confessions

lethe

- Yazar -

  1. toplam entry 85
  2. takipçi 1
  3. puan 7063

kalp kırmak

lethe
sag avuc iciyle kalbin sol kulakcigini, sol avuc iciyle de kalbin sag kulakcigini tutup siddeti gittikce artan bir basinc esliginde kalbi "citt" diye parcalamak.

kalbi -sag ya da sol farketmez- elle kaldirip belli bir yukseklikten yere birakmak.

kalbi nazikce yerinden alip tatli sozlerle avutmak, ona sefkat gostermek, akabinde yine nazikce yere birakip uzerinde tepinmek.

kulak memesi kivamindaki kalbi, bir gece onceden ayazda bekletip sertlesmesini saglamak, olmuyorsa vakumlayip icinde hava-su ne varsa cekmek, bu kadarla yetinmeyip bir ucundan da baska birine tutturup zit yonlerde cekmek. kirilana kadar...


düğüm

lethe
dugum, iki farkli ucu birbirine baglayandir.

iki ucta artik her ne varsa.

bazen gucludur. 49 kiloyu bile(!) kaldirabilir..

..bazen kopar..

siki baglanmamissa yahut uclardan biri zayifsa..kopar.

ayak serçe parmağı

lethe
daha cumlenin yuklemine gelemeden yazdiklarini siliyordu. olmuyordu bir turlu. tami tamina dort saattir su lanet olasi bilgisayarin basindaydi ve henuz tek cumle dahi yazamamisti. ecnebilerin tabiriyle “yasamak icin ne yaparsin?” sorusuna cevabiydi ‘yazmak’. yillardan sonra ikinci defa basina gelen bu yazamama durumunu kabullenemiyordu bir turlu.

“sikmisim girizgahini!” diye sovup masayi tekmelemeye yeltendi. kacin kurasi oldugu belirsiz masa atik davranip ayak serce parmagina, kendisine yoneltilen hiddeti iade etti. kufru “sikmisim girizgahisskktirr!” e evrilirken topallayarak terasa cikti. kendisi kadar ocb de golden virginia’yi ozlemis olmaliydi. sardigi daldan derin bir nefes cekti. kabaca bir hesap yapti. 12 yil olmustu. “vay be!” dedi, “vay be! gulumseyisini gormeden gecen 12 yil!” bir zamanlar ugruna sayfalar dolusu murekkep harcanan gozler, dun tekrar gozlerine bakmisti. bir zamanlar opmeye doyamadigi yanaklar, dun, her gulumseyisinde birer gamze sunmustu etrafina. bir zamanlar yuzunu sefkatle oksayan minik eli, ama, dun sadece elini sikmisti. elleri yine soguktu. ve bakislari yine kederli. ne demisti bir keresinde: “ben istanbul’a cok benzerim sevgilim. onca istiha icinde onca keder…”

bir zamanlar tutkuyla optugu dudaklar, hala ayni cocuksu heyecanla oynuyordu. actigi sergilerden, gittigi sehirlerden bahsetmisti dun. gerek yoktu ki anlatmasina, hepsinden haberdardi. kendisi pek konusamamisti, her bir kelimeyi hafizasina kazimak istercesine dikkatle dinlemisti. ah, nasil ozlemisti, nasil! o da ozlemis miydi? cok sevmis miydi sonra?

5. izmariti kulluge bastirirken karisi seslendi iceriden: “canim ben annemlere gidiyorum.”

ayak serce parmagi cok aciyordu.

cemil

lethe
mecbur kalmadikca hicbir sey yapmadi. zor kararlar veremedi. kolay kararlari da veremedi aslinda. ilk defa sanirim, envai cesit hayvanin nuh’un gemisine dolusurken haberlesmede kullandiklari telefonunu degistirmisti, cunku artik telefon calma yetisini yitirmisti. icinde hic memnun olmadan yasadigi evini degistirmisti, cunku evin arizali su tesisati iki aydir tamir edilememisti. okumaktan biktigi halde masterin ustune bir de doktora yapmisti, cunku baska ne yapilir bilmiyordu. her sabah lanetler ede ede vardigi, gun boyunca kimseyle dogru durust iki kelam etmeden calistigi isinden ayrilmisti, cunku bir yanlis anlasilma sonucu kovulmustu. dag gibi biriken camasirlari camasir makinesine sonunda atmisti, cunku giyecek temiz corabi kalmamisti. bir haftadir spor yapiyordu, cunku arabasi tamirde oldugundan, uc sokak asagidaki annesini ziyarete yuruyerek gidiyordu. iliskilerinin basindan beri yalanlar soyleyen, kendisini uzen, aldatan, aglatan ve bir turlu mutlu edemeyen kiz arkadasindan ayrilmisti, cunku terkedilmisti.
istemediklerine hep mecbur kaldi. 7 yasindayken, begendigi parlak kirmizi topun kiz rengine sahip oldugunu deklare edip, kendisine ‘kiz cemil” mi denmesini istedigini sorup, ha bir de kafasina bir saplak atip bok yesili diger topu aldi babasi, futboldan nefret etti. futboldan nefret ettigi halde cocukluk arkadasi nevzat’a hayir diyemediginden haftada bir hali saha maci yapti. -artik- eski kiz arkadasi seviyor diye bir sikime benzemeyen romantik komedi filmleri izledi. -artik- eski isinde patrona yeterince yalakalik yapamadigindan, yahut kendisine gerekli kivrimlari saglayacak fazladan bir x kromozomuna sahip olmadigindan tum angarya isler ona kaldi. gunahini vermeyecegi adamlara, kadinlara gulumsedi, onlarla arkadas oldu, cunku cok da dikkat cekmeden hayatta kalabilmesi icin uymasi gereken bazi kurallar vardi.
cemil. 35 yasinda. mecbur kalmadikca hicbir sey yapmadi. istemediklerine hep mecbur kaldi.

sarı

lethe
“sabah, gidis saatine karar verme esnekligine sahip oldugum is yerime gec kaldim, baskalari icin dikkat cekici, benim icin sasirtici olmayacak miktarda.
koridorda bei ile karsilastim, her gun oldugu gibi yine tepemden –kapali ayakkabi da giymis olsam- tirnagima suzuldum. “bugun dogru rengi giymissin.” diyerek daha sonra uzerine cok dusunecegim bir diyalogu baslatmis oldu. anneannesinden bei’e kalmis bir gokkusagi hikayesi dinledim. her gune ozgu bir renk varmis, eger dogru rengi giyersen o gun iyi seyler olurmus. yok giymezsen eger, o gun olmamasi gerekenler olurmus.
hayir bugun hic dogru seyler olmuyor. bugun, plastik catal bicakla yemek yemeye calisirken catalin sapinin dibinden kirilmasi gibi, bugun, yasli ve porsumus bir kadinin karsi masada oturan 20’lik genc kizin diri memelerine bakip kendi memelerine ise bakamayip genc kizla goz goze gelmesi gibi, bugun, tek basina supermarkete gidip onune geleni arabaya doldurup cuzdanini evde unuttugunu kasada farketmek gibi, bugun, birini pek cok sevip, biri tarafindan pek cok sevilip, daha da fazla nasil sevebileceginin hesaplarini yaparken o birinin evli oldugunu ogrenmek gibi, bugun, aniden yola cikan sincabi ezmemek icin direksiyonu aksi yone kirip sincabin da o yone kacasi geldigini “paaat!” namli carpma sesinden anlamak gibi, bugun, sevdigi kizin bir adama abi demesi gibi seyler oluyor. dinledim anlattiklarini, bu kadini ve gozlerinde hala parildayan cocuksu isiltiyi seviyorum.
yine de bei, bugun hic dogru seyler olmuyor. ve benim coraplarim bile sari…”

seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli

lethe
işte bir züğürt tesellisiyle daha karşı karşıyayız sayın seyirciler.

aklım, havsalam almıyor, birini uzaktan sevmek nasıl aşkların en güzeli olabilir? ha siz birlikteyken mutlu değilsinizdir, tabiri caizse kedi köpek gibi didişiyorsunuzdur ama birbirinizden uzaktayken değerinizi anlıyorsunuzdur, hah işte o aşkların en güzeli demek değil. sizin ilişkinizde bir yamukluk var demek.
ama sorarsan ki "aşkların en güzeli nedir?", "orda dur!" derim. "ne bileyim kardeşim?!" diye terslerim. "platonik aşk, aşkların en güzeli değildir ama ondan emin gibiyim." diye ortamı yumuşatmaya çalışırım. eğer keyfim yerindeyse, " gel bak şu ilerde hoş bir kafe var, sana kahve ısmarlayayım." deyerekten dikkatini başka noktalara çekmeye çalışırım.
maksat kalpler kırılmasın.

şom ağızlı

lethe
benim çevremde çok var bunlardan. niye varlar? bilmiyorum. ama bildiğim bir şey varsa da ben seçmiyorum onları. onlar beni buluyorlar. neden buluyorlar? bilmiyorum. ama bildiğim bir şey varsa, nerde şom ağızlı var, geliyor benim arkadaşım oluyor. lan manyak mısınız, gidin takılın, gençliğinizin baharındasınız, gezin coşun, için sıçın. yok "ille de senin arkadaşın olucaz.". e iyi peki.
arkadaş olduk, napsak şimdi. hadi istiklale gidelim. "tamam gidelim de son zamanlarda hırsızlık olayları çok artmış, bişey olmasın?" saatler sonra, cüzdan yok. defol git gözüm görmesin seni.

biri yaklaşıyor. arkadaş olmak istiyor, bakışından anlıyorum. şom ağızlı, belli. ağzından anlıyorum herhalde, neresinden anlıcam. oturuyoruz. pek konuşmuyoruz, gerek yok çünkü. ne konuşacağız, yeni tanışmışız, hatta tanımam etmem (hallam ya). çünkü pirensip sahibiyim. sonracıma bu kalkarken diyor ki: "bugünlerde grip salgını var dikkat et kendine." çünkü mevsim kış. iki yıldır hasta olmadığım için kendime güvenim tam. çünkü kendisine çok güvenen bir insanım (kendime güvenirim, yani ben de böyleyim işte). tabi sonradan bir iki güven problemi yaşıyorum, burnumla. akıyor namussuz. everything is something happened ama bu kadar da olmaz kardeşim.

beni de kendilerine benzettiler. iddia ediyorum "ben bugüne kadar hiç saat ertelemedim. kurduğum saatte kalkarım." bu lafı ettiğim gecenin sabahı -zeki olanlarımızın şıp diye farkedeceği üzere, sana zeki değilsin demedim, alınma, ona zeki dedim sadece- kalkamıyorum. hemi de saati ertelemişim. olsun bu da birşey. kendini tanımak.

şom ağızlılığını bulaştırabilen kişilere şom ağızlı denir. hepimiz şom ağızlıyız. olmayanlarımız da bir gün olacak.

suzgec

lethe
çok faydalı bir gereç. yani bence. zaten yazdıklarım benim fikirlerim olduğu için bence dememe gerek yok, evet.
biraz da süzgeçten bahsedelim o zaman. hikaye bu ya, elimizde birden fazla farklı şey var. ama biz bunların bir kısmının elimizde olmasını istemiyoruz. hatta hayatımızdan çıksınlar gitsinler istiyoruz, öyle de bir nefret. secret yapıp bu nefretten kurtulmak en güzeli. ama diyelim ki olmadı. hala ısrarla bazısı kalsın, bazısı gitsin istiyoruz.

çok da fazla kafa karıştırmanın alemi yok. hayatın sırrını süzgeçle çözecek değiliz. makarnadan bahsediyorum, hani şu bizim makarna, dost diye bildiklerimizden. düdükü, burgusu, fiyonku, kelebeki ve tüm diğer italyanca adlarıyla evimizin vazgeçilmezi. işte onun hamur kısmını istiyoruz, hamur kısmı da bizi istiyor ama haşlama suyu bir sevenleri ayıran gibi araya giriyor ya, süzgeç de burda bir hulusi kentmen. kötüyü, içi fesatı hayatımızdan çıkarma hususunda hep yanımızda. iyilerin dostu, kötülerin düşmanı adeta.

yani umarım süzgeçin benim için ne kadar önemli olduğunu anlatabilmişimdir. yani o derece, evet.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol