daha çok tania adıyla tanınan küba devrimi ve latin amerika devrim hareketlerinde büyük önem taşıyan komünist devrimci ve casus. che guevaranın yanında bolivyalı asilerle birlikte savaşan tek kadın.
(bkz: che nin kadın gerillası tania)
kitabın adı ’che’nin kadın gerillası: tania’ olup yazarı kübalı mariano rodriguez’dir.
che’nin sevgilisi olarak gösterilen tania’nın sırlarını açığa çıkarmış olan yazar, tania’nın hayatını anlatıyor.
1937’de buenos aires’te doğan haydee tamara bunke bider’in bir stasi ajanı olduğunu, che’nin sevgilisi olmadığını ve genç alman’ın stasi tarafından 1961’de küba gizli servislerinin güçlendirilmesi amacıyla, o dönemde doğu almanya ile sıkı ilişkileri bulunan küba’nın başkenti havana’ya gönderildiğini anlatıyor.
stasi’nin arşivlerine girmeyi başardığını belirten yazar, tania’nın stasi için çalışmakla birlikte küba’da bulunduğu süre içinde bunu yapmadığını, o dönemde yeni devrim yapan küba’nın kadrolara ihtiyacı olduğu için, tania’nın küba’ya bir stasi casusu olarak değil, küba gizli servisleri için çalışması için gönderildiğini söylüyor. mariano rodriguez, tania’nın aynı zamanda sovyet istihbarat örgütü kgb adına çalışan bir ikili ajan olduğu yolundaki söylentilerin bir "efsane" olduğunu belirtiyor.
nazi almanyasından arjantin’e kaçan komünist bir ailenin kızı olan tania, ailesiyle birlikte 1952’de almanya’ya döndü ve 18 yaşındayken doğu almanya’nın tek partisi olan almanya birleşik sosyalist parti’ye kaydoldu.
1961’de küba’ya yerleşen tania, 1964’te che’nin son savaşının kampanyasını hazırlamak için bolivya’ya gitti. bolivyalı komünistlerin saflarında savaşan tek kadın olan tania, che’nin gelişinden önce, "bolivya direniş yapısı lideri" oldu.
kübalı yazar, bu görevi "sadece çok zeki" birinin üstlenebileceği bir görev olarak tanımlıyor. tania, 29 yaşındayken, 31 ağustos 1967’de, che’nin öldürülmesinden 1 ay kadar önce pusuya düşürülerek öldü. tania’nın ancak 1998’de bulunan cesedi, küba’nın santa clara kentindeki che zafer mozolesi’ne nakledildi.
che’nin sevgilisi olarak gösterilen tania’nın sırlarını açığa çıkarmış olan yazar, tania’nın hayatını anlatıyor.
1937’de buenos aires’te doğan haydee tamara bunke bider’in bir stasi ajanı olduğunu, che’nin sevgilisi olmadığını ve genç alman’ın stasi tarafından 1961’de küba gizli servislerinin güçlendirilmesi amacıyla, o dönemde doğu almanya ile sıkı ilişkileri bulunan küba’nın başkenti havana’ya gönderildiğini anlatıyor.
stasi’nin arşivlerine girmeyi başardığını belirten yazar, tania’nın stasi için çalışmakla birlikte küba’da bulunduğu süre içinde bunu yapmadığını, o dönemde yeni devrim yapan küba’nın kadrolara ihtiyacı olduğu için, tania’nın küba’ya bir stasi casusu olarak değil, küba gizli servisleri için çalışması için gönderildiğini söylüyor. mariano rodriguez, tania’nın aynı zamanda sovyet istihbarat örgütü kgb adına çalışan bir ikili ajan olduğu yolundaki söylentilerin bir "efsane" olduğunu belirtiyor.
nazi almanyasından arjantin’e kaçan komünist bir ailenin kızı olan tania, ailesiyle birlikte 1952’de almanya’ya döndü ve 18 yaşındayken doğu almanya’nın tek partisi olan almanya birleşik sosyalist parti’ye kaydoldu.
1961’de küba’ya yerleşen tania, 1964’te che’nin son savaşının kampanyasını hazırlamak için bolivya’ya gitti. bolivyalı komünistlerin saflarında savaşan tek kadın olan tania, che’nin gelişinden önce, "bolivya direniş yapısı lideri" oldu.
kübalı yazar, bu görevi "sadece çok zeki" birinin üstlenebileceği bir görev olarak tanımlıyor. tania, 29 yaşındayken, 31 ağustos 1967’de, che’nin öldürülmesinden 1 ay kadar önce pusuya düşürülerek öldü. tania’nın ancak 1998’de bulunan cesedi, küba’nın santa clara kentindeki che zafer mozolesi’ne nakledildi.
cevap olarak "değil bedava üstüne para versen de almam" denebilecek vaat.
ursula k le guinin yaratmış olduğu mülksüzlerin baş karakterinin adı.
(bkz: nickten karakter tahlili)
ilköğretim ve lise boyunca asla hiçbir yönden propaganda içermeyecek derecede tarafsız ve objektif olarak göremeyeceğiniz derstir. ha, bir de tarih derslerinde yakın tarih verilmez, 1945’e kadar tarih görür sonra da ülkenizin otuz kırk yıl öncesini bilmeyen bir kuşak olarak mezun olur gider kapitalist kapitalist, emperyalizmin kuklası veletler olarak işlere girer, iş sahibi olur çalışırsınız. sömürür, sömürülürsünüz aptal sistemde. fakat asla ne oldu da yurdumuz bu duruma geldi, ne oldu da akplere kaldık, bunları bu arih dersiyle öğrenemezsiniz. 12 yıl boyunca bir osmanlı tarihidir okur durursunuz.
e ne olur? sistem kendini korumuş olur. başka ne olur? sistem, gerileme, karşı devrim çabaları içerisinde var olan ve zaten yeterince dandik olan sistemin daha da gerilemesini isteyen gerici, emperyalist, şu -ist, bu -ist bir sürü dış ve iç düşmanı destekleyerek kendi sonunu getirir. aferin sisteme.. aferin sistemi bugüne getirenlere.
tarihi, gerek medeniyetler tarihini, gerek osmanlı tarihini ve gerekse yakın tarihi öğrenmek için yurdum öğrencisinin yapabileceği tek şey okumaktır. okumak, olabildiğine çok ve dur durak bilmeden okumak.
yoksa ne olur? kenan evren i allah sanan beyni yikanmis genclik alır başını gider, türer ve ürer. başka? almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık ya şimdi de ’x’ yenilince yine yenilmiş sayılmamız normal olur.
stalin’e demişler "stalin! stalin! yaptıklarını, bütün bunları tarih yazmayacak mı sanıyorsun?" diye. stalin’in cevabı sorunun hemen ardından emin bir şekilde gelmiş, "o, tarihi kimin yazdığına bağlı."
tarihi biz yazsaydık, belki kabul edebilirdik propagandayı, tarih dersine sıkıştırdığımız yalanları ve aman çocuklar bunu görmesin korkusunu. fakat, ne kadar acı ki tarihi biz yazmadık, başkalarını kandırmıyoruz, yalnızca kendimiz, kendi meyvelerimizi ve geleceği kandırıyoruz. başkasına ait olan bir gelecek değil o gelecek de, o da bizim geleceğimiz. stalin tarihi kendisi yazmıştı, bizse başkaları tarafından yazılmış olan hakkında kıvırtıyor, kendi kendimizi kandırıyoruz. suçlu kendini kandırır mı? suçlu, suçunu örtbas etmek adına o sırada suçlu için düşman sayılan diğerlerini, belki de en az onun kadar diğer masumları kandırır. biz, bizi; kendimizi kandırıyoruz. nereye varabiliriz? bir hiçe, hatta belki hiçliğe. hiç olmak yakın, yolun sonunda bir hiç olmak varmış gibi gözüküyor. tabii ki izlenilen yol değiştirilebilir, başkaya yönelinebilir. önce tarihi yazmak...
tarihi ne zaman bizler yazarız, ancak onu gerçekten gerçel şekilde okuduğumuz ve anladığımız zaman. okuyup anladığımız, doğru düzgün yorumladığımız ve dersler çıkardığımız bir tarih, ardından tarihi yazacak güce erişeceğiz. ve tarihi doğru düzgün okuduğumuz sürece güç kesintisiz ve sonsuz olacaktır. kitaplar yasaklanmadığı, yakılmadığı sürece de. bu da bir kandırma yöntemi sonuçta. eğer devam edersem, yazdıklarım yazacaklarım yoluyla uzayacaktır ve tarih başlığına yazılmaması gerekenler yazılır. o da olmaz. o nedenle, sustum.
gerçi ’tarih’ başlığı, adı üstünde ’tarih’... her şey buraya, her şekilde, herkes tarafından yazılmalı. tarihi yazmalı...
e ne olur? sistem kendini korumuş olur. başka ne olur? sistem, gerileme, karşı devrim çabaları içerisinde var olan ve zaten yeterince dandik olan sistemin daha da gerilemesini isteyen gerici, emperyalist, şu -ist, bu -ist bir sürü dış ve iç düşmanı destekleyerek kendi sonunu getirir. aferin sisteme.. aferin sistemi bugüne getirenlere.
tarihi, gerek medeniyetler tarihini, gerek osmanlı tarihini ve gerekse yakın tarihi öğrenmek için yurdum öğrencisinin yapabileceği tek şey okumaktır. okumak, olabildiğine çok ve dur durak bilmeden okumak.
yoksa ne olur? kenan evren i allah sanan beyni yikanmis genclik alır başını gider, türer ve ürer. başka? almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık ya şimdi de ’x’ yenilince yine yenilmiş sayılmamız normal olur.
stalin’e demişler "stalin! stalin! yaptıklarını, bütün bunları tarih yazmayacak mı sanıyorsun?" diye. stalin’in cevabı sorunun hemen ardından emin bir şekilde gelmiş, "o, tarihi kimin yazdığına bağlı."
tarihi biz yazsaydık, belki kabul edebilirdik propagandayı, tarih dersine sıkıştırdığımız yalanları ve aman çocuklar bunu görmesin korkusunu. fakat, ne kadar acı ki tarihi biz yazmadık, başkalarını kandırmıyoruz, yalnızca kendimiz, kendi meyvelerimizi ve geleceği kandırıyoruz. başkasına ait olan bir gelecek değil o gelecek de, o da bizim geleceğimiz. stalin tarihi kendisi yazmıştı, bizse başkaları tarafından yazılmış olan hakkında kıvırtıyor, kendi kendimizi kandırıyoruz. suçlu kendini kandırır mı? suçlu, suçunu örtbas etmek adına o sırada suçlu için düşman sayılan diğerlerini, belki de en az onun kadar diğer masumları kandırır. biz, bizi; kendimizi kandırıyoruz. nereye varabiliriz? bir hiçe, hatta belki hiçliğe. hiç olmak yakın, yolun sonunda bir hiç olmak varmış gibi gözüküyor. tabii ki izlenilen yol değiştirilebilir, başkaya yönelinebilir. önce tarihi yazmak...
tarihi ne zaman bizler yazarız, ancak onu gerçekten gerçel şekilde okuduğumuz ve anladığımız zaman. okuyup anladığımız, doğru düzgün yorumladığımız ve dersler çıkardığımız bir tarih, ardından tarihi yazacak güce erişeceğiz. ve tarihi doğru düzgün okuduğumuz sürece güç kesintisiz ve sonsuz olacaktır. kitaplar yasaklanmadığı, yakılmadığı sürece de. bu da bir kandırma yöntemi sonuçta. eğer devam edersem, yazdıklarım yazacaklarım yoluyla uzayacaktır ve tarih başlığına yazılmaması gerekenler yazılır. o da olmaz. o nedenle, sustum.
gerçi ’tarih’ başlığı, adı üstünde ’tarih’... her şey buraya, her şekilde, herkes tarafından yazılmalı. tarihi yazmalı...
(bkz: bsg)
bu caddede bulunan insanların sohbetleri katlanılmaz ve gereksizdir. konuşulanların gereksiz ve saçma olduğu kadar bunlara müdahil olan insanların geneli de gereksizdir. bu nedenlerden dolayıdır ki tarafımca oldukça az ziyaret edilmeye çalışılan yerdir.
bu cadde üzerindeki insanların yüzde doksanı insanlık için kesinlikle gereksizdir, belki yüzde ikisi bir işe yaramaktadır, geri kalansa şüphelidir.
bu cadde üzerindeki insanların yüzde doksanı insanlık için kesinlikle gereksizdir, belki yüzde ikisi bir işe yaramaktadır, geri kalansa şüphelidir.
(bkz: beta)
dünyadan bihaber, hatta kendinden de ayrı bihaber amaçsız yaşayan ancak bir araçtan ibaret topluluk üyesi çevrede bol bol görülen ama çok da yakınlarda bulunamayan gereksiz, güçsüz ve bu ikisinin bir birleşkesi olarak doğan zaruri neticenin sonunda zavallı sıfatını almaya hak kazanan düşünemeyen ya da düşünmemek için çaba harcayan kimsecik.
bir şeyleri kimsenin anladığı gibi anladığımı sanmıyorum. şu an 16 yaşımdayım, şu an hayatı anladığımı sanıyorum, evet. 15 yaşımdayken de sanıyordum, ama şimdi dönüp de değil 15’ime iki gün önceki bene bir baksam onun bile bilgisizliğine, düşüncesizliğine ve bir şeyleri anlamış olduğu konusundaki yangılgısına yanarım, acırım. ben, değil 15’imdeki beni, dünkü beni bile beğenmiyorum. bu gelişimin karşı konulamaz bir getirisi, elimde değil. ne gelişmemek, ne de dünkü kendini beğenmek insanın elinde değil. gerçi bunun için insanın tanımını doğru düzgün yapmalı, bir çok entrymde bir çok kez yaptım, bu nedenle yine kendimi tekrarlamak istemiyorum. bilinmesi gereken şu ki, ben bu yazdığımdan gelişen biri olarak sorumlu tutulamam. bunun iki nedeni var, birincisi zaten mevcut düşüncelerimi üzerlerinde durup çalışarak türetebilirim, ikincisi ise şu an mevcut bulunan bu düşüncelerin yerine geçecek yeni düşünceleri artan bilgi birikimle üretebilirim. kısaca üretme ya da türetme yoluyla yaptığım, yazdığım, çizdiğimden sorumlu tutulabilirliğimin önüne kendimce bir set çekerim ve bu set yine kendimce aşılamaz, yıkılamaz olur.
fakat önemle işaret etmeliyim ki hayatımın hiçbir döneminde, hiçbir zaman hayatı anlamadım. belki bazılarından fazla, bazılarından az... ama kimse tamamen anlayamadı, anlayamayacak... kaldı ki hayatı anlamak nedir? hayatı anlamak! komik ve düşününce anlamsız bir kavram bu. konuyu değiştirmeden, kısa ve öz konuşacak olursak, hayatı anlamadım, ama yine de gerizekalıyım. belki de anlayamadığım, anladığımı sanmadığım için.. belki de sanmak, yaşımın gereği ya da genelinin gerçekleştirdiğini kendi hayatımda da gerçeğe dökmek doğru ve normal olanı olurdu. ama olmadı, e ne oldu peki? onlar da gerizekalı, ben de.
ben küçükken çok salaktım, doğru... fakat, unutmadan, ben hala çok salağım.
sokrates’in ünlü "bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir" sözünü aristo mantığıyla yorumlayıp işleyerek "anladığım tek şey hiçbir şeyi anlamadığımdır" diyorum. hem, bence, bu şekilde sokrates’in dediğinden daha mantıklı ve anlamlı oluyor. anlamlı mı dedim? anlamadım ki anlamı olsun. anladığım tek şey hiçbir şeyi anlamadığımdır. bildiğim tek şeyse asla anlayamayacağım...
fakat önemle işaret etmeliyim ki hayatımın hiçbir döneminde, hiçbir zaman hayatı anlamadım. belki bazılarından fazla, bazılarından az... ama kimse tamamen anlayamadı, anlayamayacak... kaldı ki hayatı anlamak nedir? hayatı anlamak! komik ve düşününce anlamsız bir kavram bu. konuyu değiştirmeden, kısa ve öz konuşacak olursak, hayatı anlamadım, ama yine de gerizekalıyım. belki de anlayamadığım, anladığımı sanmadığım için.. belki de sanmak, yaşımın gereği ya da genelinin gerçekleştirdiğini kendi hayatımda da gerçeğe dökmek doğru ve normal olanı olurdu. ama olmadı, e ne oldu peki? onlar da gerizekalı, ben de.
ben küçükken çok salaktım, doğru... fakat, unutmadan, ben hala çok salağım.
sokrates’in ünlü "bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir" sözünü aristo mantığıyla yorumlayıp işleyerek "anladığım tek şey hiçbir şeyi anlamadığımdır" diyorum. hem, bence, bu şekilde sokrates’in dediğinden daha mantıklı ve anlamlı oluyor. anlamlı mı dedim? anlamadım ki anlamı olsun. anladığım tek şey hiçbir şeyi anlamadığımdır. bildiğim tek şeyse asla anlayamayacağım...
insanları ezerek ezikliğini saklama çabası içinde olan aşağılık kompleksli zat. ’siyaset programı’ yapıyorum diye geçinen, ne siyaset programı, ne de başka bir halt yapan adamcıktır kendisi.
(bkz: hiç de sevmem)
ayrıca programlarına çağırdığı konukların geneli de gereksiz, ezilmeye dünden razı kimselerdir.
(bkz: ezebileceği kimselerle haşır neşir ezik insan modeli)
ayrıca:
(bkz: egoist)
(bkz: hiç de sevmem)
ayrıca programlarına çağırdığı konukların geneli de gereksiz, ezilmeye dünden razı kimselerdir.
(bkz: ezebileceği kimselerle haşır neşir ezik insan modeli)
ayrıca:
(bkz: egoist)
atilla koçun ünlü "her sanatçı sahnede ölecek diye bir şey yok, bazı sanatçılar da evinde ölmeli" sözü ardından "bazı bakanlar da evinde uyumalı" diyerek cevapların en güzelini vermiş chp milletvekili ve oyuncu.
(bkz: angora evleri)
steroid vücut geliştirmeyle uğraşan kimselerin kullandığı ilaçların temelinde bulunan bir kimyasal yapı, hepimizin vücudunda steroid yapıdaymış zaten hormonlar. yani steroid bizde zaten olan, bizden gelen. sorun, aşırı yükleme yapılması durumu... tıp işini bilir, keyfi olmadıkça sorun yok.
not: cremaster’ın houston üzerinden steroid konusunun ayrıca farklı yönlerden de önem teşkil ettiğine işaret etmesi ve beni uyarması yoluyla girilmiş bir entryyi okuduğunuzu, cremaster’a ayrıca duyarlılığı ve dikkati dolayısıyla teşekkür ederek bu entryden anlaşılmasını istediğimin "bir hasta için bir doktor varken hiçbir sorun teşkil etmez steroid içeren ilaçlar" mesajı olduğunu belirtmek isterim.
not: cremaster’ın houston üzerinden steroid konusunun ayrıca farklı yönlerden de önem teşkil ettiğine işaret etmesi ve beni uyarması yoluyla girilmiş bir entryyi okuduğunuzu, cremaster’a ayrıca duyarlılığı ve dikkati dolayısıyla teşekkür ederek bu entryden anlaşılmasını istediğimin "bir hasta için bir doktor varken hiçbir sorun teşkil etmez steroid içeren ilaçlar" mesajı olduğunu belirtmek isterim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?