oraya geldim -
oradan gittim:
öylesine yakındık ki.
dalından kopardığım yeşil elmanın
iki yarısı değil
hepsini yediğin kendisi gibi.
içinden geçtiğimiz kokulu karanlığı
delip geçen parlak ışığım gibi.
koyu yeşillikler içindeki evin
gözümüze çarpıveren
sarı sıcak penceresi gibi.
ayaklarımızın altında kıpırdanan
serin denizin parıltıları gibi.
öylesine yakınız ki
oraya geldim -
orada olacağım.
yorgun musun?
yattın mı?
uyu -
düşünme beni.
max frischin 1957 yılına ait en önemli eserlerinden bir tanesidir. roman zamanının keskin bir dille eleştirisidir. kendi doğasına yabancılaşmış zamane teknoloji insanının ironik ve şaşırtıcı yaşamı hakkındadır.
walter faber adındaki ana kahraman 50 yaşında bir mühendistir. kendisi duygularla ilgili olan herşeyi reddeden ve gözle görülebilen dışsal somut gerçekleri kısa ve birbirine benzeyen cümle yapılarıyla okuyucuya aktaran, kendisine teknik dünya görüsünü benimsemiş ve bu dünya görüşünün sembolik olarak karşılık bulduğu "amerika yaşam tarzı" ya da "american way of life" ı örnek almış bir bireydir.
kitapta temel olarak iki dünya görüşü iki ana karakterde temsil edilmiştir. biri romanın anlatıcısı "mühendis" walter faber ya da hannanın onu adlandırdığı haliyle " homo faber" ( türkçeye en basit haliyle "teknik insan" olarak çevrilebilir), bir diğeriyse "sanat tarihçi" walter faberin eski sevgilisi hanna landsberg, ya da walterın onu adlandırdığı gibi "sanat perisi".
romanda zamane insanının durumu sorgulanmıştır. teknik ilerlemeler bütün alışılageldik ve sevilen değerlerin yerini almaya başlamıştır. sorgulama alanıysa zıt kavramlar üzerinde yoğunlaştırılmıştır: "teknik-doğa", "bilim-sanat", "akıl-duygu", "kader-rastlantı", "dişi- erkek", "amerika-yunanistan"... bununla birlikte kitabın yoğunlaştığı sorular arasında şunlar vardır: " hayattaki herşeyi konrol altına almak mümkün müdür, daha da ötesinde insan böyle bir şeyi ne kadar uygulamaya çalışmalıdır? gelecekle ilgili endişeye kapılmadan bütün olacak olayları istatistik, teknik ve matematik yardımıyla hesaplayıp bu "olasılıklar bütünü" yanında kendimizi güvende hissedebilir miyiz? ve sonra bütün bu hesaplamalarımız varken kader diye bir güç tarafından hayatımız beklemediğimiz bir hal alma riskinden kendini koruyabilir mi? duyguları sürekli bastırmak ve yok saymak hatta alçaltarak kendi özüne yabancılaşmak ne kadar doğrudur?
birinci istasyon
walter faber işi dolayısıyla new yorktan kalkan bir uçak yolculuğu esnasında, tesadüfen bir zamanlar yakın arkadaşı olan joachimin erkek kardeşi herbert henckeyle tanışır. joachim ve walter uzun süredir hiçbir şekilde haberleşmemiştir. walter için joachimin kardeşinden öğrendikleri ilginçtir. bir zamanlar sevgilisi olan ve kendisinden hamile iken ayrıldığı hanna landsberg joachim ile evlenmiş ve bir çocukları olmuştur. ama bu evlilik fazla sürmemiş ve çift ayrılmıştır. walter bu vesileyle geçmişe dönerek hannanın kendisinden bir çocuk beklediğini ama o zamanlar walter için çıkan çok önemli bir iş teklifini daha öncelikli sıraya koyarak hannanın çocuğu aldırması konusunda hem fikir olduklarını hatırlar. gerçekteyse hanna bu çocuğu dünyaya getirmiştir. ama walter bu çocuğun joachimden olma ihtimalini beyninde kesinleştirmiştir. joachimin kardeşi yine tesadüf eseri kardeşini görmek üzere yolculukta olunca walter bu vesileyle joachimi görmek isteyerek işine bir süreliğine ara verip herberte katılmak istemiştir. joachimin olduğu yere vardıklarında da joachimi kendisini asmış bir şekilde ölü olarak bulurlar. walter faber sonrasında kendisinden oldukça aşağılayıcı bir şekilde bahsettiği amerikalı sevgilisi ivy ile görüşür. ivy onu walterın deyimiyle her zamanki mantıksız ve kadınsı hareketleriyle çileden çıkarır. walterın ivy den yola çıkarak bütün kadınlara verdiği ad "sarmaşık" tır. ivyden kendisini bir an önce kurtarmak isteğiyle bir hafta sürecek gemi yolculuğu ile avrupa yolculuğunu yapmaya kara verir. tesadüf eseri demek ne kadar doğru olur bilinmez ama walter bu tüm hayatını değiştirecek gemi yolculuğuna son anda- muhtemelen o saatte dışarıda olması gereken- evde olması ve telefonu yanıtlaması sonucunda kara verir. bu gemi yolculuğunda 20 yaşındaki elisabeth piper adında bir kızla tanışan walter kızdan oldukça hoşlanır. hareketleriyle kendisine hannayı anımsatan bu kıza evlenme dahi teklif eder yolculuklarının son gününde. elisabeth bu teklifi bir şaka olarak kabul eder. bir takım olaylar zinciri sonrasında walter elisabethle yunanistana doğru beraber yolculuk yapmaya karar verir. elisabeth yunanistandaki annesini görmeye gidecekti. yakınlaşmaları fazlalaşmış ve elisabeth waltera sırılsıklam aşık olmuştur. walter ise elinden gelmeyen bir içgüdüyle kıza yakınlık hissetmekte ve geçen günler onları yakınlaştırmaktadır. bir konuşmaları esnasında elisabethin hannanın kızı olduğunu öğrenen walter türlü türlü hesaplamalarının sonucunda elisabethin kendi kızı olamayacağı sonucuna yani kendi istediği sonuca varır. yunanistan yakınların geceledikleri bir ağacın altında, elisabethi yılan sokar. elisabeth bunun üzerine başını bir taşa çarpar. yunanistandaki hastaneye yetiştirildikten sonra hanna ve walter hastanede karşılaşırlar. ve walter elisabethin kendi kızı olduğunu öğrenir. birkaç gün sonra elisabethin ölüm haberi gelir ve elisabeth walterın babası olduğu gerçeğini hiçbir şekilde öğrenmez.
ikinci istasyon:
bir yunan hastansinde walter faber mide kanseri olduğunu öğrenir. yakın bir gelecekte ameliyat olması gerekmektedir. istatistiklerin güven vermesine rağmen walter bu ameliyattan sağ çıkamayacağını sezmektedir. hastanede yazdığı pişmanlık dolu yazılar daha önceki dünya görüsünün tam anlamıyla zıt kutbundadır. walter hayat görüsü dolayısıyla hem kendisinin hem de kızının hayatını mahvettiğinin farkına varmış, amerikan yaşam tarzını tümden reddetmiştir. tüm yaşamı boyunca kör bir insan olarak yaşadığını ve bu görüntü dünyasının yanlışlığının bilincine varır.
karakter analizi ve yorum [değiştir]
walter faber "american way of life" ın bir ürünü olarak doğayı ikinci elden yaşamayı seçer; güneşin batışını izlemez, aksine onu daha sonra izlemek üzere filme çeker. her fırsatta kendisini insanlardan uzak tutmaya çalışır; bir gemi yolculuğu sırasında onu en çok merakını cezbeden geminin çalışma motorudur. faber sembolik olarak kör oidipus ile özdeşlestirilir. amerikada başlayan eser yunanistanda son bulur. bir anlamda bu teknik amerikan yaşam tarzından antik yunanistana uzanan bir yolculuktur. tipik bir regresyon örneğidir burada görülen geçiş.
hanna landsberg piper walter fabere karşı karakter olarak yer alır. sanat tarihçi hanna tam anlamıyla bağımsızlığına düşkün bir kadın olarak, birkaç ilişkisine rağmen yalnız yaşamayı kendisine uygun gören ve kızını sadece kendi kızı olarak tanımlayan, başarılı bir iş yaşamı olan ve bütün bu yönleriyle walterin beynindeki kalıplaşmış kadın imajına ters düşen biridir. hannaya göre bir çocuğun babaya ihtiyacı yoktur. hanna erkekler tarafından anlaşılmayı beklemenin en büyük hatası olduğunu ve bu sebepten dolayı hayatını başarısız olarak değerlendirirken walter iş hayatındaki başarılarını örnek gösterek hannaya karşı çıkar.
elisabeth piper walter ve hannanın kızı olarak, walterin teknik dünya görüşünü değiştirmesinde etkili olabilen iki kadından biridir. çok pozitif ve mutlu bir portre çizer ve sanata, maceraya olan düşkünlüğüyle hannaya benzer karakterdedir.
ivy walter faberin yüzeysel ve basit bir doğaya sahip olarak tanımladığı sevgilisidir. walter kadınlarla ilgili yaptığı hemen hemen bütün alçaltıcı cümlelerde kendisini örnek olarak göstermektedir.
walter faber adındaki ana kahraman 50 yaşında bir mühendistir. kendisi duygularla ilgili olan herşeyi reddeden ve gözle görülebilen dışsal somut gerçekleri kısa ve birbirine benzeyen cümle yapılarıyla okuyucuya aktaran, kendisine teknik dünya görüsünü benimsemiş ve bu dünya görüşünün sembolik olarak karşılık bulduğu "amerika yaşam tarzı" ya da "american way of life" ı örnek almış bir bireydir.
kitapta temel olarak iki dünya görüşü iki ana karakterde temsil edilmiştir. biri romanın anlatıcısı "mühendis" walter faber ya da hannanın onu adlandırdığı haliyle " homo faber" ( türkçeye en basit haliyle "teknik insan" olarak çevrilebilir), bir diğeriyse "sanat tarihçi" walter faberin eski sevgilisi hanna landsberg, ya da walterın onu adlandırdığı gibi "sanat perisi".
romanda zamane insanının durumu sorgulanmıştır. teknik ilerlemeler bütün alışılageldik ve sevilen değerlerin yerini almaya başlamıştır. sorgulama alanıysa zıt kavramlar üzerinde yoğunlaştırılmıştır: "teknik-doğa", "bilim-sanat", "akıl-duygu", "kader-rastlantı", "dişi- erkek", "amerika-yunanistan"... bununla birlikte kitabın yoğunlaştığı sorular arasında şunlar vardır: " hayattaki herşeyi konrol altına almak mümkün müdür, daha da ötesinde insan böyle bir şeyi ne kadar uygulamaya çalışmalıdır? gelecekle ilgili endişeye kapılmadan bütün olacak olayları istatistik, teknik ve matematik yardımıyla hesaplayıp bu "olasılıklar bütünü" yanında kendimizi güvende hissedebilir miyiz? ve sonra bütün bu hesaplamalarımız varken kader diye bir güç tarafından hayatımız beklemediğimiz bir hal alma riskinden kendini koruyabilir mi? duyguları sürekli bastırmak ve yok saymak hatta alçaltarak kendi özüne yabancılaşmak ne kadar doğrudur?
birinci istasyon
walter faber işi dolayısıyla new yorktan kalkan bir uçak yolculuğu esnasında, tesadüfen bir zamanlar yakın arkadaşı olan joachimin erkek kardeşi herbert henckeyle tanışır. joachim ve walter uzun süredir hiçbir şekilde haberleşmemiştir. walter için joachimin kardeşinden öğrendikleri ilginçtir. bir zamanlar sevgilisi olan ve kendisinden hamile iken ayrıldığı hanna landsberg joachim ile evlenmiş ve bir çocukları olmuştur. ama bu evlilik fazla sürmemiş ve çift ayrılmıştır. walter bu vesileyle geçmişe dönerek hannanın kendisinden bir çocuk beklediğini ama o zamanlar walter için çıkan çok önemli bir iş teklifini daha öncelikli sıraya koyarak hannanın çocuğu aldırması konusunda hem fikir olduklarını hatırlar. gerçekteyse hanna bu çocuğu dünyaya getirmiştir. ama walter bu çocuğun joachimden olma ihtimalini beyninde kesinleştirmiştir. joachimin kardeşi yine tesadüf eseri kardeşini görmek üzere yolculukta olunca walter bu vesileyle joachimi görmek isteyerek işine bir süreliğine ara verip herberte katılmak istemiştir. joachimin olduğu yere vardıklarında da joachimi kendisini asmış bir şekilde ölü olarak bulurlar. walter faber sonrasında kendisinden oldukça aşağılayıcı bir şekilde bahsettiği amerikalı sevgilisi ivy ile görüşür. ivy onu walterın deyimiyle her zamanki mantıksız ve kadınsı hareketleriyle çileden çıkarır. walterın ivy den yola çıkarak bütün kadınlara verdiği ad "sarmaşık" tır. ivyden kendisini bir an önce kurtarmak isteğiyle bir hafta sürecek gemi yolculuğu ile avrupa yolculuğunu yapmaya kara verir. tesadüf eseri demek ne kadar doğru olur bilinmez ama walter bu tüm hayatını değiştirecek gemi yolculuğuna son anda- muhtemelen o saatte dışarıda olması gereken- evde olması ve telefonu yanıtlaması sonucunda kara verir. bu gemi yolculuğunda 20 yaşındaki elisabeth piper adında bir kızla tanışan walter kızdan oldukça hoşlanır. hareketleriyle kendisine hannayı anımsatan bu kıza evlenme dahi teklif eder yolculuklarının son gününde. elisabeth bu teklifi bir şaka olarak kabul eder. bir takım olaylar zinciri sonrasında walter elisabethle yunanistana doğru beraber yolculuk yapmaya karar verir. elisabeth yunanistandaki annesini görmeye gidecekti. yakınlaşmaları fazlalaşmış ve elisabeth waltera sırılsıklam aşık olmuştur. walter ise elinden gelmeyen bir içgüdüyle kıza yakınlık hissetmekte ve geçen günler onları yakınlaştırmaktadır. bir konuşmaları esnasında elisabethin hannanın kızı olduğunu öğrenen walter türlü türlü hesaplamalarının sonucunda elisabethin kendi kızı olamayacağı sonucuna yani kendi istediği sonuca varır. yunanistan yakınların geceledikleri bir ağacın altında, elisabethi yılan sokar. elisabeth bunun üzerine başını bir taşa çarpar. yunanistandaki hastaneye yetiştirildikten sonra hanna ve walter hastanede karşılaşırlar. ve walter elisabethin kendi kızı olduğunu öğrenir. birkaç gün sonra elisabethin ölüm haberi gelir ve elisabeth walterın babası olduğu gerçeğini hiçbir şekilde öğrenmez.
ikinci istasyon:
bir yunan hastansinde walter faber mide kanseri olduğunu öğrenir. yakın bir gelecekte ameliyat olması gerekmektedir. istatistiklerin güven vermesine rağmen walter bu ameliyattan sağ çıkamayacağını sezmektedir. hastanede yazdığı pişmanlık dolu yazılar daha önceki dünya görüsünün tam anlamıyla zıt kutbundadır. walter hayat görüsü dolayısıyla hem kendisinin hem de kızının hayatını mahvettiğinin farkına varmış, amerikan yaşam tarzını tümden reddetmiştir. tüm yaşamı boyunca kör bir insan olarak yaşadığını ve bu görüntü dünyasının yanlışlığının bilincine varır.
karakter analizi ve yorum [değiştir]
walter faber "american way of life" ın bir ürünü olarak doğayı ikinci elden yaşamayı seçer; güneşin batışını izlemez, aksine onu daha sonra izlemek üzere filme çeker. her fırsatta kendisini insanlardan uzak tutmaya çalışır; bir gemi yolculuğu sırasında onu en çok merakını cezbeden geminin çalışma motorudur. faber sembolik olarak kör oidipus ile özdeşlestirilir. amerikada başlayan eser yunanistanda son bulur. bir anlamda bu teknik amerikan yaşam tarzından antik yunanistana uzanan bir yolculuktur. tipik bir regresyon örneğidir burada görülen geçiş.
hanna landsberg piper walter fabere karşı karakter olarak yer alır. sanat tarihçi hanna tam anlamıyla bağımsızlığına düşkün bir kadın olarak, birkaç ilişkisine rağmen yalnız yaşamayı kendisine uygun gören ve kızını sadece kendi kızı olarak tanımlayan, başarılı bir iş yaşamı olan ve bütün bu yönleriyle walterin beynindeki kalıplaşmış kadın imajına ters düşen biridir. hannaya göre bir çocuğun babaya ihtiyacı yoktur. hanna erkekler tarafından anlaşılmayı beklemenin en büyük hatası olduğunu ve bu sebepten dolayı hayatını başarısız olarak değerlendirirken walter iş hayatındaki başarılarını örnek gösterek hannaya karşı çıkar.
elisabeth piper walter ve hannanın kızı olarak, walterin teknik dünya görüşünü değiştirmesinde etkili olabilen iki kadından biridir. çok pozitif ve mutlu bir portre çizer ve sanata, maceraya olan düşkünlüğüyle hannaya benzer karakterdedir.
ivy walter faberin yüzeysel ve basit bir doğaya sahip olarak tanımladığı sevgilisidir. walter kadınlarla ilgili yaptığı hemen hemen bütün alçaltıcı cümlelerde kendisini örnek olarak göstermektedir.
sahne istanbul tarafından, ali artaç yönetimindeki ilk çocuk müzikalidir. bu oyunda başrolde çocuklar, büyükler ise sadece ihtiyaç duydukları yerde yan roller de var. minicik çocukların dilinden mozartın hayatını dinlemek kadar zevkli bir şey olmasa gerek.
ayrıntılara bakarsak;
kurgu mozart ın doğumu ile ilham perileri ülkesindeki çekişme üzerine kuruludur. yüzyılların en büyük yeteneği mozart doğmuştur ve ilham perileri aleminin en yetkin perilerinden biri olan periçe, mozart a ilham vermek için görevlendirilmiştir. mozart ın doğumuyla birlikte ona ilham vermek için hazır olan periçe bir türlü görevini yapamamaktadır. ortada bir sorun vardır, mozart bir türlü kendisini çağırmamaktadır. bu bir ilham perisine yapılacak en büyük eziyettir, mozart ise bunu farkında bile değildir. o kendi müzik yolculuğunu yapmakta, hızla eserler üretmekte ve herkesin beğenisini kazanmaktadır. periçe mozart ın kendisini çağırmaması üzerine çeşitli çözümlerle mozart ın ilgisini çekmeye çalışır."
tür: çocuk tiyatrosu
çocuk müzikali
yapım: sahne istanbul - terakki vakfı
yazan: ayfer varol artaç
yöneten: ali artaç
ayrıntılara bakarsak;
kurgu mozart ın doğumu ile ilham perileri ülkesindeki çekişme üzerine kuruludur. yüzyılların en büyük yeteneği mozart doğmuştur ve ilham perileri aleminin en yetkin perilerinden biri olan periçe, mozart a ilham vermek için görevlendirilmiştir. mozart ın doğumuyla birlikte ona ilham vermek için hazır olan periçe bir türlü görevini yapamamaktadır. ortada bir sorun vardır, mozart bir türlü kendisini çağırmamaktadır. bu bir ilham perisine yapılacak en büyük eziyettir, mozart ise bunu farkında bile değildir. o kendi müzik yolculuğunu yapmakta, hızla eserler üretmekte ve herkesin beğenisini kazanmaktadır. periçe mozart ın kendisini çağırmaması üzerine çeşitli çözümlerle mozart ın ilgisini çekmeye çalışır."
tür: çocuk tiyatrosu
çocuk müzikali
yapım: sahne istanbul - terakki vakfı
yazan: ayfer varol artaç
yöneten: ali artaç
çocukların sanatsal gelişimlerine kendine adamış olan kurum. kendi dillerinden tanımlarına gelince şöyledir;
sahne istanbul, yaşam enerjisini çocuk kalbinden alan, sahne üstünü çocukların hayalleriyle süsleyen, ışığını çocukların enerjisiyle yansıtan, sahneyi çocuklara bırakan bir sanat eğitim merkezidir. hedefleri içinde sahne üstü prodüksiyonları çocuklarla gerçekleştirmek ve onların enerjisinden ilham almak yatar.
amacı; konularındaki uzmanlıkları kadar sanatçı ve eğitmen kimliklerini bir arada barındıran ve söz sahibi olan bir kadrodan eğitim almış ve sahne istanbul çocuk sahnesi’ nin büyük prodüksiyonlarında rol alacak “çocuk oyuncular” yetiştirmektir. bunun yanı sıra sahne istanbul, sahne sanatları prodüksiyonlarına ve kamera önüne yönelik nitelikli çocuk oyuncular yetiştirmeyi hedefler.
ali- ayfer artaç tarafından 1990 yılında kurulmuştur. kadrosunda özlem menligil, tunca aydoğan gibi önemli tiyatro oyuncuları bulunmaktadır.
bu sezon için hazırladıkları mozart ve perileri isimli müzikalleri mutlak izlenmeli kaçırılmamalıdır.
sahne istanbul, yaşam enerjisini çocuk kalbinden alan, sahne üstünü çocukların hayalleriyle süsleyen, ışığını çocukların enerjisiyle yansıtan, sahneyi çocuklara bırakan bir sanat eğitim merkezidir. hedefleri içinde sahne üstü prodüksiyonları çocuklarla gerçekleştirmek ve onların enerjisinden ilham almak yatar.
amacı; konularındaki uzmanlıkları kadar sanatçı ve eğitmen kimliklerini bir arada barındıran ve söz sahibi olan bir kadrodan eğitim almış ve sahne istanbul çocuk sahnesi’ nin büyük prodüksiyonlarında rol alacak “çocuk oyuncular” yetiştirmektir. bunun yanı sıra sahne istanbul, sahne sanatları prodüksiyonlarına ve kamera önüne yönelik nitelikli çocuk oyuncular yetiştirmeyi hedefler.
ali- ayfer artaç tarafından 1990 yılında kurulmuştur. kadrosunda özlem menligil, tunca aydoğan gibi önemli tiyatro oyuncuları bulunmaktadır.
bu sezon için hazırladıkları mozart ve perileri isimli müzikalleri mutlak izlenmeli kaçırılmamalıdır.
göğüs kanseri gibi çok sık görülmeye başlanmıştır. aman dikkat!
öyle ya da böyle bir şekilde kana bulanmış ilçe.
kurtuluş için kullanılan kalıptır. içinizdekileri dışa aktaracak kelime bulamadığınızda, bir şeyleri, özellikle de aynı şeyleri anlatmaktan sıkıldıysanız
kullanılabilmesi pek bir pratiktir.
uzun uzun cümlelerle anlatmanıza gerek yoktur hiç bişeyi derin nefes al ve dışarı at sesini yeter lan diye... kafidir. en azından kendi sesinizi duymanıza yarayacaktır öperim.
kullanılabilmesi pek bir pratiktir.
uzun uzun cümlelerle anlatmanıza gerek yoktur hiç bişeyi derin nefes al ve dışarı at sesini yeter lan diye... kafidir. en azından kendi sesinizi duymanıza yarayacaktır öperim.
en çok görülen soyadlarından biri. ulan kimle karşılaşsam soyadı şahin!
(bkz: kutsal göbek)
sözlüğe yeniden yazmama bu kadar sevineceğini bilseydim, hiç durmaz hemen atlar gelirdim.
independence:
yahu
annemi babami yataktan kaldirdim
onlarda okusunlar istedim
nickini fisildasinlar kulagima istedim
ben yanlis mi gordum acaba telasindaydim
onlar da aynisini okudular
gerci babamin gozler pek gormuo, "oglum sanirim göt yaziyor orda" dedi baba git yat sen dedim
oleceksin sanirim goshenit
ne denir ki buna sözlük!
independence:
yahu
annemi babami yataktan kaldirdim
onlarda okusunlar istedim
nickini fisildasinlar kulagima istedim
ben yanlis mi gordum acaba telasindaydim
onlar da aynisini okudular
gerci babamin gozler pek gormuo, "oglum sanirim göt yaziyor orda" dedi baba git yat sen dedim
oleceksin sanirim goshenit
ne denir ki buna sözlük!
(bkz: kod adı rte)
böceklerinin olmadığında daha da sevilecek olan şehir.
(bkz: bira ve jelibon)
beyinde şişirilen balon.
ilk vampir müzesini barındıran şehir.
bir dergide gözüme takılan bilgiye göre;
cadı şeytanla cinsel ilişkiye girmek isteyen kadın olarak tanımlanıyor. şeytanın 3m penise sahip olduğu ve bu yüzden bu kadınların özellikle şeytanı istedikleri belirtilmiş.
araştırmadan bok atmak istemiyorum ama; yine bu kaynakta, eski zamanlarda kadınların birer cadı ve şeytanın elçisi olduğu inancı yer etmiş. buna bağlı olarakta kadınların regl dönemlerinde ki atıklarının şeytanla ilişkiye girdiği için olduğuna inanılırmış. amiyane tabirle, her kadın regl döneminde şeytanla fiki fiki yaparmış. ayın bir haftası da bu nedenle regl görerek dünya erkeklerinden uzak durup şeytanla vur patlasın çal oynasın yaparlarmış.
cadı şeytanla cinsel ilişkiye girmek isteyen kadın olarak tanımlanıyor. şeytanın 3m penise sahip olduğu ve bu yüzden bu kadınların özellikle şeytanı istedikleri belirtilmiş.
araştırmadan bok atmak istemiyorum ama; yine bu kaynakta, eski zamanlarda kadınların birer cadı ve şeytanın elçisi olduğu inancı yer etmiş. buna bağlı olarakta kadınların regl dönemlerinde ki atıklarının şeytanla ilişkiye girdiği için olduğuna inanılırmış. amiyane tabirle, her kadın regl döneminde şeytanla fiki fiki yaparmış. ayın bir haftası da bu nedenle regl görerek dünya erkeklerinden uzak durup şeytanla vur patlasın çal oynasın yaparlarmış.
nickinin açılımı merak edilen yeni çömezimiz.
e hoşgeldin!
e hoşgeldin!
pattaya sever yeni bilgicimiz.
#1035553
hoşgeldin.
#1035553
hoşgeldin.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?