(bkz: kukureç)
(bkz: hawthorne heights)
tarif edilemez güzellikteki yayınıyla passive var efendim, herkesi bekleriz.
" \m/ " gibi bir i$arettir, alakalı alakasız her konserde bu hareketi yapan tipler görebilirsiniz. kökeni hakkında çe$itli söylentiler olmasına rağmen en bilindik olanı, ilk olarak dio solistinin bu hareketi yaptığıdır.
aslında ba$lık tam olarak uygun mudur değil midir bilemedim lakin metalcimsiler diyerek genellemenin dayanılmaz hafifliğini hissedebilmek amacı ile genellemek istedim. osuruga dahi headbang yapan emocu, hardcorecu yok mudur? elbette ki vardır, hem de o kadar çok vardır ki tek bir ba$lık altında toplanmasa bile olur ama ben topladım.
efendim bu gruba mensup insanlar kendilerini her ortamda bir $ekilde belli ederler, lafı metal müziğe getirirler, ne kadar bu konuda kültürlü olduklarından dem vururlar falan, $imdiye kadar dinledikleri en kral grup system of a downdır, hatta "soad anama küfretse nolur abi süper müzik yapıyor herifler" derler, o derece öküzlükten çürümektedirler, metallica tanrıdır onlar için 28 temmuz tarihinde yayınlanan makina programında da görüldüğü gibi antisourtimes com üyelerinin bir çoğu bu gruba girmekte çekince görmemektedirler.
osuruga dahi headbang yapan tiplerden kastım, gayet gereksiz $arkılarda "bakın ben ne kadar güzel headbang yapıyorum, ulan kız olsam kendime verirdim" triplerinde, götlerinden çıkan o gazla roket misali semalarda dola$anlardır. yoksa biz de biliriz yeri ve zamanında yapılan headbangin orgasmic tadını. bahsettiğim tarzda insanlar linkin park ile kendilerini yerden yere vurur, manga ile headbang in kralını yapar, korn ile orgazmın doruklarına ula$ırlar.
anlatmak istediğim müzikal derinlikleri yoktur, 2 tane 3 tane adam gibi grup öğren de gel desen sana küfrü basmak zorunda hissederler kendilerini, mühim olan bu noktada onların seviyesine inmeden tepeden bakarak, $u ana kadar kazanılmı$ bütün müzikal derinlik ile onları iyice yerin dibine sokup daha sonrasında " tamam abi, kölen olayım, zaten karı-kız olayları için girdim bu i$in içine, ben normalde $afak sönmez-ankaralı namık-ismail yk falan dinliyorum, bari bi kaç tüyo ver de biz de bir iki kız atabilelim eve, çok ağır abazanım $u anda" demesini sağlayabilmektir, sonrasında her $ey sizin insafınıza kalmı$tır. isterseniz yeti$tirirsiniz isterseniz o anki tavan yapmı$ karizmanızla ayarlardan ayar beğendirip kendisini boğazın serin sularına bırakırkenki halini izlersiniz. seçim sizin ya da benim bilemedim $imdi.
edit: ulan bi de edit ekleyesim geldi, bu herifler her bi sikime de devil horns i$areti falan yaparlar, ulan küfretmemek için kendimi ne kadar kassam da tutamıyorum ya da neyse ben bir $ey demiyorum. tuttum kendimi. terbiyemi bozamıyorum $imdilik.
efendim bu gruba mensup insanlar kendilerini her ortamda bir $ekilde belli ederler, lafı metal müziğe getirirler, ne kadar bu konuda kültürlü olduklarından dem vururlar falan, $imdiye kadar dinledikleri en kral grup system of a downdır, hatta "soad anama küfretse nolur abi süper müzik yapıyor herifler" derler, o derece öküzlükten çürümektedirler, metallica tanrıdır onlar için 28 temmuz tarihinde yayınlanan makina programında da görüldüğü gibi antisourtimes com üyelerinin bir çoğu bu gruba girmekte çekince görmemektedirler.
osuruga dahi headbang yapan tiplerden kastım, gayet gereksiz $arkılarda "bakın ben ne kadar güzel headbang yapıyorum, ulan kız olsam kendime verirdim" triplerinde, götlerinden çıkan o gazla roket misali semalarda dola$anlardır. yoksa biz de biliriz yeri ve zamanında yapılan headbangin orgasmic tadını. bahsettiğim tarzda insanlar linkin park ile kendilerini yerden yere vurur, manga ile headbang in kralını yapar, korn ile orgazmın doruklarına ula$ırlar.
anlatmak istediğim müzikal derinlikleri yoktur, 2 tane 3 tane adam gibi grup öğren de gel desen sana küfrü basmak zorunda hissederler kendilerini, mühim olan bu noktada onların seviyesine inmeden tepeden bakarak, $u ana kadar kazanılmı$ bütün müzikal derinlik ile onları iyice yerin dibine sokup daha sonrasında " tamam abi, kölen olayım, zaten karı-kız olayları için girdim bu i$in içine, ben normalde $afak sönmez-ankaralı namık-ismail yk falan dinliyorum, bari bi kaç tüyo ver de biz de bir iki kız atabilelim eve, çok ağır abazanım $u anda" demesini sağlayabilmektir, sonrasında her $ey sizin insafınıza kalmı$tır. isterseniz yeti$tirirsiniz isterseniz o anki tavan yapmı$ karizmanızla ayarlardan ayar beğendirip kendisini boğazın serin sularına bırakırkenki halini izlersiniz. seçim sizin ya da benim bilemedim $imdi.
edit: ulan bi de edit ekleyesim geldi, bu herifler her bi sikime de devil horns i$areti falan yaparlar, ulan küfretmemek için kendimi ne kadar kassam da tutamıyorum ya da neyse ben bir $ey demiyorum. tuttum kendimi. terbiyemi bozamıyorum $imdilik.
(bkz: scapegoat)
edit: niye kızdın lan, ne güzel seviyordu kızlar beni i$te, zoruna mı gitti? çalı$ senin de olur ya da çalı$ma, tamam kes.
edit: niye kızdın lan, ne güzel seviyordu kızlar beni i$te, zoruna mı gitti? çalı$ senin de olur ya da çalı$ma, tamam kes.
paradigma diyalektik sözcükleri ile hatun dü$ürmenin hayatlarımızdaki yeri karbonatlı di$ macunu ve 360 derece etkili, ba$ı oynayabilen di$ fırçası gibidir, atsan atılmaz, satsan satılmaz, duygusal bağ kurulmu$tur.
o sabah kilisenin çanlarıyla uyandığımda i$e geç kaldığımı farketmem uzun bir süremi almamı$tı. normalde i$e vardığımda çalardı kilisenin çanı, i$ yerim o derece yakındı evime, duyabilirdim ya$am alanım içinde olan her yerde çanı ama ben her yere arabayla giden engellenemez bir emperyalisttim ve yollar karı$ıktı, yürüyerek gitsem daha kısa sürerdi ama yürümek bana uygun bir spor değildi hiç bir zaman.
daha henüz uyanıp geç kaldığımı farketmiştim ki yanımda yatan slav güzelini farkettim, ölü gibi yatıyordu, muhtemelen çok yorulmu$tu gece boyu, tanımıyordum onu, gece çok fazla içki içmi$ olamazdım muhtemelen kendisine ironi yaparak ayar vermi$tim ve bu onun bir ironi olduğunu anlayıp bana vermi$ti,demek oluyor ki onda biraz zeka parıltısı vardı ama benimle ba$a çıkabilecek kadar değildi,yenilgiyi kabul etmiş olmalıydı, vermek te ne kadar aptal ve varo$ bir kelimedir, nereden alı$tım bunu kullanmaya bilmiyorum. o anda burnuma ak$amki efor dolayısıyla kasıklarımdan ve koltuk altımdan gelen terle karı$ık o erkeksi koku geldi, kendime bir kez daha hayran kaldım, çok erkeksi bir kokuydu bu, kimsede olmayan. bu arada i$e geç kalmamı pek takmıyordum sonuçta paradigma, diyalektik, ironi ve aforizma gibi kelimeler biliyordum ve patronum da çok güzel bir bayandı. banyoya girdim, granit yer kaplaması çok soğuktu ve bir ürperti ile sarsıldım, içimde anlamlandıramadığım bir hissiyat vardı, bu muhtemelen duygusal anlamda biseksüel olmamla alakalı bir durumdur dedim ve hemen suyun altına girdim. girmemle çıkmam arasında ne kadar süre geçmi$ti bilmiyorum, suyun altında iken kafamda aforizmalar dönüp dola$ıyor ve zamanın su gibi akıp gidi$ini farkedemiyordum. banyodan çıktıktan sonra hazırlanmam uzun sürmedi, kısa süre sonra kendimi i$ yerimde buldum, tekrar kilise çanı çaldı, anladım ki ben i$ yerine vardığımda çan çalmak zorundaydı, buna anlam verememi$tim, odama geçtim, odamda sadece bir adet ekspresyonizm örneği tablo vardı, masa bile yoktu, masanın eksikliğini sadece fantezilerimde sürekli duvar kullanıp tekdüzelik kazandığım zamanlarda hissediyordum, zaten çalı$madan para alan birisiyim genellikle. o sırada patronum içeri geldi, tabloya bakarken kendi içimde yarattığım aforizmalarımı sesli söylemeye ba$lamı$ım o bunların bir kısmını duymu$ bunu farkettiğimde ona;
- "diyalektik" dedim, gülümsedi, ba$ka bir $eyler söylememi bekliyor gibiydi.
- "aforizma" dedim, gözünden bir damla ya$ geldi, bunun bir fırsat olduğunu anladım devam ettirdim.
- "ironi" dedim, "paradigma" dememe fırsat kalmadan kucağıma atladı, onunla sevi$mek zorunda kalmı$tım. masanın eksikliğini yine hissettim ama o pek bir $ey hissetmemi$ti o konuda. nefes nefese sevi$meyi sonlardığımızda ona küstahça odamdan çıkmasını söyledim, bu ona kimin patron olduğumu göstermek için yaptığım bir hareketti ve kendini patronu tarafından kullanılmı$ bir sekreter gibi hissettirmi$ti. çıkıp gittikten sonra öğle yemeğine çıktım, daha sonra haber bile vermeden eve gittim, evin kapısını açtığımda yine kilisenin çanı çaldı, küfrettim. bütün kasaba benim hareketlerimden haberdar oluyordu orospu çocuğu çan görevlisi sayesinde, $erefsiz benden ho$lanıyor mudur nedir anlamadım.
neyse ne zaman uyudum/uyandım ve bu entry yazıyorum hatırlamıyorum ama yazıyorum i$te. bitti.
o sabah kilisenin çanlarıyla uyandığımda i$e geç kaldığımı farketmem uzun bir süremi almamı$tı. normalde i$e vardığımda çalardı kilisenin çanı, i$ yerim o derece yakındı evime, duyabilirdim ya$am alanım içinde olan her yerde çanı ama ben her yere arabayla giden engellenemez bir emperyalisttim ve yollar karı$ıktı, yürüyerek gitsem daha kısa sürerdi ama yürümek bana uygun bir spor değildi hiç bir zaman.
daha henüz uyanıp geç kaldığımı farketmiştim ki yanımda yatan slav güzelini farkettim, ölü gibi yatıyordu, muhtemelen çok yorulmu$tu gece boyu, tanımıyordum onu, gece çok fazla içki içmi$ olamazdım muhtemelen kendisine ironi yaparak ayar vermi$tim ve bu onun bir ironi olduğunu anlayıp bana vermi$ti,demek oluyor ki onda biraz zeka parıltısı vardı ama benimle ba$a çıkabilecek kadar değildi,yenilgiyi kabul etmiş olmalıydı, vermek te ne kadar aptal ve varo$ bir kelimedir, nereden alı$tım bunu kullanmaya bilmiyorum. o anda burnuma ak$amki efor dolayısıyla kasıklarımdan ve koltuk altımdan gelen terle karı$ık o erkeksi koku geldi, kendime bir kez daha hayran kaldım, çok erkeksi bir kokuydu bu, kimsede olmayan. bu arada i$e geç kalmamı pek takmıyordum sonuçta paradigma, diyalektik, ironi ve aforizma gibi kelimeler biliyordum ve patronum da çok güzel bir bayandı. banyoya girdim, granit yer kaplaması çok soğuktu ve bir ürperti ile sarsıldım, içimde anlamlandıramadığım bir hissiyat vardı, bu muhtemelen duygusal anlamda biseksüel olmamla alakalı bir durumdur dedim ve hemen suyun altına girdim. girmemle çıkmam arasında ne kadar süre geçmi$ti bilmiyorum, suyun altında iken kafamda aforizmalar dönüp dola$ıyor ve zamanın su gibi akıp gidi$ini farkedemiyordum. banyodan çıktıktan sonra hazırlanmam uzun sürmedi, kısa süre sonra kendimi i$ yerimde buldum, tekrar kilise çanı çaldı, anladım ki ben i$ yerine vardığımda çan çalmak zorundaydı, buna anlam verememi$tim, odama geçtim, odamda sadece bir adet ekspresyonizm örneği tablo vardı, masa bile yoktu, masanın eksikliğini sadece fantezilerimde sürekli duvar kullanıp tekdüzelik kazandığım zamanlarda hissediyordum, zaten çalı$madan para alan birisiyim genellikle. o sırada patronum içeri geldi, tabloya bakarken kendi içimde yarattığım aforizmalarımı sesli söylemeye ba$lamı$ım o bunların bir kısmını duymu$ bunu farkettiğimde ona;
- "diyalektik" dedim, gülümsedi, ba$ka bir $eyler söylememi bekliyor gibiydi.
- "aforizma" dedim, gözünden bir damla ya$ geldi, bunun bir fırsat olduğunu anladım devam ettirdim.
- "ironi" dedim, "paradigma" dememe fırsat kalmadan kucağıma atladı, onunla sevi$mek zorunda kalmı$tım. masanın eksikliğini yine hissettim ama o pek bir $ey hissetmemi$ti o konuda. nefes nefese sevi$meyi sonlardığımızda ona küstahça odamdan çıkmasını söyledim, bu ona kimin patron olduğumu göstermek için yaptığım bir hareketti ve kendini patronu tarafından kullanılmı$ bir sekreter gibi hissettirmi$ti. çıkıp gittikten sonra öğle yemeğine çıktım, daha sonra haber bile vermeden eve gittim, evin kapısını açtığımda yine kilisenin çanı çaldı, küfrettim. bütün kasaba benim hareketlerimden haberdar oluyordu orospu çocuğu çan görevlisi sayesinde, $erefsiz benden ho$lanıyor mudur nedir anlamadım.
neyse ne zaman uyudum/uyandım ve bu entry yazıyorum hatırlamıyorum ama yazıyorum i$te. bitti.
aslında gerçekte olmayan bir sorunsaldır. blueberry denilen, türkçesini bilmediğim bir çe$it meyve mavidir adı üstünde.
http://tinyurl.com/yrljnb
http://tinyurl.com/23yq24
http://tinyurl.com/yrljnb
http://tinyurl.com/23yq24
(bkz: $ehir efsanesi)
kitabının tanıtımının yapılmasını gerçekten de ho$ kar$ıladığım bilgiçtir. ayrıca bu yöntem sözlüklerde pek te yeni olan bir $ey değildir, herkesin taptığı, uğruna prangalar eskittiği ek$i sözlükte de yazarlardan herhangi biri kitap çıkarttığında bu duyurulur. bu noktada neden gocunulduğunu pek anlayamadım ayrıca duyuruyu independence yapmı$tır, isterse duyuru olarak "goetica bize gelirken 2 kısa marlboro light, 3 de ekmek al, unutma!" diye bir duyuru yapabilir, keyfi bilir. ha belki independence bunu bir vefa borcu olarak yapmı$tır: " herif o kadar reklamımızı yaptı radyoda, bari biz de onun reklamını yapalım, en azından bir kaç ki$i merak eder belki" diye dü$ünmü$tür, orasını da bilemeyiz, bizi de pek ilgilendirmez.
dipnot: kraldan çok kralcıymı$ım gibi konu$tum ama kıllanıyorum böyle gereksiz lümpenlik denemelerine.
ek olarak: olur da kitap yazarsam indy den reklamımı yapmasını rica etmeyi dü$ünmekteyim, olur ya da olmaz orası meçhul.
dipnot: kraldan çok kralcıymı$ım gibi konu$tum ama kıllanıyorum böyle gereksiz lümpenlik denemelerine.
ek olarak: olur da kitap yazarsam indy den reklamımı yapmasını rica etmeyi dü$ünmekteyim, olur ya da olmaz orası meçhul.
90larda çocuk olan her bireyin en azından bir kez olsun kar$ıla$tığı bir uyarıdır, thank you mario but princess is in another castle. kar$ıla$mamı$sa eğer bu büyük bir kayıptır.
ilk bakı$ta sıradan bir ilerlemeli oyun uyarısıymı$ gibi gelen bu uyarı aslında felsefi açılımlarla süslenip, anlamlandırılabilecek bir yapıya da sahiptir.
çocuklukta super mario bros yani aklımızda kalan haliyle super mario, yetersizlikten batacak durumda olan grafiklerine, eksik derinliğine, hareket yetersizliğine rağmen gün boyu hiç sıkılmadan oynanabilirdi.
oyunun hikayesi gayet sıradandı, asıl kızımız kötü adamların eline dü$mü$tü, biz ise onu kurtarmak zorundaydık, erkeklik, kahramanlık bunu gerektirirdi. velhasılı kelam o i$ o kadar kolay değildi, acayip mahlukatlara hükmedebilen kötü yaratığımız, bizi durdurmak için elinden gelen her $eyi yapmaktaydı. bize yardımcı olan mantar kafa bir herif vardı ama yardımını binlerce saat mario ba$ında zaman geçirmi$ biri olmama rağmen hiç bir zaman görememi$tim tek bildiği $ey bölüm sonunda; "thank you mario but princess is in another castle" gibi o anda küfür etkisi yaratan cümleyi söylemesiydi. bu cümlenin acısı tam "bitirdim lan, kurtardım i$te prensesimi, pembe pancurlu evimizde ya$amaya ba$layabiliriz. artık evinin kadını, çocuklarının anası olabilirsin." demek üzereyken kar$ımızda görmemiz sayesinde kat kat katlanıyordu.
bu cümleyi gerçek hayatla ili$kilendirip, felsefi anlamlar katmak ise ayrı bir tattır. burada anlatılmak istenen muhtemelen bir a$k hikayesidir ve bulduğumuz/kar$ımızda olan ki$inin belki de hiç bir zaman aradığımız o prenses/prens olmadığıdır. hayatın ibnele$tiği anlardan sadece biridir bu gerçeği farketmemiz. yıllar yılı pe$inde adeta mario gibi ko$u$turduğunuz o princess mantar kafalı mahlukat olup size "hadi ba$ka kapıya" muadili bir cümle sarfetmi$tir ya da sarfetmi$ kadar olmu$tur. bu noktadan sonra kaybedeceği bir $eyi kalmayan mariomuzun üç seçeneği vardır;
1. kendini süper kahramanlığa adamak(gerçek hayatta biraz ütopik bir dü$ünce)
2. kendini alkole vurup unutmaya çalı$mak(daha bir gerçek hayata uygun oldu, tanıdık geldi sanki)
3. "giden gitti kalan sağlar bizimdir" dü$üncesi ile another castle dediğimiz yer(ler)e yol almaktır.
demem o ki; super mario bir yitirilmi$liklerin hikayesidir hatta o hiç geçilemeyen sonsuz bölüm de bunun kanıtıdır. princess bir bölümde bulunur lakin daha doyamadan tekrar elden gider, mario bu sefer kalkan kafalı aptal mahlukatlarla uğra$tığı bölüme geçer. sonrası ise hiç bitmeyen o sonsuz bölümdür, mario nun princess i arayı$ı sonsuzluğa kadar süremez çünkü ölüm vardır, yukarda süre geriye doğru hızla ilerlemektedir, mario son ana kadar "ha gayret bitti, bitecek" diyerekten ko$ar ama nafiledir, sonuçta hiç bir zaman bulamaz, mutlu mesut ya$ayamaz, davası yolunda ölür ve atari kapatılır, bu dü$üncelerle genç bir dimağ yatağına yatar, çözüm ararken kendisini kaybedip uykuya dalar. fin
ilk bakı$ta sıradan bir ilerlemeli oyun uyarısıymı$ gibi gelen bu uyarı aslında felsefi açılımlarla süslenip, anlamlandırılabilecek bir yapıya da sahiptir.
çocuklukta super mario bros yani aklımızda kalan haliyle super mario, yetersizlikten batacak durumda olan grafiklerine, eksik derinliğine, hareket yetersizliğine rağmen gün boyu hiç sıkılmadan oynanabilirdi.
oyunun hikayesi gayet sıradandı, asıl kızımız kötü adamların eline dü$mü$tü, biz ise onu kurtarmak zorundaydık, erkeklik, kahramanlık bunu gerektirirdi. velhasılı kelam o i$ o kadar kolay değildi, acayip mahlukatlara hükmedebilen kötü yaratığımız, bizi durdurmak için elinden gelen her $eyi yapmaktaydı. bize yardımcı olan mantar kafa bir herif vardı ama yardımını binlerce saat mario ba$ında zaman geçirmi$ biri olmama rağmen hiç bir zaman görememi$tim tek bildiği $ey bölüm sonunda; "thank you mario but princess is in another castle" gibi o anda küfür etkisi yaratan cümleyi söylemesiydi. bu cümlenin acısı tam "bitirdim lan, kurtardım i$te prensesimi, pembe pancurlu evimizde ya$amaya ba$layabiliriz. artık evinin kadını, çocuklarının anası olabilirsin." demek üzereyken kar$ımızda görmemiz sayesinde kat kat katlanıyordu.
bu cümleyi gerçek hayatla ili$kilendirip, felsefi anlamlar katmak ise ayrı bir tattır. burada anlatılmak istenen muhtemelen bir a$k hikayesidir ve bulduğumuz/kar$ımızda olan ki$inin belki de hiç bir zaman aradığımız o prenses/prens olmadığıdır. hayatın ibnele$tiği anlardan sadece biridir bu gerçeği farketmemiz. yıllar yılı pe$inde adeta mario gibi ko$u$turduğunuz o princess mantar kafalı mahlukat olup size "hadi ba$ka kapıya" muadili bir cümle sarfetmi$tir ya da sarfetmi$ kadar olmu$tur. bu noktadan sonra kaybedeceği bir $eyi kalmayan mariomuzun üç seçeneği vardır;
1. kendini süper kahramanlığa adamak(gerçek hayatta biraz ütopik bir dü$ünce)
2. kendini alkole vurup unutmaya çalı$mak(daha bir gerçek hayata uygun oldu, tanıdık geldi sanki)
3. "giden gitti kalan sağlar bizimdir" dü$üncesi ile another castle dediğimiz yer(ler)e yol almaktır.
demem o ki; super mario bir yitirilmi$liklerin hikayesidir hatta o hiç geçilemeyen sonsuz bölüm de bunun kanıtıdır. princess bir bölümde bulunur lakin daha doyamadan tekrar elden gider, mario bu sefer kalkan kafalı aptal mahlukatlarla uğra$tığı bölüme geçer. sonrası ise hiç bitmeyen o sonsuz bölümdür, mario nun princess i arayı$ı sonsuzluğa kadar süremez çünkü ölüm vardır, yukarda süre geriye doğru hızla ilerlemektedir, mario son ana kadar "ha gayret bitti, bitecek" diyerekten ko$ar ama nafiledir, sonuçta hiç bir zaman bulamaz, mutlu mesut ya$ayamaz, davası yolunda ölür ve atari kapatılır, bu dü$üncelerle genç bir dimağ yatağına yatar, çözüm ararken kendisini kaybedip uykuya dalar. fin
thank you mario but princess is in another castle yazısını görmenin ne kadar acı olduğunu bilmek, daha da kötüsü bunun gerçek hayatta da geçerli olduğunu, o princess ın her zaman ba$ka bir kalede olduğunu farketmek.
(bkz: kaçıncı kadeh karde$)
(bkz: cok iyi dü$ünmü$sün)
imkansıza yakın olan mallık. mythbusters adlı discovery channel programında bir benzeri tren rayları ile denenmi$ti ve çi$in damlalar olarak a$ağıya gitmesinden dolayı ba$arı gelmemi$ti. elektrik çarpabilmesi için tellere 5-10 cm uzaklıktan i$emek gereklidir, bunu yapan insana da müstehaktır elektrik $oku.
kli$e bir anne ve öğretmen cümlesidir.
klasik öğretmen cümlesi olarak "arkada$ın camdan atlasa sen de atlar mısın?" ;
ders sırasında öğrenciler konu$maya ba$lamı$tır, öğretmenin canına tak eder ve birine patlar: " ne oluyor evladım? söyleyin de biz de bilelim" der. öğrencinin kar$ılığı: "hocam arkada$ım bir $ey istemi$ti de onu veriyodum" ya da ba$ka bir kompozisyon içinde kullanmak gerekirse, bir suç i$lenmi$tir, yakalanılmı$tır , akıllı öğrencimiz suçu diğerine atmak istemi$tir ve öğretmen burada o enfes soru cümlesini yüzümüze adeta çarpar: "arkada$ın camdan atlasa sen de atlar mısın?" bu noktada 2 seçenek vardır; ya adam gibi "lafımı yedim" diyip susarsın ya da piçliğe vurup "evet" dersin, öğretmenin içinde bir ukde kalmasını sağlayıp dayağı yersin.
bir de bunun genel kültürü gerçekten çok yüksek öğretmenler tarafından kullanılan versiyonları vardır; "arkada$ın boğaz köprüsünden atlasa sen de atlar mısın?" / "arkada$ın eyfel kulesinden atlasa sen de atlar mısın?" / "arkada$ın büyük piramidi içine alsa sen de alır mısın?" gibi.
klasik anne cümlesi olarak "arkada$ın camdan atlasa sen de atlar mısın?" ;
bir halt yenmi$tir, suç arkada$a atılır, "o yaptı ben de yaptım" denir ve burada yine o enfes soru cümlesi bize yöneltilir: "arkada$ın camdan atlasa sen de atlar mısın?" burada da 2 seçenek vardır; ya piçliğe vurulur dayak yenir, ardından uzun süren nasihat faslı ba$lar ya da susulur " cevap ver bana " lafı anneden i$itilir, hafif bir kaç $aplak yenir, nasihat faslı ba$lar.
klasik öğretmen cümlesi olarak "arkada$ın camdan atlasa sen de atlar mısın?" ;
ders sırasında öğrenciler konu$maya ba$lamı$tır, öğretmenin canına tak eder ve birine patlar: " ne oluyor evladım? söyleyin de biz de bilelim" der. öğrencinin kar$ılığı: "hocam arkada$ım bir $ey istemi$ti de onu veriyodum" ya da ba$ka bir kompozisyon içinde kullanmak gerekirse, bir suç i$lenmi$tir, yakalanılmı$tır , akıllı öğrencimiz suçu diğerine atmak istemi$tir ve öğretmen burada o enfes soru cümlesini yüzümüze adeta çarpar: "arkada$ın camdan atlasa sen de atlar mısın?" bu noktada 2 seçenek vardır; ya adam gibi "lafımı yedim" diyip susarsın ya da piçliğe vurup "evet" dersin, öğretmenin içinde bir ukde kalmasını sağlayıp dayağı yersin.
bir de bunun genel kültürü gerçekten çok yüksek öğretmenler tarafından kullanılan versiyonları vardır; "arkada$ın boğaz köprüsünden atlasa sen de atlar mısın?" / "arkada$ın eyfel kulesinden atlasa sen de atlar mısın?" / "arkada$ın büyük piramidi içine alsa sen de alır mısın?" gibi.
klasik anne cümlesi olarak "arkada$ın camdan atlasa sen de atlar mısın?" ;
bir halt yenmi$tir, suç arkada$a atılır, "o yaptı ben de yaptım" denir ve burada yine o enfes soru cümlesi bize yöneltilir: "arkada$ın camdan atlasa sen de atlar mısın?" burada da 2 seçenek vardır; ya piçliğe vurulur dayak yenir, ardından uzun süren nasihat faslı ba$lar ya da susulur " cevap ver bana " lafı anneden i$itilir, hafif bir kaç $aplak yenir, nasihat faslı ba$lar.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?