sevgili s.e.i;
sen bu entryi okuduğunda ben bildiğim ne kadar küfür varsa ediyor olacağım.sen manyak mısın arkadaşım lan? hayır bir ses et bir de ki; "ben sana kılım!"maksat gönüller şaad olsun..
kendini bu başlık yüzünden ezik hissetme lütfen.gel tanışalım,kaynaşalım.söz canın acımayacak.öpüyorum gözlerinden.
(bkz: ömrümü yedin)
(bkz: haydi şimdi bütün eller havaya)
(bkz: bu gece kopmam lazım)
(bkz: bu akşam eğlenelim sabaha kadar)
(bkz: bu gece kopmam lazım)
(bkz: bu akşam eğlenelim sabaha kadar)
+= er kişi -=dişi kişi
+ merhaba
-selam!
+şuraya oturalım mı?
-otur.bensiz oturma eylemini gerçekleştiremiyor musun?
+ehehe çok sevimlisin!
- ehehe (ağız burun yamultarak) öyleyimdir.
+neler yaparsın?
-en güzel yaptığım şey gitmektir.bak bir yapayım mı? gör ha?
(bkz: ukala dümbeleği)
+ merhaba
-selam!
+şuraya oturalım mı?
-otur.bensiz oturma eylemini gerçekleştiremiyor musun?
+ehehe çok sevimlisin!
- ehehe (ağız burun yamultarak) öyleyimdir.
+neler yaparsın?
-en güzel yaptığım şey gitmektir.bak bir yapayım mı? gör ha?
(bkz: ukala dümbeleği)
işi çıkmış olabilmesi en masum seçenek olmakla beraber, heyecandan götü yememiş olması muhtemel insanlardır aynı zamanda.ilk günden ekmişlerse her türlü ekerler sözlerine güvenilmez ipleriyle kuyuya inilmez."gelirsen ekime,gelmezsen olmayan organlarıma kadar yolun var" der konuyu kapatırsınız.
bildiğiniz piç kız modelidir. şak diye her lafınıza bir cevap verir.kıvrak zekasıyla özenli cümleler kurar, çoğu zaman sebepsiz bir ilgi çekme seline kapılmıştır.bak ne kadar zekiyim? bak ben ne şahaneyim! tavırlarına yatarken amacını aşan dillere düşebilmesi muhtemeldir.
"aha verecek" söylemlerine de maruz kalabilir.entresan bir kişiliktir.
"aha verecek" söylemlerine de maruz kalabilir.entresan bir kişiliktir.
iade-i entry addettendir diyerek başlıyorum ki belki de hiç bir yazara yazmadığım şeyleri yazacağım kendisine...geldiği ilk andan itibaren anaç tavırlarıyla gönlümü taa derinlerden sahiplenmiş yazardır ...laf olsun torba dolsun diye yazmamakta, nickinin de bayanlığının da hakkını vermektedir yazılarıyla.hasta olmuşsunuzdur walide sultan mesaj atar ilk... canınız sıkkındır sanki hissetmiştir hal hatır sorar...sıcacık evinin kapılarını açar kimi entrylerinde.tanımak istersiniz... bir kere anlatmak ona ; "yaşınızın verdiği tüm toylukla hayranlığınızı"...
aşık olduğunuz da ilk ona anlatası gelir insanın "ben sevdim walide sultan! var mıdır bir bildiğin? haydi bana yol göster!..." ya da canınız yandığında koşasınız gelir arkanıza bakmadan onun dingin erdemine doğru...işte bu hatun üzerimde bu etkileri bırakmakta...
tanıyor muyum? hayır!...
aşık olduğunuz da ilk ona anlatası gelir insanın "ben sevdim walide sultan! var mıdır bir bildiğin? haydi bana yol göster!..." ya da canınız yandığında koşasınız gelir arkanıza bakmadan onun dingin erdemine doğru...işte bu hatun üzerimde bu etkileri bırakmakta...
tanıyor muyum? hayır!...
diğer çeşitleri için;
(bkz: eğlenilecek kız)
(bkz: sinemaya gidilecek kız)
(bkz: eli tutulacak kız)
(bkz: saçı çekilecek kız)
(bkz: dizine yatırıp dövülecek kız)
(bkz: bir oyuncak olarak kız)
(bkz: eğlenilecek kız)
(bkz: sinemaya gidilecek kız)
(bkz: eli tutulacak kız)
(bkz: saçı çekilecek kız)
(bkz: dizine yatırıp dövülecek kız)
(bkz: bir oyuncak olarak kız)
+sigaran var mı?
-var.
+tamam.
-ne tamam lan?
+yok bir şey.
-sigaran var mı?
+var.
-iyi.
+hay a.k. yaa.
-sigaran var mı?
+var ulan var!
-iyi yak da içelim.
-var.
+tamam.
-ne tamam lan?
+yok bir şey.
-sigaran var mı?
+var.
-iyi.
+hay a.k. yaa.
-sigaran var mı?
+var ulan var!
-iyi yak da içelim.
canımın içine içine sokasım gelen,günlerdir iki kelamın belini kıramadığımız kardeşimdir kendileri.hayatıma girdiği andan beri o pamuk ellerinin hep üzerimde olduğunu bilmek güven verir.çok seviyorumdur bu zatı....
o anın büyüsüne kapılıp gitmiş arkadaşlardır kendileri.bir arkadaş olarak yapmaları mümkündür.ama konunun değişebileceği durumlar vardır.
(bkz: dost olmak)
(bkz: paylaşmak)
(bkz: dost olmak)
(bkz: paylaşmak)
bir boka benzemeyen ilahlaştırmaya gerek kalmayan genelde tikky sıfatında erkeklerdir.hiç haz almamakla beraber gördüğümde yolumu değiştirme sebebim bile olabilirler...gözler yeşil olsa ne yazar? içinde anlam taşımadıkça!..
boy nedir pos nedir yürekten ala?...
boy nedir pos nedir yürekten ala?...
bakışından,tavrından seni tanıyan adamdır...her halinle karışmışsındır ona...olmak istediğin tek yer; onun gölgesinde ki uykulardır artık...ne yapsan açıklamana gerek kalmamalıdır..tanımalıdır seni; kaşından, gözünden, yüreğinden.bir günün bir gününle bir olmamalıdır o evde.her haline aşık olmayı becerebilecek kadar büyük bir yüreği olmalıdır.pijamalarınlayken yanmalıdır sevdana...en güzel hallerinde kaybolmalıdır..bir tabak yemeği yerken, senin acemiliğinle süslediğin o yemeği senin dudaklarından tadıyor gibi tatmalıdır.aşkının en yüce mabedi yapmalıdır o evi...tanınmadık tek kare halini bırakmamalıdır.sevmelidir işte; hem öyle sevmelidir ki; bu evlilik ölüm gününe kadar sürmelidir...
cezmi ersöz den fena bir eserdir;
ben bir tek sana inanıyorum sevgili. ve sen de bu şehirde yaşıyorsun. bu bana yetiyor. benim bu şehre sonuna dek inanmam için bundan iyi bir neden yok şu an.
dünyanın en yalnız, en karamsar, içimizdeki o büyük ve o kapanmaz boşluklarıyla yaşayan iki insanıydık biz tanıştığımızda. birbirimiz için hem en büyük ödül, hem de en büyük cezaydık.
kimse bizim içimizi görmüyordu. görmedikleri için dışarıda kalıyor ve nefret edip çekip gidiyordu. sonra bize duydukları bu nefreti bir yerde öylesine unutup başkasına gidiyorlardı. sonra bize duydukları bu nefreti hiç olmadık bir yerde unutulmuş bir şekilde buluyor, onu içimizdeki yaraya saplıyorduk. hiç haberleri olmuyordu. bizi hatırladıklarında bizden nefret ettiklerini bile unutmuş oluyorlardı çoğu kez. bizi boşluklarına çekmek istiyorlardı bu kez. bize geriye cam kırıklarını bırakıyorlardı. nefes aldıkça içimize batan cam kırıklarını. oysa nefes almaya tapıyorduk biz; biz ikimiz dünyanın en karamsar yaşama sevdalısıydık. ama nefes aldıkça, o en çok sevdiğimiz şeyi tekrarladıkça içimiz paramparça oluyordu.
en çok bu acı hatırlatıyordu bize yaşadığımızı.
ben bu şehre tapıyorum sevgili. ve birçokları yıkımdan ve yokoluştan bahsedip bu şehirden kaçmayı düşlerken, şimdi en çok sen benziyorsun bu şehre. çünkü bugüne dek karşına çıkanlar senin sadece güzelliğini, o dayanılmaz çekiciliğini, o ulaşılması kolay sandıkları büyünü gördüler. kimse içindeki kanayan yüreğini, o derin, kapanması güç boşluklarını, nefes alırken kalbine, damarlarına batan cam kırıklarını görmedi. içine giremedikleri için senden nefret edip kaçtılar, sonra nefretlerini olmadık bir yerde unutup bir başkasına gittiler.
sen bu unutulmuş nefretleri arayıp bulmak için kimbilir kaç kez kaybolmuştun bu şehirde.
şimdi sen en çok bu şehre benziyorsun sevgili. bir yanın gökyüzünde çılgınca şarkı söylüyor, bir yanın dünyanın en dokunulmaz fahişesi. ama her nefes aldığında içine cam kırıkları batıyor. her nefes aldığında içindeki karanlık biraz daha büyüyor. biraz daha ulaşılmaz, biraz daha uzak oluyorsun. çünkü insanlara yaklaştıkça hep daha uzaklara itildin sen. sarılmak istedikçe onlara, biraz daha boşluğa savruldun.
ama unutma, sen de benim gibi hiç büyümeyen bir çocuksun. tapıyorsun yaşamaya, tapıyorsun nefes almaya. onca acı çekmene rağmen aşka aşiksin sen de bu şehir gibi… benim gibi…
ben bir tek sana inanıyorum sevgili. ve sen de bu şehirde yaşıyorsun. bu bana yetiyor. benim bu şehre sonuna dek inanmam için bundan iyi bir neden yok şu an.
dünyanın en yalnız, en karamsar, içimizdeki o büyük ve o kapanmaz boşluklarıyla yaşayan iki insanıydık biz tanıştığımızda. birbirimiz için hem en büyük ödül, hem de en büyük cezaydık.
kimse bizim içimizi görmüyordu. görmedikleri için dışarıda kalıyor ve nefret edip çekip gidiyordu. sonra bize duydukları bu nefreti bir yerde öylesine unutup başkasına gidiyorlardı. sonra bize duydukları bu nefreti hiç olmadık bir yerde unutulmuş bir şekilde buluyor, onu içimizdeki yaraya saplıyorduk. hiç haberleri olmuyordu. bizi hatırladıklarında bizden nefret ettiklerini bile unutmuş oluyorlardı çoğu kez. bizi boşluklarına çekmek istiyorlardı bu kez. bize geriye cam kırıklarını bırakıyorlardı. nefes aldıkça içimize batan cam kırıklarını. oysa nefes almaya tapıyorduk biz; biz ikimiz dünyanın en karamsar yaşama sevdalısıydık. ama nefes aldıkça, o en çok sevdiğimiz şeyi tekrarladıkça içimiz paramparça oluyordu.
en çok bu acı hatırlatıyordu bize yaşadığımızı.
ben bu şehre tapıyorum sevgili. ve birçokları yıkımdan ve yokoluştan bahsedip bu şehirden kaçmayı düşlerken, şimdi en çok sen benziyorsun bu şehre. çünkü bugüne dek karşına çıkanlar senin sadece güzelliğini, o dayanılmaz çekiciliğini, o ulaşılması kolay sandıkları büyünü gördüler. kimse içindeki kanayan yüreğini, o derin, kapanması güç boşluklarını, nefes alırken kalbine, damarlarına batan cam kırıklarını görmedi. içine giremedikleri için senden nefret edip kaçtılar, sonra nefretlerini olmadık bir yerde unutup bir başkasına gittiler.
sen bu unutulmuş nefretleri arayıp bulmak için kimbilir kaç kez kaybolmuştun bu şehirde.
şimdi sen en çok bu şehre benziyorsun sevgili. bir yanın gökyüzünde çılgınca şarkı söylüyor, bir yanın dünyanın en dokunulmaz fahişesi. ama her nefes aldığında içine cam kırıkları batıyor. her nefes aldığında içindeki karanlık biraz daha büyüyor. biraz daha ulaşılmaz, biraz daha uzak oluyorsun. çünkü insanlara yaklaştıkça hep daha uzaklara itildin sen. sarılmak istedikçe onlara, biraz daha boşluğa savruldun.
ama unutma, sen de benim gibi hiç büyümeyen bir çocuksun. tapıyorsun yaşamaya, tapıyorsun nefes almaya. onca acı çekmene rağmen aşka aşiksin sen de bu şehir gibi… benim gibi…
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?