suç
büyüyünce
$iir
saçların
çözülünce
ihanet olur
tutamam kendimi..
cinayet olur!
(bkz: affet beni mickey rourke)
kucuk iskender güzelliği..
suçu benim üstüme at: zamanlama hatası derim.
suçu benim üstüme at: batık gemilerin de bir rotası olduğunu saklarım.
suçu benim üstüme at: taşa inanan bir tanrı parçasıydı derim.
suçu benim üstüme at: aşk değildi o; yalnızca bir isim benzerliğiydi diye söylenirim.
suçu benim üstüme at: örgütlü kalp ağrılarıydı derim. geceleyin arkadaş evine sığınan ağır yaralı bir militan kadar güzeldi derim.
suçu benim üstüme at: yaz sıcağında kasıklarından yükselen ter kokusunu parfüm niyetine kullanacaktım, demem.
yatağını çıyanlarla süslerdi.
akşamları yatmadan bir ikisini atıştırırdı.
tehlikeli kesikti.
tehlikeli kesikler gibi sevişirdi.
eve bir giyotin almak isterdi hep.
fazla arkadaşlar için.
fazla gözyaşları için.
fazla laubalilikler için.
islamiyetten önce kabede duran üç puttan
biri oydu, biri ben.
öbürkünden arada bir şifreli mektuplar alırdık.
mektuplara gülerdik biz. mektuplara gülmekle geçerdi vaktimiz.
mutluyduk.
cahildik ve bununla mutluyduk.
suçu benim üstüme at: biz, biraraya geldiğimizde anlamlı bir kelime oluşturan iki heceydik -- bunu itiraf etmem.
suçu benim üstüme at: evet, aramızda kronolojik bir sıralama vardı duygular açısından. şiddetin yolaçtığı her türlü maceraya düşkündü o. yara kabukları biriktirirdi. açıksözlülük biriktirirdi -- ağzımdan alamazlar. suçu benim üstüme at. suç beni bağlamaz. suç bana çarpmaz.
jilette pusu kurmuş yılandı. ( galiba infilak etti. )
yılanın kirpiklerine bulaşmış asitti. ( galiba punk. )
horizantaldi. ( şüphesiz prozac efsanesiydi. )
bütün anlamları bataklıktı. ( tut ki boşlukta dinozordu. )
kâh çokluktu, kâh eksiklikti. ( aritmatiği zayıf. )
ucuz atlattığım bir cinayet girişimiydi. ( ahlakı pekiyi. )
saçma sarımdı. ( her renk bir diğerini gölgede bırakır. )
marjinal elamdı. ( sırra kadem basan hatıralarla avunurdu. )
piercing prensimdi. ( çoğu kere uzak gemi lodosu. )
böcek tarlam! bana hiç değilse bir mail at.
japon kâğıt kaplama sanatım! hayatta mısın?
geceleri kanımı emmekle bahtiyar olan sivrisineklerle var mı bir akrabalığın, yakınlığın?!
son sigaram! iyi misin? chatte misin? hangi odada? alo?! orada mısın?
suçu benim üstüme at, opumu geri al.
canım! asl pls..
suçu benim üstüme at: zamanlama hatası derim.
suçu benim üstüme at: batık gemilerin de bir rotası olduğunu saklarım.
suçu benim üstüme at: taşa inanan bir tanrı parçasıydı derim.
suçu benim üstüme at: aşk değildi o; yalnızca bir isim benzerliğiydi diye söylenirim.
suçu benim üstüme at: örgütlü kalp ağrılarıydı derim. geceleyin arkadaş evine sığınan ağır yaralı bir militan kadar güzeldi derim.
suçu benim üstüme at: yaz sıcağında kasıklarından yükselen ter kokusunu parfüm niyetine kullanacaktım, demem.
yatağını çıyanlarla süslerdi.
akşamları yatmadan bir ikisini atıştırırdı.
tehlikeli kesikti.
tehlikeli kesikler gibi sevişirdi.
eve bir giyotin almak isterdi hep.
fazla arkadaşlar için.
fazla gözyaşları için.
fazla laubalilikler için.
islamiyetten önce kabede duran üç puttan
biri oydu, biri ben.
öbürkünden arada bir şifreli mektuplar alırdık.
mektuplara gülerdik biz. mektuplara gülmekle geçerdi vaktimiz.
mutluyduk.
cahildik ve bununla mutluyduk.
suçu benim üstüme at: biz, biraraya geldiğimizde anlamlı bir kelime oluşturan iki heceydik -- bunu itiraf etmem.
suçu benim üstüme at: evet, aramızda kronolojik bir sıralama vardı duygular açısından. şiddetin yolaçtığı her türlü maceraya düşkündü o. yara kabukları biriktirirdi. açıksözlülük biriktirirdi -- ağzımdan alamazlar. suçu benim üstüme at. suç beni bağlamaz. suç bana çarpmaz.
jilette pusu kurmuş yılandı. ( galiba infilak etti. )
yılanın kirpiklerine bulaşmış asitti. ( galiba punk. )
horizantaldi. ( şüphesiz prozac efsanesiydi. )
bütün anlamları bataklıktı. ( tut ki boşlukta dinozordu. )
kâh çokluktu, kâh eksiklikti. ( aritmatiği zayıf. )
ucuz atlattığım bir cinayet girişimiydi. ( ahlakı pekiyi. )
saçma sarımdı. ( her renk bir diğerini gölgede bırakır. )
marjinal elamdı. ( sırra kadem basan hatıralarla avunurdu. )
piercing prensimdi. ( çoğu kere uzak gemi lodosu. )
böcek tarlam! bana hiç değilse bir mail at.
japon kâğıt kaplama sanatım! hayatta mısın?
geceleri kanımı emmekle bahtiyar olan sivrisineklerle var mı bir akrabalığın, yakınlığın?!
son sigaram! iyi misin? chatte misin? hangi odada? alo?! orada mısın?
suçu benim üstüme at, opumu geri al.
canım! asl pls..
kucuk iskender yazısıdır..
"bir a$k kuyusu var içimde kaç çocuk dü$tü de boğuldu çıkamadı bir türlü.."
iki kişilik siyasi parti kurma düşlerimin yıkıldığı gece oturup bütün resimlerimi yırttım. benimle birlikte birçok insanın da görüntüsü bir yerlerinden ayrıldı. o küçük kâğıt parçalarını götürüp çöpe attım. kiminin yüzüne salça bulaştı, kiminin yüzünde çay. bir tanesinin gözlerinin üstünde, spermlerimi silip attığım tuvalet kâğıdından geçen menim duruyordu. onların gülen ağızlarında belki yarım bir söz duruyordu. onların o gülen ağızlarında belki tılsımlı bir fransız şarkısı duruyordu. dinleyemezdim onları artık. dönüp geri kalan resimleri de yırttım. ayırdıklarım da oldu. uzaklara baktığım, birlikte baktığımız fotoğrafları ayırdım nedensiz. onları okşamak geldi içimden. onları kapıcının oğluna verdim. ve verirken sordum, ne görüyorsun, diye:
-tutsaklık! dedi.
evet, iğrenç bir kafesti karşı karşıya birşeyleri beklediğimiz. ruhumuzu şeytana satmak için sıraya girmiştik. çok yönlü bir bırakılışın, yakışıklı hah, işte busunu yaşıyordum. mickey rourke beni affetmeyecekti. o denli acı çekmiştim ki aşktan, artık yüzbaşıydım. baudelaireden bu yana ne değişebilmişti ki?! o insanların resimleri bana ne kazandırırdı?! birlikte bir el monopol bile oynayamamıştık. hız yapamamıştık. odamda, küçük erkek kardeşim böcek archie, kedim, kitaplarım, daktilom ve lou reed ile mutlu taklidi yapabiliyordum. gelen mektuplar, telefonlar, arkadaşlar, şizofreni, krizler neyi, ne kadar karşılayabilirdi?! bir piyes adı: ama niye ben.
kim bilir, bir takım evlerde de benim de içinde olduğum resimler yok ediliyordu o anda. kimdi bu adam?, sorusunu takiben yırtılıyordum çarçabuk. albümler yeni tanışılan insanlarla çektirilmiş fotoğraflar için çarçabuk boşaltılıyordu. herkes birilerini birilerinden habersiz manen idam ediyordu. buruşturuluyorduk. biz zaten birbirimizi bir vakit sonra buruşturmak adına tanışmış, tanıştırılmıştık. biz zaten birbirimizi bir vakit sonra harcamak adına yanyana gelmiş, getirilmiştik. kıyım sürecek.
düşlerimin yıkıldığı gece oturup bütün resimleri yeniden yapıştırmayı denedim. her resimde hep bir parça eksik çıktı.
http://www.kucukiskender.com/duzyazi.asp?id=2
"bir a$k kuyusu var içimde kaç çocuk dü$tü de boğuldu çıkamadı bir türlü.."
iki kişilik siyasi parti kurma düşlerimin yıkıldığı gece oturup bütün resimlerimi yırttım. benimle birlikte birçok insanın da görüntüsü bir yerlerinden ayrıldı. o küçük kâğıt parçalarını götürüp çöpe attım. kiminin yüzüne salça bulaştı, kiminin yüzünde çay. bir tanesinin gözlerinin üstünde, spermlerimi silip attığım tuvalet kâğıdından geçen menim duruyordu. onların gülen ağızlarında belki yarım bir söz duruyordu. onların o gülen ağızlarında belki tılsımlı bir fransız şarkısı duruyordu. dinleyemezdim onları artık. dönüp geri kalan resimleri de yırttım. ayırdıklarım da oldu. uzaklara baktığım, birlikte baktığımız fotoğrafları ayırdım nedensiz. onları okşamak geldi içimden. onları kapıcının oğluna verdim. ve verirken sordum, ne görüyorsun, diye:
-tutsaklık! dedi.
evet, iğrenç bir kafesti karşı karşıya birşeyleri beklediğimiz. ruhumuzu şeytana satmak için sıraya girmiştik. çok yönlü bir bırakılışın, yakışıklı hah, işte busunu yaşıyordum. mickey rourke beni affetmeyecekti. o denli acı çekmiştim ki aşktan, artık yüzbaşıydım. baudelaireden bu yana ne değişebilmişti ki?! o insanların resimleri bana ne kazandırırdı?! birlikte bir el monopol bile oynayamamıştık. hız yapamamıştık. odamda, küçük erkek kardeşim böcek archie, kedim, kitaplarım, daktilom ve lou reed ile mutlu taklidi yapabiliyordum. gelen mektuplar, telefonlar, arkadaşlar, şizofreni, krizler neyi, ne kadar karşılayabilirdi?! bir piyes adı: ama niye ben.
kim bilir, bir takım evlerde de benim de içinde olduğum resimler yok ediliyordu o anda. kimdi bu adam?, sorusunu takiben yırtılıyordum çarçabuk. albümler yeni tanışılan insanlarla çektirilmiş fotoğraflar için çarçabuk boşaltılıyordu. herkes birilerini birilerinden habersiz manen idam ediyordu. buruşturuluyorduk. biz zaten birbirimizi bir vakit sonra buruşturmak adına tanışmış, tanıştırılmıştık. biz zaten birbirimizi bir vakit sonra harcamak adına yanyana gelmiş, getirilmiştik. kıyım sürecek.
düşlerimin yıkıldığı gece oturup bütün resimleri yeniden yapıştırmayı denedim. her resimde hep bir parça eksik çıktı.
http://www.kucukiskender.com/duzyazi.asp?id=2
kucuk iskender $iiri.
ben senin eşkıyanım barudî, menzilime el ver;
suretimin gölgesi yok, pençelerim zırnık kokuyor.
aşkımın eşkaline uymuyor vurdumduymaz yağmur
gecenin albenisi yok; al beni barudî, rahleme geri ver!
teninin karanlığına cephane gibi inerken yılan dudaklarım
zehrinle emzir beni, varsın yeni bir çağ başlatmasın
içimde gasbedilen tanrı ırmakları; sen bana ruhun öğrettiği
ilk harfsin barudî; yüzümdeki denizleri ikiye ayıran asadır
bakışlarındaki zifiri şahadet! beni zulme sen teslim et barudî,
cesedimdeki sevda viraneleri bir tek sana emanet!
ağzımdaki ölüm kokusu
gövdemdeki cennet kapısı
nefretimdeki kan sızıntısı
sırtımdaki hançerin etten kabzası
seni ayyuka çıkartsın barudî; öyle bir seviş ki benimle
birbirine karışsın genetik şifrelerimiz ve herhangi bir klasik gitarın
herhangi bir tınısında
şaha kalksın acıda verdiğimiz firelerimiz!
ben senin hayata karşı işlenmiş bütün suçlarındaki
kaza süsünüm barudî, ifademe el ver;
teslimiyetimin ceremesi yok, kesik bileklerim gül kokuyor.
son şehrimin ikazlarına uymuyor darmadağınık hatıralarım
gecenin terbiyesi yok; al beni barudî, cehaletime geri ver!
toprağın kafatasıdır gökyüzü;
gökyüzüne sıkılan birkaç mermi gibi
sık beni şaibeli kara parçalarına,
barudî, beni salt kötülüğüme geri ver!
16 ocak 2001
ben senin eşkıyanım barudî, menzilime el ver;
suretimin gölgesi yok, pençelerim zırnık kokuyor.
aşkımın eşkaline uymuyor vurdumduymaz yağmur
gecenin albenisi yok; al beni barudî, rahleme geri ver!
teninin karanlığına cephane gibi inerken yılan dudaklarım
zehrinle emzir beni, varsın yeni bir çağ başlatmasın
içimde gasbedilen tanrı ırmakları; sen bana ruhun öğrettiği
ilk harfsin barudî; yüzümdeki denizleri ikiye ayıran asadır
bakışlarındaki zifiri şahadet! beni zulme sen teslim et barudî,
cesedimdeki sevda viraneleri bir tek sana emanet!
ağzımdaki ölüm kokusu
gövdemdeki cennet kapısı
nefretimdeki kan sızıntısı
sırtımdaki hançerin etten kabzası
seni ayyuka çıkartsın barudî; öyle bir seviş ki benimle
birbirine karışsın genetik şifrelerimiz ve herhangi bir klasik gitarın
herhangi bir tınısında
şaha kalksın acıda verdiğimiz firelerimiz!
ben senin hayata karşı işlenmiş bütün suçlarındaki
kaza süsünüm barudî, ifademe el ver;
teslimiyetimin ceremesi yok, kesik bileklerim gül kokuyor.
son şehrimin ikazlarına uymuyor darmadağınık hatıralarım
gecenin terbiyesi yok; al beni barudî, cehaletime geri ver!
toprağın kafatasıdır gökyüzü;
gökyüzüne sıkılan birkaç mermi gibi
sık beni şaibeli kara parçalarına,
barudî, beni salt kötülüğüme geri ver!
16 ocak 2001
küçük iskender güzelliği.
üstü kapalı kalple belgelendi ruh
bir atın gözyaşında sabahlar zehir;
şehzadenin cibinliğindeki suare kanama,
sarayda bir leylak örümcek öldürdü ferman.
seslenişleriydi dünyanın son tahta aynası;
doğrudan yüzüne çıkıldı gecenin,
ve berduş bir bıçaktan feyz aldı zulüm,
açtım attım göğsümü dar suyun ilk kavmine,
dizginlerime asıldı su
su, mahmuz vurdu celbime;
şehzadeyle çınarı sevişir bulur mu ölüm
uzayın gömüldüğü peygamber yangınlarında..
kendi gölgesini dansa kaldıran bir sonbahardı
çakmak çakmak yağmura dudak büken bir orkide
ıslak kente at üstünde giren meşhur bir orospu
tek hançer darbesiyle alaşağı edilebilecek
bir gökyüzü gibi bir sonbahar..
sonbahar, suçsuzluğumuzdan sorumluydu!
sararmış bir yaprağı makyaj aynasıymışcasına
elinde tutan o aşk,
serin rüzgârı far niyetine çalakalem
gözkapaklarına hoyratça vuran o aşk,
evet o aşk,
sonbaharın şakaklarına bir tabanca gibi
henüz dayanmamıştı!
hüsnüyusuflar, tül perdeler, chopin ve romans
kurukafalar, motorsikletler ve cam kasklar
adresler, telefon numaraları ve ölümüne yeminler
ölümüne atlar, ölümüne orospular ve ölümüne sonbahar
avuçlarımıza bırakılmış iskambil evler gibi
henüz yanmamıştı!
çocuktuk! gülün gözünde hâlâ çocuktuk!
yorgunduk! çağlayanlardan yukarı yüzen bir kuş
bulutların dekorasyonuyla ilgilenen bir tanrı
savaş meydanında karşı karşıya gelen kılıçlar
çığlıklar, haykırışlar, tomurcuklar
gibi yalnız, hür ve çocuktuk!
çocuk olmak, henüz yasaklanmamıştı!
aşağı sarkıp seyrettiğimiz yeryüzü
masum bakışlarımızdaki emekli gladyatörler
çoğalamadan incindiğimiz
isyan edemeden içimize kapandığımız
bir sardunyanın tırmandığı evi dövmesi gibi
yeşilin içinde maviyle sarının tartışması gibi
yokolan bir lisandan bize kalan o tek kelime: aşk!
evet o aşk,
sonbaharın şakaklarına bir tabanca gibi
henüz dayanmamıştı!
tabancanın soğuk nefesindeki o büyük korku
o büyük korkuyu halkın gözlerine mermi gibi süren aldatmaca
tarihin hiçbir zamanında böylesi uzun yaşanmamıştı!
peki, şimdi senden bana kalanı nasıl taşırım
ölü bir askeri taşıyan bir başka ölü asker gibi!
gecenin bacaklarını omzuma atıp
gecenin apışarasında karanlığın aklını .iker gibi!
yok! yok! yok! bu kadar korunmasızken ben
bu kadar delirmişken ben
bu kadar isyan edip ağlamayı
ağlamayı gülmenin çekirdeğinde kemiklerinden sıyırırken
yok! yok! yok! hakkın yok beni böyle bir delirmenin orta yerinde
mimarsız ve doktorsuz bırakmaya!
aldatma mayanı, aldatma geldiğin uzay parçasından aklında kalanı!
insana doğru kaymaz hiçbir yıldız
insana doğru yükselmez hiçbir dağ
bunların hepsi tanrının, çocukları peygamberleri kandırma yalanı!
sopsoğuk bir kıştım ben, evet, somsoğuk bir kış!
bir sonbahar casusu gibi girdin dudaklarımın arasındaki anlama!
yaz oldum sana bütün soğukluğumla
bütün damarlarımla sarıldım sana ve senden bana kalabilecek bütün tortuya
beni sevmeye çalış! benden sınıf geç! benden kurtul mezun ol!
mezun ol ama
beni lütfen anlama!
çünkü ne dağım sevginin doğal düzgünlüğünde
ne de yıldızım senin aklında aşktan aldığı yapay ışıkla parıldayan!
beni bir halk öpüyorsa âşığım
beni bir devrim kucaklıyorsa sadığım sevdalıya!
yaz-eylül 2000
üstü kapalı kalple belgelendi ruh
bir atın gözyaşında sabahlar zehir;
şehzadenin cibinliğindeki suare kanama,
sarayda bir leylak örümcek öldürdü ferman.
seslenişleriydi dünyanın son tahta aynası;
doğrudan yüzüne çıkıldı gecenin,
ve berduş bir bıçaktan feyz aldı zulüm,
açtım attım göğsümü dar suyun ilk kavmine,
dizginlerime asıldı su
su, mahmuz vurdu celbime;
şehzadeyle çınarı sevişir bulur mu ölüm
uzayın gömüldüğü peygamber yangınlarında..
kendi gölgesini dansa kaldıran bir sonbahardı
çakmak çakmak yağmura dudak büken bir orkide
ıslak kente at üstünde giren meşhur bir orospu
tek hançer darbesiyle alaşağı edilebilecek
bir gökyüzü gibi bir sonbahar..
sonbahar, suçsuzluğumuzdan sorumluydu!
sararmış bir yaprağı makyaj aynasıymışcasına
elinde tutan o aşk,
serin rüzgârı far niyetine çalakalem
gözkapaklarına hoyratça vuran o aşk,
evet o aşk,
sonbaharın şakaklarına bir tabanca gibi
henüz dayanmamıştı!
hüsnüyusuflar, tül perdeler, chopin ve romans
kurukafalar, motorsikletler ve cam kasklar
adresler, telefon numaraları ve ölümüne yeminler
ölümüne atlar, ölümüne orospular ve ölümüne sonbahar
avuçlarımıza bırakılmış iskambil evler gibi
henüz yanmamıştı!
çocuktuk! gülün gözünde hâlâ çocuktuk!
yorgunduk! çağlayanlardan yukarı yüzen bir kuş
bulutların dekorasyonuyla ilgilenen bir tanrı
savaş meydanında karşı karşıya gelen kılıçlar
çığlıklar, haykırışlar, tomurcuklar
gibi yalnız, hür ve çocuktuk!
çocuk olmak, henüz yasaklanmamıştı!
aşağı sarkıp seyrettiğimiz yeryüzü
masum bakışlarımızdaki emekli gladyatörler
çoğalamadan incindiğimiz
isyan edemeden içimize kapandığımız
bir sardunyanın tırmandığı evi dövmesi gibi
yeşilin içinde maviyle sarının tartışması gibi
yokolan bir lisandan bize kalan o tek kelime: aşk!
evet o aşk,
sonbaharın şakaklarına bir tabanca gibi
henüz dayanmamıştı!
tabancanın soğuk nefesindeki o büyük korku
o büyük korkuyu halkın gözlerine mermi gibi süren aldatmaca
tarihin hiçbir zamanında böylesi uzun yaşanmamıştı!
peki, şimdi senden bana kalanı nasıl taşırım
ölü bir askeri taşıyan bir başka ölü asker gibi!
gecenin bacaklarını omzuma atıp
gecenin apışarasında karanlığın aklını .iker gibi!
yok! yok! yok! bu kadar korunmasızken ben
bu kadar delirmişken ben
bu kadar isyan edip ağlamayı
ağlamayı gülmenin çekirdeğinde kemiklerinden sıyırırken
yok! yok! yok! hakkın yok beni böyle bir delirmenin orta yerinde
mimarsız ve doktorsuz bırakmaya!
aldatma mayanı, aldatma geldiğin uzay parçasından aklında kalanı!
insana doğru kaymaz hiçbir yıldız
insana doğru yükselmez hiçbir dağ
bunların hepsi tanrının, çocukları peygamberleri kandırma yalanı!
sopsoğuk bir kıştım ben, evet, somsoğuk bir kış!
bir sonbahar casusu gibi girdin dudaklarımın arasındaki anlama!
yaz oldum sana bütün soğukluğumla
bütün damarlarımla sarıldım sana ve senden bana kalabilecek bütün tortuya
beni sevmeye çalış! benden sınıf geç! benden kurtul mezun ol!
mezun ol ama
beni lütfen anlama!
çünkü ne dağım sevginin doğal düzgünlüğünde
ne de yıldızım senin aklında aşktan aldığı yapay ışıkla parıldayan!
beni bir halk öpüyorsa âşığım
beni bir devrim kucaklıyorsa sadığım sevdalıya!
yaz-eylül 2000
küçük iskender güzelliği.
van kedisine
evim!
eski bir sevgiliden gelen hediye gibi
sıkı sıkıya kapalı perdelerle,
duvarlarla paketlenmiş;
acının
yalnızlığa plastik bir güzellik tacı giydirdiği
evim!
her sabah yatakodasında yeniden doğduğum,
göbek kordonumu çırpına çırpına
ana rahminden getirdiğim iki sivri dişle koparttığım,
aşka zorlanmış gözlerimle
ümide zorlanmış cevherimle
bilinçaltından gerçeküstüne doğru upuzun bir koridorda koştuğum
sütle yorulduğum, tuzla bunaldığım, korkuyla doğrulduğum
kana, sperme
ve şeffaf şevkat gözyaşlarına düşkün evim!
o! ev kadar yakınımdaki
o! ev kadar durgun, ev kadar eşya, ev kadar
ruhumla bedenimi bir gece yarısı köşebaşında soyduğum
tenimle beton arasındaki manevi evrim!
o! sınırlarımdaki çatışmalardaki son durum!
elbette evlerin de bir belleği vardır özellikle mayıssa,
mayıs, okyanuslardan ansızın çıkagelen bir pelerinse ıslak
ve paramparça, sultansız ve
çocuksa kumaşından dikişine değin,
biraz pahalı bir kürkse sevgili
sevgililer, evlerin oturma odalarıysa
koltuklar: yüzlerce insanın bir süre sessizce sığındığı
sehpalar: içi ölümle doldurulmuş hayvan leşleriyse
küçük heykeller, küçük vazolardaki solgun güllere dargın
duvardaki çerçevelerin kenarlarına iliştirilen fotoğraflar
üstüste, tıkış tıkış, bir ömre bir çuval ilişki dolduran duyarlıklar
yere atılmış kasetler, plaklar ve haftalık/aylık dergiler
kullanılması unutulmuş küf kokan bir kiler
gibi dudaklarda unutulmuş sevgi dolu dizeler
şarkılar şüphesiz, şarkılar kalır evlerde özellikle mayıssa
detone bakışların bir makam tutturamayan ağrılarıyla seferber!
mayıssa.. mayıs, betona çakılmaya çalışılınan eğreti bir çivi gibi
yılların dokusunda, elde güçte yürekte yamulmuşsa!.
evet, bugün bomboş bir evin startında huysuzlanan at gibiyim
hırçınım, çaresizim, .. elbette ben de koşmak isterdim
son yüz metreye girerken bütün şahane atların önünde,
ama..
jokeyim düşmüş, mahmuzları dibine kadar saplı kalmış
avuçlarımda döndürdüğüm bir kartopuna benzeyen kalbimde!
duş alan bir adam hatırlıyorum evimde:
aralık tuvalet kapısından sızan o masum
o belalı akrobat şelale!
suyun altında
vücudu uzaya doğru gelişen,
suyun altında
herhangi küçük bir balık gibi üstünkörü yıkanan,
yıkandıkça evcilleşen!
evcilleştikçe, köpüren bir kuduz ağzı gibi
kendi korkusunu,
kendi vahşi sorgusunu
başkalarının feci sonuyla örtüştüren
kısa mesafe!
kısa androjen!
valse kalkamayan zavallı eşiyle dansedermişcesine, alaycı / muazzam!
sabuna hayatının hatalarını bire bir ezberletirmişcesine
etinin etle eridiğini kabullenen bir adam!
masumiyetiyle kavgalı,
ahlakıyla usta-çırak ilişkisi kurmuş bir adam!
biri!
henüz on sekizinde!
duş alan bir adam hatırlıyorum evimde:
şimdi sanırım çok uzaklarda!
şimdi sanırım çok uzaklarda bir kadeh martini eşliğinde
kadınlara kadınları anlatıyordur
kalçalara kalçaları
göğüslere göğüsleri...
ölümlere ölümleri
intiharlara intiharları anlatıyordur yüzünün bir yanı telaş,
bir yanı sevinç içinde!
kahkahalar vardır rujla lekeli, rujlar: belli ki fransız parfümerisinden
çok hoş bir delikanlı gibi sözler, benimle kirli, kirler: yasak gecelerin
itibarları küçük düşüren yatak gürültüsünden!
yeşile boyanmış saçlar: üç silahşörler gibi dolaşan eylül-ekim kasımın
sonbaharı tartıştıkları gerilimi yüksek bir veda sevişmesinden!
fırlatıp attığı iç çamaşırlarıyla bir akşam yemeğe çıkmıştık!
çorapları, elbette siyah: her zaman sahibinin karanlığını barındıran!
donu, ..atleti: hafifçe, sezdirmeden.. onun teninin rengini almış!
bana büyük,
mücadelelere ufak gelecek
iç çamaşırları!
sözcüklerdir asıl iç çamaşırları
aşk denen giysilerin altına gizlenen!
duş alan bir adam hatırlıyorum evimde:
musluğun ucundan damlayan o dehşetli sıcak ateşiyle
bütün suyu dokunduğu yerde buharlaştıran!
iki insandan akacak olanın arasına köprü kuran
kılıç savuran, balta savuran, bıçak savuran şövalye!
çelik mask kaydı yüzünden!
zırh dediğin gerçek,
parçaladı mızrağın sapındaki adaleti!
tarih dersi bitti! haydi serseriliklerim, dağılın!
öyle bir yağmur ki bu, istanbulu darmadağın edecek!
tüm duşlar kapandı!
tuvaletlerde küvetlerde bulundu ceset!
duş alan bir adam hatırlıyorum evimde
söz verdi! bir daha sefere kendi evinde ölecek!
12 mayıs 1998
van kedisine
evim!
eski bir sevgiliden gelen hediye gibi
sıkı sıkıya kapalı perdelerle,
duvarlarla paketlenmiş;
acının
yalnızlığa plastik bir güzellik tacı giydirdiği
evim!
her sabah yatakodasında yeniden doğduğum,
göbek kordonumu çırpına çırpına
ana rahminden getirdiğim iki sivri dişle koparttığım,
aşka zorlanmış gözlerimle
ümide zorlanmış cevherimle
bilinçaltından gerçeküstüne doğru upuzun bir koridorda koştuğum
sütle yorulduğum, tuzla bunaldığım, korkuyla doğrulduğum
kana, sperme
ve şeffaf şevkat gözyaşlarına düşkün evim!
o! ev kadar yakınımdaki
o! ev kadar durgun, ev kadar eşya, ev kadar
ruhumla bedenimi bir gece yarısı köşebaşında soyduğum
tenimle beton arasındaki manevi evrim!
o! sınırlarımdaki çatışmalardaki son durum!
elbette evlerin de bir belleği vardır özellikle mayıssa,
mayıs, okyanuslardan ansızın çıkagelen bir pelerinse ıslak
ve paramparça, sultansız ve
çocuksa kumaşından dikişine değin,
biraz pahalı bir kürkse sevgili
sevgililer, evlerin oturma odalarıysa
koltuklar: yüzlerce insanın bir süre sessizce sığındığı
sehpalar: içi ölümle doldurulmuş hayvan leşleriyse
küçük heykeller, küçük vazolardaki solgun güllere dargın
duvardaki çerçevelerin kenarlarına iliştirilen fotoğraflar
üstüste, tıkış tıkış, bir ömre bir çuval ilişki dolduran duyarlıklar
yere atılmış kasetler, plaklar ve haftalık/aylık dergiler
kullanılması unutulmuş küf kokan bir kiler
gibi dudaklarda unutulmuş sevgi dolu dizeler
şarkılar şüphesiz, şarkılar kalır evlerde özellikle mayıssa
detone bakışların bir makam tutturamayan ağrılarıyla seferber!
mayıssa.. mayıs, betona çakılmaya çalışılınan eğreti bir çivi gibi
yılların dokusunda, elde güçte yürekte yamulmuşsa!.
evet, bugün bomboş bir evin startında huysuzlanan at gibiyim
hırçınım, çaresizim, .. elbette ben de koşmak isterdim
son yüz metreye girerken bütün şahane atların önünde,
ama..
jokeyim düşmüş, mahmuzları dibine kadar saplı kalmış
avuçlarımda döndürdüğüm bir kartopuna benzeyen kalbimde!
duş alan bir adam hatırlıyorum evimde:
aralık tuvalet kapısından sızan o masum
o belalı akrobat şelale!
suyun altında
vücudu uzaya doğru gelişen,
suyun altında
herhangi küçük bir balık gibi üstünkörü yıkanan,
yıkandıkça evcilleşen!
evcilleştikçe, köpüren bir kuduz ağzı gibi
kendi korkusunu,
kendi vahşi sorgusunu
başkalarının feci sonuyla örtüştüren
kısa mesafe!
kısa androjen!
valse kalkamayan zavallı eşiyle dansedermişcesine, alaycı / muazzam!
sabuna hayatının hatalarını bire bir ezberletirmişcesine
etinin etle eridiğini kabullenen bir adam!
masumiyetiyle kavgalı,
ahlakıyla usta-çırak ilişkisi kurmuş bir adam!
biri!
henüz on sekizinde!
duş alan bir adam hatırlıyorum evimde:
şimdi sanırım çok uzaklarda!
şimdi sanırım çok uzaklarda bir kadeh martini eşliğinde
kadınlara kadınları anlatıyordur
kalçalara kalçaları
göğüslere göğüsleri...
ölümlere ölümleri
intiharlara intiharları anlatıyordur yüzünün bir yanı telaş,
bir yanı sevinç içinde!
kahkahalar vardır rujla lekeli, rujlar: belli ki fransız parfümerisinden
çok hoş bir delikanlı gibi sözler, benimle kirli, kirler: yasak gecelerin
itibarları küçük düşüren yatak gürültüsünden!
yeşile boyanmış saçlar: üç silahşörler gibi dolaşan eylül-ekim kasımın
sonbaharı tartıştıkları gerilimi yüksek bir veda sevişmesinden!
fırlatıp attığı iç çamaşırlarıyla bir akşam yemeğe çıkmıştık!
çorapları, elbette siyah: her zaman sahibinin karanlığını barındıran!
donu, ..atleti: hafifçe, sezdirmeden.. onun teninin rengini almış!
bana büyük,
mücadelelere ufak gelecek
iç çamaşırları!
sözcüklerdir asıl iç çamaşırları
aşk denen giysilerin altına gizlenen!
duş alan bir adam hatırlıyorum evimde:
musluğun ucundan damlayan o dehşetli sıcak ateşiyle
bütün suyu dokunduğu yerde buharlaştıran!
iki insandan akacak olanın arasına köprü kuran
kılıç savuran, balta savuran, bıçak savuran şövalye!
çelik mask kaydı yüzünden!
zırh dediğin gerçek,
parçaladı mızrağın sapındaki adaleti!
tarih dersi bitti! haydi serseriliklerim, dağılın!
öyle bir yağmur ki bu, istanbulu darmadağın edecek!
tüm duşlar kapandı!
tuvaletlerde küvetlerde bulundu ceset!
duş alan bir adam hatırlıyorum evimde
söz verdi! bir daha sefere kendi evinde ölecek!
12 mayıs 1998
demek terkettin beni
aferin
al sana bir madalya..
bir sava$ diye ba$ladığın bu a$ktan
muzaffer çıktın yalnızlığa.
yine mandalina koklamak
yine sevdalarda
yeni görevler almayı beklemek dü$tü bana.
ihanet, rütbesini yükseltmez insanın
sırtını daha kolay döner sadece
sevgililerinin intiharlarına.
demek terkettin beni
aferin
al sana seyyah bir manolya..
aferin
al sana bir madalya..
bir sava$ diye ba$ladığın bu a$ktan
muzaffer çıktın yalnızlığa.
yine mandalina koklamak
yine sevdalarda
yeni görevler almayı beklemek dü$tü bana.
ihanet, rütbesini yükseltmez insanın
sırtını daha kolay döner sadece
sevgililerinin intiharlarına.
demek terkettin beni
aferin
al sana seyyah bir manolya..
(bkz: come away with me)
(bkz: sen bu mektubu okurken)
(bkz: yorraaaaaaaaaaaaaaaammmmmmm)
switchblade symphony versiyonu kesinlikle dinlenmesi gereken inkubus sukkubus $arkısı.adı üstünde i$te, ninni.
heavens gift to me just the way you are,
a new age child from a distant star.
it feels so good just to be
so close to your love. you are heavens gift to me.
you are so sweet and pure just the way you are.
mamas precious jewel. daddys rising star.
theres so much in life for you to see.
and so much to be. you are heavens gift to me.
heavens gift to me just the way you are,
a new age child always in my heart.
theres so much in life for you to be,
and so much to see. you are heavens gift to me.
theres so much in life for you to see,
and so much to be. you are heaven s gift to me.
heavens gift to me just the way you are,
a new age child from a distant star.
it feels so good just to be
so close to your love. you are heavens gift to me.
you are so sweet and pure just the way you are.
mamas precious jewel. daddys rising star.
theres so much in life for you to see.
and so much to be. you are heavens gift to me.
heavens gift to me just the way you are,
a new age child always in my heart.
theres so much in life for you to be,
and so much to see. you are heavens gift to me.
theres so much in life for you to see,
and so much to be. you are heaven s gift to me.
aslanlar gibi transferler yapmı$ bilgi radyo’nun pek güzel djleridir.
hala dj’liğe devam edenler:
passive
sepulturk
goetica
mitili
instrument
alchoburn
armour
nick nicki nickince
armes
müqüe
fastjunkie
sistematik kedi
yeni transferler:
wereyda
mad
max
tandt
freagl dreams
elma $ekeriii
akasha
scapegoat
five finger death punch
dj’lerin hepsi tesislerimizde el değmeden üretilmi$tir.
e daha ne olsun?
ve gene böylece son transferlerden sonra dj alımı kapanmı$tır.
hala dj’liğe devam edenler:
passive
sepulturk
goetica
mitili
instrument
alchoburn
armour
nick nicki nickince
armes
müqüe
fastjunkie
sistematik kedi
yeni transferler:
wereyda
mad
max
tandt
freagl dreams
elma $ekeriii
akasha
scapegoat
five finger death punch
dj’lerin hepsi tesislerimizde el değmeden üretilmi$tir.
e daha ne olsun?
ve gene böylece son transferlerden sonra dj alımı kapanmı$tır.
melektir, cicidir, bu da böyle bir tanımdır.
ilk yayını ve leziz $arkıları ile wereyda.
(bkz: goetica)
çe$itli shot oyunları planlanmasının yanısıra addicteddan daha orjinal oyunlar beklenen zirve.
smiley strip poker
smiley frutti
smiley kovalamaca
uzun smiley
altta kalan smiley nin canı çıksın
gibi.
katılacak olan topitoplara iyi eğlenceler demek dü$er bize.
smiley strip poker
smiley frutti
smiley kovalamaca
uzun smiley
altta kalan smiley nin canı çıksın
gibi.
katılacak olan topitoplara iyi eğlenceler demek dü$er bize.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?