irticai faaliyet yapmakla suçlanan insan topluluğudur. evet, dedesi ve anneannesi hacı olan biri olarak, ben bugün bunu gördüm. foyaları meydana çıkan bu korkunç gericileri en kısa zamanda yok edeceğim, ulusumu ilerletmek için tabii.
(bkz: militarizm)
şimdi en çok hoşuma giden entrylerinin id nolarını verecektim fakat girdiği entrylerinin tümüne bayıldığımı fark ettim. sözlüğe çok şey katacağına inanıyorum.
alıntılar:
say. 132/ çevreme kaygılı gözlerle baktım, şimdiden başka tek şey yoktu. şimdileri içinde kabuk bağlamış, hafif ve sağlam mobilyalar; bir masa, bir yatak, bir aynalı dolap ve.. ben. şimdinin gerçek özü kendini açığa vuruyordu. şimdi var olandı, şimdi olmayan hiçbir şey varoluşmuyordu. geçmiş var olan bir şey değildi. hem de hiç değildi. ne eşyada, hatta ne de düşüncemde varoluşmuyordu. kendi geçmişimin benden kaçmış olduğunu çoktan beri anlamıştım. ama benim alanımın dışına kaçmış olduğuna inanmamıştım. benim gözümde geçmiş, bir çeşit emekliye çıkarma; bir başka varoluşma biçimi, bir tatil ve hareketsizlikti. işi biten her olay, kendi kendine bir kutunun içine usulca giriyor ve bir fahri olay niteliği alıyordu. hiçliği düşünmek bu kadar zordur işte. ama şimdi anladım, eşyanın, görünüşünü aşan bir varlığı yok. onların ardında.. hiçbir şey yok.
say. 134/ rollebon yoktu, evet yoktu artık. geriye birkaç kemiği kalmışsa bu kemikler tam bağımsızlık içinde, kendileri için var olacaklar ve biraz fosfat ve kalsiyum karbonatla tuzlardan ve sudan başka bir şey olmayacaklardı.
say. 137-8/ sözgelimi şu çeşit acılı geviş getirmeye benzeyen varoluşmaktayım yok mu, işte onu sürdüren benim. evet ben. gövde, bir kere yaşamaya başlayınca, bu işe kendi kendine devam edip gider. ama düşünce öyle değil. düşünceyi ben sürdürür; ben geliştiririm. varoluşmaktayım. varoluşmakta olduğumu düşünüyorum. şu varoluşma duygusu ne kıvıl kıvıl bir şey! onu ben sürdürüyorum yavaşa. düşünmemi durdurabilseydim.. çabalıyorum buna, başarıyorum. kafamın içi dumanla doluyor gibi.. ama işte yeniden başladı. “duman.. düşünmemek.. düşünmek istemiyorum.. düşünmek istemediğimi düşünüyorum. düşünmek istemediğimi düşünmemem gerek.” bitmek bilmeyecek mi bu? düşüncem, ben’den başka bir şey değil. bu yüzden duramıyorum. düşündüğüm ile varoluşmaktayım. oysa düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. şu anda bile (korkunç bir şey) varoluşmaktaysam, bu, varoluşmaktan ürküntü duymamdan ötürüdür. özlediğim hiçlikten kendimi çekip alan benim. nefret ya da varoluşmak tiksintisi, kendimi varoluşturma, varoluşun içine oturtma biçimlerinden başka şey değil.
say. 139 / benim, varım, düşünüyorum öyleyse varım, varım çünkü düşünüyorum, peki niçin düşünüyorum? düşünmek istemiyorum artık; var olmak istemediğimi düşündüğüm için varım, düşünüyorum.. çünkü.. uff!
say. 152/ ve ben onların arasındayım, bana baksalar, yaptığım iş konusunda kimsenin benden elverişli olmadığını düşünürler. ama ben biliyorum. onlardan farkım yok, ama ben kendimin ve onların var olduğunu biliyorum. insanları inandırmak sanatını edinmiş olsaydım, beyaz saçlı yakışıklı bayın yanına gidip varoluşun ne olduğunu açıklardım ona. suratının ne hale geleceğini düşününce katılıyorum gülmekten.
say. 159/ o kadar çok hümanist tanıdım ki! radikal bir hümanist özellikle memurların dostudur. “solcu” hümanist diye adlandırılan da, her şeyden fazla insansal değerlerin korunmasını dert edinmiştir; hiçbir partiden değildir, çünkü insansal değerlere hıyanet etmek istemez; ama yine de küçük insanlara yakınlık duyar. o güzelim klasik kültürünü alçakgönüllülerin emrine verir. hümanist, genel olarak, karısını kaybetmiş, gözleri yaşlı bir kimsedir; yıldönümlerinde ağlar durur. kedileri, köpekleri ve bütün gelişmiş memeli hayvanları da sever. komünist yazar, insanları ikinci beş yıllık plandan sonra sevmektedir; sevdiği için cezalandırmaktan kaçınmaz. bütün güçlü kişiler gibi gösterişsizdir ve duygularını saklamasını bilir, ama bir bakış ya da sesine verdiği bir anlamla, adaletle dolu acı sözlerinin ardında bulunan duyguları, insan kardeşleri için duyduğu o buruk ve tatlı duyguları hissettirir. ortaya en son çıkmış olan en genç hümanist, yani katolik hümanist, insanlardan şaşkınlık ve hayranlıkla söz açar. “bir londralı liman işçisinin ya da ayakkabı fabrikasında çalışan kızın, bu küçük insanların hayatı ne güzel bir binbir gece masalıdır,” der. o, meleklerin hümanizmini seçmiştir; onlar din ve ahlak bakımındn yücelsin diye, güzel ve kasvetli uzun romanlar yazar. bu romanlar sık sık femina ödülü’nü kazanırlar. sözünü ettiklerimiz en önemli rollerdir. bunların yanında bir yığın hümanist daha var (...) hepsi birbirinden nefret eder bunların, ama birer insan olarak değil, birer birey olarak tabii. ne var ki otodidakt bilmiyor bunu; bütün bu hümanistleri, torbaya konmuş kediler gibi içinde taşıyor, onlar birbirlerini paralıyorlar ama otodidakt fark etmiyor.
say 161-2/ “belki de insanlardan tiksinen bir kimsesiniz.” bu yanıltıcı uzlaşma çabasının altından ne çıkacağını biliyorum. benden pek az bir şey istiyor, bir yaftayı kabullenmemi istiyor sadece. ama bir tuzak bu; isteğine baş eğersem otodidakt kazanacak, beni sınırlamış, yeniden kurmuş ve aşmış olacak. çünkü hümanizm, bütün insansal davranışları kendi malı haline getirir ve hepsini birbirine katıştırır. ona dosdoğru karşı gelirseniz oyununa düşmüş olursunuz; çünkü hümanizm, karşıtlıklarına dayanarak yaşar. dik başlılar, dar görüşlüler, yasa dinlemezler, onlar yenilip dururlar; onların bütün sertliklerini, bütün kötü aşırılıklarını, hümanizm sindirir ve köpüklü beyaz bir lenf haline sokar. düşünce-düşmanlığını, manşeizmi, mistizmi, kötümserliği, anarşizmi, bencilliği sindirmiştir. bunlar, varoluşlarını ancak hümanizm içinde haklı çıkaran tamamlanmamış düşünceler ve aşamalardır. bu topluluk içinde, insanlardan tiksinen kimse de yerini bulur; bütünün uyumunu sağlayacak bir uyumsuzluktur sadece. başkalarından tiksinen, bir insanoğludur, öyleyse hümanistin de belli bir yere kadar başkalarından tiksinmesi gerekmektedir. ama o, tiksinme ve nefretini dozunda kullanan bilimsel bir insansevmezdir. insanlardan, onları daha iyi sevebilmek için önce nefret etmiştir. bir bütün içine sokulmak istemiyorum. kırmızı kanımın, bu lenfasal hayvana yem olmasını da istemiyorum. “anti-hümanist” olduğumu söylemek budalalığına düşecek değilim. hümanist değilim ben, hepsi bu. “insanın, başkalarından, onları sevdiğinden daha çok nefret edemeyeceğini sanırım,” diyorum.
say. 173/ “varoluş nedir?” diye sorulsaydı, özlerini değişime uğratmadan, nesnelere dıştan eklenen boş bir biçimdir derdim.
say. 132/ çevreme kaygılı gözlerle baktım, şimdiden başka tek şey yoktu. şimdileri içinde kabuk bağlamış, hafif ve sağlam mobilyalar; bir masa, bir yatak, bir aynalı dolap ve.. ben. şimdinin gerçek özü kendini açığa vuruyordu. şimdi var olandı, şimdi olmayan hiçbir şey varoluşmuyordu. geçmiş var olan bir şey değildi. hem de hiç değildi. ne eşyada, hatta ne de düşüncemde varoluşmuyordu. kendi geçmişimin benden kaçmış olduğunu çoktan beri anlamıştım. ama benim alanımın dışına kaçmış olduğuna inanmamıştım. benim gözümde geçmiş, bir çeşit emekliye çıkarma; bir başka varoluşma biçimi, bir tatil ve hareketsizlikti. işi biten her olay, kendi kendine bir kutunun içine usulca giriyor ve bir fahri olay niteliği alıyordu. hiçliği düşünmek bu kadar zordur işte. ama şimdi anladım, eşyanın, görünüşünü aşan bir varlığı yok. onların ardında.. hiçbir şey yok.
say. 134/ rollebon yoktu, evet yoktu artık. geriye birkaç kemiği kalmışsa bu kemikler tam bağımsızlık içinde, kendileri için var olacaklar ve biraz fosfat ve kalsiyum karbonatla tuzlardan ve sudan başka bir şey olmayacaklardı.
say. 137-8/ sözgelimi şu çeşit acılı geviş getirmeye benzeyen varoluşmaktayım yok mu, işte onu sürdüren benim. evet ben. gövde, bir kere yaşamaya başlayınca, bu işe kendi kendine devam edip gider. ama düşünce öyle değil. düşünceyi ben sürdürür; ben geliştiririm. varoluşmaktayım. varoluşmakta olduğumu düşünüyorum. şu varoluşma duygusu ne kıvıl kıvıl bir şey! onu ben sürdürüyorum yavaşa. düşünmemi durdurabilseydim.. çabalıyorum buna, başarıyorum. kafamın içi dumanla doluyor gibi.. ama işte yeniden başladı. “duman.. düşünmemek.. düşünmek istemiyorum.. düşünmek istemediğimi düşünüyorum. düşünmek istemediğimi düşünmemem gerek.” bitmek bilmeyecek mi bu? düşüncem, ben’den başka bir şey değil. bu yüzden duramıyorum. düşündüğüm ile varoluşmaktayım. oysa düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. şu anda bile (korkunç bir şey) varoluşmaktaysam, bu, varoluşmaktan ürküntü duymamdan ötürüdür. özlediğim hiçlikten kendimi çekip alan benim. nefret ya da varoluşmak tiksintisi, kendimi varoluşturma, varoluşun içine oturtma biçimlerinden başka şey değil.
say. 139 / benim, varım, düşünüyorum öyleyse varım, varım çünkü düşünüyorum, peki niçin düşünüyorum? düşünmek istemiyorum artık; var olmak istemediğimi düşündüğüm için varım, düşünüyorum.. çünkü.. uff!
say. 152/ ve ben onların arasındayım, bana baksalar, yaptığım iş konusunda kimsenin benden elverişli olmadığını düşünürler. ama ben biliyorum. onlardan farkım yok, ama ben kendimin ve onların var olduğunu biliyorum. insanları inandırmak sanatını edinmiş olsaydım, beyaz saçlı yakışıklı bayın yanına gidip varoluşun ne olduğunu açıklardım ona. suratının ne hale geleceğini düşününce katılıyorum gülmekten.
say. 159/ o kadar çok hümanist tanıdım ki! radikal bir hümanist özellikle memurların dostudur. “solcu” hümanist diye adlandırılan da, her şeyden fazla insansal değerlerin korunmasını dert edinmiştir; hiçbir partiden değildir, çünkü insansal değerlere hıyanet etmek istemez; ama yine de küçük insanlara yakınlık duyar. o güzelim klasik kültürünü alçakgönüllülerin emrine verir. hümanist, genel olarak, karısını kaybetmiş, gözleri yaşlı bir kimsedir; yıldönümlerinde ağlar durur. kedileri, köpekleri ve bütün gelişmiş memeli hayvanları da sever. komünist yazar, insanları ikinci beş yıllık plandan sonra sevmektedir; sevdiği için cezalandırmaktan kaçınmaz. bütün güçlü kişiler gibi gösterişsizdir ve duygularını saklamasını bilir, ama bir bakış ya da sesine verdiği bir anlamla, adaletle dolu acı sözlerinin ardında bulunan duyguları, insan kardeşleri için duyduğu o buruk ve tatlı duyguları hissettirir. ortaya en son çıkmış olan en genç hümanist, yani katolik hümanist, insanlardan şaşkınlık ve hayranlıkla söz açar. “bir londralı liman işçisinin ya da ayakkabı fabrikasında çalışan kızın, bu küçük insanların hayatı ne güzel bir binbir gece masalıdır,” der. o, meleklerin hümanizmini seçmiştir; onlar din ve ahlak bakımındn yücelsin diye, güzel ve kasvetli uzun romanlar yazar. bu romanlar sık sık femina ödülü’nü kazanırlar. sözünü ettiklerimiz en önemli rollerdir. bunların yanında bir yığın hümanist daha var (...) hepsi birbirinden nefret eder bunların, ama birer insan olarak değil, birer birey olarak tabii. ne var ki otodidakt bilmiyor bunu; bütün bu hümanistleri, torbaya konmuş kediler gibi içinde taşıyor, onlar birbirlerini paralıyorlar ama otodidakt fark etmiyor.
say 161-2/ “belki de insanlardan tiksinen bir kimsesiniz.” bu yanıltıcı uzlaşma çabasının altından ne çıkacağını biliyorum. benden pek az bir şey istiyor, bir yaftayı kabullenmemi istiyor sadece. ama bir tuzak bu; isteğine baş eğersem otodidakt kazanacak, beni sınırlamış, yeniden kurmuş ve aşmış olacak. çünkü hümanizm, bütün insansal davranışları kendi malı haline getirir ve hepsini birbirine katıştırır. ona dosdoğru karşı gelirseniz oyununa düşmüş olursunuz; çünkü hümanizm, karşıtlıklarına dayanarak yaşar. dik başlılar, dar görüşlüler, yasa dinlemezler, onlar yenilip dururlar; onların bütün sertliklerini, bütün kötü aşırılıklarını, hümanizm sindirir ve köpüklü beyaz bir lenf haline sokar. düşünce-düşmanlığını, manşeizmi, mistizmi, kötümserliği, anarşizmi, bencilliği sindirmiştir. bunlar, varoluşlarını ancak hümanizm içinde haklı çıkaran tamamlanmamış düşünceler ve aşamalardır. bu topluluk içinde, insanlardan tiksinen kimse de yerini bulur; bütünün uyumunu sağlayacak bir uyumsuzluktur sadece. başkalarından tiksinen, bir insanoğludur, öyleyse hümanistin de belli bir yere kadar başkalarından tiksinmesi gerekmektedir. ama o, tiksinme ve nefretini dozunda kullanan bilimsel bir insansevmezdir. insanlardan, onları daha iyi sevebilmek için önce nefret etmiştir. bir bütün içine sokulmak istemiyorum. kırmızı kanımın, bu lenfasal hayvana yem olmasını da istemiyorum. “anti-hümanist” olduğumu söylemek budalalığına düşecek değilim. hümanist değilim ben, hepsi bu. “insanın, başkalarından, onları sevdiğinden daha çok nefret edemeyeceğini sanırım,” diyorum.
say. 173/ “varoluş nedir?” diye sorulsaydı, özlerini değişime uğratmadan, nesnelere dıştan eklenen boş bir biçimdir derdim.
biraz geç kalsam da, içten bir hoşgeldin dediğim yeni bilgiç.
küçükken geceleri, yalnız başımayken, "allah," derdim, "allah". sonra içimden bir ses "bok!" derdi. o sesi susturmaya çalışırdım, "allahım affet beni" gibi yakarışlarda bulunurdum. aklıma anneannemin anlattığı korkunç cehennem masalları gelirdi. zırıl zırıl terler, ağlardım. o ses, "bok" demeye devam ederdi, benim ölümüne korktuğum allaha o yaşta bildiği ne varsa sayardı. ertesi gün uyanabildiğime sevinirdim.
biraz büyüdüğümde allahtan korkmamam gerektiğini düşünmeye başladım. bu sefer geceleri, onunla konuşmaya çalıştım. "bugün nasılsın, yoruldun mu?" gibi sorular sordum. kendimi çok özel hissettim, kendi verdiğim yanıtlar yüzünden.
birkaç yıl geçti aradan, cinli perili hikayeler anlattılar. geceleri yatağım, yine beni bekliyordu. aklıma cinler geldi, "allahım koru beni nolur" dedim.
yıl yıl büyüdüm, bugüne geldim. uzun zamandır hiç "allah" demediğimi fark ettim. ona olan inancım kaybolmuştu. "kitapların yan etkisidir" dedim, "neyse şimdi işim var, bunu mu düşüneceğim.."
biraz büyüdüğümde allahtan korkmamam gerektiğini düşünmeye başladım. bu sefer geceleri, onunla konuşmaya çalıştım. "bugün nasılsın, yoruldun mu?" gibi sorular sordum. kendimi çok özel hissettim, kendi verdiğim yanıtlar yüzünden.
birkaç yıl geçti aradan, cinli perili hikayeler anlattılar. geceleri yatağım, yine beni bekliyordu. aklıma cinler geldi, "allahım koru beni nolur" dedim.
yıl yıl büyüdüm, bugüne geldim. uzun zamandır hiç "allah" demediğimi fark ettim. ona olan inancım kaybolmuştu. "kitapların yan etkisidir" dedim, "neyse şimdi işim var, bunu mu düşüneceğim.."
edebiyat alanında kendini geliştirmiş, okuyan, okuduklarının derin analizlerini çıkaran, konuştuğu kişiye bir şeyler verebilecek olan biri. ayrıca karşısındakini dinleyen, çeşitli konular hakkındaki fikirlerini dikkate alan biri. ortak projeler tasarlamama sebep olmuştur ayrıca kendisi. birikimli, sürekli bir ilerleme halinde olması da kendisine imrenmemin nedenidir. sadece uzun öykü yazdığını sanıyordum, fakat senaryo yazma kapasitesine de sahip olduğunu öğrendim ki bu beni çok sevindirdi. ayrıca beni siyahkahve gibi harika bir siteden haberdar etti. bununla kalmadı, öykümü yine onun önerdiği bir derginin editörüne göndermem konusunda beni cesaretlendirdi. kısaca; iyi ki varsın sözlük, iyi ki varsın b.g.a.t.
(bkz: kitap kardeşliği)
(bkz: kitap kardeşliği)
militarist zırvadır. gaz verme amacıyla kullanılır.
bir ara radyoların vs. çok sık çaldığı iğrenç şarkı.
seks hayatından kastı fahişelerle düzenli olarak yaşadığı ilişkiler ise, yani bu erkek kişi, kadınlarla yalnız genelevde aynı mekanda bulunabiliyorsa, şaşırılmaması gereken durumdur. fahişeler doymuş ve bezmiştir -tahminimce-.
istanbul’unkinden çok dj’in sesiyle ilgilendiğim radyodur.
edit: bacaklarımın kırılmasından korktuğum için bu entryi şaka olarak kıvırıyorum. teşekkürler tabii.
edit: bacaklarımın kırılmasından korktuğum için bu entryi şaka olarak kıvırıyorum. teşekkürler tabii.
bilgi sözlük airlinesın isteyerek veya istemeyerek yolcusu olan bilgice, arkasından nick başlığı aracılığıyla yakılan ağıttır. böylece bilgi sözlüğün hakçı yazarı olunur. gereksiz midir, birkaçı dışında öyledir, tabii o "birkaçı" herkese göre değişir.
(bkz: gasolina)
amaç kızı yatağa atmaksa, bu kadar kasmaya gerek yok:
(bkz: rohypnol)
(bkz: rohypnol)
godwine göre; devlet, ister despotik olsun, ister demokratik olsun, akla karşıdır.
"her türlü hükümetin bir kötülük olduğunu unutmayalım; bu, kendi yargımızın ve bilincimizin feragatidir."
devlet ve toplum ayrımınıysa şöyle açıklar:
"devlet ve toplum sadece nitelikleriyle değil, kökenleri nedeniyle de birbirinden farklıdır. toplum ihtiyaçlarımızın ürünüdür, devlet ise kötülüklerimizin. toplum iyi bir şeydir, devlet ise en fazlası, gerekli bir kötülüktür."
"her türlü hükümetin bir kötülük olduğunu unutmayalım; bu, kendi yargımızın ve bilincimizin feragatidir."
devlet ve toplum ayrımınıysa şöyle açıklar:
"devlet ve toplum sadece nitelikleriyle değil, kökenleri nedeniyle de birbirinden farklıdır. toplum ihtiyaçlarımızın ürünüdür, devlet ise kötülüklerimizin. toplum iyi bir şeydir, devlet ise en fazlası, gerekli bir kötülüktür."
anarşist insan portresinin çizildiği şiirdir. shelleynin bu ve benzeri şiirleri, godwinin öğretisinin devrimci önemini anlatır.
yüzdeki iğrenç maske düşünce,
geriye insan kaldı
krallık asası olmadan, özgür,
sınırlar kalkmış bir biçimde
eşit, sınıfsız, kabilesiz, ulussuz,
korkusuz, yapmacıksız, hiyerarşisiz, kralsız
kendi başına, adil, yumuşak, bilge,
hatta tutkusuz?
tutkusuz değil, ama suç ve acıdan kurtulmuş,
bunlar onun eski efendileriydi,
çünkü ifadesi onları yaratıyordu ya da onları çekiyordu
üzerlerinde hakimiyet kurmuş olsa bile,
henüz bazı şeylerden kurtulamadı
tesadüften, ölümden ve değişiklikten,
bu engeller olmasaydı gelişmesi içinde
şimdiye kadar hiç ulaşılmamış bir göğün
en uzaktaki yıldızına ulaşırdı
ki bu zar zor görülebilen yıldız,
sonsuz boşluğun en derinlerindedir.
geriye insan kaldı
krallık asası olmadan, özgür,
sınırlar kalkmış bir biçimde
eşit, sınıfsız, kabilesiz, ulussuz,
korkusuz, yapmacıksız, hiyerarşisiz, kralsız
kendi başına, adil, yumuşak, bilge,
hatta tutkusuz?
tutkusuz değil, ama suç ve acıdan kurtulmuş,
bunlar onun eski efendileriydi,
çünkü ifadesi onları yaratıyordu ya da onları çekiyordu
üzerlerinde hakimiyet kurmuş olsa bile,
henüz bazı şeylerden kurtulamadı
tesadüften, ölümden ve değişiklikten,
bu engeller olmasaydı gelişmesi içinde
şimdiye kadar hiç ulaşılmamış bir göğün
en uzaktaki yıldızına ulaşırdı
ki bu zar zor görülebilen yıldız,
sonsuz boşluğun en derinlerindedir.
(bkz: percy bysshe shelley)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?