işığı açık olmayan bir odadan çıkarken alışkanlıktan elini düğmeye götürüp -ne tarafaysa farketmeden- tıklatmak. ve böylece odadan çıkarken lambayı açıp çıkmış olmak.
kara fatma kimdir? için yılmaz özdilin kara fatma isimli 9 eylül 2012 yazısı, buyrun;
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21416957.asp
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21416957.asp
bu şarkının ismi benim için ’we don’t need no education’ dır.
yalnız herkesin sandığının aksine bir olay var o da şu ki, we don’t need no education, eğitime ihtiyacımız yok demek değil. oradaki need kelimesinden sonraki no kelimesi olmasaydı, evet, öyle demek olurdu. ama değil.
orada değişik bir dil kullanmış ve mantalitesi şu ki ’eğitim olmayan eğitime ihtiyacımız yok’. yani eğitime karşı değil adamlar, o zamanki eğitim sistemine karşı. zaten o zamanlar öğretmenlerin öğrencilere filan dayakları meşhurmuş.
yani adam orda ince bir şey yapmış ve ’no’ yu eklemiş. heralde ,sırf o zamanın öğretmenleri kötü diye genel olarak eğitime ihtiyacımız yok demenin saçma yersiz alakasız ve faydasız olacağını düşünmüş olmalılar.
bir nevi sistemi eleştirmek yani...
ben de bu yüzden her seferinde içtenlikle söylerim ki ’we don’t need nooo eeeducation’. çünkü neden? bizim ülkemizde de eğitim eğitim değil ki arkadaş...ve isterse en iyisi olsun, isterse gerçekten iyi eğitimi harbi eğitimi görüyor olayım, yine durum değişmeyecek: eğitim olmayan eğitime karşı olacağım.
yalnız herkesin sandığının aksine bir olay var o da şu ki, we don’t need no education, eğitime ihtiyacımız yok demek değil. oradaki need kelimesinden sonraki no kelimesi olmasaydı, evet, öyle demek olurdu. ama değil.
orada değişik bir dil kullanmış ve mantalitesi şu ki ’eğitim olmayan eğitime ihtiyacımız yok’. yani eğitime karşı değil adamlar, o zamanki eğitim sistemine karşı. zaten o zamanlar öğretmenlerin öğrencilere filan dayakları meşhurmuş.
yani adam orda ince bir şey yapmış ve ’no’ yu eklemiş. heralde ,sırf o zamanın öğretmenleri kötü diye genel olarak eğitime ihtiyacımız yok demenin saçma yersiz alakasız ve faydasız olacağını düşünmüş olmalılar.
bir nevi sistemi eleştirmek yani...
ben de bu yüzden her seferinde içtenlikle söylerim ki ’we don’t need nooo eeeducation’. çünkü neden? bizim ülkemizde de eğitim eğitim değil ki arkadaş...ve isterse en iyisi olsun, isterse gerçekten iyi eğitimi harbi eğitimi görüyor olayım, yine durum değişmeyecek: eğitim olmayan eğitime karşı olacağım.
latinceden gelir. latincesi; dies saturni. yani ingilizce çevirisi day of saturn(satürnün günü). satürn de jüpiterin babası(father of jupiter). jüpiter kim? jüpiter de tanrıların kralı(king of the gods).
naber mesajına dafuq diye cevap vermek. bundan alasını görmedim ben.
bu sebeptendir ki kadınlardan ziyade erkekler cüzdanı pantolonlarının arka cebine koyarlar. isabet olmuş çünkü, zaten kalçalı kadınlar, bir de bunu yapsa çok kötü görüntü oluşurdu.
fakat ne yazık ki bazı popo kısmı kadınlardan geri kalmayan erkekler var..ve hayır diyorum aman diyorum, yapmayın bunu koymayın o cüzdanı arka cebinize.
fakat ne yazık ki bazı popo kısmı kadınlardan geri kalmayan erkekler var..ve hayır diyorum aman diyorum, yapmayın bunu koymayın o cüzdanı arka cebinize.
böyle bir şey deneyimlememek için sonunun kötü bittiğini bildiğim kitapları bitirmem. okurken müsait bir yerde bırakırım şöyle ortalarda filan..
e durduk yere niye üzüliyim ama dimi..
e durduk yere niye üzüliyim ama dimi..
sen hiç google ı unuttun mu arkadaş?
olaylar işte şöyle başladı;
chrome denen internet tarayıcısı benim internet bağlantımın sürekli kopmasına neden oluyordu. ben de mecburen krom çağından taş devrine geri dönerek windows internet explorer kullanmaya başladım. lakin her ne halt sebebiyle böyle olduysa, salağın beynine yerleşmiş salak bir arama motoru var (devredışı bırakamadığım) ve zaten çok yavaş çalıştığı için google.com a girmez giremez oldum (*olmuşum, daha yeni farkediyorum).
ve dün, etiler starbucksta bir şarkı çaldı. şarkıyı biliyordum ama ismini hayırlayamadım. bu şarkı meselesinden önce de aklıma takılan bazı şeyler olmuştu, şimdi farkediyorum ki neden google dan bakmadıım!!?!.
ben google ın varlığını unutup bildiğin taş devrinde yaşamışım kaç gündür, bilginin sadece kitaplardan ve kişilerden öğrenilebileceğini sanmış beynim.
şarkının hatırladığım sözlerini google a yazdım ve direk çıktı.
mutlu son
(merak edenlere, şarkı coldplay-clocks tu(muş).)
olaylar işte şöyle başladı;
chrome denen internet tarayıcısı benim internet bağlantımın sürekli kopmasına neden oluyordu. ben de mecburen krom çağından taş devrine geri dönerek windows internet explorer kullanmaya başladım. lakin her ne halt sebebiyle böyle olduysa, salağın beynine yerleşmiş salak bir arama motoru var (devredışı bırakamadığım) ve zaten çok yavaş çalıştığı için google.com a girmez giremez oldum (*olmuşum, daha yeni farkediyorum).
ve dün, etiler starbucksta bir şarkı çaldı. şarkıyı biliyordum ama ismini hayırlayamadım. bu şarkı meselesinden önce de aklıma takılan bazı şeyler olmuştu, şimdi farkediyorum ki neden google dan bakmadıım!!?!.
ben google ın varlığını unutup bildiğin taş devrinde yaşamışım kaç gündür, bilginin sadece kitaplardan ve kişilerden öğrenilebileceğini sanmış beynim.
şarkının hatırladığım sözlerini google a yazdım ve direk çıktı.
mutlu son
(merak edenlere, şarkı coldplay-clocks tu(muş).)
lazımlık başlığını lazımsızlık olarak okumama sebep olmuş eylemdir.
hayır bir de, lazımsızlık diye okuyunca lazımsızlık ne lan, hazımsızlıktır o, dedim. salak görmez uydurur durumuna düştüm.
hayır bir de, lazımsızlık diye okuyunca lazımsızlık ne lan, hazımsızlıktır o, dedim. salak görmez uydurur durumuna düştüm.
göz yamulmalarıdır. göz yamulur, insan salaklaşır. görmez, gördüğünü sanır. ama kelimeyi başka bir tarafından okuyordur.
böyle kişilerden hemen hemen yüzde doksanı da duyma konusunda sağır duymaz uydurur kategorisindedir. ve ne hikmetse bu kişilerin doğru duyamadıkları şeyler kendi algılarınca hep fesat şeylerdir ve bu nasılsa salak görmez uydururlar da öyledir. bir kelimeyi yanlış okudularsa garanti ya fesat ya da sapık bir şey olarak çevirmiştir beyinleri o kelimeyi, istisnalar hariç.
not:efendim, belirtmek isterim ki ben gözlerinde bozukluk olanlardan bahsetmiyorum.
evet, aynı zamanda sadece okuduğumuz şeylerde değil gerek gerçek hayatta gerek resim veya fotoğraflarda bazı göz yamulmaları yaşarız. göz yanılması da denebilir, ama işte o arada ince bir fark var. işte bazı farklı yönlere çekilebilecek görüntüler de (bizim gözümüzden çekiliyor farklı yöne tabi ki) bizleri salak görmez uydurur durumuna düşürmektedir.
böyle kişilerden hemen hemen yüzde doksanı da duyma konusunda sağır duymaz uydurur kategorisindedir. ve ne hikmetse bu kişilerin doğru duyamadıkları şeyler kendi algılarınca hep fesat şeylerdir ve bu nasılsa salak görmez uydururlar da öyledir. bir kelimeyi yanlış okudularsa garanti ya fesat ya da sapık bir şey olarak çevirmiştir beyinleri o kelimeyi, istisnalar hariç.
not:efendim, belirtmek isterim ki ben gözlerinde bozukluk olanlardan bahsetmiyorum.
evet, aynı zamanda sadece okuduğumuz şeylerde değil gerek gerçek hayatta gerek resim veya fotoğraflarda bazı göz yamulmaları yaşarız. göz yanılması da denebilir, ama işte o arada ince bir fark var. işte bazı farklı yönlere çekilebilecek görüntüler de (bizim gözümüzden çekiliyor farklı yöne tabi ki) bizleri salak görmez uydurur durumuna düşürmektedir.
(bkz: salak görmez uydurur)
boğaziçi üniversitesi güney kampüste bir binanın ismi.
bina ve derslik kısaltmaları kısmında nbb/nbz olarak geçer.
bina ve derslik kısaltmaları kısmında nbb/nbz olarak geçer.
kendisiyle bizzat tanışmadım lakin kendisinin baya bir okulu vardır.
1-boğaziçi üniversitesinde natuk birkan binası var.
2-sarıyerde ilköğretim okulu var.
3-beşiktaşta natuk birkan pratik kız sanat okulu var.
bir de doktormuş kendisi. belli ki, boğaziçindeki binaya ismi verildikten sora doktor olmuş. ya da belki de 3ü de farklı kişidir, kim bilir.
belki de boğaziçinde zamanla doktor lakabı silinmiştir binanın isminden.
bilinmez.
sonuç olarak bayağı hayırsever biri olsa gerek.
1-boğaziçi üniversitesinde natuk birkan binası var.
2-sarıyerde ilköğretim okulu var.
3-beşiktaşta natuk birkan pratik kız sanat okulu var.
bir de doktormuş kendisi. belli ki, boğaziçindeki binaya ismi verildikten sora doktor olmuş. ya da belki de 3ü de farklı kişidir, kim bilir.
belki de boğaziçinde zamanla doktor lakabı silinmiştir binanın isminden.
bilinmez.
sonuç olarak bayağı hayırsever biri olsa gerek.
soğan çorbasının fransız mutfağında olmasının ve adının french onion soup olmasının tek sebebi soğanların fransız usülü kesiliyor olmasıdır.
(bkz: french fries) da aynı şekilde örneğin, patatesleri fransız usülü kesiyormuşuzz..
(bkz: french fries) da aynı şekilde örneğin, patatesleri fransız usülü kesiyormuşuzz..
(bkz: soğan çorbası)
(bkz: 31 mart olayı)
sayesinde hiç bir yer bilmem gerekmiyor. istediğim yere 40 yıllık mekanımmış gibi gidebiliyorum- şap diye buluyorum. tabi kendi yöntemlerimle, google maps e yolu tarif et desem karıştırır her şeyi, hiç gerek yok.
resmin bütününe bakarsanız çok yanıltıcıdır. yani cümle yazarsanız garanti yanlış çevirir. ama kelime anlamlarına bakmak için kullanırsanız candır. zira ne kadar eş anlamı filan varsa da gösteriyor. (en azından ingilizce-türkçe /türkçe-ingilizce için böyle. e yani mesela norveççeden ingilizceye çevirirsen de cümlede yanlışlık olur, oluyor. çünkü gramer farkı var google bu olayı tam çözebilmiş değil.)
hristiyan çevresince kullanılan deyimdir. (isteyen hristiyan olmayan kişi de kullanabilir tabi, kim tutar seni, ben kullanıyorum)
şöyle ki, hristiyan ailelerin çocuğu öğrencilerin bir derste bir şeyi çok iyi çalışıp ezberlediklerini anlatmak için, ya da herhangi bir konuyu ayrıntılarıyla birlikte çok iyi bildiklerini belirtmek için, holy bible ım gibi ezbere bilirim der.
ha holy bible ı ezbere mi biliyolar, hayır. bildiklerini de iddia etmiyorlar zaten. deyim işte bu da böyle bi söylev.
şöyle ki, hristiyan ailelerin çocuğu öğrencilerin bir derste bir şeyi çok iyi çalışıp ezberlediklerini anlatmak için, ya da herhangi bir konuyu ayrıntılarıyla birlikte çok iyi bildiklerini belirtmek için, holy bible ım gibi ezbere bilirim der.
ha holy bible ı ezbere mi biliyolar, hayır. bildiklerini de iddia etmiyorlar zaten. deyim işte bu da böyle bi söylev.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?