-cozt cızıt ciztt
-abi noldu?
-elk..cozt..cizttt el..cızıtr elekti..cızt aldım cozt.
xy cınsıyetine soyleneni icin.
karaktersız ve gerizekalı hatun-senden cocugum olsun.
hayvansın rıza kisisi-sartları konussak once.
karaktersız ve gerizekalı hatun-senden cocugum olsun.
hayvansın rıza kisisi-sartları konussak once.
ing.denerim
nasreddin hoca, anadoluda veya yakınlarında yaşayan, nükteleriyle ünlü kişidir. hayatı ve kişiliği etrafında farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. ona atfedilen fıkralara bakıldığında herkesin paylaşacağı tek ortak fikir nüktedan bir kişi olduğudur. bunun dışında onun bir halk bilgesi olduğu da söylenebilir. ancak kimi fıkralar onun veli bir şahsiyet olabileceğini düşündürürken kimi fıkralar ise menfaatine düşkün ve fırsatçı bir portre ile karşı karşıya kalındığı izlenimini vermektedir.
nasreddin hoca ile ilgili doğruluğu kesin olmamakla birlikte bazı rivayetlere göre 1208 senesinde eskişehir´in sivrihisar ilçesine bağlı hortu köyünde doğmus, 1284 yılında akşehir´de vefat etmiştir. akşehir´de ona atfedilen bir türbe vardır.
yazıya geçirilmiş ilk nasrettin hoca hikayesini sarı saltukun hayatını anlatan saltukname içermektedir.fatih sultan mehmetin oğlu cemin (sonradan cem sultan ismiyle tarihe geçecektir) şehzadeliği esnasında verdiği talimat üzerine ebülhayr rumi tarafından saltukname yedi senelik bir çalışma sonucunda türk sözlü geleneğinden toplanarak 1480 yılında tamamlanmış ve kitaplaştırılmıştır.
yine bazı rivayetlere göre nasreddin hoca ilk öğrenimine doğduğu köyde imam olan babası abdullah efendi´de başlamış ve tahsilinin sonunda babasının yerine köyünde imamlık yaptı.ayrıca kadıyardımcılığı ve medrese hocalığı da yapan nasreddin hoca, muhammed hayrani´den tasavvuf ilmini tahsil etmiştir. ahmed fakih adlı bir alimden ders aldığı da rivayet edilmektedir, 1284 yılında vefat ettiği şeklindeki rivayet göz önüne alınırsa, onun, selçuklular devrinde yaşadığını ve timur han ile görüşmediğini dikkate almak gerekir.
nasreddin hoca, ömrünü insanlara doğru yolu göstermeye hasreden, iyilikleri bildiren, doğruya sevkeden ve kötülüklerden sakındıran bir veli idi. bu işi yaparken tabiatı icabı kendisine has bir yol tutmuştur. böylece hakkın anlatılması ve cemiyetteki bozuk yönlerin düzeltilmesi için, meseleyi halkın anlayacağı bir dil ve üslub ile, gayet manidar latifeler halinde kısa ve öz olarak dile getirmiştir. latifeleri hikmet ve ibret dolu birer darb-i mesel gibidir. bu bakımdan adına uydurulan edep dışı ve nükteden uzak bir takım fıkraların onunla ilgisi yoktur. manidar latifeleri önce yakın cevresinde şifahi olarak dilden dile dolaşmış, sonraları git-gide yayılmış ve zamanla bir takım değişikliğe uğramıştır. bu sebeple onun olmayan bir takım bayağı fıkralar da ona mal edilerek anlatılmıştır. yapılan ilmi çalışmalar, onun ilim ve edeb sahibi bir veli olması, söz konusu sıradan basit fıkraları söylemediğini açıkca göstermektedir. ayrıca, nasreddin hocan´ın efsanevi bir kişi değil, on üçüncü asırda anadolu selçukluları zamanında yaşamış salih bir müslüman olduğunu ortaya çıkarmıştır. çünkü onun nükteleri, bir insanın başından geçen gülünç hadiselerin ifadesi değil, görünüşte güldürücü aslında ince hikmetleri dile getiren, düşündürücü latifelerdir. ayrıca türk milletinin zeka inceliğini, nükte gücünü en iyi şekilde yansıtan bu nüktelerin belirli vasfı; allahü tealanın emir ve yasaklarını bir latife üslubu ile bildirmesidir.
bu latifelerin toplandığı eserlerden biri, londra´da british museum´da. haza terceme-i nasreddin efendi rahme başlıklı yazma eserdir. ancak bu eserdeki latifelerin bir kısmı,onun üslubuna ve nükte tekniğine uymamaktadır. nitekim eserin sonunda bu durum:" işte nasreddin efendinin kibar-ı evliyadan (evliyanın büyüklerinden) olduğuna şek ve şüphe yoktur. merhumun bu kıssalardan haberi var yok böyle yazmışlar. her kim okuyup tamamında bu merhumun ruhu için bir fatiha bağışlarsa, hak sübhane ve teala ol kimsenin ahir ve akibetini hayr eyleye" şeklinde belirtilmiştir. ayrıca, letaif-i nasreddin hoca adlı eserde başka nüktelerine yer verilmiştir.
nasreddin hoca, fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış, insanların aile, komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerine ait cemiyette gördüğü aksak yönleri düzeltmek ve nasihat etmek maksadıyla nüktelerle dile getirmiş, düşünmeye ve doğruya sevk etmiştir. sosyologlar ve psikologlar, insanı ve cemiyeti tanıyıp, çeşitli yönlerini incelemk için onun latifelerinden çok istifade etmişlerdir.
nasreddin hoca fıkraları, batı dillerine de çevrilmiş ve bu dillerde hoca hakkında mühim neşriyat yapılmıştır. bunlar arasında pierre mille´in nasreddin et son epouse adlı kitabı, edmonde savussey´in la litterature populaire turque adlı eserindeki nasreddin hoca bölümü, jean paul carnier´in nasreddin hoca et ses histoires turques adlı eserleri zikretmek yerinde olur.
nasreddin hoca ile ilgili doğruluğu kesin olmamakla birlikte bazı rivayetlere göre 1208 senesinde eskişehir´in sivrihisar ilçesine bağlı hortu köyünde doğmus, 1284 yılında akşehir´de vefat etmiştir. akşehir´de ona atfedilen bir türbe vardır.
yazıya geçirilmiş ilk nasrettin hoca hikayesini sarı saltukun hayatını anlatan saltukname içermektedir.fatih sultan mehmetin oğlu cemin (sonradan cem sultan ismiyle tarihe geçecektir) şehzadeliği esnasında verdiği talimat üzerine ebülhayr rumi tarafından saltukname yedi senelik bir çalışma sonucunda türk sözlü geleneğinden toplanarak 1480 yılında tamamlanmış ve kitaplaştırılmıştır.
yine bazı rivayetlere göre nasreddin hoca ilk öğrenimine doğduğu köyde imam olan babası abdullah efendi´de başlamış ve tahsilinin sonunda babasının yerine köyünde imamlık yaptı.ayrıca kadıyardımcılığı ve medrese hocalığı da yapan nasreddin hoca, muhammed hayrani´den tasavvuf ilmini tahsil etmiştir. ahmed fakih adlı bir alimden ders aldığı da rivayet edilmektedir, 1284 yılında vefat ettiği şeklindeki rivayet göz önüne alınırsa, onun, selçuklular devrinde yaşadığını ve timur han ile görüşmediğini dikkate almak gerekir.
nasreddin hoca, ömrünü insanlara doğru yolu göstermeye hasreden, iyilikleri bildiren, doğruya sevkeden ve kötülüklerden sakındıran bir veli idi. bu işi yaparken tabiatı icabı kendisine has bir yol tutmuştur. böylece hakkın anlatılması ve cemiyetteki bozuk yönlerin düzeltilmesi için, meseleyi halkın anlayacağı bir dil ve üslub ile, gayet manidar latifeler halinde kısa ve öz olarak dile getirmiştir. latifeleri hikmet ve ibret dolu birer darb-i mesel gibidir. bu bakımdan adına uydurulan edep dışı ve nükteden uzak bir takım fıkraların onunla ilgisi yoktur. manidar latifeleri önce yakın cevresinde şifahi olarak dilden dile dolaşmış, sonraları git-gide yayılmış ve zamanla bir takım değişikliğe uğramıştır. bu sebeple onun olmayan bir takım bayağı fıkralar da ona mal edilerek anlatılmıştır. yapılan ilmi çalışmalar, onun ilim ve edeb sahibi bir veli olması, söz konusu sıradan basit fıkraları söylemediğini açıkca göstermektedir. ayrıca, nasreddin hocan´ın efsanevi bir kişi değil, on üçüncü asırda anadolu selçukluları zamanında yaşamış salih bir müslüman olduğunu ortaya çıkarmıştır. çünkü onun nükteleri, bir insanın başından geçen gülünç hadiselerin ifadesi değil, görünüşte güldürücü aslında ince hikmetleri dile getiren, düşündürücü latifelerdir. ayrıca türk milletinin zeka inceliğini, nükte gücünü en iyi şekilde yansıtan bu nüktelerin belirli vasfı; allahü tealanın emir ve yasaklarını bir latife üslubu ile bildirmesidir.
bu latifelerin toplandığı eserlerden biri, londra´da british museum´da. haza terceme-i nasreddin efendi rahme başlıklı yazma eserdir. ancak bu eserdeki latifelerin bir kısmı,onun üslubuna ve nükte tekniğine uymamaktadır. nitekim eserin sonunda bu durum:" işte nasreddin efendinin kibar-ı evliyadan (evliyanın büyüklerinden) olduğuna şek ve şüphe yoktur. merhumun bu kıssalardan haberi var yok böyle yazmışlar. her kim okuyup tamamında bu merhumun ruhu için bir fatiha bağışlarsa, hak sübhane ve teala ol kimsenin ahir ve akibetini hayr eyleye" şeklinde belirtilmiştir. ayrıca, letaif-i nasreddin hoca adlı eserde başka nüktelerine yer verilmiştir.
nasreddin hoca, fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış, insanların aile, komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerine ait cemiyette gördüğü aksak yönleri düzeltmek ve nasihat etmek maksadıyla nüktelerle dile getirmiş, düşünmeye ve doğruya sevk etmiştir. sosyologlar ve psikologlar, insanı ve cemiyeti tanıyıp, çeşitli yönlerini incelemk için onun latifelerinden çok istifade etmişlerdir.
nasreddin hoca fıkraları, batı dillerine de çevrilmiş ve bu dillerde hoca hakkında mühim neşriyat yapılmıştır. bunlar arasında pierre mille´in nasreddin et son epouse adlı kitabı, edmonde savussey´in la litterature populaire turque adlı eserindeki nasreddin hoca bölümü, jean paul carnier´in nasreddin hoca et ses histoires turques adlı eserleri zikretmek yerinde olur.
yakamoz.
gonul ki gogsunden kevser fıskırır
gonul ki mor sumbullu baglar yetisir.
gonul ki cennet kokulu fidanlar verir.
gonul ki hayal-i sahra olur..
sozu ki babayıgıdi ermeydanında bırakır.
sozu ki eda ile cennet eder fani alemi.
nefes ki gelip gecer ama samyeli.
nefes ki bal-ı leb den huzur eder herseyi.
bir bakıs ki ahu gozden mecnun eder seveni.
kendını asmak
gonul ki mor sumbullu baglar yetisir.
gonul ki cennet kokulu fidanlar verir.
gonul ki hayal-i sahra olur..
sozu ki babayıgıdi ermeydanında bırakır.
sozu ki eda ile cennet eder fani alemi.
nefes ki gelip gecer ama samyeli.
nefes ki bal-ı leb den huzur eder herseyi.
bir bakıs ki ahu gozden mecnun eder seveni.
kendını asmak
çinli savaşçi ve savas teorisyeni. savas krallıkları donemınde i.ö.5 ile 3. yüzyıllar arasında yaşadığı dusunulen savas sanati kitabını yazacak kadar bunyesinde gercekcilik/ tecrube / insanlık(oku once neyi ne icin soylemis bir yorumla/muhakeme et)barındıran cinli general bilge.
kendısını konusan kimsenın dunya uzerinde yasamadıgı elf dilinin ingilizcede run kelimesine denk gelen kelimesi oeehhh tersten oku bide .nor-ron-run.
tahta kılıç.bokuto da denilmektedir.ismini onu antreman ve carpısma icin kullanmıs ilk kisi olan sukahara bokuden den alır.
sukahara bokuden (1489 - 1571), sengoku dönemi başlarının meşhur bir kılıç ustasıydı. çoğu kişi tarafından kenseyi (kılıç azizi) olarak benimsenmişti.
bokuden, kendisini evlat edinmiş olan babasından tenşin şoden katori şinto-ryu öğrenmiş ve bu yeteneklerini muşa şugyo’ya (savaşçıların kendilerini dünyadan soyutlayarak çalışmaları) katılarak, japonya’yı baştan başa gezerek ve döneminin en yetenekli ve bilgili kılıç ustalarıyla çalışarak geliştirmiştir. daha sonraları kaşima bölgesine ait kaşima no taçi ve içi no taçi gibi dövüş sanatına benzeyen yerel savaş sanatlarını sistematize etmiştir. kaşima tapınağı tanrısı, takemikazuçi no kami’den aldığı ilahi ilhamla, kendi savaş sanatını kaşima şhinto-riyu olarak adlandırdı. ayrıca kısa bir dönem için sistemini, mutekatsu-riyu (eller olmadan kazanmak) olarak tanımlandı.
sukahara bokuden, klasik maceraperest bir şovalyeydi. zengin bir asilzade olarak japonya’nın sayfiye bölgelerini dolaştı, çoğu zaman bir sanatçı havasıyla macera aradı. genellikle de aradığını buldu.
bir anektoda göre, bokuden’ e görgüsüz bir zorba meydan okumuştu. kendisine sitilini sorduğunda bokuden, “kılıçsızlık sitili” olarak cevapladı. zorba kendisine güldü ve bokuden’e kılıçsız bir dövüş için meydan okudu. bokuden, bu adamla kılıcı olmadan dövüşmeyi kabul etti fakat diğer kişileri rahatsız etmemek amacıyla bir adanın yanında dövüşmeyi önerdi. zorba kabul etti, ama bottan adanın kıyısına atlar atlamaz kılıcını çekti, bokudan botu geriye doğru itti ve zorbayı adada zor durumda bırakarak oradan ayrıldı. bokuden bunu; “işte bu benim kılıçsız okulum” olarak açıkladı.efsane olmus gider samutaylar icin (bkz: miyamoto musashi) (bkz: ito ittosai kagehisa).
bokuden, kendisini evlat edinmiş olan babasından tenşin şoden katori şinto-ryu öğrenmiş ve bu yeteneklerini muşa şugyo’ya (savaşçıların kendilerini dünyadan soyutlayarak çalışmaları) katılarak, japonya’yı baştan başa gezerek ve döneminin en yetenekli ve bilgili kılıç ustalarıyla çalışarak geliştirmiştir. daha sonraları kaşima bölgesine ait kaşima no taçi ve içi no taçi gibi dövüş sanatına benzeyen yerel savaş sanatlarını sistematize etmiştir. kaşima tapınağı tanrısı, takemikazuçi no kami’den aldığı ilahi ilhamla, kendi savaş sanatını kaşima şhinto-riyu olarak adlandırdı. ayrıca kısa bir dönem için sistemini, mutekatsu-riyu (eller olmadan kazanmak) olarak tanımlandı.
sukahara bokuden, klasik maceraperest bir şovalyeydi. zengin bir asilzade olarak japonya’nın sayfiye bölgelerini dolaştı, çoğu zaman bir sanatçı havasıyla macera aradı. genellikle de aradığını buldu.
bir anektoda göre, bokuden’ e görgüsüz bir zorba meydan okumuştu. kendisine sitilini sorduğunda bokuden, “kılıçsızlık sitili” olarak cevapladı. zorba kendisine güldü ve bokuden’e kılıçsız bir dövüş için meydan okudu. bokuden, bu adamla kılıcı olmadan dövüşmeyi kabul etti fakat diğer kişileri rahatsız etmemek amacıyla bir adanın yanında dövüşmeyi önerdi. zorba kabul etti, ama bottan adanın kıyısına atlar atlamaz kılıcını çekti, bokudan botu geriye doğru itti ve zorbayı adada zor durumda bırakarak oradan ayrıldı. bokuden bunu; “işte bu benim kılıçsız okulum” olarak açıkladı.efsane olmus gider samutaylar icin (bkz: miyamoto musashi) (bkz: ito ittosai kagehisa).
gogus goguse savas silahlarından en cok yegleneni.yapımı icin kullanılan celik ve demir isciliginin sanat mertebesine ermis olanları vardır.katana yatagan kılıcları tarihte tahta olanları bokken ile de rakiplerini alt etmis kisiler vardır.miyamoto musashi.sukahara bokuden gunumuzde kendo ile bu kadar kisinin ugrasması savas alanında onemi ve yerini yitirmis olsada aslında amac ın kılıcı kullanan ruha sahip olmak istemektir.keskınligi ve uygulanan teknıkler artıkca guc kavramının bicimi degisir.(sövalye kılıcları cok keskın degil ama agırdır katana ise hafıf ama muazzam derecede keskındır).kılıcın keskınligi ve iradesi ile karsılasmak icin iskenceyi andıran egitime tabii tutulursunuz.
’sanatın en keskın hali’.
’sanatın en keskın hali’.
oldugun yerde saymak.
başkasını ve kendini bilirsen, yüz kere savaşsan tehlikeye düşmezsin; başkasını bilmeyip kendini bilirsen bir kazanır bir kaybedersin; ne kendini ne de başkasını bilirsen, her savaşta tehlikedesin
mükemmellik her savaşta çarpışarak kazanmak değildir. en iyi strateji savaşmadan kazanmaktır.sozlerinin sahibi.
mükemmellik her savaşta çarpışarak kazanmak değildir. en iyi strateji savaşmadan kazanmaktır.sozlerinin sahibi.
hak olmayan tercıh edilen olumdur.
hani .mın imanı olmaz denir biliyoruzda olanıda aldıgını anlamamıza ögrenmemize sebeb veren olay.
portatıf ve sabit olabılen aydınlatma birimi.
portatif ve sabit olabilen aydınlatma birimi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?