confessions

mad

- Yazar -

  1. toplam entry 6225
  2. takipçi 1
  3. puan 147383

enstrumantal

mad
entrümantal
aksın, içimde bir nehir gibi
dolanan keder
unuttuğum, unutmaya çalıştığım ne varsa
bende durmasın
içimde öyle çok ki, her gidenden
biriktirdiğim melekler

zaman insafsızlık etmese
kederin oyduğu tarafımı sana getirsem
kalem beni tutmasa, anlatsam sana
siyah, simsiyah bir engerektir zaman
ve kış neler eder insana
nasıl yarım bırakır, ayırır parçalara
sense kışı yaşamadın daha

reddetim bütün kesinlikleri
kalbim bu hayale bir daha inansın diye
siyah... değişmiyor,
siyah hala nehir içimde
ve kalbim anlamıyor
adalet yok, niye?

yıktığım, atladığım, söndürdüğüm
bir yangın yerindeyim
içimde sadece, dediğim gibi
her gidenden biriktirdiğim melekler
kalbimin üstünde bir daha hançer

birhan keskin

aşk

mad
aşk
aniden. birdenbire, beklenmedik olandan...
beklemeyene: dilegelen bir dünya.
vahiy gibi, en çok ona benziyor.
baharın karnını öptüğüm rüya.

o yüzden "ayaklandım", yukarı ağdım.
sana vardığımda ağlamam bundan...

adını andığımda sıcak akıyor bütün nehirler
dünyayı dolduran sözü olduran o.
ve ben ne desem şimdi, benden değiller.
hala soruyor musun bana, aşk ne demek:
o en "bir" ve "tam" olana yürümek.

durup durup geçmesin içinden ağlamak
dur, neden ağlıyorsun ca’nım,
yetmez mi ikimize bir sağanak...

birhan keskin

nihilizm

mad
var olan bütün varlıkları, değerleri ve gerçekleri reddeden bir öğreti.
her türlü gerçek varlığı inkâr eden aşırı bireycilik, hiççilik, yokçuluk.
her türlü siyasi düzeni inkâr eden, toplumun birey üzerinde hiçbir baskısını kabul etmeyen görüş.
(bkz: tdk)

didem madak

mad
1970’te izmer’de doğdu. ilk ve orta öğrenimini izmir’de tamamladı. dokuz eylül üniversitesi hukuk fakültesi’ni bitirdi. genç kuşağın usta kadın şairlerinden. ruhunu ütüsüz ve buruşuk gezdirmeyi sevdiğinden hiçbir zaman yeterince "düzgün insan" olamadı. tezgâhtarlık, sekreterlik, anketörlük gibi işlerde çalıştı. ilk şiirleri sombahar ve ludingirra dergilerinde yayınlandı. bireysel ve toplumsal özgürlük vurgulu şiirlerinde kadının iç dünyasını yansıtıyor. grapon kâğıtları isimli ilk kitabı inkılap kitabevi şiir ödülü’nü aldı

eserleri
grapon kâğıtları (2001)
"ah"lar ağacı (2002)

ödülleri
2000 inkılâp kitabevi şiir ödülü

calikuşunun z raporu

mad
didem madak siiri.

kedi ve kasımpatı kokuyor bütün sokaklar
dilinin dönmediği duaları sayıklıyor
zeyniler köyünde çalıkuşu şimdi artık zaman
yağmur yağıyor durmadan
ağlıyorum kaşarlanmış bir masumiyet olarak
bir çılgının
kedilerin ruhlarımızı okuduğuna inandırmaya çalışan herkesi
bir elimde tabanca
bütün dualarım delik deşik.

başörtülü bir anne olarak bekliyorum ruhumun
şark hizmetinden dönüşünü

mahalle kavgalarına karışmadan
kocaman bir kabakla boğuşuyorum bazen
doğruyor ve kızartıyorum onu
günler külkedisi, akşamları kömür yakıyoruz.
hikâyeme bir hayat yazmak istiyorum
pek inandırıcı olmayan
ruhuma ıhlamur yollamak istiyorum yün eldivenler
hikâyeme bir ölüm yazmak istiyorum
beni masalların ortasında bırakıp giden ruhuma
romantik radyo dinleyen o eski arkadaşıma
son bir kere daha limon ağaçlarından bahsetmek istiyorum
otobüs duraklarında yağmurlar bekliyor beni
yağmurla beraberliğimden doğan
birinci ve yüzbininci hayaletim
ucu ısırılmış bir simidin acısını durmadan
o kadar çok, o kadar çok hissediyorum.
fareler yeraltından fırlatılan havai fişeklerdi
haberler getiriyorlardı, hep kötü haberler
akşamları günahkâr yazar kasalar kadar
z raporları kadar uzun şiirlerim
elinde bir paket çubuk krakerle geçmişim
o eski arkadaşım yıkanmış midesiyle
iskambil kağıtları kusan, zarlar
maça kızı ve pis yedili sayesinde
kaç kere ölümle randevulaştı.
plastik çiçeklerle ziyaretine geldi hayat
semt pazarından alınma hırkasıyla,
ayolu, yanisi bol konuşmalarıyla
her bastığında gıcırdayan tahtalarıyla
öyle çok sevdim, öyle çok sevdim
binlerce kapıcı karısından birinin ismiydi sanki kader.

delirdiğim altyazı şimdi bütün aynalarda
vazgeçtim sonunda hep tura gelen uğur paramdan.
hikâyem ucuz, romanım basmakalıp
pembe kağıtlar aldım
hayatıma bir ölüm yazacağım
bir ölüm, pek de inandırıcı olmayan
yazık hiçbir şair bir çiy tanesi kadar bile sızmadı kâğıda
kayıp şiirlerim gül resimleridir şimdi.

yazık bir son mektup bile bırakmadan gitti
zeyniler köyünde çalıkuşu şimdi artık zaman.

kalbimin en doğuşunda

mad
didem madak siiridir.

aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda
içimde yağmur duasına çıkmış birkaç köy
birkaç köy sular altında
kalbimin doğusu,
her resme güneş çizen bir çocuktu.
gam yükünün kervanları yürürdü dudaklarımda
kavruk ve çatlaktı dudaklarımın toprakları
ölümün ötesinde bir köy vardı
orda, uzakta, kalbimin en doğusunda
şimdi bana yalnızca
dertli türkülere duyduğum karşılıksız aşk kaldı

güzel beyaz bir tay doğururdu her sene hafızam
yorgundu oysa
durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan.

kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
okyanusları mavi olmayan.
benim için hayat,
kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı.
geçmişim acıyor şimdi, yalnız benim değil
benim ülkemin geçmişi de acıyor mesela.
bilirdim oysa ilk badem ağaçları çiçek açar baharda.
bilirdim çiçek satan çingene kızlarını
onlar bütün şimdileri, bütün zamanlara
bir gül parasına satardı.
oğlan kıza bir gül alsa
bilirdim odur en kırmızı zaman.
adına aşka diyorlardı
kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.

kim bir şairi kırsa
şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela
bilirim kim dokunsa şiire
eline bir kıymık saplanacak.
bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman
yorgunum oysa
durmadan kendime bir tunç ayak aramaktan.

aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda
boş salıncaklar gibi gıcırdayarak konuştum karanlıkla
kediler gibi mırıldanarak.
alkolden bir denize bıraktım kalbimi
kırmızı bir sandal gibi
arka sokaklarda sarhoş konuştum karanlıkla
avuçlarımla konuştum
allah büyüktür diyen insanlar gibi.
kedi dili bisküvilerinin bir pastayla konuşması gibi
yumuşak ve kremalı konuştum onunla.
boynumda leylaklar açardı baharda
mor ve pembe konuştum karanlıkla
gece açılıp gündüz kapanan bir parantezdim
sözler vardı içimde işe yaramayan
sözlerle konuştum karanlıkla...
önce söz yoktu kalbimin en doğusunda
sözler...
bir yağlı urgandı acıyı boğmaya yarayan

karınca kumu

mad
didem madak siiri.

işıl’a

yine gittin o karanlık odaya
karanlık uykularına.
sen hep gülerdin oysa, gülüverirdin
bir bakardım eğilmiş su içiyor
gamzelerinden kuşlar.
bir bakardım gözlerinde
güneşli ve sıcak iki hurma.
bir bakardım hayata dikleniyor
diktiğin horoz ibikleri saksılarda.
biriciğim, kardeşim ne oldu sana?

karşıyaka vapurunda alıştı dilim en çok acıya
acı çaylar içer ve bakardım karanlık sulara
bir balığın uykusunu düşlerdim
karanlık sularda kaybettiği rüyaları,
sigaramdan kopup giden iki kıvılcım
merak ederdim ne konuşurlar aralarında?
sen beni hep merak ederdin,
sen beni hep yemeğe beklerdin,
seni sıcacık evimizde bulduğumda
iki kıvılcım buluşmuş gibi olurdu
balığın karanlık uykusuyla.
bir kesmeşeker koymuş gibi olurdun sanki
dilimin ucuna.

berekettir diye hani geçen hıdrellezde
karınca kumu toplayıp getirmiştin
kimse bereketi öyle getirmedi bana
küçük, küçücük bir torbada
az gerçi cüzdanımda hala kağıtlar,
ama bozuklar harmandalı oynuyor,
zil oluyor parmağımın ucunda,
küçücük insanlar şimdi cüzdanıma her bakışımda
neşeli bir ateşin üstünden atlıyor.
kardeşim, biriciğim, kimse yoksulluğu benim için
böyle sevimli kılmadı şimdiye kadar.

kötü rüyalar görürdüm durmadan
bağırırdı bir yaşlı kadın:
‘ mavi alevlerin ortasına,
bu kırmızı elbiseyi giymiş kadın yakışır.’
sanırım birileri beni yakacak
diye tuttururdum sabahları.
ateş iyidir derdin sen, başarıdır,
çok şeyler başaracaksın.
kardeşim, biriciğim sen olmasan,
ablanın kâbuslarını kim hayra yorardı?

yine gülsen, gülüversen,
ben böyle saymazdım
çarşafımdaki kırmızı gülleri o zaman,
sayıyorum, sayıyorum
hiç bitmiyor güller,
sensiz hiç bitmiyor zaman.
çıksan o karanlık uykudan,
kilerde fazla güneşimiz kalmış mı bir baksan.
bütün serotonin geri alım inhibitörleri birleşseler
geri alamazlar çünkü,
hayra yorulmuş bir rüya kadar sevinen hayatı,
geri alamazlar bir avuç karınca kumunun huzurunu

pollyanna ya mektuplar

mad
didem madak siiri.


“aşk mektupları elbette yakılmalı,
geçmiş en soylu yakacaktır.”
(nabokov)

muhabbet kuşumuz öldü
arkasında uçuşan tüyleriyle mavi bir sonbahar bırakarak
biliyorsun ölüm, mavi boş bir kafestir kimi zaman
acıyı hangi dile tercüme etsek şimdi yalan olur pollyanna

uyuyamadığım gecelerin sabahında
gözaltlarımdan mor çocuklar doğardı
mor çocuklarıma ninni söylerdi sabah ezanları
fırtına ters çevrilen şemsiyelere benzerdi
duaya açılan avuçlarım
avuçlarıma kar yağardı
kimi zaman tipi...
kaç kere avuçlarımda mahsur kaldım.
birkaç kış geçti pollyanna
ben hep mahzun kaldım.
kocaman bir kardan adam yaptı içime bir çocuk şair
tuhaf şarkılar mırıldanarak: şiirime kenar süsü olsam ben
bir kenar süsünün gülü olsam ben
sarı deftere tuttuğum bir günlük
aşk olsam ben...

sonra yazları
yaseminlerle sarmaş dolaş bir balkonum oldu
balkon yaseminlerle sevişirdi
rüya hülyayla sevişirdi.
ben o beyaz ve güzel kokan çadırın altında
geceyle sevişirdim.
bir davet gibi otururdum balkonda
bir beyaz örtü gibi sarardım acılarımı başıma
ben sevgilisi çile olan bir gelindim pollyanna
303 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol