(bkz: benim icin her yon paris)
ama biraz cabuk ol,diye devam eder.
bazilari raki balikla icilmez,raki hic bir seyle icilmez,raki asildir der.bazilari da yandas gibi dusunur raki-baligi.
aa bak at sinegi.
tutkuyla bagimlilik,onu ilahlastirmak,yasama nedeni haline getirmek,tapinmak.askin zarar verici hali.damage filmindeki jeremy ironsun aski.
canbazdir asli.canini tehlikeye atan manasinda.
her alismak sevme olsaydi keske,keske sevmeden bir sehirde yasamak kolay olsaydi,keske ankara bu kadar soguk olmasaydi.
hepimiz aslinda yalnizligimizi kirmak icin birbirimize muhtaciz.ama ihtiyacimiz var demek daha yumusak geliyor insana.
bir tane de eskisehirde var.
filmin gectigi kopru paristeki seine nehri ustundeki seine neuf koprusudur.ustunde sarhoslar,evsizlerin sahiplendigi,ustunde yasadigi banklar varmis.bizdeki sarapcilar misali.
yeni yilda icilen kopekoldurenlerin her zamanki etkisini o gun de gostermesi.kopekolduren yilbasi dinlemez.
yilbasinda tek basina icen,keyfi bozuk,bebek yuzlu yazar.
?öyle bir film:basrollerde ‘tutkunun sairleri’ juliette binoche ve
jeremy irons. jeremy irons elli yasinda bir doktor ve
de baskan yardimcisi, film ve kitap onun anna barton’a
karsi duydugu erotik ve de bence oldukca duygusal
saplantisi uzerine;guzel, zarif bir karisi var; bayan
ingrid. tam bir ingiliz hanimefendi sikiciligi da
buradan geliyordur herhalde…ve ana barton yani
juliette
binoshe;tutkulu,gizemli,melankolik,kederli,sakin ve
sessiz,guclu ama alcakgonullu ve de yalniz;zerafeti ve
dogalligi,soguklugu ve sicacik tutkuyu ,sertligi ve
yumusakligi bir arada bu kadar iyi tasiyabilen biri
daha yoktur hayatta. miranda richardson ve rupert
graves’in oynadigi, muzikleri zbigniew preisner
tarafindan bestelenmis olan 1992 yapimi film. irons
politikacidir, oglunun nisanlisiyla bir iliskisi olur,
olaylar gelisir. film onlarin sebep ve bir aileyi ve
cevresini sarsabilen plansizca yasanan olaylar
zinciri. bir aile ne kadar kolay ve bilincsizce
yikilabilir ki? ‘romanla film uyumsuzlugunun kanimca
orneklerinden biridir damage…film basli basin ele
alinirsa sorun yok, zira romanla karsilastirildigi
taktirde romanda josephin hart’in vermek istedigi
tutkunun yogunlugu ve yikiciligi, bireysel
derinliklere yolculuk, karanlik dehlizlerde kaybolmak
gibi detayda onem kazanan konular daha dogrusu
kameranin goruntuleyemeyecegi fakat kalemin yaziya
dokebilecegi durumlar filmde eksik kaliyor…bu pek
tabii filmi izleyip efsanelerin efsanesi jeremy
irons’in bir bakisini, bir dokunusunu gormemize engel
degil, once film izlenip sonra kitap okunursa ve okuma
suresi gittikce uzatilirsa roman okurken kurulan
dunyada irons’la tutku dolu gunler gecirebilirsiniz
pek tabii…beyler icin de juliette hanim var, kosede
bekliyor…’ (http//sozluk.sourtimes.org/damage)
basrollerde ‘tutkunun sairleri’ juliette binoche ve
jeremy irons. jeremy irons elli yasinda bir doktor ve
de baskan yardimcisi, film ve kitap onun anna barton’a
karsi duydugu erotik ve de bence oldukca duygusal
saplantisi uzerine;guzel, zarif bir karisi var; bayan
ingrid. tam bir ingiliz hanimefendisiikiciligi da
buradan geliyordur herhalde…ve ana barton yani
juliette
binoshe;tutkulu,gizemli,melankolik,kederli,sakin ve
sessiz,guclu ama alcakgonullu ve de yalniz;zerafeti ve
dogalligi,soguklugu ve sicacik tutkuyu ,sertligi ve
yumusakligi bir arada bu kadar iyi tasiyabilen biri
daha yoktur hayatta. miranda richardson ve rupert
graves’in oynadigi, muzikleri zbigniew preisner
tarafindan bestelenmis olan 1992 yapimi film. irons
politikacidir, oglunun nisanlisiyla bir iliskisi olur,
olaylar gelisir. film onlarin sebep ve bir aileyi ve
cevresini sarsabilen plansizca yasanan olaylar
zinciri. bir aile ne kadar kolay ve bilincsizce
yikilabilir ki? ‘romanla film uyumsuzlugunun kanimca
orneklerinden biridir damage…film basli basin ele
alinirsa sorun yok, zira romanla karsilastirildigi
taktirde romanda josephin hart’in vermek istedigi
tutkunun yogunlugu ve yikiciligi, bireysel
derinliklere yolculuk, karanlik dehlizlerde kaybolmak
gibi detayda onem kazanan konular daha dogrusu
kameranin goruntuleyemeyecegi fakat kalemin yaziya
dokebilecegi durumlar filmde eksik kaliyor…bu pek
tabii filmi izleyip efsanelerin efsanesi jeremy
irons’in bir bakisini, bir dokunusunu gormemize engel
degil, once film izlenip sonra kitap okunursa ve okuma
suresi gittikce uzatilirsa roman okurken kurulan
dunyada irons’la tutku dolu gunler gecirebilirsiniz
pek tabii…beyler icin de juliette hanim var, kosede
bekliyor…’ (http//sozluk.sourtimes.org/damage)
duzen ve onun dayanilmaz sikiciligi,gunluk hayat ve
tehlikeli tutkular,ask ve onun mide kramplari…sebep
cok fakat bir o kadar da umulmadik. kim tarafindan
beklenmedik diye sorulabilir.sadece bayan ingrid,
martyn,edward icin mi beklenmedik sonuclar bunlar?ama
askin asil kahramanlari acisindan dusunursek hem
bilinen hem de kacinilan, tehlikeli oldugu kadar
iliskinin cekiciligini arttiran
son:rezalet,darbe,ahlaksizlik! duzene aykirilik degil
midir zaten askta bizi kendine ceken?
tehlikeli sokaklar, gece ve bas donmesini hatirlatti
bana hep ask ve askin atlasi ‘damage’. seytan
gizemdedir, asktadir seytan! o vahsi orman: butun
tehlikeler orada ama icine girmek icin deliriyorsun.
sevisirken aglamak: bir erkek icin ne zordur;
kadinlarsa gulerler hep…anna da guluyordu. jeremy’i
askta hakimiyetine alan kadin, cinsellikte de hep
ustun, kendini tutabilen, ona karsi daha dayanikli ve
guclu tarafti hep.
sizleri neye iter bir film ve bir kitap; ben
‘damage’ten sonra eski asklarimi aramaya ciktim: o
tehlikeli sokaklara…
freud’un savundugu gibi benligimizin ve
bilincaltimizin en onemli gercegi saldirganlik ve
cinsellik; bu siradan hayatin en gercek duygusu ask!
teslimiyet nedir? ‘bu uzun sure onu bulmak icin
iskenceler altinda kivranan, bundan dolayi yorgun
dusen ve nihayet onu bulan bir hastanin en rahat
durumudur’ (nietzche, tan kizilligi.)hastalikli
duygular…jeremy’nin teslimiyeti anna’yi kendine ait
hissetmesi, oyle istemesiyle, onu siradan hayatinin
icine sokmak istemesiyle basliyor: iste tehlike
canlari! ele avuca sigdirmaya calismak, o kaygan
baligi: anna’yi ve askini. bu zaten hep zor olan ama
pervasizca da istenen seydir: zaten elinde olani daha
fazla sahiplenme durtusu.
‘dunyadan elini etegini cekmek cok kisa bir zaman
alir.
kendime ait bir hayati yakalayana kadar seyahat ettim.
bizi gercekten biz yapan dusunmenin de otesinde bir
sey. aska kendimizi veririz cunku o bize bilinmeyenin
ne oldugu hakkinda bir duygu verir. baska hicbir sey
onemli
degildir. sonuclar da oyle …
onu sadece bir kez daha gordum-tesadufen gordum-bir
havaalaninda ucak degistirirken. o beni gormedi.
peter’la beraberdi. kucaginda bir cocuk vardi.
…baska insanlardan hicbir farki
yoktu.................’
bunlar jeremy’nin ve filmin bitis cumleleriydi ve bir
romansin. kitap ise soyle bitiyor: “bedenimin budala
kurgusunun bitmesinden yillar once oldugum su sirada
kendi kendime ve holdeki o sessiz yuzlere; ‘hic
degilse simdi gercegin ne oldugunu kesinlikle
ogrendim’, diye fisildiyorum”
kuskusu olanlariniza soyluyorum: bu bir ask oykusudur.
sona ermistir.
baskalari benden sansli olabilirler.
onlara iyilikler diliyorum…’
filmin sonunda isini, evliligini, askini ve duzenini
kaybetmis milletvekili, hayatini adadigi aska: anna’ya
havaalaninda rastliyordu ama hic de oyle kitaptaki
gibi mahvolmuyordu, ayilip bayilmiyordu. ama mide
kramplari hic de eksik sayilmazdi…siradan birini ya da
hatirlayamadigi ve su an kabuk baglayan yaralarin
sorumlusunu gorur gibiydi…bu onun ifadesine sakinlik
olarak yansiyordu, hic saskinlik ifadesi yoktu. sonra
onu kohne evinde bitkin bir halde goruyoruz. bir kadeh
sarap alip eline koltuguna gomuyor kendini. sonra
duvardaki resme bakiyor eski milletvekili, eski asik,
eski baba ; oglunun burosundan aldigi fotograf: anna,
martin ve de o, nisandan sonra. yuzunde gulucukler
beliriyor ama sakin ve biraz da donuk,
manik-depresifler gibi…onu sevgilisinin hayaliyle bas
basa birakip, dalip gidiyoruz…evin bulundugu yer sanki
onlarin gizlice bulusup kacamak yaptigi paris’teki
sokak araligina benziyor…film noktayi koymuyor, her
ask gibi! ben onun yerine koyuyorum:
• • •
hepimiz biraz sevgi arsiziyiz
hepimiz biraz suclu
hepimiz her zaman yalniziz…
__________________
jeremy irons. jeremy irons elli yasinda bir doktor ve
de baskan yardimcisi, film ve kitap onun anna barton’a
karsi duydugu erotik ve de bence oldukca duygusal
saplantisi uzerine;guzel, zarif bir karisi var; bayan
ingrid. tam bir ingiliz hanimefendi sikiciligi da
buradan geliyordur herhalde…ve ana barton yani
juliette
binoshe;tutkulu,gizemli,melankolik,kederli,sakin ve
sessiz,guclu ama alcakgonullu ve de yalniz;zerafeti ve
dogalligi,soguklugu ve sicacik tutkuyu ,sertligi ve
yumusakligi bir arada bu kadar iyi tasiyabilen biri
daha yoktur hayatta. miranda richardson ve rupert
graves’in oynadigi, muzikleri zbigniew preisner
tarafindan bestelenmis olan 1992 yapimi film. irons
politikacidir, oglunun nisanlisiyla bir iliskisi olur,
olaylar gelisir. film onlarin sebep ve bir aileyi ve
cevresini sarsabilen plansizca yasanan olaylar
zinciri. bir aile ne kadar kolay ve bilincsizce
yikilabilir ki? ‘romanla film uyumsuzlugunun kanimca
orneklerinden biridir damage…film basli basin ele
alinirsa sorun yok, zira romanla karsilastirildigi
taktirde romanda josephin hart’in vermek istedigi
tutkunun yogunlugu ve yikiciligi, bireysel
derinliklere yolculuk, karanlik dehlizlerde kaybolmak
gibi detayda onem kazanan konular daha dogrusu
kameranin goruntuleyemeyecegi fakat kalemin yaziya
dokebilecegi durumlar filmde eksik kaliyor…bu pek
tabii filmi izleyip efsanelerin efsanesi jeremy
irons’in bir bakisini, bir dokunusunu gormemize engel
degil, once film izlenip sonra kitap okunursa ve okuma
suresi gittikce uzatilirsa roman okurken kurulan
dunyada irons’la tutku dolu gunler gecirebilirsiniz
pek tabii…beyler icin de juliette hanim var, kosede
bekliyor…’ (http//sozluk.sourtimes.org/damage)
basrollerde ‘tutkunun sairleri’ juliette binoche ve
jeremy irons. jeremy irons elli yasinda bir doktor ve
de baskan yardimcisi, film ve kitap onun anna barton’a
karsi duydugu erotik ve de bence oldukca duygusal
saplantisi uzerine;guzel, zarif bir karisi var; bayan
ingrid. tam bir ingiliz hanimefendisiikiciligi da
buradan geliyordur herhalde…ve ana barton yani
juliette
binoshe;tutkulu,gizemli,melankolik,kederli,sakin ve
sessiz,guclu ama alcakgonullu ve de yalniz;zerafeti ve
dogalligi,soguklugu ve sicacik tutkuyu ,sertligi ve
yumusakligi bir arada bu kadar iyi tasiyabilen biri
daha yoktur hayatta. miranda richardson ve rupert
graves’in oynadigi, muzikleri zbigniew preisner
tarafindan bestelenmis olan 1992 yapimi film. irons
politikacidir, oglunun nisanlisiyla bir iliskisi olur,
olaylar gelisir. film onlarin sebep ve bir aileyi ve
cevresini sarsabilen plansizca yasanan olaylar
zinciri. bir aile ne kadar kolay ve bilincsizce
yikilabilir ki? ‘romanla film uyumsuzlugunun kanimca
orneklerinden biridir damage…film basli basin ele
alinirsa sorun yok, zira romanla karsilastirildigi
taktirde romanda josephin hart’in vermek istedigi
tutkunun yogunlugu ve yikiciligi, bireysel
derinliklere yolculuk, karanlik dehlizlerde kaybolmak
gibi detayda onem kazanan konular daha dogrusu
kameranin goruntuleyemeyecegi fakat kalemin yaziya
dokebilecegi durumlar filmde eksik kaliyor…bu pek
tabii filmi izleyip efsanelerin efsanesi jeremy
irons’in bir bakisini, bir dokunusunu gormemize engel
degil, once film izlenip sonra kitap okunursa ve okuma
suresi gittikce uzatilirsa roman okurken kurulan
dunyada irons’la tutku dolu gunler gecirebilirsiniz
pek tabii…beyler icin de juliette hanim var, kosede
bekliyor…’ (http//sozluk.sourtimes.org/damage)
duzen ve onun dayanilmaz sikiciligi,gunluk hayat ve
tehlikeli tutkular,ask ve onun mide kramplari…sebep
cok fakat bir o kadar da umulmadik. kim tarafindan
beklenmedik diye sorulabilir.sadece bayan ingrid,
martyn,edward icin mi beklenmedik sonuclar bunlar?ama
askin asil kahramanlari acisindan dusunursek hem
bilinen hem de kacinilan, tehlikeli oldugu kadar
iliskinin cekiciligini arttiran
son:rezalet,darbe,ahlaksizlik! duzene aykirilik degil
midir zaten askta bizi kendine ceken?
tehlikeli sokaklar, gece ve bas donmesini hatirlatti
bana hep ask ve askin atlasi ‘damage’. seytan
gizemdedir, asktadir seytan! o vahsi orman: butun
tehlikeler orada ama icine girmek icin deliriyorsun.
sevisirken aglamak: bir erkek icin ne zordur;
kadinlarsa gulerler hep…anna da guluyordu. jeremy’i
askta hakimiyetine alan kadin, cinsellikte de hep
ustun, kendini tutabilen, ona karsi daha dayanikli ve
guclu tarafti hep.
sizleri neye iter bir film ve bir kitap; ben
‘damage’ten sonra eski asklarimi aramaya ciktim: o
tehlikeli sokaklara…
freud’un savundugu gibi benligimizin ve
bilincaltimizin en onemli gercegi saldirganlik ve
cinsellik; bu siradan hayatin en gercek duygusu ask!
teslimiyet nedir? ‘bu uzun sure onu bulmak icin
iskenceler altinda kivranan, bundan dolayi yorgun
dusen ve nihayet onu bulan bir hastanin en rahat
durumudur’ (nietzche, tan kizilligi.)hastalikli
duygular…jeremy’nin teslimiyeti anna’yi kendine ait
hissetmesi, oyle istemesiyle, onu siradan hayatinin
icine sokmak istemesiyle basliyor: iste tehlike
canlari! ele avuca sigdirmaya calismak, o kaygan
baligi: anna’yi ve askini. bu zaten hep zor olan ama
pervasizca da istenen seydir: zaten elinde olani daha
fazla sahiplenme durtusu.
‘dunyadan elini etegini cekmek cok kisa bir zaman
alir.
kendime ait bir hayati yakalayana kadar seyahat ettim.
bizi gercekten biz yapan dusunmenin de otesinde bir
sey. aska kendimizi veririz cunku o bize bilinmeyenin
ne oldugu hakkinda bir duygu verir. baska hicbir sey
onemli
degildir. sonuclar da oyle …
onu sadece bir kez daha gordum-tesadufen gordum-bir
havaalaninda ucak degistirirken. o beni gormedi.
peter’la beraberdi. kucaginda bir cocuk vardi.
…baska insanlardan hicbir farki
yoktu.................’
bunlar jeremy’nin ve filmin bitis cumleleriydi ve bir
romansin. kitap ise soyle bitiyor: “bedenimin budala
kurgusunun bitmesinden yillar once oldugum su sirada
kendi kendime ve holdeki o sessiz yuzlere; ‘hic
degilse simdi gercegin ne oldugunu kesinlikle
ogrendim’, diye fisildiyorum”
kuskusu olanlariniza soyluyorum: bu bir ask oykusudur.
sona ermistir.
baskalari benden sansli olabilirler.
onlara iyilikler diliyorum…’
filmin sonunda isini, evliligini, askini ve duzenini
kaybetmis milletvekili, hayatini adadigi aska: anna’ya
havaalaninda rastliyordu ama hic de oyle kitaptaki
gibi mahvolmuyordu, ayilip bayilmiyordu. ama mide
kramplari hic de eksik sayilmazdi…siradan birini ya da
hatirlayamadigi ve su an kabuk baglayan yaralarin
sorumlusunu gorur gibiydi…bu onun ifadesine sakinlik
olarak yansiyordu, hic saskinlik ifadesi yoktu. sonra
onu kohne evinde bitkin bir halde goruyoruz. bir kadeh
sarap alip eline koltuguna gomuyor kendini. sonra
duvardaki resme bakiyor eski milletvekili, eski asik,
eski baba ; oglunun burosundan aldigi fotograf: anna,
martin ve de o, nisandan sonra. yuzunde gulucukler
beliriyor ama sakin ve biraz da donuk,
manik-depresifler gibi…onu sevgilisinin hayaliyle bas
basa birakip, dalip gidiyoruz…evin bulundugu yer sanki
onlarin gizlice bulusup kacamak yaptigi paris’teki
sokak araligina benziyor…film noktayi koymuyor, her
ask gibi! ben onun yerine koyuyorum:
• • •
hepimiz biraz sevgi arsiziyiz
hepimiz biraz suclu
hepimiz her zaman yalniziz…
__________________
masum ama vahsi aktrist.bir de balyk burcuymu?.varolmanyn dayanylmaz hafifli?i,damage ve köprü üstü a?yklarynda mükemmeldi.
ayni sehirde olsa ne olmasa ne,sevmedikten,gorusmedikten,aranmadiktan sonra.
konusu donus yoku animsatan film.
annenin bebisinden ayrilmasi kadar beter.depresyon yollarinda baslayan kosunun en zor zamani.
muhakkak yapmayi istedigim hayata nese,surpriz getiren ama buyuyunce,keyfim istemeyince,sorumlulugum artinca firlatip futbol topu gibi atma sansim olmadigindan korkup erteledigim sey.
yilbasini nette gecirenlere hediye.
arkadasim dj’di bir ara.biz bir dostumla neredeyse masa ustunde gobek atacak kadar keyifliydik.nostaljik parcalar,pikap calar.cilli bom falan.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?