memo tembelçizerin şaheseri...
-kukusuzkızın kukusu-
memo fik doğrusunda
diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları
tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda
güzel dilberler bulup
şahane damlarına
kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak
hayali kuruyordu
sıksık otuzbir için
molaya duruyordu
yine durdu bir ara
semayı seyre daldı
dam hayali kurarak
fiki eline aldı
attırırken sarsıldı
heyecanından o an
bin güvercin uçuştu
yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp
iç çekti derin derin
dedi kendi kendine
“dam ürkek bir güvercin
az yanaşsam hemencik
kanatlanıp uçuyor
değil fike tünemek
kafasına sıçıyor!...”
o böyle söylenince
bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi
süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu
barrağının başına
sakin huylu memo’yu
çevirerek şaşkına
kuşa çok benzesede
kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı
kanatlı bu mahlukat
memo dedi “herhalde
sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden
söyle bana sen kimsin?”
kanatlı dam bir süre
ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi
cıvıl cıvıl konuştu
“kendimi fiktirmeyi
nasıl isterim bilsen
lakin yapmamak için
var maalesef bir neden
eğer zamanın varsa
tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle
hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı
çok severdi barrağı
ismi kukulukız’dı
kukusu tek varlığı
her önüne gelene
kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz
kukya ittirirdi
ona fik sokan herkes
kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti
kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın
ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin
tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp
kızın yanına geldi
kukulukız’ın damı
o an kuruyuverdi
“domal bende fikeyim”
dedi korkutucu cin
“geldim buraya kadar
“sana fik sokmak için”
lakin dam kurumuştu
cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu
damcığın hiç içinden
yine kız korkudan
domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı;
“tut barrağını, yanaş”
cin kıllı avucunu
donuna soktuysa da
tutamadı fikini
bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku
şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı
uçarak havalandı
kukulukız çaresiz
boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu
tahammülü fikine
dam kuş olup uçunca
cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın
karşısına oturdu
dedi “madem sen benden
kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin
damını fiktirmedin
o halde artık kimse
fikemesin kukunu!
senden haber kesilsin
unutsunlar kokunu!
bundan sonra damından
daim ayrı olasın!
fikfik seni bulmasın
fikten ayrı kalasın!
cin bunları söyledi
ortadan kayboldu
ayak bastığı yerde
bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı
ne de pencere vardı
boyu desen neredeyse
beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı
kulenin külahında
göremedi gün yüzü
sonraki hayatında
nice yiğit er kişi
kuleye tırmandılar
‘hey,kukulu!kukulu’
diyerek bağırdılar
külahın derunundan
duyuldu bazen bir ses
‘kukumu istiyorum’
diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi
muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için
bir delik bulamadı
işte ben bu öyküde
bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden
halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz,
kukusu ise susuz,
barrak yolu gözleriz
tamamiyle umutsuz
memo sordu ‘hey kuku,
bu dev kule nerededir?’
kuku dedi ‘çimenlik,
çift tepeli yerdedir’
memo sordu ‘hey kuku,
o cinden kurtarırsam
memo’ya da kukuyu
fiktirirsin sanırsam?’
kuku dedi ‘bir kurtar
beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma
sakın beni fikmeden
her kim kukulukız’ı
kukuya kavuturur
fikini dama sokar
memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken
zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz
kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma
kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir
bu yolda mefta olmak...’
memo dedi ‘gidelim,
biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa
fikimizi banalım’
damcık kanat çırparak
havada ilerledi
memo dama bakarak
yolunu belirledi
fikfik arzusu ile
çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile
tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit
kulenin tam dibine
memo dedi ‘hey kuku,
uç hele gökyüzüne
incele bir çevreyi
yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır
etrafta uzun kavak?’
kuku uçup seyretti
etrafta ağaçları
dedi ‘bir yıl uzakta
gördüm ben kavakları’
memo yalın ayakla
yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti
döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine
bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı
kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki
dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde
daşşağını kaşıdı
suladı fidanları
tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı
kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere
oturup bahar vakti
attırıp çimenlere
bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti
hiçbir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz
geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar
birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar
ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe
kavakar sallandılar
eğilip bükülerek
kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları
kuleyi sarmaladı
kavakların dalları
kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan
bir bu yandan esince
kavakların dadlları
birbirine geçince
ağaçlar duvarları
her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi
tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara
adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde
artık zorlanır oldu
memo dedi’hey kuku,
git de külaha tüne
yakın artık kavuşman
kukulu’nun kötüne’
kuku gidip konunca
kulenin külahına
sarsılmaya başladı
kule onun altında
kuku ne olduğunu
henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar
kulenin kafasından
koskocaman dev kule
oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı
atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin
attırışı bitince
beşyüz arşınlık boyu
bir arşına inince
ortada bir kız kaldı
atmıklara bulamış
ayrı olan kukusu
damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde
uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında
anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki
‘şimdi gördüm herşeyi
ancak anayabildim
kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe
cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule
onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana
esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan
kukuma da kavuştum!..’
memo dedi ‘kukulu,
kukun bana söz verdi
‘beni kurtar şu cinden,
gönlünce domalt’ derdi’
kukulukız memo’yu
hiç işitmedi bile
meşguldü çünkü cinin
iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa
durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice
şöyle bağrınıyordu:
‘çimenlik ikiz tepe
cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule
onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin
şu kocaman fikini
reddedemezdim elbette
o vakit fikfikini!
amma halen geç değil,
ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu
hep ona vurdurayım!..’
aşık memo anladı
sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki
dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun
takılıp kanadına
fikfik arzulayarak
gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine
başkasını fikfik’i
onun payına düşen
otuzbirdir tabi ki
isterdi ki barrağı
kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine
sulu damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp
sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip
çekti otuzbirini
‘memo’ dedi, ‘bekleme
fik elde fikfik için
otuzbircinin fiki
otuzbir çekmek için...’
-kukusuzkızın kukusu-
memo fik doğrusunda
diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları
tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda
güzel dilberler bulup
şahane damlarına
kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak
hayali kuruyordu
sıksık otuzbir için
molaya duruyordu
yine durdu bir ara
semayı seyre daldı
dam hayali kurarak
fiki eline aldı
attırırken sarsıldı
heyecanından o an
bin güvercin uçuştu
yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp
iç çekti derin derin
dedi kendi kendine
“dam ürkek bir güvercin
az yanaşsam hemencik
kanatlanıp uçuyor
değil fike tünemek
kafasına sıçıyor!...”
o böyle söylenince
bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi
süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu
barrağının başına
sakin huylu memo’yu
çevirerek şaşkına
kuşa çok benzesede
kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı
kanatlı bu mahlukat
memo dedi “herhalde
sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden
söyle bana sen kimsin?”
kanatlı dam bir süre
ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi
cıvıl cıvıl konuştu
“kendimi fiktirmeyi
nasıl isterim bilsen
lakin yapmamak için
var maalesef bir neden
eğer zamanın varsa
tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle
hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı
çok severdi barrağı
ismi kukulukız’dı
kukusu tek varlığı
her önüne gelene
kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz
kukya ittirirdi
ona fik sokan herkes
kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti
kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın
ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin
tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp
kızın yanına geldi
kukulukız’ın damı
o an kuruyuverdi
“domal bende fikeyim”
dedi korkutucu cin
“geldim buraya kadar
“sana fik sokmak için”
lakin dam kurumuştu
cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu
damcığın hiç içinden
yine kız korkudan
domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı;
“tut barrağını, yanaş”
cin kıllı avucunu
donuna soktuysa da
tutamadı fikini
bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku
şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı
uçarak havalandı
kukulukız çaresiz
boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu
tahammülü fikine
dam kuş olup uçunca
cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın
karşısına oturdu
dedi “madem sen benden
kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin
damını fiktirmedin
o halde artık kimse
fikemesin kukunu!
senden haber kesilsin
unutsunlar kokunu!
bundan sonra damından
daim ayrı olasın!
fikfik seni bulmasın
fikten ayrı kalasın!
cin bunları söyledi
ortadan kayboldu
ayak bastığı yerde
bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı
ne de pencere vardı
boyu desen neredeyse
beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı
kulenin külahında
göremedi gün yüzü
sonraki hayatında
nice yiğit er kişi
kuleye tırmandılar
‘hey,kukulu!kukulu’
diyerek bağırdılar
külahın derunundan
duyuldu bazen bir ses
‘kukumu istiyorum’
diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi
muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için
bir delik bulamadı
işte ben bu öyküde
bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden
halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz,
kukusu ise susuz,
barrak yolu gözleriz
tamamiyle umutsuz
memo sordu ‘hey kuku,
bu dev kule nerededir?’
kuku dedi ‘çimenlik,
çift tepeli yerdedir’
memo sordu ‘hey kuku,
o cinden kurtarırsam
memo’ya da kukuyu
fiktirirsin sanırsam?’
kuku dedi ‘bir kurtar
beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma
sakın beni fikmeden
her kim kukulukız’ı
kukuya kavuturur
fikini dama sokar
memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken
zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz
kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma
kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir
bu yolda mefta olmak...’
memo dedi ‘gidelim,
biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa
fikimizi banalım’
damcık kanat çırparak
havada ilerledi
memo dama bakarak
yolunu belirledi
fikfik arzusu ile
çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile
tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit
kulenin tam dibine
memo dedi ‘hey kuku,
uç hele gökyüzüne
incele bir çevreyi
yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır
etrafta uzun kavak?’
kuku uçup seyretti
etrafta ağaçları
dedi ‘bir yıl uzakta
gördüm ben kavakları’
memo yalın ayakla
yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti
döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine
bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı
kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki
dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde
daşşağını kaşıdı
suladı fidanları
tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı
kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere
oturup bahar vakti
attırıp çimenlere
bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti
hiçbir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz
geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar
birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar
ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe
kavakar sallandılar
eğilip bükülerek
kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları
kuleyi sarmaladı
kavakların dalları
kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan
bir bu yandan esince
kavakların dadlları
birbirine geçince
ağaçlar duvarları
her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi
tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara
adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde
artık zorlanır oldu
memo dedi’hey kuku,
git de külaha tüne
yakın artık kavuşman
kukulu’nun kötüne’
kuku gidip konunca
kulenin külahına
sarsılmaya başladı
kule onun altında
kuku ne olduğunu
henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar
kulenin kafasından
koskocaman dev kule
oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı
atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin
attırışı bitince
beşyüz arşınlık boyu
bir arşına inince
ortada bir kız kaldı
atmıklara bulamış
ayrı olan kukusu
damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde
uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında
anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki
‘şimdi gördüm herşeyi
ancak anayabildim
kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe
cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule
onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana
esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan
kukuma da kavuştum!..’
memo dedi ‘kukulu,
kukun bana söz verdi
‘beni kurtar şu cinden,
gönlünce domalt’ derdi’
kukulukız memo’yu
hiç işitmedi bile
meşguldü çünkü cinin
iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa
durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice
şöyle bağrınıyordu:
‘çimenlik ikiz tepe
cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule
onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin
şu kocaman fikini
reddedemezdim elbette
o vakit fikfikini!
amma halen geç değil,
ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu
hep ona vurdurayım!..’
aşık memo anladı
sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki
dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun
takılıp kanadına
fikfik arzulayarak
gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine
başkasını fikfik’i
onun payına düşen
otuzbirdir tabi ki
isterdi ki barrağı
kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine
sulu damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp
sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip
çekti otuzbirini
‘memo’ dedi, ‘bekleme
fik elde fikfik için
otuzbircinin fiki
otuzbir çekmek için...’
tarkan:insan hata yapabilir
salata yapabilir
salata yapabilir
beni ayıkken ara.
yamahart yamasol diye de söyleyenler var.
mastürbasyon koçu.
soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim metalci olmaktan.
ahu tuğba-meriç erkan, safiye soyman-faik hedehödö...v.b için allah’tan tek dileğim.
aynen yaşanmıştır!!
-şu an üzerinde ne var bebişim??
+kasatura, döner bıçağı, kelebek, balta...v.s
+daha da sayabilirim, gece uzun.
-pardon abla yanlış oldu. hem sana kurban lazım, ben seni oyalamıyım..
+ya ne güzel konuşuyoduk.
-şu an üzerinde ne var bebişim??
+kasatura, döner bıçağı, kelebek, balta...v.s
+daha da sayabilirim, gece uzun.
-pardon abla yanlış oldu. hem sana kurban lazım, ben seni oyalamıyım..
+ya ne güzel konuşuyoduk.
teomanın papatya şarkısında da böyle bir olay geçmektedir... hani çok sevdiğin o filmi gördükten sonra, kısacık kestirip saçlarını, içtin ilk sigaranı...
cumartesi günü 3 kız kafamız bi dünya arsen lüpenden çıktıktan sonra bambiye daldık, bambide teomanın resmini gördükten sonra tutturdum teomanın evine gidelim diye(hangi akla hizmetse...) neyse cihangir sokaklarında, duran arabalara bile çarpa çarpa, teonun evine sağ salim vardık. belki 10 kere ısrarla zile bastıktan sonra teonun evde olmadığını anladık... kaderimize küfrederken teonun apartmanının yaklaşık 1 mt karşısındaki merdivenlere oturup ağlaya ağlaya kustum. kesin teoda o pisliği gördükten sonra bana sağlam küfür etmiştir.
türkiyede ve dünyada albüm yapması yasaklanan şahsiyet.
gece 11.30da mahalleli tarafından öldürülmesiyle sonuçlanan komşu modelidir.
yıllardır kullandığım nickim
sınav sistemine sövmek...
türkiyeye geldiği zaman, babamın bi arkadaşının sayesinde sohbet etme şerefine nail olduğum ve benim için bagetlerini imzalayarak bana hediye eden süper insan.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?