ece temelkuran in, zaman gazetesinde sansurlenerek yayinlanmadigini belirttigi alev alatli nin yazisindan da alintilari aktardigi, 20.02.2008 tarihli, milliyet gazetesinde yayinlanan kose yazisi.
http://www.milliyet.com.tr/2008/02/22/yazar/temelkuran.html adresinden ulasilabilecek olan kose yazisidir.
hayatimda en cok sevdigim kisisin manasina geliyormus.
yazidan bir bolum;
avustralya başbakanı geçen hafta yaptığı tarihi konuşmayla geçmiş hükümetlerin, kıtanın yerlilerine yönelik politikalarından dolayı resmen özür diledi. "çalınmış kuşaklar"ın itibarı böylece 220 yıl sonra iade edildi
bu yazıdan önce bir konuşma metnini okumanızı rica edeceğim. tarih: 13 şubat 2008... yani geçen çarşamba... yer: avustralya parlamentosu... konuşan; avustralya başbakanı kevin rudd...
diyor ki:
"bugün bu toprakların yerli halkını, insanlık tarihinin en eski kültürünü yüceltiyoruz.
ulusal tarihimizde kara bir leke olan çalınmış kuşaklara kötü muamele yapılmış olduğuna inanıyoruz.
geçmişin yanlışlarını düzelterek geleceğe doğru daha güvenli ilerlemek için avustralya tarihinde yeni bir sayfa açmanın vakti artık gelmiştir.
bu yurttaşlarımıza çok derin bir keder, kayıp, acı ve ıstırap getiren geçmiş parlamento ve hükümetlerin çıkardığı yasalar ve izledikleri politikalar için özür diliyoruz.
özellikle aborjin ve torres boğazı adalı çocukların, ailelerinden, toplumlarından ve topraklarından koparılmasından dolayı özür diliyoruz.
çalınmış kuşaklar, onların torunları ve geride bırakılan ailelerinin yaşadıkları acı, ıstırap ve kayıplar için özür diliyoruz.
annelerden, babalardan, kız ve erkek kardeşlerden, ailelerini ve toplumlarını parçaladığımız için özür diliyoruz.
ve gururlu bir halka, onurlu bir kültüre, bunca zaman yapılan aşağılama ve saygısızlık için özür diliyoruz.
avustralya parlamentosu olarak bizler ulusun yaralarının sarılmasının bir halkası olarak sunulan bu özrün aynı duygular içinde kabul edilmesini saygıyla rica ediyoruz.
muhteşem kıtamızın tarihinde şimdi yeni bir sayfanın yazıldığını söyleyerek gelecek için yüreğimizi ortaya koyuyoruz."
...
devamini merak edenler icinhttp://www.milliyet.com.tr/2008/02/17/yazar/dundar.html
avustralya başbakanı geçen hafta yaptığı tarihi konuşmayla geçmiş hükümetlerin, kıtanın yerlilerine yönelik politikalarından dolayı resmen özür diledi. "çalınmış kuşaklar"ın itibarı böylece 220 yıl sonra iade edildi
bu yazıdan önce bir konuşma metnini okumanızı rica edeceğim. tarih: 13 şubat 2008... yani geçen çarşamba... yer: avustralya parlamentosu... konuşan; avustralya başbakanı kevin rudd...
diyor ki:
"bugün bu toprakların yerli halkını, insanlık tarihinin en eski kültürünü yüceltiyoruz.
ulusal tarihimizde kara bir leke olan çalınmış kuşaklara kötü muamele yapılmış olduğuna inanıyoruz.
geçmişin yanlışlarını düzelterek geleceğe doğru daha güvenli ilerlemek için avustralya tarihinde yeni bir sayfa açmanın vakti artık gelmiştir.
bu yurttaşlarımıza çok derin bir keder, kayıp, acı ve ıstırap getiren geçmiş parlamento ve hükümetlerin çıkardığı yasalar ve izledikleri politikalar için özür diliyoruz.
özellikle aborjin ve torres boğazı adalı çocukların, ailelerinden, toplumlarından ve topraklarından koparılmasından dolayı özür diliyoruz.
çalınmış kuşaklar, onların torunları ve geride bırakılan ailelerinin yaşadıkları acı, ıstırap ve kayıplar için özür diliyoruz.
annelerden, babalardan, kız ve erkek kardeşlerden, ailelerini ve toplumlarını parçaladığımız için özür diliyoruz.
ve gururlu bir halka, onurlu bir kültüre, bunca zaman yapılan aşağılama ve saygısızlık için özür diliyoruz.
avustralya parlamentosu olarak bizler ulusun yaralarının sarılmasının bir halkası olarak sunulan bu özrün aynı duygular içinde kabul edilmesini saygıyla rica ediyoruz.
muhteşem kıtamızın tarihinde şimdi yeni bir sayfanın yazıldığını söyleyerek gelecek için yüreğimizi ortaya koyuyoruz."
...
devamini merak edenler icinhttp://www.milliyet.com.tr/2008/02/17/yazar/dundar.html
can dundar in 17 subat 2008 tarihli milliyet gazetesinde yayinlanan ve avustralya basbakani nin kita yerlilerinden ozur diledigi konusmasini konu alan kose yazisinin basligi.
senelerce, senelerce evveldi;
bir deniz ülkesinde... ve belki de
birbirine aktardigim defterlerin hepsinde
bu siir vardi:
senelerce, senelerce evveldi;
biz seninle orada, o deniz ulkesinde tanistik
uzak denizler, uzak yakinliklar icinde
bir kadirgada iki korsan
tarih, yarin, utopya dolu sandiklar arasinda
birbirimizi yaralarindan tanidik
disi korsan, ici ic denizlerde yasayan cocuklardik
konusamadiklarimiz bir bulut kalinliginda
duruyordu aramizda
oysa konussak, ya da dokunsak birbirimize
cekip gidecekti icimizdeki o korkunc noksanlik
batik gemilerin deniz diplerini saran
umutsuzlugu vurmustu yuzumuze
birbirimizden ve askin kesfedilmemis gizlerinden
urkuyorduk
bir definenin ikiye paylastirilmis haritasinda
bilmeden
birbirimize dogru ilerliyorduk
kara gorunmuyordu yoklugumuzda
kara cok uzakta
sahiller millerce
uzaktaydi birbirimizin yoklugunda
neyimiz vardi ofkeli bir genclikten
magrur inceliklerimizden
ve geceler boyu kisik yildizlar altinda anlatilan
ihanetlerin kara bilgisinden baska
biliyorduk geldigimiz yer atlantis
o yitik utopya
gittigimiz yer de ora
senelerce, senelerce evveldi;
sen yoktun
bu ask basladiginda
senelerce, senlerce evveldi;
sen yoktun
ben de yoktum
bu ask basladiginda
bizi yola cikaran ne varsa
yol uzerindedir,
oyledir saniyorduk
gelecegi secmeye calisiyordu kisilmis gozlerimiz
adasiz denizlerin ufkunda
bilge ve hirsiz. cocuk ve katil. olum ve ogul
oluyoruk. denizler, meydanlar, kavgalar ortasinda
firtina bilgisi yoklarken
cozulmemis zamanlarin altin bilmecelerini
bir daha hic cikamadik daldigimiz karanliktan
kara ruhlarin buyuk bayramlarindan sonra
ask giz tutmus tugra
ask 1988
bir yildir yoldayiz
askimiz saglam sularda
ask 1988
gidecegimiz yer atlantis
o utopya sila
ayrilsak bile biliyoruz
baska bir anlamda
senelerce, senelerce sonra
saglam, odesmis, mutlu asiklar icin
bir randevudur
ayni yolculukta kadirga
ask 1992
ayrilik 1992
simdi biliyor muyuz
gomulup gideni batiklarda
kac kiyidan toplanmis taslarla
batiyordu dibe
sarap ficilariyla, zeytin dallariyla
yarim kalmis bir gravurde
yelkenleri sonen kadirga
batiyordu
sarisin hurmalar, gumus paralar
uzak otlar, ipek toplari, amber kokulariyla
cikmamak uzere bir daha
bir baska murekkebin kiyilarina
daldigimiz solgun gravurden
birbirimize baktigimizda
diriliyordu deniz diplerinde
bogulmus beyaz kentlerden
gecilen yolculuk
ayni takim yildizlarin altinda
dunyaya gelen asklarin benzerligi gibi
baska caglari haber verir kimi denizler
yoksa nerden cikardi bu ruzgar
bu zeytin dallari, bas donduren sarabin kokusu
agzimizdaki bu hurma tadi
ipegine uzandigim bu amber nerden
yuregimdeki dovme cok eski bir gravurden
bulusurdu sessizligimiz
okudugumuz sayfalarin derinliginde
ne zaman sussak
aramizdan gecerdi hayalet gemileri
karsilikli kiyilarda
ayni denize bakan
iki koltuk, iki lamba, iki ay
ayni pencerenin derinlestirdigi gecede
gemilerin isligini dinlerdik
tek bir soz bile etmeden konusurduk saatlerce
kapkara hayalet gemileri gecerdi
gecmisten gelen
sessizligin yarattigi sis icinde
kapkara hayalet gemileri
gecerdi gozlerimizin onunde
gecenin icinden
yeniden dondugumuz sayfalarin derinliklerinde
dilsiz kirilganligiyla dip iklimi
yuzeydeki calkantilarini unuttururdu
gomuldugumuz denizin
som bir butunluk icindeydik
koltuk, lamba, kitap
sayfasini kapatirken
kahramani oldugumuz siirin
ay sonerdi penceremizde
hayaler gemileri gecerdi
uykularimizin icinden
uzun denizlerde yorulmazdi gozlerimiz
birbirimizin gunesine baktikca
en yeni yerlerimizi birbirimize borclandik
cunku asiktik, kararliydik, hakliydik
bir denize kac dalga sigarsa
guz denizini ayiran halatlar
yaz denizinden genis melankolisi
issiz bir adaya dusecek olsan
hangi siirleri alirdin yanina
hangi mevsimleri, ikindileri
carsafini degistir denizin sevgilim
tropikal yapraklarin, ayin
yuzune dusen percemlerini kaldir
hafizandan butun lekeleri sil
alismak curutur govdenin derinligini
hangi denizi sectiysen o turlu
varligin kistirildigi seyir defteri
yaz denizini guz denizinden
ayiran halatlar gibi
cozulur adalarin daginik belleginden
savat gece
cakillarda sarkisi
ay isigiyla ayrilir denizin ipegi ikiye
yalinligin vurgununda cozulen derinlik
govdenin uykulu tarihi
aydinlanir karasina vurdugu sahilde
avucunda tenimin tacyapraklari
kalbimde kalabalik yeminler
vahsiyim, vahsiyiz
bu define gunlerinde
ciplakligimizla
dagliyoruz
birbirimizi
gokle karisiyor tenimiz
kumun zamanlariyla
suyun yeniden elde edilmesi
bulutun dumani
yagmurun kirbaci
yapragin buhariyla
sevismek icin degil
yasamak icindir ciplakligin onemi
tanimlara zorlanmis itiraflardan
firar ediyor
govdelerimiz
bir ejderha uyuyor ay isiginda
ay isiginda uyuyoruz ilk defa
kendiliginden yolunu bulan
hayvanlar gibi
ates, hava, su, toprak ve ask
birbirimize cikiyor her defasinda
kendiliginden yolunu bulan
birbirimizin kollarindaki
ejderha
gecenin butun burclari
inmisti sahile
urperen kumlarin uzerinde
hic gormedikleri bir sabah gibi
bakiyorlardi yuzumuze
gecenin gogsumuzde unuttugu
bir avuc ay isigi
senin gogsunde biraktigim
en derin uykumdu
orada kaldim
orada kaldi
ne kadar tutkunduk birbirimize
ufuk daralirdi tenimizin yankisindan
o kacak sahil koyu. kadirga
simdi iki ayri yaz kaldi bize
birlikte gecirdigimiz o buyuk yazdan
solak defterlerde ugru
erkek denizlerde mitoloji
korsan haritalarinda define kalbim
bir senden bircok asik edindi
zamani bizden ayri parlayan bir seydi
kanimda kimildayan tutku
gecenin sozlesmesindeki murekkep
her seyi aska ve atese donusturen
derin bir ayindi
sen gittin
bulustugumuz korfezler simdi baska denizlerin cekiminde
sen gittin
ama doksan dokuz adin kaldi kalbimde
ne kadar gitsen de uzaga
vucudumda dolasiyor zincirin
kurdugun butun tuzaklari
tapinak bildim
tenim col tenim col tenim col
bedenimi lincine birakip
cekip giderim
cekip giderim
giderim
tenim col
aysberg tul
ne zaman dondu pusula
ne zaman geldik bu iklime
aramizdaki siste kaybolmus
buzkiran gemiler
kaybolmus kelimeler
sen yoksun
ben de yokum
kutuplar kadar yalniziz ikimiz de
ruyamizi emanet etmedik
hic uyumadik sigda
olumun uykusuna guvenir gibi
birakirdik kendimizi
birbirimizin duslerinin yastigina
askti bu beraberlikti
yol arkadasligiydi
ve daha binlerce kelime
ask bitmiyor bitmeden
denizi tukenmemis kadirga
bir cifte vav yokusundan asagi
doksan dokuz adimin
en guzeli sevgilim
yeniden bulmanin sulari
denizi gecenlerin adimlarindan sonra
tas kadar kor
tas baskisi gravur
diri murekkep
kor ask, kor levha
buyuk bir firtinada
yikanmis aydinligiyla
iniyor hat
guvercin donuyor
bir dal zeytinle
ask bitmiyor bitmeden
tukenmemis deniziyle
masalina donuyor kadirga
bir turku
meyve bile dalina guvenir
meyve kadar hukmum yog imis
bir dize
denizim ben batik asklarla dolu
bir fotograf
siirde gorunmuyor
ve gorunmeyen nice ayrinti
kim bilir ne zaman kendini yazmaya baslamis
baska siirlere tasmis
tasirmis icindekileri
seyir defterinin kazalara ugradigi kadirga
yeni dalgalarla yamiyor
yarildigi denizi
gonderinden ithafini kazidigi tarihi
gonderme yaptigi baska denizler yaratti kendine
kimi zaman baska siirlerin govdelerinde
denize acilarak surdurdu, surduruyor kendini
duruyor yurekteki define, korsanlar yaslandi
deniz zamansiz
ne sen, ne ben, ne su mai deniz
ne de melali anlamayan digerleri
senelerce, senelerce evveldi
senelerce senelerce evvel bir sonraki
1988 - 1992
bir deniz ülkesinde... ve belki de
birbirine aktardigim defterlerin hepsinde
bu siir vardi:
senelerce, senelerce evveldi;
biz seninle orada, o deniz ulkesinde tanistik
uzak denizler, uzak yakinliklar icinde
bir kadirgada iki korsan
tarih, yarin, utopya dolu sandiklar arasinda
birbirimizi yaralarindan tanidik
disi korsan, ici ic denizlerde yasayan cocuklardik
konusamadiklarimiz bir bulut kalinliginda
duruyordu aramizda
oysa konussak, ya da dokunsak birbirimize
cekip gidecekti icimizdeki o korkunc noksanlik
batik gemilerin deniz diplerini saran
umutsuzlugu vurmustu yuzumuze
birbirimizden ve askin kesfedilmemis gizlerinden
urkuyorduk
bir definenin ikiye paylastirilmis haritasinda
bilmeden
birbirimize dogru ilerliyorduk
kara gorunmuyordu yoklugumuzda
kara cok uzakta
sahiller millerce
uzaktaydi birbirimizin yoklugunda
neyimiz vardi ofkeli bir genclikten
magrur inceliklerimizden
ve geceler boyu kisik yildizlar altinda anlatilan
ihanetlerin kara bilgisinden baska
biliyorduk geldigimiz yer atlantis
o yitik utopya
gittigimiz yer de ora
senelerce, senelerce evveldi;
sen yoktun
bu ask basladiginda
senelerce, senlerce evveldi;
sen yoktun
ben de yoktum
bu ask basladiginda
bizi yola cikaran ne varsa
yol uzerindedir,
oyledir saniyorduk
gelecegi secmeye calisiyordu kisilmis gozlerimiz
adasiz denizlerin ufkunda
bilge ve hirsiz. cocuk ve katil. olum ve ogul
oluyoruk. denizler, meydanlar, kavgalar ortasinda
firtina bilgisi yoklarken
cozulmemis zamanlarin altin bilmecelerini
bir daha hic cikamadik daldigimiz karanliktan
kara ruhlarin buyuk bayramlarindan sonra
ask giz tutmus tugra
ask 1988
bir yildir yoldayiz
askimiz saglam sularda
ask 1988
gidecegimiz yer atlantis
o utopya sila
ayrilsak bile biliyoruz
baska bir anlamda
senelerce, senelerce sonra
saglam, odesmis, mutlu asiklar icin
bir randevudur
ayni yolculukta kadirga
ask 1992
ayrilik 1992
simdi biliyor muyuz
gomulup gideni batiklarda
kac kiyidan toplanmis taslarla
batiyordu dibe
sarap ficilariyla, zeytin dallariyla
yarim kalmis bir gravurde
yelkenleri sonen kadirga
batiyordu
sarisin hurmalar, gumus paralar
uzak otlar, ipek toplari, amber kokulariyla
cikmamak uzere bir daha
bir baska murekkebin kiyilarina
daldigimiz solgun gravurden
birbirimize baktigimizda
diriliyordu deniz diplerinde
bogulmus beyaz kentlerden
gecilen yolculuk
ayni takim yildizlarin altinda
dunyaya gelen asklarin benzerligi gibi
baska caglari haber verir kimi denizler
yoksa nerden cikardi bu ruzgar
bu zeytin dallari, bas donduren sarabin kokusu
agzimizdaki bu hurma tadi
ipegine uzandigim bu amber nerden
yuregimdeki dovme cok eski bir gravurden
bulusurdu sessizligimiz
okudugumuz sayfalarin derinliginde
ne zaman sussak
aramizdan gecerdi hayalet gemileri
karsilikli kiyilarda
ayni denize bakan
iki koltuk, iki lamba, iki ay
ayni pencerenin derinlestirdigi gecede
gemilerin isligini dinlerdik
tek bir soz bile etmeden konusurduk saatlerce
kapkara hayalet gemileri gecerdi
gecmisten gelen
sessizligin yarattigi sis icinde
kapkara hayalet gemileri
gecerdi gozlerimizin onunde
gecenin icinden
yeniden dondugumuz sayfalarin derinliklerinde
dilsiz kirilganligiyla dip iklimi
yuzeydeki calkantilarini unuttururdu
gomuldugumuz denizin
som bir butunluk icindeydik
koltuk, lamba, kitap
sayfasini kapatirken
kahramani oldugumuz siirin
ay sonerdi penceremizde
hayaler gemileri gecerdi
uykularimizin icinden
uzun denizlerde yorulmazdi gozlerimiz
birbirimizin gunesine baktikca
en yeni yerlerimizi birbirimize borclandik
cunku asiktik, kararliydik, hakliydik
bir denize kac dalga sigarsa
guz denizini ayiran halatlar
yaz denizinden genis melankolisi
issiz bir adaya dusecek olsan
hangi siirleri alirdin yanina
hangi mevsimleri, ikindileri
carsafini degistir denizin sevgilim
tropikal yapraklarin, ayin
yuzune dusen percemlerini kaldir
hafizandan butun lekeleri sil
alismak curutur govdenin derinligini
hangi denizi sectiysen o turlu
varligin kistirildigi seyir defteri
yaz denizini guz denizinden
ayiran halatlar gibi
cozulur adalarin daginik belleginden
savat gece
cakillarda sarkisi
ay isigiyla ayrilir denizin ipegi ikiye
yalinligin vurgununda cozulen derinlik
govdenin uykulu tarihi
aydinlanir karasina vurdugu sahilde
avucunda tenimin tacyapraklari
kalbimde kalabalik yeminler
vahsiyim, vahsiyiz
bu define gunlerinde
ciplakligimizla
dagliyoruz
birbirimizi
gokle karisiyor tenimiz
kumun zamanlariyla
suyun yeniden elde edilmesi
bulutun dumani
yagmurun kirbaci
yapragin buhariyla
sevismek icin degil
yasamak icindir ciplakligin onemi
tanimlara zorlanmis itiraflardan
firar ediyor
govdelerimiz
bir ejderha uyuyor ay isiginda
ay isiginda uyuyoruz ilk defa
kendiliginden yolunu bulan
hayvanlar gibi
ates, hava, su, toprak ve ask
birbirimize cikiyor her defasinda
kendiliginden yolunu bulan
birbirimizin kollarindaki
ejderha
gecenin butun burclari
inmisti sahile
urperen kumlarin uzerinde
hic gormedikleri bir sabah gibi
bakiyorlardi yuzumuze
gecenin gogsumuzde unuttugu
bir avuc ay isigi
senin gogsunde biraktigim
en derin uykumdu
orada kaldim
orada kaldi
ne kadar tutkunduk birbirimize
ufuk daralirdi tenimizin yankisindan
o kacak sahil koyu. kadirga
simdi iki ayri yaz kaldi bize
birlikte gecirdigimiz o buyuk yazdan
solak defterlerde ugru
erkek denizlerde mitoloji
korsan haritalarinda define kalbim
bir senden bircok asik edindi
zamani bizden ayri parlayan bir seydi
kanimda kimildayan tutku
gecenin sozlesmesindeki murekkep
her seyi aska ve atese donusturen
derin bir ayindi
sen gittin
bulustugumuz korfezler simdi baska denizlerin cekiminde
sen gittin
ama doksan dokuz adin kaldi kalbimde
ne kadar gitsen de uzaga
vucudumda dolasiyor zincirin
kurdugun butun tuzaklari
tapinak bildim
tenim col tenim col tenim col
bedenimi lincine birakip
cekip giderim
cekip giderim
giderim
tenim col
aysberg tul
ne zaman dondu pusula
ne zaman geldik bu iklime
aramizdaki siste kaybolmus
buzkiran gemiler
kaybolmus kelimeler
sen yoksun
ben de yokum
kutuplar kadar yalniziz ikimiz de
ruyamizi emanet etmedik
hic uyumadik sigda
olumun uykusuna guvenir gibi
birakirdik kendimizi
birbirimizin duslerinin yastigina
askti bu beraberlikti
yol arkadasligiydi
ve daha binlerce kelime
ask bitmiyor bitmeden
denizi tukenmemis kadirga
bir cifte vav yokusundan asagi
doksan dokuz adimin
en guzeli sevgilim
yeniden bulmanin sulari
denizi gecenlerin adimlarindan sonra
tas kadar kor
tas baskisi gravur
diri murekkep
kor ask, kor levha
buyuk bir firtinada
yikanmis aydinligiyla
iniyor hat
guvercin donuyor
bir dal zeytinle
ask bitmiyor bitmeden
tukenmemis deniziyle
masalina donuyor kadirga
bir turku
meyve bile dalina guvenir
meyve kadar hukmum yog imis
bir dize
denizim ben batik asklarla dolu
bir fotograf
siirde gorunmuyor
ve gorunmeyen nice ayrinti
kim bilir ne zaman kendini yazmaya baslamis
baska siirlere tasmis
tasirmis icindekileri
seyir defterinin kazalara ugradigi kadirga
yeni dalgalarla yamiyor
yarildigi denizi
gonderinden ithafini kazidigi tarihi
gonderme yaptigi baska denizler yaratti kendine
kimi zaman baska siirlerin govdelerinde
denize acilarak surdurdu, surduruyor kendini
duruyor yurekteki define, korsanlar yaslandi
deniz zamansiz
ne sen, ne ben, ne su mai deniz
ne de melali anlamayan digerleri
senelerce, senelerce evveldi
senelerce senelerce evvel bir sonraki
1988 - 1992
filmin o son
karanlık karesinde
buldum sonunda kendimi
bomboştum
sonsuz karanlıklar arasında
en sessiz
en renksiz
mevsimlerinde
hayatın
çıtırtısını sunmak için beklediği
tek bir ayağın bile gezmediği
uzak diyarlara düşmüş
kuru yapraklarında
yüce kavakların
bir kendime var
aslında hep yok
kendine kanacak kimsenin uğramadığı
durgun suyunda
derin bir kuyunun
buldum sonunda kendimi
gördüklerinin ardından
düştüğü toprağı
hüznü ile kahreden
tek bir damla yaşında
taş duvara iki büklüm yaslanmış
bir çocuk gözünün....
02.05.2006 12:53
buraya aktarilirken, tarafimdan ufak tefek değisiklikler yapilmistir.
aktarilan siirlerin ucu de space ten copy paste olduklari icin turkce karakterler iceriyor.
(bkz: akliniza kotu bir sey gelmesin)
karanlık karesinde
buldum sonunda kendimi
bomboştum
sonsuz karanlıklar arasında
en sessiz
en renksiz
mevsimlerinde
hayatın
çıtırtısını sunmak için beklediği
tek bir ayağın bile gezmediği
uzak diyarlara düşmüş
kuru yapraklarında
yüce kavakların
bir kendime var
aslında hep yok
kendine kanacak kimsenin uğramadığı
durgun suyunda
derin bir kuyunun
buldum sonunda kendimi
gördüklerinin ardından
düştüğü toprağı
hüznü ile kahreden
tek bir damla yaşında
taş duvara iki büklüm yaslanmış
bir çocuk gözünün....
02.05.2006 12:53
buraya aktarilirken, tarafimdan ufak tefek değisiklikler yapilmistir.
aktarilan siirlerin ucu de space ten copy paste olduklari icin turkce karakterler iceriyor.
(bkz: akliniza kotu bir sey gelmesin)
ordular,
eski zaman orduları gibi
kalabalık,
önde,
biçare yürüyen piyadeler
arkalarında,
atlı süvariler.
ellerinde silahları;
intikamları,
hırsları,
sevdaları,
aşkları,
öfkelerine sarılmış,
saldırıyorlar.
bilmeden,
kendilerine saldırdıklarını
ve savaşların kazananı olmadığını...
16.08.2006 14:23
not: piyadeler ile suvarilerin siralamasini degistirdim. o tarihte ne dusunce ile yazdigimi hatirlamiyorum ama one suvarileri tercih etmisim.
eski zaman orduları gibi
kalabalık,
önde,
biçare yürüyen piyadeler
arkalarında,
atlı süvariler.
ellerinde silahları;
intikamları,
hırsları,
sevdaları,
aşkları,
öfkelerine sarılmış,
saldırıyorlar.
bilmeden,
kendilerine saldırdıklarını
ve savaşların kazananı olmadığını...
16.08.2006 14:23
not: piyadeler ile suvarilerin siralamasini degistirdim. o tarihte ne dusunce ile yazdigimi hatirlamiyorum ama one suvarileri tercih etmisim.
çalıyor kapımı...
köprüdeyim.
hemen altımızda,
karadeniz kavuşuyor aşkına.
ışıl ışıl yanıyor iki kıyısı istanbul’un.
içim yangın yeri,
baktığım her yer alev alev.
tek görebildiğim,
günahlarımın beni koyduğu cehennem.
köprüdeyim,
usulca akıyor trafik,
karadeniz marmaranın kollarında.
çalıyor kapımı,
benim açmaya cesaretim yok.
çalıyor kapımı...
sevdiğim kadının kollarındayım.
bir aşkın birleştirdiği bedenleri
günahın bir türlü ödenemeyen bedeli;
ateş çemberi kollar sarıyor.
gözlerimiz kan çanağı,
yüreklerimiz paramparça,
birleşiyor bedenlerimiz.
ama zihnin önünde,
geçilmiş yanlış yollardan kalma
acının aşılmaz barikatları.
çalıyor kapımı,
umut diyorum,
acı bir aşka tutunuyorum.
çalıyor kapımı...
masamda yarım şişe şarap,
biraz sylvia, biraz oğuz,
buyur ediyorum masama.
hoşgeldin diyorum.
adına yakışır bir şekilde suskun,
oturuyor karşıma.
kalanlar diyorum...
sevenler...
özleyecekler.
acı vereceğim belki,
ama ben de çekiyorum.
değil mi ki: kötüyüm, diyorum.
son kötülüğümü yapıyorum.
cenneti güzel gözlerinde bırakıp,
tüm kapıları ardımdan çekip,
çıkıyorum...
07.11.2010
http://fizy.com/#s/1lsu4l
köprüdeyim.
hemen altımızda,
karadeniz kavuşuyor aşkına.
ışıl ışıl yanıyor iki kıyısı istanbul’un.
içim yangın yeri,
baktığım her yer alev alev.
tek görebildiğim,
günahlarımın beni koyduğu cehennem.
köprüdeyim,
usulca akıyor trafik,
karadeniz marmaranın kollarında.
çalıyor kapımı,
benim açmaya cesaretim yok.
çalıyor kapımı...
sevdiğim kadının kollarındayım.
bir aşkın birleştirdiği bedenleri
günahın bir türlü ödenemeyen bedeli;
ateş çemberi kollar sarıyor.
gözlerimiz kan çanağı,
yüreklerimiz paramparça,
birleşiyor bedenlerimiz.
ama zihnin önünde,
geçilmiş yanlış yollardan kalma
acının aşılmaz barikatları.
çalıyor kapımı,
umut diyorum,
acı bir aşka tutunuyorum.
çalıyor kapımı...
masamda yarım şişe şarap,
biraz sylvia, biraz oğuz,
buyur ediyorum masama.
hoşgeldin diyorum.
adına yakışır bir şekilde suskun,
oturuyor karşıma.
kalanlar diyorum...
sevenler...
özleyecekler.
acı vereceğim belki,
ama ben de çekiyorum.
değil mi ki: kötüyüm, diyorum.
son kötülüğümü yapıyorum.
cenneti güzel gözlerinde bırakıp,
tüm kapıları ardımdan çekip,
çıkıyorum...
07.11.2010
http://fizy.com/#s/1lsu4l
bir asli parcasi.
yeni yelkenlere açıldın,
kıyıdan uzaklaşmadan
ağlamak yeter sandın
şimdi sağlam gibisin,
ben de mutlu ol isterdim
sen çoktan gitmiş gibisin
beni bırakıp incitmişsin
ben daha yalnız yüzmeye korkarken
beni salmış gibisin
ben de isterim yalnız koşmayı
hayata karşı dimdik durmayı
sensiz başka tenleri bulmayı
alışmayı, yaşamayı,
yalnızlığımdan korkmamayı
sen çoktan gitmiş gibisin
beni bırakıp incitmişsin
ben daha yalnız yüzmeye korkarken
beni salmış gibisin
http://www.kliplerdiyari.com/
klip icin de adres su sekildehttp://tinyurl.com/2dz48e .
yeni yelkenlere açıldın,
kıyıdan uzaklaşmadan
ağlamak yeter sandın
şimdi sağlam gibisin,
ben de mutlu ol isterdim
sen çoktan gitmiş gibisin
beni bırakıp incitmişsin
ben daha yalnız yüzmeye korkarken
beni salmış gibisin
ben de isterim yalnız koşmayı
hayata karşı dimdik durmayı
sensiz başka tenleri bulmayı
alışmayı, yaşamayı,
yalnızlığımdan korkmamayı
sen çoktan gitmiş gibisin
beni bırakıp incitmişsin
ben daha yalnız yüzmeye korkarken
beni salmış gibisin
http://www.kliplerdiyari.com/
klip icin de adres su sekildehttp://tinyurl.com/2dz48e .
kar yagisi altinda yakilmis mangal da hafif atesi gosterip yaglari cizirdamaya baslayinca, ayni izgarada isitilmis yarim ekmegin arasina gomulup, mideye yollamasi keyifli, bunyede fazla hararet yapmayan bir sucugun markasidir.
kara hasret sozluk insanlarinin, istanbul da kar kalinliginin 22 cm. e ulasmasi ile kendilerini kartopuna vermesi, salla ya iki kartopu oynayalim yine yazariz modunda, sozlugu ihmal etmeleri durumu.
(bkz: sizin gibi gencleri naylon posetle kayarken gormek isteriz)
(bkz: mangal sucuk ne gider simdi)
(bkz: sizin gibi gencleri naylon posetle kayarken gormek isteriz)
(bkz: mangal sucuk ne gider simdi)
gereksiz bir eylemdir. hissiyat dile getirilir ve yasanmasi gerekenler yasanir, yasanabildigi kadari ile.
seni seviyorum demek icin hadi adini koyalim, bi sevgili olalim ondan sonra diyecegim demenin bir manasi yoktur.
(bkz: herseyi bir kaliba sokma cabasi)
(bkz: yok oyle bir sey)
seni seviyorum demek icin hadi adini koyalim, bi sevgili olalim ondan sonra diyecegim demenin bir manasi yoktur.
(bkz: herseyi bir kaliba sokma cabasi)
(bkz: yok oyle bir sey)
insani bir durum.
nothing else matters ile bir adet sepulturk ulke gencliginin sorunlari uzerine cozum onerileri sunuyor bir yandan da.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?