temiz 19 senesi var.
okul olarak kapısından girilen son yapıda ikinci sene. daha taze ogrenilmis bir kac kelime fransizca. o zamanlar, neden oldugu bilinmeyen bir ingilizce meraki ile hor gorulmesine ragmen, bu dili sevdiren hatun kisisinin soyledigi bu parca.
vanessa paradis soyluyor eski gunlerin anisina. ben de diyorum ki a votre sante mes amis.
joe le taxi,
y va pas partout,
y marche pas au soda.
son saxo jaune
connaît toutes les rues par cœur,
tous les p’tits bars,
tous les coins noirs
et la seine,
et ses ponts qui brillent.
dans sa caisse,
la musique à joe,
c’est la rumba,
le vieux rock au mambo.
joe, le taxi,
c’est sa vie,
le rhum au mambo,
embouteillage.
il est comme ça,
joe - joe - joe.
dans sa caisse,
la musique à joe résonne.
c’est la rumba,
le vieux rock au mambo bidon.
vas-y joe,
vas-y joe,
vas-y fonce,
dans la nuit, vers l’amazone,
joe le taxi,
et xavier cugat,
joe le taxi,
et yma sumac,
joe - joe - joe,
joe, le taxi,
c’est sa vie,
le rhum au mambo,
embouteillage,
joe le taxi,
et les mariachis,
joe le taxi,
et le cha-cha-chi,
joe le taxi,
et le cha-cha-chi,
vas-y joe,
vas-y fonce,
dans la nuit, vers l’amazone.
en güzel bir adet tesbih ile birakilabilen merettir.
ekseriyetle, el aliskanligi seklinde bunyede bas gosteren bir rahatsizliktir. en guzel tedavi eli alternatif mesguliyetlere yonlendirmektir. agiz aliskanligi kismi ile ilgili olarak da bol bol c vitaminli meyva tavsiye edilmektedir.
ekseriyetle, el aliskanligi seklinde bunyede bas gosteren bir rahatsizliktir. en guzel tedavi eli alternatif mesguliyetlere yonlendirmektir. agiz aliskanligi kismi ile ilgili olarak da bol bol c vitaminli meyva tavsiye edilmektedir.
bu kadar sade bir sey nasil bir insani bu kadar etkileyebilir seklinde sorulara gark eyler bunyeyi.
we ll find a way...
we ll find a way...
bu cumle sanki biraz olaya konu malzemeyi de kucumser bir tavir barindiyor. hani elli tane seyim olsa buna bulastirmam, al sen kullan gibi bir sey mi acaba?
şu sıra yükselen bir kufurumuzdur.
muhabbet esnasinda, muhabbeti ceviren taraflardan birine herhangi bir sekilde yanlisi olmus birinin adi gecmesi ile yanlisa ugramis vatandasin karsisindakinden bu konudaki yardım talebini dile getirdigi istek cumlesidir ayni zamanda.
bu mevzu bahis yanlisi yapan karakter, tuttugu takimin gol atamayan golcusu olur, topa kosmayan kalecisi olur, borcunu odemeyen bir vatandas olur, sozunde durmayan bir yurttas olur, milleti seyinin ucunda gezdiren bir memleket yoneticisi olur, olur da olur kisacasi.
muhabbet esnasinda, muhabbeti ceviren taraflardan birine herhangi bir sekilde yanlisi olmus birinin adi gecmesi ile yanlisa ugramis vatandasin karsisindakinden bu konudaki yardım talebini dile getirdigi istek cumlesidir ayni zamanda.
bu mevzu bahis yanlisi yapan karakter, tuttugu takimin gol atamayan golcusu olur, topa kosmayan kalecisi olur, borcunu odemeyen bir vatandas olur, sozunde durmayan bir yurttas olur, milleti seyinin ucunda gezdiren bir memleket yoneticisi olur, olur da olur kisacasi.
“allah razı olsun bu köprüyü yapandan” diye geçirdi içinden fırat. “bir başka güzel bu şehir, gecenin bu saatlerinde. hayatın ta kendisi, istanbul’ a hayat veren şu boğaz. çevresinde olup biten, her ne kadar etkilese de kendisini, tüm bunlara ilgisiz, akıyor bir aşağı, bir yukarı serin suları.
bir şehirden, bir boğazdan ya da hayattan nasıl bir ilgi bekleyebilirdi ki insan? neden, yalnızlığının nedeninin bu şehir olduğunu düşünmüştü bunca zaman? buna benzer binlerce soru ardı ardına, zihninde aralanan kapıdan sızmak üzereyken, fırat geldiği günü anımsadı bu güzel “ yalnızlık krallığına ”.
erken yazın, güzel bir çarşamba sabahıydı, elinde bir tek bavul ile haydarpaşa garı’ nda trenden indiğinde. 25 senelik yaşanmışlıkları taşıyan tek bir bavul. o gün “50 de yanına bir ikincisini alırım artık” demişti kendi kendine, iskelenin yanındaki büfede çay ve sigara altı bir şeyler atıştırmak için merdivenleri birer birer inerken.
şimdi düşününce o gün bu kadar etkilememişti bu şehir kendisini. “ farkında bile değildim belki de, o kıyısında oturup, engin maviliğinde şu an ne olduğunu bile unuttuğum korku ve heyecanlarıma daldığım, boğazın ve şehrin”.
neydi beklediği bu şehirden? bir insan ne beklerdi herhangi bir şehirden? aslında kendinden başka birinden bir şey beklememeyi öğrendiğini/hayatın kendisine öğrettiğini düşünmüştü çoğu zaman, ama etrafında en azından kendisinden bir şey bekleyen birilerine ihtiyaç duyuyordu artık. bir adım sonra olacakların canını yakacağı birinin, var olmasını ve bir anda o’ nu hatırlayıp, o adımı atmaktan vazgeçmesi için bir sebebi olmasını istiyordu. biri ve ya birileri için varlığının bir anlamı olsun istiyordu.
kendine yaşam, yormuştu fırat’ ı.
***
bir gece öncesinden kendi elleri ile hazırladığı, börek ve poğaçalar ile uğurlamıştı, ilk tren yolcuğunda, bir ömür süreceğini bilmedikleri yalnızlığına fırat’ ı gözleri yaşlı annesi. ilk kez tanışacağı yeni insanlar ile paylaşıp, kendi yokluğunda evladına sahip çıkacak dostlar edinsin diye. iyi şeyleri paylaşmasını iyi bilirdi oğlu. cebinde, gönlünde iyi ne varsa paylaşırdı herkesle. ah bir de acılarını ve hüzünlerini paylaşmasını öğrenseydi şu evladı.
okumaya gidiyordu fırat. kendisi de dâhil, kimse bir fark yaratmasını beklemiyordu fırat’ tan. o da, buna uygun olarak okudu, sadece okudu. dört sene boyunca insanlar oldu çevresinde, insanların çevresinde oldu. hayatlara dokundu, hayatına dokunuldu. bittiğinde bavulunda birkaç resim, zihninde birkaç anı ile terk etti, içinde ülkenin çakma yöneticilerini barındıran şehri.
ev.
yuva.
sıla.
evine döndü fırat, ama zihnindeki pusula başka yönleri işaret ediyordu. bir şey hatta birçok şey değişmişti. okumaya giderken ardında bıraktığı şehir artık bir başka şehirdi, kendisini de bir başka fırat’ a dönüştürmüştü bu şehirden uzak geçen dört sene. kendine yeni bir yuva bulma ihtiyacı peyda oldu içinde. her gece yatağına uzandığında uzaklara giden bir tren içinde hayal eder olmuştu kendisini. bir zaman hayali ile yetindi yolculuğun. varı yoğu tek anasını da yitirince bir bahar günü, verdi kararını.
bir bilet.
bir bavul.
“umut” dedi “gereksiz bir şey. ben bir şeyler yapacağım, bir şeyler olacak ve yaşayacağım. zamana bırakmalı her şeyi. beklememeli hiçbir şey ve umut etmemeli. sadece varsın ve yaşıyorsun hepsi bu. aradaki boşlukları nasıl dolduracağımızı zaman gösterecek.” bilmediği ya da farkında olmadığı; insanların adaletsizliğinden yakındığı hayatı, kendi gibi adalet ile bir işi olmayan zamana emanet etmek pişmanlıkların atasıydı.
çalıştı fırat. ekmeğini taştan/terinden çıkardı. yaşamlar gördü, insanlar gördü birbirinden beklentileri olan. kendisinin beklemediklerini, diğerlerinin birbirlerinden bekledikleri ile karşılaştırdı. “bir gün, benden de bunları bekleyen biri ile karşılaşırsam?” dedi. ve ikiyi bir yapma umudu filizlendi içinde farkına bile varmadan. pusulasının gösterdiği yönde ilk adımıydı bu. sonunda kendi yuvası olabilir miydi?
çalıştı fırat. ekmeğini taştan/terinden çıkardı. hayalini kurduğu sılaya varmak için. hayat yolculuğu içinde kendine belirlediği istasyona kadar ilgilenmedi, diğer istasyonlar ile. hep bir sonraki istasyon mu acaba diyerek vazgeçti molalardan. bir pencere ardından izledi hayatı / hayatını.
şimdi bu gece bir başka güzel görünüyordu şehir fırat’ a. üzerinde durduğu parmaklıklardan bakarken, altında salına salına ege ile karadeniz arasındaki serin yolcuğuna çağıran denize ve ışıltılı istanbul gecesine. belki de daha önce hiç böyle gerçekten bakmamıştı bu şehre…
düşündü;
yolculuk?
sıla?
hayat?...
22 kasım 2008 - 01:26
21 ocak tarihli editimiz : fona dondur yolumdan ekliyoruz.
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
dondur
sapmayacak sandigim yolumdan beni dondur
sondur
icimde yanan bu kor inadi askinla sondur
hadi beni dondur
yolumdan dondur
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
bir şehirden, bir boğazdan ya da hayattan nasıl bir ilgi bekleyebilirdi ki insan? neden, yalnızlığının nedeninin bu şehir olduğunu düşünmüştü bunca zaman? buna benzer binlerce soru ardı ardına, zihninde aralanan kapıdan sızmak üzereyken, fırat geldiği günü anımsadı bu güzel “ yalnızlık krallığına ”.
erken yazın, güzel bir çarşamba sabahıydı, elinde bir tek bavul ile haydarpaşa garı’ nda trenden indiğinde. 25 senelik yaşanmışlıkları taşıyan tek bir bavul. o gün “50 de yanına bir ikincisini alırım artık” demişti kendi kendine, iskelenin yanındaki büfede çay ve sigara altı bir şeyler atıştırmak için merdivenleri birer birer inerken.
şimdi düşününce o gün bu kadar etkilememişti bu şehir kendisini. “ farkında bile değildim belki de, o kıyısında oturup, engin maviliğinde şu an ne olduğunu bile unuttuğum korku ve heyecanlarıma daldığım, boğazın ve şehrin”.
neydi beklediği bu şehirden? bir insan ne beklerdi herhangi bir şehirden? aslında kendinden başka birinden bir şey beklememeyi öğrendiğini/hayatın kendisine öğrettiğini düşünmüştü çoğu zaman, ama etrafında en azından kendisinden bir şey bekleyen birilerine ihtiyaç duyuyordu artık. bir adım sonra olacakların canını yakacağı birinin, var olmasını ve bir anda o’ nu hatırlayıp, o adımı atmaktan vazgeçmesi için bir sebebi olmasını istiyordu. biri ve ya birileri için varlığının bir anlamı olsun istiyordu.
kendine yaşam, yormuştu fırat’ ı.
***
bir gece öncesinden kendi elleri ile hazırladığı, börek ve poğaçalar ile uğurlamıştı, ilk tren yolcuğunda, bir ömür süreceğini bilmedikleri yalnızlığına fırat’ ı gözleri yaşlı annesi. ilk kez tanışacağı yeni insanlar ile paylaşıp, kendi yokluğunda evladına sahip çıkacak dostlar edinsin diye. iyi şeyleri paylaşmasını iyi bilirdi oğlu. cebinde, gönlünde iyi ne varsa paylaşırdı herkesle. ah bir de acılarını ve hüzünlerini paylaşmasını öğrenseydi şu evladı.
okumaya gidiyordu fırat. kendisi de dâhil, kimse bir fark yaratmasını beklemiyordu fırat’ tan. o da, buna uygun olarak okudu, sadece okudu. dört sene boyunca insanlar oldu çevresinde, insanların çevresinde oldu. hayatlara dokundu, hayatına dokunuldu. bittiğinde bavulunda birkaç resim, zihninde birkaç anı ile terk etti, içinde ülkenin çakma yöneticilerini barındıran şehri.
ev.
yuva.
sıla.
evine döndü fırat, ama zihnindeki pusula başka yönleri işaret ediyordu. bir şey hatta birçok şey değişmişti. okumaya giderken ardında bıraktığı şehir artık bir başka şehirdi, kendisini de bir başka fırat’ a dönüştürmüştü bu şehirden uzak geçen dört sene. kendine yeni bir yuva bulma ihtiyacı peyda oldu içinde. her gece yatağına uzandığında uzaklara giden bir tren içinde hayal eder olmuştu kendisini. bir zaman hayali ile yetindi yolculuğun. varı yoğu tek anasını da yitirince bir bahar günü, verdi kararını.
bir bilet.
bir bavul.
“umut” dedi “gereksiz bir şey. ben bir şeyler yapacağım, bir şeyler olacak ve yaşayacağım. zamana bırakmalı her şeyi. beklememeli hiçbir şey ve umut etmemeli. sadece varsın ve yaşıyorsun hepsi bu. aradaki boşlukları nasıl dolduracağımızı zaman gösterecek.” bilmediği ya da farkında olmadığı; insanların adaletsizliğinden yakındığı hayatı, kendi gibi adalet ile bir işi olmayan zamana emanet etmek pişmanlıkların atasıydı.
çalıştı fırat. ekmeğini taştan/terinden çıkardı. yaşamlar gördü, insanlar gördü birbirinden beklentileri olan. kendisinin beklemediklerini, diğerlerinin birbirlerinden bekledikleri ile karşılaştırdı. “bir gün, benden de bunları bekleyen biri ile karşılaşırsam?” dedi. ve ikiyi bir yapma umudu filizlendi içinde farkına bile varmadan. pusulasının gösterdiği yönde ilk adımıydı bu. sonunda kendi yuvası olabilir miydi?
çalıştı fırat. ekmeğini taştan/terinden çıkardı. hayalini kurduğu sılaya varmak için. hayat yolculuğu içinde kendine belirlediği istasyona kadar ilgilenmedi, diğer istasyonlar ile. hep bir sonraki istasyon mu acaba diyerek vazgeçti molalardan. bir pencere ardından izledi hayatı / hayatını.
şimdi bu gece bir başka güzel görünüyordu şehir fırat’ a. üzerinde durduğu parmaklıklardan bakarken, altında salına salına ege ile karadeniz arasındaki serin yolcuğuna çağıran denize ve ışıltılı istanbul gecesine. belki de daha önce hiç böyle gerçekten bakmamıştı bu şehre…
düşündü;
yolculuk?
sıla?
hayat?...
22 kasım 2008 - 01:26
21 ocak tarihli editimiz : fona dondur yolumdan ekliyoruz.
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
dondur
sapmayacak sandigim yolumdan beni dondur
sondur
icimde yanan bu kor inadi askinla sondur
hadi beni dondur
yolumdan dondur
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
(bkz: garp cehhesinde yeni bir sey yok)
varlik yayinevi, 1956 tarihli baskisinda ceviri behcet necatigil e aittir. okumus oldugum ceviri romanlar icerisinde acik ara ilk sirayi alir.
varlik yayinevi, 1956 tarihli baskisinda ceviri behcet necatigil e aittir. okumus oldugum ceviri romanlar icerisinde acik ara ilk sirayi alir.
ankara da yasamadan da varlik gosterebilen nedenlerdir.
bir murat yilmazyildirim parcasi.
meltemler dokundukça yanaklarıma
uykum gelir
tatlı bir düş alır beni
gülen yelkeni bana getirir
gözyaşlarım toprak olur
memende beslenir
gözyaşlarım yağmur olur
kalbinde gizlenir
çiçekler döküldükçe saçlarıma
uykum kaçar
acı bir düş yakar beni
gülen yelkeni ufka atar
gözyaşlarım toprak olur
memende beslenir
gözyaşlarım yağmur olur
kalbinde gizlenir
kelimeler uğradıkça dudaklarıma
içine korku girer
deli bir nöbet alır beni
gülen yelken feryad eder
gözyaşlarım toprak olur
memende beslenir
gözyaşlarım yağmur olur
kalbinde gizlenir
ayrı düşer hayatlar birbirlerinden koparlar
nedeni hiç bilinmez niye bitiverir mutlu aşklar
hiçbir şey yapmadım kötü olmak adına
sevgiye saygılıydım çünkü hayatı öğretti bana
ölümler ağladıkça gözlerimde
ecelim gelir
hoş bir melek uğrar yanıma
gülen yelkeni son kez sevdirir
gözyaşlarım toprak olur
memende beslenir
gözyaşlarım yağmur olur
kalbinde gizlenir
meltemler dokundukça yanaklarıma
uykum gelir
tatlı bir düş alır beni
gülen yelkeni bana getirir
gözyaşlarım toprak olur
memende beslenir
gözyaşlarım yağmur olur
kalbinde gizlenir
çiçekler döküldükçe saçlarıma
uykum kaçar
acı bir düş yakar beni
gülen yelkeni ufka atar
gözyaşlarım toprak olur
memende beslenir
gözyaşlarım yağmur olur
kalbinde gizlenir
kelimeler uğradıkça dudaklarıma
içine korku girer
deli bir nöbet alır beni
gülen yelken feryad eder
gözyaşlarım toprak olur
memende beslenir
gözyaşlarım yağmur olur
kalbinde gizlenir
ayrı düşer hayatlar birbirlerinden koparlar
nedeni hiç bilinmez niye bitiverir mutlu aşklar
hiçbir şey yapmadım kötü olmak adına
sevgiye saygılıydım çünkü hayatı öğretti bana
ölümler ağladıkça gözlerimde
ecelim gelir
hoş bir melek uğrar yanıma
gülen yelkeni son kez sevdirir
gözyaşlarım toprak olur
memende beslenir
gözyaşlarım yağmur olur
kalbinde gizlenir
bebek subesi, yemekleri ve guleryuzlu servisi ile sozlukte yerini almalidir.
bir jason mraz parcasi.
well you done done me and you bet i felt it
i tried to be chill but youre so hot that i melted
i fell right through the cracks
now im trying to get back
before the cool done run out
ill be giving it my bestest
and nothings gonna to stop me but divine intervention
i reckon its again my turn to win some or learn some
but i wont hesitate no more, no more
it cannot wait, im yours
well open up your mind and see like me
open up your plans and damn youre free
look into your heart and youll find love love love love
listen to the music of the moment, maybe sing with me
all - ah peaceful melody
and its our god-forsaken right to be loved love loved love loved
so i wont hesitate no more, no more
it cannot wait im sure
theres no need to complicate
our time is short
this is our fate, im yours
scooch on closer dear
and i will nibble your ear
ive been spending way too long checking my tongue in the mirror
and bending over backwards just to try to see it clearer
but my breath fogged up the glass
and so i drew a new face and laughed
i guess what im be saying is there aint no better reason
to rid yourself of vanity and just go with the seasons
its what we aim to do
our name is our virtue
i wont hesitate no more, no more
it cannot wait im sure
theres no need to complicate
our time is short
this is our fate, im yours
well no no, well open up your mind and see like me
open up your plans and damn youre free
look into your heart and youll find that the sky is yours
please dont, please dont, please dont
theres no need to complicate
cause our time is short
this is out fate, im yours
http://tinyurl.com/yvh8qc
well you done done me and you bet i felt it
i tried to be chill but youre so hot that i melted
i fell right through the cracks
now im trying to get back
before the cool done run out
ill be giving it my bestest
and nothings gonna to stop me but divine intervention
i reckon its again my turn to win some or learn some
but i wont hesitate no more, no more
it cannot wait, im yours
well open up your mind and see like me
open up your plans and damn youre free
look into your heart and youll find love love love love
listen to the music of the moment, maybe sing with me
all - ah peaceful melody
and its our god-forsaken right to be loved love loved love loved
so i wont hesitate no more, no more
it cannot wait im sure
theres no need to complicate
our time is short
this is our fate, im yours
scooch on closer dear
and i will nibble your ear
ive been spending way too long checking my tongue in the mirror
and bending over backwards just to try to see it clearer
but my breath fogged up the glass
and so i drew a new face and laughed
i guess what im be saying is there aint no better reason
to rid yourself of vanity and just go with the seasons
its what we aim to do
our name is our virtue
i wont hesitate no more, no more
it cannot wait im sure
theres no need to complicate
our time is short
this is our fate, im yours
well no no, well open up your mind and see like me
open up your plans and damn youre free
look into your heart and youll find that the sky is yours
please dont, please dont, please dont
theres no need to complicate
cause our time is short
this is out fate, im yours
http://tinyurl.com/yvh8qc
iyi bir sey olsa posete koymazlardi.
us ile kaslarin ters orantili gelisiminin bir urunu olarak, yedirenin baska bir yemek bilmeme durumudur.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?