confessions

epikuros

- Yazar -

  1. toplam entry 2495
  2. takipçi 1
  3. puan 68205

senol karagol

epikuros
yine bir beşiktaş maçıydı galiba, şenol’un kasıklarına sert bi top gelmişti. bizim mahalledeki maçlardan bildiğim; kasıklara top çarpınca hemen işenmesi gerektiği eğer işenmezse bir daha kuşun ötmeyeceği, kısır kalınacağı idi. bu şenol da kasığına gelen top sonrası can havliyle ayağa kalkıp, hakemin engellemelerine aldırış etmeden soyunma odası koridorlarına inip işemeye başlamıştı, maçı 5 dakika aksatarak. şaşırdım, işemezse kısır kalınacağını nerden duymuştu bu şenol? "yoksa bizim mahalleden miydi lan bu" diyerek bizim mahalleden şenol isimli bi fırlama çocuk hatırlamaya çalıştım bu kadar şebeğini çıkaramadım. şebek demişken, penaltı atılırken üst direğe asılıp barfiks çeker, rakibin bozar, hakemin elini cebine attırır, seyirciyi püskürtürdü.

ülkücü tipli öğrenciler

epikuros
ekşitilmiş yüz ifadesi ve her daim ellerinden eksik etmedikleri tespih de ayrı bir aksesuarlarıdır. gereksiz yere aşırı saygı, sorumluluk, robotluk, kuralcılık, kalıpçılık, itaat.. gözlemlenen en belirgin özellikleridir. gözleri bağlıdır sanki, savunduklarını iddia ettikleri amaçtan çok uzak saçma tiripler peşindedirler. "bunlar sıkılmıyo mu lan hep dar bi şekil içinde" düşüncesiyle etraftakilerin kalplerinde kendilerine karşı merhamet ve acıma duygusu yeşertirler.

yine tokalaşma esnasında göze çarpan bir ekstrem özellikleri daha vardır, parmak uçları karşısındaki benzer özellikli organizmanın bileklerine değecek şekilde el sıkışma olayını gerçekleştirirler. diğer türlü tokalaşmaya alışan biri için bunu yapmayı her seferinde hatırlamak zordur, ama ısrarlıdırlar böyle tokalaşmada. oynak hipi gençlerde ve zencilerde de buna benzer ilginç selamlaşma hareketlerine rastladığımız olur tvde şurda. onlarda 5-10 dakika boyunca süren "çak bi beşlik al onbeşlik" sözü eşliğinde ezberlenmiş bir kaç kareografi sergilendiği görülür. ülkücülerinki ise biraz daha sadedir onlara nazaran, ama yine de bi tarz yakalamışlardır bu da bir şey.

ayrılırken "bi emrin var mı abi" diye sorar "canın sağlığı" cevabını beklerler. bir bayandan bahsederken "bacımız" ya da "yengemiz" derler. lise ve dengi okullara mensup olanları çakı yada tornavida taşımayı ihmal etmez

danny devito

epikuros
ayrıca jack nicholsonın parlattığı guguk kuşu adlı filmde de ’martini’ diye bi deli olarak boy göstermişti ta o zamanlardan. saçları daha gürdü, götü de bu kadar büyük değildi o dönem ama rolun etkisiyle işi deliliğe vurup paso yemiştir, yapısı da kilo almaya yatkın dombişin dikkat etmedi hiç.

leaving las vegas

epikuros
nicolas cage’in oynadığı ders veren bir filmdir ve ona oscar kazandıran tek film. melankolik ruh halini ve boşvermişliği anlatır bir keşin ekseninde. en hadım birini, en iktidarsız bir bireyi bile bi şekilde tahrik edebilecek bir karının şefkatli kollarında kendini bulmasını aşama aşama ekrandan gösterir aynı zamanda. nicbabaya saygı besletir, öteki bayana şehvet depolatır.

mujik

epikuros
rusya’da köylü demek olan bir kelimedir, zira dipnotlarda öyle yazar. açıp bi rusça sözlükten bakmadım, ama ukde verip de "hazırlopçu" gibi güzide bir ünvana mazhar olmamak için böyle bir şey cemrelerin hepsi de düştü ha bundan sonra öyle aşırı soğuk olmaz.

annenlere söyle bugün bende yöküz

epikuros
sabah şuurum benden uzak, ayakların rehberliğinde yürürken, etrafta birbirine çarpıp dolaşan cisimlerin arasından geçerken, solipsizm geliyor aklıma, hangi yarım akıllı fark etmiş bunu, bu hayat kimin penceresi. düşünmeden yaşayacağım bu günü, sadece fotosentez yaparak. en hafif hayat dikenine maruz kalmamak için. akşama kadar uzun bi hayat var, saniyelerle saymaya kalksan sırf o yeter kafayı bulmaya.


kendini dinlemeye başladınmı bi kere, susmak bilmez artık. kafayı dağıtmak için içki şart değil. ve aslında kafayı dağıtmıyorsun, tam tersine bilinci daha da ayıltıyorsun, her şeyi daha şiddetli algılıyorsun.

dostluk ve aitlik, sorumluluk yüklüyor insana. sorumluluksa bir çekik göz filminde gördüğüm çivili yatak gibi.. yorgunsun, yatmak zorundasın ama yataktaki çivilere katlanarak. aynı şekilde, insansın, sosyal bi hayvansın, birine tutunmalısın ama sorumluluğun bedelini ödeyerek. uyduruk bi masal kahramanı olsaydım bari, sadece zihinsel bir tasarıdan ibaret. yok! tokanlanıp uyandırılabilen bir gerçekliğe sahibiz.

akşamı ettik öyle böyle düşünmeden yaşayıp. yediğim içtiğim senin olsun, bişi yedimi bilmiyorum. canım sevişmek de istemedi bugün, azmanım da düşünmüyor. ama nefes almayı unutmadım, o da ayaklarım gibi güdüsel programlı.

akşamsa plastik bir sandalyede, plastik bir masa başında, plastik olmayan bir arkadaş yanında buldum kendimi. aklım başımdan gitmesin diye su içmiyorum! tavukta kuş gribi var diyorlardı, geçti o zaten, baya da yedim. gribe bağışıklık kazanmışız önceden. serin yağmurlar çok yaladı bu bedeni zamanında.

yine de bu kemirgen düşüncelere dalmamalıydım. ah şu cuğarayı köklemeseydim. bir de duble bardak uzatıyorsun! ayrıca bir lafım da sana var, orkestra bi saniye susun “sen hala yaşıyo musun müzeyyen nine, senin şarkından ninni olmaz ki uyuyayım, ürkütür sesin bebeği”. zaten içimdekinin büyümeye niyeti yok, şebek etmiş bizi zaman zaman. beni iyice yüz göz ediyorsun onunla. artık kaçmak mümkün değil. kafa kıyak, şuur kaçak..

ağır göz kapakları altından dışarıya bezgin bir bakış. dışarıdaki sesler bulanık ve yankılı. ayağa kalkmak istesen kalkamazsın, yanındakinin sorularını takip edemezsin. kendinde değilsin zaten, bırak başkasını. evet anlamında başını sallasan yeter ama meşgulsun içindekiyle, silkemiyor talimatlarını akıl. can havliyle kalkıp “yatağıma gidiyorum” deyip sağa sola sekerek, yer yer zıplayarak yatağa ulaştım. uzandım. içimdekinin bilince baskısı yoğunlaştı iyice. durduğun pozisyonda boğulacak gibi olsan da sağa sola dönmek için bir newton kuvvet bulamazsın. kafam içerden bir çiviyle yastığa mıhlanmış, göbeğimde akrep nalan oturuyor. kıpırdamak ne mümkün. şimdi tamamen gerçeksin, yalan dünya dönüyor, sarhoş olup kaçacaktın öyle mi? hayat bir film şeridi gibi gözlerinin önünden akıyor, gözler tavandayken. bir ayrılığı uğurlarkenki sarhoşluğunu hatırlarsın, ya da ayık olduğun geçmiş günlerdeki boşvermişliğini.

yavaş yavaş çatlayacak gibi algıya duyarlı hale geliyor kafa. ama orda yalnız, güçsüz, tanımsız bi boşluktasın. sadece dinliyorsun, hücrelerine kadar. mide kötü, gözler nemli. belki bir portakal yesen iyi gelir, ya da ne alakası var? belki derin bir nefes almak için pencereyi açmak iyi gelecek. veya kahve. kapı vuruluyor. yanıt beklemeden içeri girme çabası.

- şş uyumak yok. bizim orda buna “pislik” yapmak derler. kahve içeceğiz gel.

bi kere daha pislik dese yoğurt yapacam üstünü başını. nasıl oluyorsa az önceki güçsüz beden ayakta dikiliyor birden, pencereye gidiyor, açıyor, odadakinden beter bi hava surata çarpıyor. düşmemek için sendeliyor. içeri gidip yine plastik sandalyeli ortama bıraktım kendimi. anlatıyor hevesli katır;

- madonna müttüş karı ya! yürürken yeri dövüyo resmen.

madonna kim! benim madonnamın kolları kılsız, dişleri inci. hala kafam bedene ağır. kulaklar müzeyyene sağır, yine de benzetemiyoruz hayatta kimseyi sana. kahve bitmeden gene yatağımın ve efkar notalarının odasına attım kendimi. uyumadan önce birini aramam lazım. lanet olası “sorumluluk” kavramı bu işte, aşka da soğutuyor. senin o an ne kadar boktan bir durumda olduğunun hiçbir önemi yoktur. saati de 6.45’e kurmak şart.

az sonra yine içimdekiyle kafa kafaya veriyoruz. unuttuğum çocukluk günlerinden slaytlar getiriyor gözüme. o gamsız çocuk nerdesin be! ya da öğrencilik günleri. sabah derse gitmiyorum lan. siktiret vizeyi finalden 71 alırım olur. ama şimdi kimse dinlemez böyle şeyleri.

ölçemediğim birkaç saat geçti öyle baş başa, kontrol dışı bi dalgaya kapılmış durumda. sonrası uyku, şekerpareden tatlı.

sergen yalçın

epikuros
son 10 yıldır ülkeye "sergen gibi futbolcu" deyimini yerleştirmiş, çoğu zaman yerilen bi futbolcudur. ne zaman yeni yetme teknik bi topçu çıksa piyasaya hemen "çok teknik, geleceğin sergen’i bu" denir. ibrahim akına, fahriye kısaca çalım atan herkese, hatta yeni fark edildiği dönemde tümere bile "aynı sergen gibi bilekleri var, gelecek vaadediyor" yorumları getirilmiştir. o zaman bir kıstastır sergen, aklıyla vucudunu birleştirmiş bir futbol idolüdür. hayatla her zaman taşak geçer, kendi keyfini önemser çünkü kendi hayatıdır. futbol her şey demek değildir, eleştiri yaparken bu göz ardı edilir genelde.

gogol

epikuros
ercan tanerin genelde gsnin yada özellikle haginin attığı gollerden sonraki sık rastlanan repliğiydi bu, gogoll gooall goouüll diye titreşip böğürdüğü olurdu, nikolay vasilyevic gogol’u yadetmek amacıyla değildi bunlar elbet, ben anlarım.

bilmemek

epikuros
çoğu western filminde yerlilerin kullandığı mastarlı fiillerdendir.

- helal olsun osturan kömüş. bi osurdun bütün beyaz adamlar kaçtı. sırrın ne allaşkına?
- ben bilmemek! göte sormak.

sigara dumanını çekip kulaklardan dışarı vermek

epikuros
çok eski bi numaradır, şimdi bu oyuna gelecek bi kişi tanımıyorum, ısrarla aramasan bulunmaz. çocuklar yutar belki. kulaktan duman çıkması sadece hikayedir zaten, ki bok üreten her yerden aynı zamanda duman çıkabilmesi de beklenmez. lakin işin esas felsefesi karşındakini boş yere uğraştırmaya dayanır, tamam hak etmediği halde bu olaya bi felsefe yüklenmesi yanlıştır elbet ama zaten yüzük-büzük, lades-aklımda, cips kola, elim anunda.. gibi gaydırıguppak oyunların icra edildiği bi döneme rastlar bu. o gençlikten başka ne bekliyeceksin ki

sigara dumanını çekip kulaklardan dışarı vermek

epikuros
bu deneme genelde karşımızdaki antin kuntin bir muhatabın, sigarayla elini-kolunu yakmak amacındaysanız veyahut 5-10 dakika boyunca kulak deliklerinizi incelemesini istiyorsanız gerçekleştirilebilir. siz dumanı çekip "ahan iyi bak kulağımdan çıkaracam" dediğinizde muhatab kişi tüm dikkatini sizin kulaklarınıza vereceği için elinizdeki sigaraylan üstünü başını yakabilir, "oyh anam" dedirtebilir, kendisini en derin kulak boklarınızla tanıştırabilirsiniz. böyle bir iddia olmadan da karşındakinin ellerini yakabilirsin ama tadı kaçar o zaman, bu kadar kolay da olmaz.

arşivlik filmler

epikuros
anketörlüğün bedeli
anket rüzgarları
bir anketörün anıları
the lord of the anket
anketörün garip akıl oyunları
anketiator
anket güzeli
anketçi ingiliz hasta
anket gump
anketlerin sessizliği
dancing with the anketörs
anket man

amin porsumus

epikuros
’amin’ diye diye sıkıldım. artık ’amen’ diyelim ’mamen’ diyelim tribindeki bir tiki musluman gafleti olabiler. tikky musluman olursa bu da olur, parayla imanın kimde olduğu da bilinmez zaten, alma tikinin günahını çıkar tikir tikir, tikiye kalkan eller kırılsın, tiki de olsan gel’i de buraya ekler gözlerinden öperim.

gökte uçan kuslara

epikuros
bir volkan konak şarkısıdır,

gökte uçan kuşlara
arkadaş olamadum
kuş yapti yuvasini
kuş kadar olamadum

gökte uçan kuşlara da
arkadaş olunur mi
can çikti boğazuma
aşağa yutulur mi

dedim e cici kuşum
otur yanıma otur
al beni kanadına
kuzucuğuma götür

dedi bana cici kuş
sen ağırsın tutamam
e kuzucuğum seni
ölsem de unutamam
117 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol