniz ,hiçbir sözlüğün ne şaklabanlık ne politik ne de çöpçatanlık meydanı olmaya ihtiyacı yoktur.şu kadar entrym şu kadar puanım var diye böbürlenilse ne olur olmasa ne olur..
sağlığınızın var olan en iyi durumunu korumaya yönelik uygulanan tedaviler bütünü.profilaksi
ukdede kalmış,doğrusu şurda: profilaksi
fransızca coffret ,çekmece kelimesinin okunuşudur,türkçede özellikle kozmetik sektöründe asıl ürünle beraber hediye verilen bir yan ürünün beraber konduğu hediyeli set kutusuna denir, fırsat ürünleri olarak özel günlerde (yılbaşı,sevgililer ,anneler/babalar günü vs..)piyasaya çıkartılır .
parfüm kofrelerine bir örnek görsel:http://www.kozmetikcim.com/default.aspx?pageid=18&pid=1310
parfüm kofrelerine bir örnek görsel:http://www.kozmetikcim.com/default.aspx?pageid=18&pid=1310
sadece başkalarına benim entrylerime oy verin tarzı yaklaşımınız yeterlidir ,hepimizin içinde uyumakta olan seovi uyanır...
ilk defa vapura biniyorsanız oturup kalmayın bir yerde , gezin dolaşın ,vapurda başka hiçbir ulaşım aracında olmayan dolaşma özgürlüğü vardır ,ister üst balkona çıkın ister yan balkona inin,üşüyünce içeri girip ısınınca gene çıkın,çay için ,içiyorsanız balkonlarda sigara tüttürün ,bir yere sabitlenip etrafa boş boş bakacağınıza gezerek ,istanbulu vapurun her iki tarafından da görerek geçirin...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?