eroinden değil intihar ederek ölmüş kişidir.bir dergide yayınlanan yazısı şu şekildedir;
otoriteden, faşistlerden, polisten , zabıtadan korkmayız; sadece ve sadece kendi beyin hücrelerimizden korkarız.
gri hücrelerimizi zaptetmek, sakinleştirmek için uğraşırız.
havalandırmalı yerleri sevmeyiz.
üç öğün yemek yemeyiz.
40 cc su yeter bize, çok sık yıkanmayız, ama kokmayız da.
kedi köpek besler , onlara da kafa yaptırırız.
dans ederken birbirimizi ezeriz.
güzel söveriz , terminolojimiz geniştir.
sigara dumanını içimize kadar çekeriz.
aklımız bel altına kaymayacak kadar yukarda takılır.
acı eşiğimiz yüksektir.
şişe bira içer, etiketini yırtarız.
meslek odamız, sendikamız, grev hakkımız yoktur.
tırnaklarımız ve saçlarımız uzun ve kirlidir.
yazın bile uzun kollu giyeriz.
nöbetci eczaneleri muhakkak biliriz.
cocukları, delileri, tinercileri, dilencileri, cingeneleri severiz.
tekele cok şey borçluyuz , ama tekel bize daha çok şey borçlu.
wcye giren arkadaşımızı bir daha göremeyebiliriz.
sevgi denildiğinde kitleniriz.
size söylüyorum, biz ölmeyiz diye şarkılar söyleriz.
insana ait olan hiçbir şey bize yabancı değil, hele ölüm hiç deiğil.
günaydın, tünaydın, hanfendi, beyfendi, rica etsem gibi kelimeleri yaşamayız.
öbür taraf varsa, orda muhteşem konserler olmalı, morrison, hendrix cobain bizi bekliyor.
ayık ya da değil, yaratıcıyız ama cesedimizle bile baş edemeyeceksiniz.
vergi ödemez, oy vermez, fiş almayız; çünkü hiçbir torbacı yazar kasa kullanmaz.
kısacası milyonlarcası ölmüş gri hücrelerimizle bile sizden çok daha farklıyız.
(bkz: eroin güncesi)
(bkz: yorgun demokrat)
"elimde enjektör öylece kalakaldım. çok klasikti, ama ben de arkamda bır seyler bırakmalıydım. en azından olumu tercih ettiğimi bilmeliler dıye dusundum. aslında hıckımseye hıcbır sey borçlu değilim; alısverişi keseli çok oldu. ama son kez bir iletişim denemesi yapabilirim. uzaya gönderilen, hedefi yüz yıllarca ısık yılı uzakta olan sinyaller gibi. . ."
"hey millet, ben olmeye karar verdim, niye biliyor musunuz çünkü yasım 27e geldi dayandı ve benim gibiler daha fazla yasamamalı. allah korusun ya ölmeye değil de, üremeye karar verseydim! neyse ki aklım hala basımda, sahneye girmem gereken yeri ayarlamadım ama çıkmam gereken yeri biliyorum. kendinize iyi bakın, kötu alıskanlıklardan uzak durun. "
not:kanat güner kitap yayınlandıktan 1 hafta sonra intihar etmiştir.
(bkz: hayal kurmak çamaşır suyu içmek kadar zordur)
...
başını behiye’nin omzuna dayayıp uyuklamaya başlıyor handan. behiye’nin içine yırtıcı kuşlar pike yapıyor. ciğeri, yüreği, bağırsakları, kalbi- neresinden yakalarlarsa bir parça koparıp uçuşuyorlar. içi didiliyor behiye’nin. içi parçalanıyor meraktan, telaştan. tufan’a enselenmek istemiyor. tufan onu ve handan’ı ele geçirsin istemiyor. aşağılanmak istemiyor. hayat onu yeterince aşağılamadı mı? un ufak etmedi mi onu hayat? hiçlemedi mi? yok saymadı mı? yoklamadı mı habire? çaktırmadı mı tüm sınavlarından? eliyle sıkıca bisturisinin ucunu kavrıyor.
parasızlığın, yersizliğin, kimliksizliğin kıskacında birbirine tutunmaya çalışan iki yaralı ruh. her şey ellerine ayaklarına dolanıyor, her şey onlara karşı - bir kaçış, çıkış filan imkânsız mı?
...
..
.
başını behiye’nin omzuna dayayıp uyuklamaya başlıyor handan. behiye’nin içine yırtıcı kuşlar pike yapıyor. ciğeri, yüreği, bağırsakları, kalbi- neresinden yakalarlarsa bir parça koparıp uçuşuyorlar. içi didiliyor behiye’nin. içi parçalanıyor meraktan, telaştan. tufan’a enselenmek istemiyor. tufan onu ve handan’ı ele geçirsin istemiyor. aşağılanmak istemiyor. hayat onu yeterince aşağılamadı mı? un ufak etmedi mi onu hayat? hiçlemedi mi? yok saymadı mı? yoklamadı mı habire? çaktırmadı mı tüm sınavlarından? eliyle sıkıca bisturisinin ucunu kavrıyor.
parasızlığın, yersizliğin, kimliksizliğin kıskacında birbirine tutunmaya çalışan iki yaralı ruh. her şey ellerine ayaklarına dolanıyor, her şey onlara karşı - bir kaçış, çıkış filan imkânsız mı?
...
..
.
#281505
tanışmışlığımız, paylaşmışlığımız olmamasına rağmen bana böyle bir entry yazarak beni şaşırtmış bilgiç.
tanışmışlığımız, paylaşmışlığımız olmamasına rağmen bana böyle bir entry yazarak beni şaşırtmış bilgiç.
kendisi 26 mayıs göztepe şebnem ferah konserinde tanıştığım eğlenceli şeboistnet gurubundan bir arkadaşımızdır.tabii doğal olarak kolundan tutulup tarafımdan sözlüğe sürüklenmiştir.hoşgelmiştir.
yasayarock: sen niye şeboistnet te değilsin bakayım?
muque:sen niye bilgi sözlükte değilsin bakayım?
edit: ben sözlük formatı anlatmayı becerememişim onu anladım.
yasayarock: sen niye şeboistnet te değilsin bakayım?
muque:sen niye bilgi sözlükte değilsin bakayım?
edit: ben sözlük formatı anlatmayı becerememişim onu anladım.
ilk mektup 21 ağustos 1926’da istanbul’dan yazılıp gönderilmiş. şöyle;
"istanbul’un bir köşesinde elem ve ızdırap içinde yuvarlanan güzel izmir’in bedbaht kızını bir suretle hatırlamanız, ahlakınızın, hissiyatınızın, nezahat ve asaletine en büyük delildir. seyahat meselesini unutmuştum. saadetimden, yuvamdan, kıymetli emellerimden öyle feci şekilde uzaklaştırıldım ki, kendimi çok sevdiğim türk dilini ve beklemekte canımla başımla merbut olduğum türk yurdunu seyretmekten de mahrum bırakmak istemiyordum. samimi ve mucip bir lüzum olduğu halde, memleketimden ayrılmaya karar veremiyorum. belki latife hanım’ı azim sahibi, benlik sahibi bilirdin. bu ne zaaf.. kendini niçin bu kadar derin bir eleme kaptırdın? onun yüksek izzet-i nefsi, kadınlığı, şerefi nerede diyeceksiniz? çok rica ederim, beni sakın tağyip (ayıplamak) etmeyesiniz. hayatta öyle muammalara, öyle müthiş fırtınalara tesadüf edilir ki, bazen en kuvvetli dimağ bile muvazenesini kaybedecek kadar sarsılır. böyle vaziyetlerde, bence yakın bildiğimiz insanların, hazan yaprakları gibi titreye titreye, çırpına çırpına kızarıp sarardıklarını, solduklarını ve nihayet merbut oldukları dala tutunamayarak düştüklerini ve toprağa karıştıklarını görürüz. fakat bazen elem, yine o kahhar (kahredici) pençe, tefrik ettiği mütait bir ruhu kuvvetli yumruğu içinde sıkar. bir gün dünyanın her acısını küçük görecek kadar kudretli olarak, yepyeni bir zihniyetle (vazife zihniyetiyle) beşeriyetin içine atar. öyle zannediyorum ki, mensup oldukları heyet-i içtimaiyeye (sosyal topluluğa) en büyük hakları sebkat etmiş (geçmiş) olanlar, bu mektuptan çıkanlardır. elem büyük mürebbiyedir. bilseniz bana ne hakikatler öğretiyor. bana sıhhatli ve neşeli bir hayat temenni ediyorsunuz. mutlaka bir hakk-ı hayat edebilmek için, evvela sıhhatli olmak lazımdır. bilhassa dimağ ve his meselesi mühimdir. maalesef hem manen, hem maddeten hastayım. çok muzdarip bir haldeyim. neşeyi unuttum.
latife"//
kaynak:
http://www.sabah.com.tr/2004/12/20/gnd108.html
"istanbul’un bir köşesinde elem ve ızdırap içinde yuvarlanan güzel izmir’in bedbaht kızını bir suretle hatırlamanız, ahlakınızın, hissiyatınızın, nezahat ve asaletine en büyük delildir. seyahat meselesini unutmuştum. saadetimden, yuvamdan, kıymetli emellerimden öyle feci şekilde uzaklaştırıldım ki, kendimi çok sevdiğim türk dilini ve beklemekte canımla başımla merbut olduğum türk yurdunu seyretmekten de mahrum bırakmak istemiyordum. samimi ve mucip bir lüzum olduğu halde, memleketimden ayrılmaya karar veremiyorum. belki latife hanım’ı azim sahibi, benlik sahibi bilirdin. bu ne zaaf.. kendini niçin bu kadar derin bir eleme kaptırdın? onun yüksek izzet-i nefsi, kadınlığı, şerefi nerede diyeceksiniz? çok rica ederim, beni sakın tağyip (ayıplamak) etmeyesiniz. hayatta öyle muammalara, öyle müthiş fırtınalara tesadüf edilir ki, bazen en kuvvetli dimağ bile muvazenesini kaybedecek kadar sarsılır. böyle vaziyetlerde, bence yakın bildiğimiz insanların, hazan yaprakları gibi titreye titreye, çırpına çırpına kızarıp sarardıklarını, solduklarını ve nihayet merbut oldukları dala tutunamayarak düştüklerini ve toprağa karıştıklarını görürüz. fakat bazen elem, yine o kahhar (kahredici) pençe, tefrik ettiği mütait bir ruhu kuvvetli yumruğu içinde sıkar. bir gün dünyanın her acısını küçük görecek kadar kudretli olarak, yepyeni bir zihniyetle (vazife zihniyetiyle) beşeriyetin içine atar. öyle zannediyorum ki, mensup oldukları heyet-i içtimaiyeye (sosyal topluluğa) en büyük hakları sebkat etmiş (geçmiş) olanlar, bu mektuptan çıkanlardır. elem büyük mürebbiyedir. bilseniz bana ne hakikatler öğretiyor. bana sıhhatli ve neşeli bir hayat temenni ediyorsunuz. mutlaka bir hakk-ı hayat edebilmek için, evvela sıhhatli olmak lazımdır. bilhassa dimağ ve his meselesi mühimdir. maalesef hem manen, hem maddeten hastayım. çok muzdarip bir haldeyim. neşeyi unuttum.
latife"//
kaynak:
http://www.sabah.com.tr/2004/12/20/gnd108.html
(bkz: latife uşaklıgil)
(bkz: latife hanım)
(bkz: mustafa kemal le 1000 gun)
nezihe araz tarafından yazılan, latife uşaklıgil ve mustafa kemal atatürkün tanışmaları ve evlilikleri sürecini anlatan bir kitaptır.
http://dukkan.dharma.com.tr/v1/pg/bookdetail/number/9849
http://dukkan.dharma.com.tr/v1/pg/bookdetail/number/9849
atatürk’ün 29 ocak 1923’te evlendiği ve 5 ağustos 1925’te boşandığı eşi. 1898-1975 yılları arasında yaşamıştır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
1898 yılında izmirde doğdu. izmir lisesini bitirdi, paris ve londrada hukuk okudu (1921). türkiyeye döndüğünde kurtuluş savaşı henüz bitmemişti. türk ordusunun izmire girişinin ikinci günü başkumandan mustafa kemalin şehre geldiğini duydu (11 eylül 1922). bunun üzerine latife hanım kumandanlık karargahına giderek atatürkten güvenlik gerekçesiyle göztepedeki konaklarında kalmasını istedi. atatürk bu çağrıyı memnunlukla karşıladı. bu tanışma taraflar arasında devamlı haberleşmenin başlangıcı oldu. mustafa kemal 1923te annesinin ölümü dolayısıyla gittiği izmirde latife hanımla evlendi (29 ocak 1923). 1925 yazında doğu anadolu gezisinde aralarında geçen tatsız bir tartışmadan sonra 5 ağustos 1925 tarihinde boşandılar. öldüğü 1976 yılına kadar izmirde ve istanbulda yaşayan latife hanım, tüm ısrarlara rağmen anılarını anlatmamıştır.
atatürkün yaklaşık olarak iki yıl evli kaldığı latife hanım, kuleli köşkün hanımefendisiydi. atatürk eşinden ayrıldıktan sonra bir süre daha eski köşkte kaldıktan sonra 1932 yılında yeni yapılan çankaya köşküne taşındı. latife hanım, eski köşk girişindeki odayı şam işi takımlarla kaplattı. misafir salonuna mavi koltuklar yerleştirdi. kısa süren evliliğin ardından kendi getirdiği eşyalarıyla istanbula döndü.
mustafa kemal, daha latife hanım zamanında köşke hem ona yardım, hem de yetiştirmek amacıyla küçük kızlar aldı. ancak onların ve köşkün bakıma ihtiyacı olduğunu görünce eve isviçreli bir kahya kadın getirtti. fransızca konuşan orta yaşlı madame bauer, gelir gelmez köşke kendine göre bir düzen getirmeye çalıştı.
fransızca konuşan orta yaşlı madame bauer, gelir gelmez köşke kendine göre bir düzen getirmeye çalıştı.garsonlara eldiven ve frak giydirdi. sıkı bir disiplin koydu. fakat bu düzen fazla uzun sürmedi. zira atatürk sıkılmıştı.madame bauer bir ev hanımı gibi ziyaretlere gidip kendi misafir kabul etmeye başlayınca hemen ona yol verdi. çankaya köşkünün düzeninde bir ev sahibesine artık yer yoktu. ataya ve köşke hakim olmaya çalışan latife hanım bunda hiçbir zaman başarılı olamadı.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
1898 yılında izmirde doğdu. izmir lisesini bitirdi, paris ve londrada hukuk okudu (1921). türkiyeye döndüğünde kurtuluş savaşı henüz bitmemişti. türk ordusunun izmire girişinin ikinci günü başkumandan mustafa kemalin şehre geldiğini duydu (11 eylül 1922). bunun üzerine latife hanım kumandanlık karargahına giderek atatürkten güvenlik gerekçesiyle göztepedeki konaklarında kalmasını istedi. atatürk bu çağrıyı memnunlukla karşıladı. bu tanışma taraflar arasında devamlı haberleşmenin başlangıcı oldu. mustafa kemal 1923te annesinin ölümü dolayısıyla gittiği izmirde latife hanımla evlendi (29 ocak 1923). 1925 yazında doğu anadolu gezisinde aralarında geçen tatsız bir tartışmadan sonra 5 ağustos 1925 tarihinde boşandılar. öldüğü 1976 yılına kadar izmirde ve istanbulda yaşayan latife hanım, tüm ısrarlara rağmen anılarını anlatmamıştır.
atatürkün yaklaşık olarak iki yıl evli kaldığı latife hanım, kuleli köşkün hanımefendisiydi. atatürk eşinden ayrıldıktan sonra bir süre daha eski köşkte kaldıktan sonra 1932 yılında yeni yapılan çankaya köşküne taşındı. latife hanım, eski köşk girişindeki odayı şam işi takımlarla kaplattı. misafir salonuna mavi koltuklar yerleştirdi. kısa süren evliliğin ardından kendi getirdiği eşyalarıyla istanbula döndü.
mustafa kemal, daha latife hanım zamanında köşke hem ona yardım, hem de yetiştirmek amacıyla küçük kızlar aldı. ancak onların ve köşkün bakıma ihtiyacı olduğunu görünce eve isviçreli bir kahya kadın getirtti. fransızca konuşan orta yaşlı madame bauer, gelir gelmez köşke kendine göre bir düzen getirmeye çalıştı.
fransızca konuşan orta yaşlı madame bauer, gelir gelmez köşke kendine göre bir düzen getirmeye çalıştı.garsonlara eldiven ve frak giydirdi. sıkı bir disiplin koydu. fakat bu düzen fazla uzun sürmedi. zira atatürk sıkılmıştı.madame bauer bir ev hanımı gibi ziyaretlere gidip kendi misafir kabul etmeye başlayınca hemen ona yol verdi. çankaya köşkünün düzeninde bir ev sahibesine artık yer yoktu. ataya ve köşke hakim olmaya çalışan latife hanım bunda hiçbir zaman başarılı olamadı.
şebnem ferah’ın mayın tarlası klibinde görebileceğiniz askeri kıyafetli hatun.
şebnem ferahın en mükemmel albümüdür.
şu şekilde örneklendirilebilecek yazarlardır;
bir "kürt" arkadaşımız "türk olmak" la ilgili sevmeyeceğiniz hatta nefret edeceğiniz türden bir yazı yazmıştır,
verilen tepki;
"- ben bu adamın a.k."
olursa durum çok tehlikeii değil, olması gereken düzeyde milliyetçiliğiniz var
"- al işte ! bütün kürtlerin a.k."
olursa hobi düzeyinde faşistsiniz aman yavaş!"
bir "kürt" arkadaşımız "türk olmak" la ilgili sevmeyeceğiniz hatta nefret edeceğiniz türden bir yazı yazmıştır,
verilen tepki;
"- ben bu adamın a.k."
olursa durum çok tehlikeii değil, olması gereken düzeyde milliyetçiliğiniz var
"- al işte ! bütün kürtlerin a.k."
olursa hobi düzeyinde faşistsiniz aman yavaş!"
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?