titreşim kıraşımlı, kendinden çağrışımlı, antiotomatik açılır kapaklı, fm radyolu, kuş beyinli, paklak siyah ve metalik sarı renk versiyonlu samsung cep telefon modelidir kendileri.
(bkz: samsung x210)
matbaanın icat olunmadığı dönemlerde bir eserin çoğaltılması hattatlar sayesinde olurdu. böylelikle her çoğalım farklı bir karakter taşırdı. bir eserin bu şekilde çoğaltılması neticesinde ortaya çıkan eser matbaanın icadından sonra el yazması eser olarak literatüre geçmiştir.
çiçeklerden elde edilen renklerle bazı kimyasalların karıştırılması sonucu elde edilen boyadır. özellikle eski dönemlerde matbaanın icat olunmadığı dönemlerde hattatlar bazı çiçeklerden elde ettikleri boyalarla el yazması eserlerde renkli mürekkep kullanmak için bu yola başvururlardı.
yıllar önce bir ülkenin güçlü,otoriter ve sevilen bir hükümdarı vardır. bu hükümdarın biricik oğlu tahtın tek varisidir. gel gör ki hükümdarın bunca çabalarına rağmen oğlunun hiç mi hiç hükümdar olmak gibi bir niyeti yoktur. ata binmek yerine tarlada çalışmayı yeğler,emretmeyi bilmez ahali gibi davranırdı. hükümdar bir gün ülkenin bilge kişilerini yanına çağırır. gayet ciddi ve sert bir şekilde oğlunu yetiştirecek bir bilge aradığını söyler. bu işe soyunan bilgenin başarısız olmak gibi bir şansı da yoktur. yani ya çocuğu adam edecek, ya da kelle gidecek. herkes bu ağır şartlar karşısında bir bir geri çekilir. en sonlarda kalan birisi hükümdara yönelerek bu işe talip olduğunu söyler. hükümdar şartlarını tekrar hatırlatarak bilgenin tekrar düşünmesini söyler. bilge kendinden emin bir şekilde süre ister. hükümdar durumu kabul eder ve şehzade bilgeye teslim edilir. yıllar sonra bilge,şehzadeyi yeteri kadar eğittiğine karar verir ve şehzadeyi alarak huzura çıkar. tabiki bu eğitimin sonunda bir imtihandan geçirilecektir şehzade… hükümdar çağırır oğlunu huzuruna ve birkaç kelam etmesini emreder. şehzade başlar anlatmaya: bir ok attım gitti göl oldu... kimse bir anlam veremez bu söze. bilge araya girer hemen. hükümdarım der; muhterem şehzadeniz çok detaylara girmeyi sevmez. demek ister ki; bir ok ile o kadar düşman öldürdüm ki kanları göl oldu. hükümdarın yüreğine su serpilir ve gözleri ışıldar. devam eder şehzade; bir ok attım kebap oldu… herkes anlamını arayadursun,bilge araya girer.
-efendiler şehzademiz hikmetli laf etmeyi sever.. bir ok attım kebap oldu, derken şunu anlatmak istedi.. diye başlamış.. herkes kulak kesilmiş vaziyette, lala devam etmiş:
-geçenlerde ava gitmiştik.. şehzadem bir tavşan kovalıyordu.. yayını gerip okunu tavşana attı.. vuramadı ama ok bir kayaya çarptı.. çeliğin taşa sürtmesinden çıkan kıvılcım otları tutuşturdu.. derken koca orman yandı, tabii tavşancık da ateşin içinde kalıp kebap gibi oldu.. söylemek istediği buydu..
açıklamayı dinleyenler eh! demişler.. cinaslı laf söylemek de bu kadar olur.. bravo şehzadeye.. bravo akıllarına.
iltifatlardan cesaret alan şehzade, sofraya şöyle bir baktıktan sonra devam eder bir ok attım aşure oldu. bu kadar saçmalık artık bilgeyi çığırından çıkarır. hükümdarın huzuruna yaklaşır,yere diz çöker. yüce hükümdarım boynum yolunuza fedadır. lakin şu geri zekalıya bir sorar mısınız? ben de merak ediyorum, ok nasıl gidip aşure olmuş der.
bu meselden hareketle bu deyim, saçmalamak ve saçmalamaya anlam kazandırma hakkında kullanılan bir ifadedir.
-efendiler şehzademiz hikmetli laf etmeyi sever.. bir ok attım kebap oldu, derken şunu anlatmak istedi.. diye başlamış.. herkes kulak kesilmiş vaziyette, lala devam etmiş:
-geçenlerde ava gitmiştik.. şehzadem bir tavşan kovalıyordu.. yayını gerip okunu tavşana attı.. vuramadı ama ok bir kayaya çarptı.. çeliğin taşa sürtmesinden çıkan kıvılcım otları tutuşturdu.. derken koca orman yandı, tabii tavşancık da ateşin içinde kalıp kebap gibi oldu.. söylemek istediği buydu..
açıklamayı dinleyenler eh! demişler.. cinaslı laf söylemek de bu kadar olur.. bravo şehzadeye.. bravo akıllarına.
iltifatlardan cesaret alan şehzade, sofraya şöyle bir baktıktan sonra devam eder bir ok attım aşure oldu. bu kadar saçmalık artık bilgeyi çığırından çıkarır. hükümdarın huzuruna yaklaşır,yere diz çöker. yüce hükümdarım boynum yolunuza fedadır. lakin şu geri zekalıya bir sorar mısınız? ben de merak ediyorum, ok nasıl gidip aşure olmuş der.
bu meselden hareketle bu deyim, saçmalamak ve saçmalamaya anlam kazandırma hakkında kullanılan bir ifadedir.
ferrariye lpg taktırıp lastik çekmek
alırken üzerinde yazan yıla dikkat edilerek alınan ve daha çok düğünlerde hediye amaçlı olarak takılan dörtte bir altın hesabına gelen ve ciddi bir piyasası olan altına verilen isimdir.
(bkz: çeyrek altın)
yalnızlığın son halkasıdır ki türk edebiyatının mümtaz şahsiyetlerinin bu eylem içine girdikleri görülmüştür. mektubu yazarken duyulan heyecan onu postaya verirkenki heyecanla aynı olabilir. ama bu adam, kendinden kendine gelecek mektubu beklemenin zevkini hiçbirşeye değişmez.
(bkz: yalnızlık)
(bkz: yalnızlık)
bağlanmak, üye olmak, içine katılmak, azalardan biri olmak, bir çevrenin ferdi olma durumu.
(bkz: müntesib)
üye olan kişi. bağlanan, şartları yerine getiren ve intisab etmiş olan kişi demektir. kelime arapçadan tükçeye geçtiği için müntesip ve intisap etmek diye de yazılıp okunmaktadır.
tiftik keçisinin ince uzun parlak ve yumuşak yünü demektir. bu yünden yapılmış olan için de kelime kullanılır. eğer kelime tiftik tiftik şeklinde söyleniyorsa tarazlanmış, telleri birbirinden ayrılıp kabarmış anlamında kullanılıyor demektir.
dervişlerin başlarına giydikleri yünden veya pamukludan yapılmış bir çeşit takke. tiftikten yapılmış hafif ince külah anlamına da gelmektedir.
bu bir bektaşi tabiridir. kırşehirdeki pir evinin yakınında bulunan bağlara verilen addır. bektaşilikte nasip alan can kalender namıyla ilk önce han bağında daha sonra dede bağında arakiye giyerek hizmet etmek mecburiyetinde idi. bu mecburiyet evli olmayan tarikate vücudunu vakfederek o sayede liyakat gösterebildiği surette babalığa kadar yükselmek isteyenler hakkında olup evli olanlar bundan müstesna tutulurdu. canların bu hizmete girmesine eyvallah kapısına girdi denilirdi. mürit burada hizmet eder feyz alırdı. mevleviler ise bu makama çile evi demektedirler.
vaktiyle belediye tarafından ekmeğin cinsinin tesbiti için yapılan deneme atıştırmaları hakkında kullanılan bir tabirdir. çaşni dilimize farsçadan çeşni olarak geçen lezzet anlamındadır. dolayısı ile bu deyim lezzeti kontrol etmek anlamına gelmektedir.
(bkz: lezzet avcısı)
(bkz: lezzet durakları)
(bkz: lezzet avcısı)
(bkz: lezzet durakları)
imaretin henüz yapılma aşamasına geçilmediği ancak bu mekandan nasiplenmek isteyenlerin kapı önüne dizilişini ifade eden eski bir deyimdir. daha ortada birşey yokken, iş tasarı halindeyken ümitlenenler, durumdan kendine pay çıkarmak isteyenler için kullanılır. öyle ki daha ortada fol yok yumurta yok deyimiyle özdeşliği vardır.
rusların lahanaya verdikleri isimdir ki bu lahanadan yaptıkları yemeğe de kelimenin bir harfini değişerek kapuska demektedirler.
fransızca bir kelime olup halk arasında benzeşme nedeniyle şöför ya da şoför şeklinde kullanılıp dilimize ses olarak geçmiş bir kelimedir. motorlu araç kullanan kişi anlamına gelir.
(bkz: kaptan köprüsü)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?