confessions

pinhan

- Yazar -

  1. toplam entry 702
  2. takipçi 1
  3. puan 17828

gay

pinhan
hitler’in almanya’da yahudiler, cingenelerle birlikte tehlikeli olarak gordugu grup. o yuzden zamaninda bu insanlara da bircok iskence vs yapilmistir yahudilere yapildigi gibi. almanya devleti ise zamaninda yapilmis tum fasistce eylemlerden dolayi halkindan surekli ozur diledigi gibi gaylere yonelik de ozur eylemleri olmustur. evet, sadece gaylere yonelik olmustur. cunku kadinlar malesef oyle ikincil varliklar olarak tasavvur edilirler ki escinsellikte bile sadece erkekler akla gelirler. o yuzden de almanya’da berlin’in gobeginde yahudiler icin yapilmis anit mezarin karsisindaki kocaman parkin icinde bir anit vardir. bu anit da gayler icindir. disi gri olan bu tasin bir penceremsi yeri vardir. oradan iceriye bakinca surekli donen ve ayni parkta opusen bir gay ciftin kisa videosu vardir. buna bakinca once tebrik edilmek istenir almanya devleti. ancak nerede bu lezbiyenler diye dusununce tarafli tutumlari yine goze batar. ama herhalukarda yaptiklari olaganustu bir seydir. belki de bu yuzden almanlar surekli gay esprilerine maruz kalan bir toplumdur.

çeviri

pinhan
yapmaktan nefret ettigim, bazen para icin bazen de hatir gonul meselesi adina yapmak zorunda kaldigim cehennemin yer yuzundeki tezahurudur. ozellikle de edebi bir sey degilse kendi kelime oyunlariniza, akliniza gelen hinzirliklara yer yoktur. sadece ve sadece makale ne diyorsa onu cevirmek zorundasinizdir. hele de teknik bir konu ise, o zaman iskence ikiye katlanir.

giydir bakalım

pinhan
giydiren sahsiyetin daha onceden mini elbiseler ve askili giymek istemedigini soyleyen yarismaciya mini ve askili bir elbise giydirince aldiga tepkiye yonelik soyledigi su sozler beni benden almistir:

"x, avrupada universite okudugunu soyluyor ama kafasi hala anadoluda kalmis"

dogru. avrupali olmak sadece mini etek ve askili giymeyi gerektiriyor.

viyana

pinhan
icinden nehir akan avrupa sehirler konseptine uygun olan sehir. tuna buradan da gecer. bircok turk yasar. sokakta neredeyse almanca konusan insanlar goremezsiniz. avrupada oldugunuzu unutturdugundan her yerde turkce sesleri duymak biraz cildirtsa da yol sorma vs gibi zamanlarda da cok isinize yarar. diger insanlar da genelde yardimseverdirler. siz haritaya bakarken biri yaniniza gelip "can i help you?" diye soruverir, sasirsiniz.

gidilip gorulecek cok guzel yerleri vardir, ama sehir yine de 2 gunde biter. buradaki turkler berlindekilere gore daha muhafazakardir. sokakta carsafli kadin, hoca sakalli adamlar gormek de mumkundur. berlin’de boyle bir manzara pek olasi degildir.

eger surekli turk restoranlarinda ya da her kose basinda acilmis donercilerde yemek yerim derseniz tasarruf yapabileceginiz, yoksa genelde pahali olan bir memlekettir.

türkçenin yozlasmasi

pinhan
arkadasim makale okurken mutekabiliyet nedir diye sorar, ben de correspond diye yanit veririm. hemen anlar. iskoc bir adamin divan edebiyati uzerine yazdigi tezi okurken siirlerin orijinallerini anlamam, ingilizce cevirilerinden okurum, hemen anlarim. bu yuzden de dusunurum acaba turkce burada mi yozlasir, yoksa coktan yozlasmis midir diye.

kelimeler kendi omurlerine sahiptirler; ancak biz dil devrimiyle onlarin omrunu yok etmeye calismisizdir. birden oldurmeye girismisizdir hepsini. ozunu bulacagiz diye, en oz turkceyle konusacagiz diye. sonra her sey halk tarafindan tutulmayan ve tek anlamli kelimelerde toplanmaya baslamiztir. zenginligi yok etmisizdir. ifrat demek isterken de asiri demisizdir, tefrit demek isterken de. bir seyi sadece bir kelimeyle ifade etmisizdir. o yuzden de baska turlu ifade etme sekillerini hakim dil olan ingilizceye saldirak yapar olmusuz.

sonra daha da komigi yeni kelimeleri ilginc bir sekilde uretmeye baslamisizdir. kelamdan, sozden gelen koku reddedip kelime yerine sozcuk’u kullanmisizdir. soz-cuk. cik, cik turkce’de kucultme eki olarak kullanildigindan etimolojik olarak bakarsak sanki kucuk soz demek istemisizdir. halbuki kelime, kucuk soz demek degildir.

yanlis anlasilmasin; malum konu cok musait. derdim dil devrimine karsi cikmak degil, sadece elestirmek ve uzerinde dusunmeye yoneltmeye calismak. latin alfabesinin gelmesi cok basarili bir eylemken dilde, kelimelerde boylesine yok etme eylemine gidilmesi cok basarisiz bir eylem olmustur. dolayisiyla turkce’nin yozlasmasi bugun baslamadi, devrimin kendisiyle beraber gelen kacinilmaz bir sonuctur bugun yasadigimiz.

unuturum diye yorma kendini

pinhan
kurdilihicazkar makaminda selcuk tekay tarafindan bestelenmis, unal narcin’in sozlerini yazdigi turk sanat muzigi parcasi.

unuturum diye yorma kendini
her sevenle beni bir tutamazsın
bu kadar yürekten sevmişken seni
öyle kolay değil, unutamazsın

yıllar sonra birgün seni anarsam
kulakların değil, kalbin çınlasın
ardından bakıp da öylece kalan
gözlerimde donmuş iki damlasın

ahımın rüzgari üşütür seni
benden başkasına ısınamazsın
yorgun şarkılarda anarsın beni
öyle kolay değil, unutamazsın

yıllar sonra birgün beni anarsan
kulakların değil, kalbin çınlasın
ardından bakıp da öylece kalan
gözlerimde donmuş iki damlasın

düşünüyorum öyleyse varım

pinhan
descartes’in burada dusunme sozcugu ile soylemek istedigi sey sig anlamda bir dusunme degildir aslinda. dusunmek; en basta suphe duymak olmak uzere hayal kurmak ve kavramak gibi bircok dusunsel faaliyeti de iceren bir yapiya sahiptir. dolayisiyla, descartes her seyin varliginden suphe duysa -hatta bedenin- bile varliginden suphe duyulmayacak tek bir sey oldugunu, bunu da dusunme faaliyetini gerceklestiren beyin oldugunu soyler. o yuzden felsefesini saglam temeller uzerine kurmaya calisan descartes brain-in-the-jar diye tabir edilen kavanozdaki beyin tabirini ortaya atar.

peki descartes ve felsefesi nasil buraya gelmistir?

descartes, bireyin, tanrinin ve dunyanin varligini ispatlamak icin en basta her seyden bagimsiz, acik ve tamamen dogru olan bir onermeye ihtiyac duydugunu ifade etmistir. bu yuzden, oncelikle bu dogruya ulasmak icin birtakim faaliyetlerde bulunur. bunlar kisaca uc baslikta toplanabilir:

-yanilsama argumani
-ruya argumani
-kotu ruh argumani

yanilsama argumani ile beraber duyu organlarimizla kavradigimiz her seyin bir yanilsamadan ibaret olabilecegini soyler descartes. duyu organlarinin nasil isledigini bilmedigimizden onlarin bize neyi nasil gosterdiginden emin olamayiz. herkes icin evrensel olan bir dogrunun varligi mumkun olamaz boylece. iki kisi ayni seye masa, ya da ayni renge yesil diyor olabilir; ancak, bu ikisinin de ayni seyi ayni sekilde algiladiginin bir gostergesi olamaz. dolayisiyla tum algi nesneleri hayatimizdan cikmis durumda.

ruya argumani da benzer bir yerden yola cikarak sunlari soyler. nasil ki ruya gorurken aslinda gercekmis gibi yasariz, aslinda dunyada gercek olarak yasadigimiz seyler de bir ruya olabilir. ruya ile gercegi nasil ayirt edebiliriz? edemeyiz. dolayisiyla, yine alginin bize sundugu hicbir seyin varligindan emin olarak soz etmemiz mumkun degildir.

algi ile olmayan, zihnimizle yapabildigimiz tek sey geriye matematiksel islemlerdir. duyu organlarim olmadan da matematiksel islemleri yerine getirmem mumkundur. o yuzden onlarin varliginden emin olabilirim, diye dusunurum.ancak burada da kotu ruh argumani devreye girer. ya cok ama cok kudretli bir varlik varsa ve bu varlik tanri kadar guclu ancak bu gucunu insanlara kotu seyler yaptirmak icin kullaniyorsa. yani 2+2 aslinda 4 degil ya da ucgenin ic acilari toplami 180 degil de beni bu kudretli guc yaniltiyorsa...

dolayisiyla geriye elimizde hicbir sey kalmiyor. kalan yegane sey bunlari dusunuyor, sorguluyor olmak. bunu yerine getiren bir beynin olmasi. o yuzden descartes algi nesnelerinin varligini henuz ispatlamadigi su asamada bu dusunme/suphe duyma faaliyetini gerceklestirmek icin bir vucuta gerek duyulmadigini dile getirir. felsefesinin bu asamasi onu suphecilerden ayirarak saglam temeller uzerine bir dogru zinciri olusturmasini saglar.

dolayisiyla cogito ergo sum bireyin kendiliginin, tanrinin ve dis dunyanin ispatlanmasinda descartes icin gereken acik, bagimsiz ve tamamen dogru olan bir onermedir.

asma bu kadar

pinhan
soz muzik kendisine ait olan cenk yuksel’in vura vura adli ilk albumunun ikinci parcasi. sozleri soyledir:

gozler bin defa bakar
o dilber ne canlar yakar
tatlı dili olmasa
kim takar?
şaştım kaldım bu işe
hatundaki pur nese
aman atmasin beni ters koseye
gelene gidene sorarim onume gelene
hic sevdin mi bir kere?
arama, bulama, goreme, duyama, sorama
yandim bak hic yok yere.
asma bu kadar, bilme bu kadar, vurma bu kadar
hem de bu kadar kasma, bu kadar bilme,
bu kadar korkma, bu kadar ezme, bu kadar.

aşk facasi

pinhan
soz muzik kendisine ait olan cenk yuksel’in vura vura adli ilk albumunun birinci parcasi. sozleri soyledir:

sen, beni sevme diyorsun
ellerin ne gunahi var?
kaprislerin bini asti
uzlasmanin ne onemi var?
sen beni sevemedin.
yoluna serdim butun onurumu
kalbime attigin ask facasi bu.

vura vura

pinhan
akademi turkiye muzik yarismasindaki yarismacilardan cenk yuksel’in 28 mart tarihiyle cikan ilk albumu. kendisine ait yedi sarkinin yaninda albumde ndmp’ye ait iki sarki, ve biri ingilizce olmak uzere uc versiyon sarki bulunmakta. sarkilar:

1. ask facasi
2. asma bu kadar
3. zamansiz zamanlar
4. vura vura
5. ogrendim
6. yalan dunya
7. zor bana
8. sen yoksan
9. sev gonlunce
10. julia
11. vura vura remix
12. ask facasi remix
13. zor bana remix
13 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol