confessions

tayfa75

- Yazar -

  1. toplam entry 2868
  2. takipçi 2
  3. puan 64067

all my friends are superheroes

tayfa75
mükemmel hipno’ dan sonra kimseyle birlikte olmamıştı. hipno’ yla sevişmek öyle şahaneydi ki mükemmel daha iyisini düşünemiyordu. tom’ dan gerçekten hoşlanıyordu, çok yakın arkadaş olacaklarına hiç şüphesi yoktu ama hepsi o kadar. arkadaşlıkları tek gecelik bir ilişkiyi kaldırır mıydı bilmiyordu, ama pervasız hissediyordu alabildiğine, tom’ u doğruca yatak odasına götürdü.
mükemmel tom’ u yatağa attı. tom’ un gömleğini çıkardı. ayakkabılarını, çoraplarını çıkardı. pantolonunu çıkardı. külotunu çıkardı.
karşısındaki başka bir erkek olsa, orada dururdu. durmadı. bir pervasızlık vardı üzerinde. tom’ un külotunu çıkardıktan sonra, derisini de çıkardı. sinir sistemini çıkardı. göğüs kafesini çıkardı. kalbi, elinde atıyordu şimdi. ve orada, kalbin altında, altın bir mücevher kutusu buldu mükemmel. açtı. içinde tom’ un umutlarını, düşlerini, korkularını buldu. baktı uzun uzun. şaşırmıştı, hem orada bunları bulduğuna, hem de bu kadar güzel olmalarına. işte tam o anda, aşık oldu tom’ a. (sayfa 66)

all my friends are superheroes

tayfa75
andrew kaufman’ ın, megavizyondaki indirimli satış reyonlarından birinde ilgimi çekip aldığım, dilimize benim bütün arkadaşlarım süper kahraman adı ile çevrilmiş olan kitabı.

tom’ un bütün arkadaşları gerçekten de süper kahraman. mesela kulak, amfibik, miskin ve ters. hatta tom’ un karısı mükemmel de süper kahraman. ne yazık ki mükemmel düğün gecesinde tom’ un görünmez olduğuna inanması için hipnotize edildi. tom ne yaparsa yapsın mükemmel’ e görünemiyor. düğünden altı ay sonra, tom’ un çekip gittiğine ikna oluyor mükemmel ve vancouver’ a bir bilet alıyor. vancouver’ a gidip orada mükemmel bir hayat kuracak, kırık kalbini toronto’ da bırakacak. tom’ un yanında olduğundan habersiz, uçağa biniyor. tom, uçak vancouver’ a inmeden önce karısına kendini göstermeli, yoksa onu sonsuza dek kaybedecek.

ilk sayfalarda kitabın şirinliği ve komikliğinden hoşlanacak, çok geçmeden altta yatanların gerçekliğiyle sersemleyeceksiniz.
mükemmel tom’ u görecek mi?
askın gözü korkudan gözlerini kapadığı için mi kördür?
ertelenen büyük planlar hayatınızı küçültür mü?
yeni bir aşka başlamak için eski aşkın artıklarını temizlemek şart mıdır?
tek yeteneği harikulade bir şekilde "siktir et" demek olan bir miskin süper kahraman olabilir mi?
ac/dc alemin kralı mı?
peki insan böyle bir dünyada bir süper gücü olmadan hayatta kalabilir mi?
süzün süper gücünüz ne?

cevapları birlikte arayalım...

(arka kapak)

la luna e i falo

tayfa75
beni tanıması, bana dokunması gereken yüzler, sesler, eller yoktu artık. bir süredir yoktular. geriye kalan, bir panayır sonrasının meydanı, bağbozumu sonrasının bağı gibiydi, biri seni ektikten sonra tek başına lokantada yemek yemek gibiydi. (sayfa 69)

la luna e i falo

tayfa75
bütün kanların iyi ve eşdeğer olduklarını bilebilecek kadar dünyayı dolaştım. ama yine de insan, kanını gelip geçen bir mevsimden daha değerli, daha uzun ömürlü kılmak için çaba harcıyor, kök salmaya, toprak, ülke sahibi olmaya çalışıyor. (sayfa 9)

leyla ile mecnun

tayfa75
-----------------------------87. bölümü izlemeyenler için dikkat fena halde spoiler----------------------------:

lan yavız’ı öldürdüler mi ki ne?

-----------------------------spoiler----------------------------

osudy dobreho vojaka svejka za svetove valky

tayfa75
-----------------------------spoiler----------------------------:

testi’ de tek bir müşteri vardı: istihbarat görevi yürüten sivil dedektif breitschneider. bar saibi palivec bardakları yıkıyor, breitschneider da onu konuşturmaya uğraşıyordu.

breitschneider ciddi bir tartışmayı başlatmak amacıyla söze, "güzel bir yaz geçiriyoruz," diye girdi.

bardakları dolaba kaldırmakta olan palivec, onu, "bana öyle gelmiyor," diye yanıtladı.

breitschneider umudu biraz kırılmış olarak, "saraybosna’ da iyi bir iş becerdiler," diye bir gözlemde bulundu.

palivec, "hangi saraybosna?" diye sordu. "nusle’ deki küçük şarapçı dükkanından mı söz ediyorsunuz? orada her gün kavga çıkar, zaten nusle’ nin nasıl bir yer olduğunu biliyorsunuzdur."

"hayır, bosna’ daki saraybosna’ dan söz ediyorum. orada arşidük ferdinand’ ı vurdular. bu konuda ne düşünüyorsun?"

palivec, piposunu yakarken, "beni asacağınızı bilsem, bu tür işlere burnumu sokmam," diye kendini beğenmiş bir tavırla karşılık verdi. "bugünlerde bu tür işlere karışmak kişinin yaşamını tehlikeye düşürebilir. ben kendi işime bakarım. içeri girip bira ısmarlayan, bir müşteriye istediğini veririm. ama bizim gibilerin, eğer kodese tıkılmak istemiyorlarsa, saraybosna, politika, asşidük gibi konularla ilgilenmemeleri gerekir."

düş kırıklığına uğrayan breitschneider bakışlarını boş barda gezdirdi:

bir süre sonra "burada imparatorun resmi asılıydı," dedi, "şimdi aynanın asılı olduğu yerde."

"evet, doğru," dedi palivec, "orada asılı duruyordu ve sinekler üzerini pisletiyorlardı. ben de resmi depoya kaldırdım. biri sinek pisliklerini görse başım derde girebilirdi. neme gerek."

"saraybosna çok berbat bir yer olmalı, ne dersiniz bay palivec?"

palivec kendisini şaşırtmayı amaçlayan bu soruyu yanıtlarken kullandığı sözcükleri çok dikkatli seçti:

"senenin bu aslarında bosna ve hersek çok sıcaktır. ben orada askerliğimi yaparken bu aylarda bölük komutanımızın başına hep buz torbası koymamız gerekirdi."

"hangi alayda görevliydiniz bay palivec?"

"böyle küçük bir ayrıntıyı anımsayamıyorum. konuya karşı tümüyle ilgisizdim, çok fazla soru da sormazdım. fazla soru sormak iyi değildir."

konuşmaktan vazgeçen breitschneider’ in üzüntülü yüzü şvayk’ ın içeri girip, siyah bira ısmarlıyarak, "bugün viyana’ da yas tutuyorlar," demesiyle parladı.

gözleri umutlu ışıldayan breitschneider, "kanopiste’ de on siyah bayrak asılı," diye kısa bir karşılık verdi.

şvayk birasından bir yudum aldıktan sonra, "on iki olmalı," dedi.

breitschneider "neden on iki?" diye sordu.

şvayk, "yuvarlak rakam olsun diye. anımsaması daha kolay olur. üstelik düzineyle bir şey daha ucuza satılır," diye yanıt verdi.

bu konuşmayı şvayk’ ın içini çekerek sona erdirdiği uzun bir sessizlik izledi.

"tanrı günahlarını bağışlasın, şimdi daha iyi bir dünyada. imparator olacak kadar uzun yaşamadı. ben askerdeyken atından düşen bir general o anda sessizce ölmüştü. yeniden atına bindirmek amacıyla yanına gidince kendisini ölü buldular. biraz daha yaşasaydı feldmareşal olacaktı. olay bir askeri denetimde oldu. bu denetimlerde hep olay çıkar. saraybosna’ da da bir tür denetim yapılıyordu. bir denetimde elbisemde yirmi düğme eksik olduğunu anımsıyorum. bunun için yirmi gün hücre hapsi almıştım. bu sürenin iki gününü ellerim ve ayaklarım bağlı olarak geçirdim. ama orduda disiplin olmalı, yoksa hiç kimse yaptığı işe önem vermez. bölük komutanımız bize hep şöyle derdi, "disiplin gerek disiplin, kalın kafalı herifler, yoksa tümünüz maymunlar gibi ağaçlarda gezerdiniz, ama ordu sizi adam edecek, kalın kafalı aptallar," söyledikleri doğru değil mi? düşünün bir kere. ben bundan her zaman çok korkmuşumdur."

breitschneider sözü alarak, "saraybosna’ daki işi sırplar yapmış olmalı," dedi.

"burada yanılıyorsun," dedi şvayk, "bosna hersek yüzünden türkler yaptı."

ve şvayk avusturya’ nın balkanlar’ da izlediği uluslararası politika konusundaki görüşlerini açıklamaya başladı. türkler 1912’ de sırbistan, bulgaristan ve yunanistan’ a karşı yenik düşmüşlerdi. avusturya’ dan yardım istemişler, istedikleri yardımı alamayınca da ferdinand’ ı vurmuşlardı.

şvayk palivec’ e dönerek, "türkleri sever misin?" diye sordu.

"benim için her müşteri birdir," dedi palivec. "benim gibi işi, gücü olan kişiler politika ile uğraşmazlar. paranı öde, içkini iç ve ne istersen söyle. benim ilkem budur. ferdinand’ ı öldüren sırp ya da türk, katolik ya da müslüman, anarşist ya da çek liberali, kim olursa olsun, benim için fark etmez."

bu iki kişiden birini tutuklamak umudu yeniden canlanmış olan breitschneider, "her şey çok iyi de bay palivec, bunun avusturya için büyük bir kayıp olduğunu yadsıyamazsınız."

şvayk dükkan sahibinin yerine yanıtladı:

"bu kuşkusuz yadsınamaz. korkunç bir kayıp. ferdinand’ ın yerini herhangi bir aptal dolduramaz. ama, biraz daha şişman olması gerekirdi."

pür dikkat kesilen breitschneider, "ne demek istiyorsunuz?" diye sordu.

şvayk sakin bir tavırla, "ne demek mi istiyorum?" diye karşılık verdi. "sadece şunu: eğer biraz daha şişman olsaydı mutlaka daha önce, kanopiste’ deki bahçesinde mantar ve odun toplayan yaşlı kadınları kovalarken kalp krizi geçirerek ölür, böyle üzücü bir biçimde ölmezdi. eğer düşünürseniz, onun, imparator’ un amcasının böyle vurulması, o kadar üzücü ki, gazeteler hep bununla dolu. ama şunu demek istiyorum: arşidük’ ün dulu olmak istemezdim. şimdi ne yapacak sanırsınız? bir başka arşidükle evlenecek. ama bu neye yarar? onunla’ da saraybosna’ ya gidip ikinci kez dul kalacak. yıllarca önce zlim’ de beyin topraklarını bekleyen bir korucu vardı. adı pindour’ du. ne garip bir isim, değil mi? hırsızlar adamı vurup iki çocuklu karısını dul bıraktılar. kadın iki yıl sonra mydlovary’ li başka bir korucuyla evlendi. onu da vurdular. sonra kadın tanrı hakkı üçtür diyerek bir kez daha evlenmeye karar verdi. ama bu korucuyu da vurup kadını tüm bu koruculardan edindiği altı çocukla yalnız bıraktılar. kadın da beyin hluboka’ daki evine giderek korucularla başına gelenlerden yakındı. kendisine bir göl bekçisi olan jares’ i denemesi önerildi. inanmayacaksınız ama, o da balık avlarken boğuldu ve kadına iki çocuk daha bıraktı. sonra vodnany’ de domuzları hadım etmekle uğraşan bir adamla evlendi. adam bir gece kadını baltayla öldürüp polise teslim oldu. pisek’ de asılırken hiç pişmanlık duymadığını, üstelik imparator hakkında çirkin sözler de söyledi."

breitschneider umutla titreyen bir sesle, "neler söylediğini biliyor musun?" dedi.

"size bunu söyleyemem, çünkü o sözleri hiç kimse yinelemeye cesaret edemedi. ama çok kötü sözler söylediği ve bu sözleri duyduğu için çıldıran bir yargıcın anlattıklarının duyulmasını engellemek amacıyla yargıcın hâlâ hücre hapsinde tutulduğu söylenir. söyledikleri insanların imparator hakkında sarhoşken söyledikleri sıradan sözlere benzemiyormuş."

breitschneider, "insanlar sarhoşken imparator hakkında ne tür çirkin sözler söylüyorlar?" diye yineledi.

"her türlü. biraz içip avusturya ulusal marşını söylemeye başlarsan neler söylendiğini duyarsın. imparator hakkında düşünülenlerin yarısı doğru olsa, adam yaşamının sonuna kadar utanç içinde kalırdı. ihtiyarın bunu hakettiği söylenemez. oğlu en güzel yıllarını yaşarken öldü. karısı bir eğeyle bıçaklandı: sonra johann orth kayboldu ve kardeşi meksika imparatoru bir kalede, kale duvarı önünde kurşuna dizildi. şimdi yaşlılık günlerinde amcasını vurdular. böyle şeyler insanın sinirini bozar. sonra da sarhoşun biri tutup adama hakaret ediyor. eğer bugün savaş patlayacak olsa gönüllü olarak son nefesime kadar imparatora hizmet ederim."

şvayk birasından bir yudum alarak konuşmayı sürdürdü:

"imparator’ un buna karşılık hiç bir şey yapmayacağını mı sanıyorsun? bu sözümü unutmayın, türkler’ le mutlaka savaş olacak. demek amcamı öldürürsün, ha? al bakalım öyleyse çenene bir yumruk. savaş çıkacağı kesin. sırplar’ la ruslar bize yardım ederler. iyi gürültü kopacak."

geleceği öngördüğü bu önemli anda şvayk gerçekten çok hoş görünüyordu. dolunay gibi gülen saf yüzü heyecanla parlıyordu. herşey ona o kadar açık görünüyordu ki...

avusturya’ nın geleceği ile ilgili ayrıntıları anlatmayı sürdürerek, "belki türkler’ le savaşırsak almanlar da bize saldırır. çünkü türkler’ le almanlar birbirlerini tutarlar. ama biz de almanlar’ a karşı fransızlar’ la birleşebiliriz, çünkü onlar 1871’ den bu yana almanlar’ a diş biliyorlar. ondan sonra işler karışır. savaş çıkacak, bu kesin. size daha fazlasını söyleyemem."

breitschneider ayağa kalkarak ciddi bir sesle:

"söylemene gerek yok," dedi. "benimle barın kapısına kadar gel, sana bir şey söyleyeceğim."

sivil polisi izleyerek kapıya gelen şvayk, içki arkadaşı kendisine armasını gösterip tutuklandığını ve polis merkezine götürüleceğini söyleyince biraz şaşırdı. mutlaka bir yanlışlık olması gerektiğini, kendisinin tümüyle suçsuz olduğunu ve hiç kimseyi rahatsız edecek bir söz söylememiş olduğunu açıklamaya çalıştı.

ama breitschneider’ a göre vatana ihaneti de içeren bir çok suç işlemişti.

sonra bara döndüler. şvayk palivec’ e "beş bira içtim, bir kaç sosis, bir dilim ekmek yedim. gitmeden önce de bir vişne likörü ver de içeyim, tutuklandım," dedi.

palivec’ e de armasını gösteren breitschneider adamı bir süre süzdükten sonra sordu:

"-evli misin?"

"-evet."

"-sen yokken işleri karın yürütebilir mi?"

"-evet."

breitschneider keyifle, "çok iyi öyleyse, bay palivec," dedi. "karına buraya gelesini söyle, işlerini ona devret, biz de bu akşam gelip seni alırız."

şvayk palivec’ i, "üzülme," diye rahatlatmaya çalıştı. "beni yalnız vatana ihanetle suçluyorlar."

"ya ben," diye yakındı palivec. "ne söylediğime öyle dikkat ettim ki."

breitschneider muzaffer bir tavırla gülümseyerek, "sen sinekler imparator’ un resmini pisletiyorlar dediğin için tutuklandın. bu tür düşünceleri kafandan atman gerek," dedi.

-----------------------------spoiler----------------------------

yüzüstü

tayfa75
diz üstü gibi ama biraz farklı.
gerçi opsiyonel olarak bunda da diz kullanılabiliyor: yüzüstü uzanıp yanağını ortamda bulunan bir dizin üstüne dayamak sureti ile de huzura sevkedebilir kişiyi.
işte bunlar hep masal!

osudy dobreho vojaka svejka za svetove valky

tayfa75
orta bire gidiyordum bu kitabı türkçe öğretmeni bir ödev için okumamızı söylediğinde. o zamanlar okuyup okumadığımı bile hatırlamıyorum. zaten nereden hatırlayayım üzerinden neredeyse çeyrek yüzyıl geçmiş! neyse geçenlerde kuzenlere gittiğimde, rahmetli babaannemden kalan eşyaların arasında eski kitapları buldum. bu kitap da onların arasındaydı. diğer bir kaç kitapla birlikta alıp eve getirdim. bu akşam itibarı ile de okumaya başladım. daha ilk sayfalardan bir gülümseme ile teslim alıyor insanı. umarım devamı da aynı şekilde gelir. küçücük harfleri ile 429 sayfa!
9 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol