muque

+ tezgahta satış yapan, genelde bayan eleman.
+ türk filmlerinde zengin bi adamla tanışıp, bekaretini içtiği ilaçlı içki sonucu kaybeden, sonrasında fakir arabacı sevgilisinin yüzüne bakamayan, bu hareketiyle onu zengin bi şarkıcı olmaya iten hatun.

tekrar tekrar izlemekten çekindiren gayet başarılı çekilmiş bi film... ağır darbeli...yükseldiğin kadar düşüyosun hatta dibe çakılıyosun...söz konusu sadece çekelim otuyla kalınsaydı eğlenceli bi film ortaya çıkabilirdi ama insanı içine çeken etkileyici anlatım içinde çok fazla boktan uyuşturucu mevcut ki feci parçalanmalara kadar sarıyor mevzu...özellikle druggielere şöyle bir durup silkelenmeleri için tavsiye edilebilir...speed bagimlisi 60 yasinda bir kadin ve turlu uyusturucu bagimlisi 3 genc... ya da herhangi birimiz!!!

kendi cinsine hasta olan, onla sevişen, sevgili olan.
bir diğeri : eşcinseller, gözü
eşinden başkasını görmeyen, namuslu, harama uçkur çözmeyen
tiplerdir. az bulunurlar. pek bir değerlidirler.

06.11.2002//2002-2003 sezonu süper lig 6. hafta erteleme maçında :
dk.9 : tuncay şanlı
dk.37: ariel ortega
dk.68: serhat akın
dk.74: serhat akın
dk.78: ceyhun eriş
dk.86: ümit özat

fenerbahçe : 6 - 0 : galatasaray

sürekli içki içen kişilik.(bkz: güne alkolle başlamak)

bir cezmi ersöz bunalımıdır...

tek kanatlı, solgun düşlerimi, yüzünde kanayan o kutsal ışıkla aydınlatan sonsuzluk meleğim... sana neyi anlatayım? ruhumu yaktıktan sonra şimdi de damarlarımda dolaşan sensizliğin , etimi yakan acısını mı? o acıyı uyutsun diye sığındığım, ama sevgini orada da hep ama hep kaybettiğim soğuk rüyalarımı mı? odamın tavanındaki, yoksulluğumu ve kimsesizliğimi harç yapıp içine doldurduğum o derin, o sonsuz çatlakların altında, sen diye her gece koynuna girdiğim o zamansız ölümlerimi mi? gözlerinden özgürlüğe akan yeşil-mavi nehirlerde boğulduğum, canım sevgili, söyle... sana neyi anlatayım?

şimdi burada değilsin. ama beni duyuyorsun, biliyorum. kapat gözlerini benim için ve dinle ne olur: bak, yoksun... bunun anlamını biliyor musun? yokluğun, yüreğimdeki bu yıldızsız, bu dipsiz, karanlık gece... yokluğun odamın duvarlarına astığım suretlerine bakarken, gözlerinde unuttuğum dalgın gözlerim... yokluğun, yastığımda bıraktığın bu kimsesiz saç tellerin... yokluğun, gönül bahçenden kopartıp verdiğin içini soldurmayıp, kuruttuğum ve tıpkı sevdam gibi sonsuzluğa mahkum ettiğim bu kırmızı güllerin... sırf kalemini değdirdiğin için atmaya kıyamadığım bu kağıtlar... her an gözümün önünde sakladığım mektupların, peçetelere yazdığın şiirlerin, hediyelerini sardığın paket kağıtların... sen gidince, hala sen kokuyordur diye üzerime giydiğim ve derin derin soluduğum giysilerin...

yokluğun, elimin, kokunun, soluğunun değdiği her şeyi dünyanın en değerli hazinesi gibi saklayan, bu yarı deli, bu hayattan kopuk ruhum... kapat gözlerini ve bana bak: ben diye ne varsa gördüğün, işte o senin yokluğun...

şimdi burada değilsin. ama beni duyabiliyorsun, biliyorum. kapat gözlerini benim için ve dinle ne olur. çünkü sana ancak bir kez söylemeye cesaretim var: aşk hala yüzünde taşıdığın, o derin, o bir türlü iyileşmeyen yara izi değildir sevgili... o iz hırstır. o iz bencilliktir. o iz, sana değil, kendine tapan bir ihtirastır. o iz, senin o sonsuz ve hep kendini kanatan merhametin gibi değil. o iz sen gibi değil sevgili...

fırtınalarınla sürüklendi aşkımız. korkularının, yaralı geçmişinin, savruk benliğinin dalgalarında, beni kaybedip kaybedip yeniden buldun. seni hep uzaklara çağıran o yalnızlık rüzgarının alabora ettiği parçalanmış düşlerimi, ben sessizce yeniden toplandım sensizlik sürgünlerinde. kanayan sevdamı, vurgunu olduğum yüzündeki o kutsal ışıkla sardım. sığındığım bu huzurun bedelini hayatımla ödedim hep. bilmediğim yollardan geçtim, kanatarak kendimi. ve şimdi sorular cevaplarını buldu. sükunetinin ve güveninin o bilge dinginliğinde süzülüyor artık aşkım. artık biliyorsun ki, sevgimin inadi hiç kirilmayacak!!! uyurken yüzümde gördüğün, o bu dünyaya ait olmayan iyilik ve o “yasadışı gülümseyiş” bir kez olsun solmayacak... benim sonsuzluk meleğim, affet ama, bedeli ebedi sensizlik olsa da, sana hayattan daha kötü davranmayacağım...

günlerdir sana yeniden yazmamı istiyorsun benden...

“ (...) sana neyi anlatayım...

her sarnıç küflü bir yağmuru,

her sevda bir ayrılığı yaşar...”

(bkz: cezmi ersöz)

kadın ismi.

devlet tiyatrosu’ndan emekli olan kenan işık beş yıl süre ile şehir tiyatrosu’nda genel sanat yönetmenliği görevini sürdürmüş bu görevi sırasında iki de oyun yönetmiştir.
huzur (yön.)
aşk hastası (yön.)

fikri mülkiyet hakları’na ilişkin müktesebat, telif hakları ve buna bağlı hakların hukuki açıdan korunmasıyla ilgili kuralları içermekte olan henüz tam olarak uygulanamaya geçilmemiş yasa tasarısıdır.(bkz: cd lazım mı abi)

mel gibson’un fırtınalar estirdiği sinema filmi.

tür :
dram / savaş / romantik
yönetmen :
mel gibson
senaryo :
randall wallace
görüntü yönetmeni :
john toll
müzik :
james horner
yapım :
1995, abd , 177 dk.

yeni kurulan 312 kişilik "arabesk-punk-hip hop metal grubu"

gözünden uyku aksada, baban içerde -yat artık..die bağırınsada ekranın sol üst köşesindeki x butonuna tıklayamama durumu.

geçte olsa birbirimizi anladığımız,
"bi mukabele" iyi niyetli yazar...

#195523 entry sine rağmen kızmayıp kendime gülmemi sağlayan yazar. sağolsun, kolay gelsin.

msn messenger da nickin altında varolan, emir kipli cümlesiyle yapman gerektiğini hissettiren, gereksiz yer, ruh hali hakkında kısa cümleler yazmak için kullanılmakta genelde.

+kişisel bir ileti yazın;
+kişisel bi ileti-------gibi geyiklerde dönmekte.

kötü hissettiren..."kuytuda yakalasam" dedirten.

"-saçmalıyorum" iç sesinin tekrarlanması.

içi içini yeme sebebi.

cafe crown karamel ikram edilesi,aklına geleni yazan,lafı gediğine oturtan bilgiç.tanıştıına memnun oluş belirtgeçi.

"muhahahaha zuahhahaha kekekekek hihihihi puahahahah" gibi aslında insana ait gülme sesleriyle örtüşmeyen mübalaa sanatı.