başkalarının entrylerini okumaya üşenen bilgiç olma olasılığı da çok yüksek olan bilgiçtir. çoğunun kendinden başka hiç kimsenin fikrine saygısı olmadığından başkalarının fikirleriyle dolu entryleri okumak bile istemez. aslında başkalarının fikirlerine değil sadece, saf bilgiye de saygıları yoktur. dolayısıyla bilgiye ihtiyaçlarının da olmadığını düşünürler ve entryleri okumazlar. entry okunmadıysa oylanmaz da değil mi ama?
çoğunluğun dışında kalanları tenzih ederim.
temel amerika’ya gitmiş. fahişenin biriyle birlikte olmak istemiş. kadın tamam ama prezervatifsiz olmaz demiş. temel de bekle bir koşu eczaneden alayum demiş. eczacıdan bir kutu prezervatif istemiş. eczacı vermiş ve ardından "siks peni" demiş.
temel "olmaz bacım önce arabadakiyle işim var."
kadın tekrar "siks peni" demiş.
temel "olmaz dedum ya bacım".
kadın ısrarla ve yüksek sesle tekrar siks peni deyince temel "künah benden gitti" demiş ve pantolonunu aşağıya indirmiş;
kadın "no fuck no fuck "diye bağırınca temel de "ufak mufak idare et artık"...
güvensiz erkek söylemi.
günümüzde biliniyor ki; bu zar varken kan gelmeyebiliyor , bu zar olmadığı halde kan gelebiliyor ..
ne diye bu kadar uğraşıyorsunuz bre pezevenkler? yaradan sizi o kadar özel görmemiş ki; hiçbir şeyinizi kontrol etmek için bir aparat koymamış, sizi aptallar..
günümüzde biliniyor ki; bu zar varken kan gelmeyebiliyor , bu zar olmadığı halde kan gelebiliyor ..
ne diye bu kadar uğraşıyorsunuz bre pezevenkler? yaradan sizi o kadar özel görmemiş ki; hiçbir şeyinizi kontrol etmek için bir aparat koymamış, sizi aptallar..
bazen işler yolunda gitmez, cinlerimiz tepemize çıkar ve sinirimizi başkasından çıkarırız. ama böyle durumlarda sinirimizi tanıdığımız birinden değil de hiç tanımadığımız birinden çıkarmak daha iyidir.
bir gün arkadaşıma telefon edecektim; numarayı çevirdim, bir erkek "alo?" dedi, ben "zeynepi aramıştım" deyince, adam bağırarak "s.kt.r git lan, doğru numarayı çevir!" demez mi!
bir insanın bu kadar kaba olabileceğine inanamadım. sonra gerçekten arkadaşımın son iki numarasını şaşırdığımı farkettim. ama birden aklıma bir şey geldi. bilerek, tekrar yanlış numarayı çevirdim. karşıma yine aynı adam çıktı. ve "alo" deyince, "sen eşşolueşeğin tekisin" deyip, telefonu yüzüne kapattım. sonra o numarayı yazıp yanına "eşşolusu" diye not ettim. o günden sonra, ne zaman bir şeye sinirlensem, öfkelensem, eşşsolusunu çevirip, "sen eşşolueşeğin tekisin" deyip kapatıyor ve rahatlıyordum.
bir gün alışveriş merkezinde tam park yeri bulmuşken, siyah bir bmw benim saatlerdir beklediğim yere girmez mi! korna çaldım ama aldırmadı, arka camında satılık ilanı ve telefon numarası vardı.
hemen numarayı not ettim. eve dönünce, numarayı aradım, karşıma bir adam çıktı.
"siz, siyah satılık bmwsi olan kişi misiniz?"
"evet"
"arabayı nasıl görebilirim?"
" suadiye, akın sokak, 34 numara, araba tam evin önünde duruyor"
"isminiz?..."
" mehmet....."
"ne zaman müsait olursunuz mehmet bey?"
"her akşam 6dan sonra evde olurum"
"sana bir şey söyleyeceğim mehmet.."
"evet?..."
"sen eşşolueşşeğin tekisin" ve telefonu yüzüne kapattım, onun numarasını da yazdım ve yanına eşşolusu 2 diye not aldım.
bundan sonra iki tane eşşolusu vardı. bir gün eşşolusu 1i aradım. telefonu açıp da ben "sen eşşolueşeğin tekisin" der demez, "senin kim olduğunu bir bulursam..."
"ne yaparsın?"
"kıçına tekmeyi yiyeceksin!"
"o zaman sana adresimi vereyim de gel"
" ver de gör gününü!.."
"suadiye, akın sokak, 34 numara, siyah bir bmw var kapıda.."
"hemen geliyorum, son duanı etmeye başla!"
"hah, hah ödüm koptu" deyip telefonu kapattım. sonra eşşolusu 2 yi aradım, ona da sen eşşolusueşeğin tekisin deyince, çok kızdı, kim olduğumu bilse beni öldüreceğini söyledi, ona öyle mi, birazdan geliyorum, bekle dedim.
ve hemen polisi arayıp, suadiye, akın sokak 34 numarada oturan gay sevgilimi öldürmeye gittiğimi söyledim. peşinden magazine meraklı bir tv kanalını arayıp, aynı adresi verip, travestilerin çıngar çıkardığını, ortalığı birbirine kattığını söyledim! ve sonra arabama atlayıp, olacakları izlemek için aynı adrese doğru sürdüm. tam zamanında gitmiştim, iki eşşolusu birbirlerine girmişken, altı-yedi polis onları ayırmaya geliyordu, tv. kameramanları da olayı görüntülüyorlardı .
kendimi çok iyi hissettim.
öfkeyi kontrol etme mekanizması çok işe yaramıştı..
bir gün arkadaşıma telefon edecektim; numarayı çevirdim, bir erkek "alo?" dedi, ben "zeynepi aramıştım" deyince, adam bağırarak "s.kt.r git lan, doğru numarayı çevir!" demez mi!
bir insanın bu kadar kaba olabileceğine inanamadım. sonra gerçekten arkadaşımın son iki numarasını şaşırdığımı farkettim. ama birden aklıma bir şey geldi. bilerek, tekrar yanlış numarayı çevirdim. karşıma yine aynı adam çıktı. ve "alo" deyince, "sen eşşolueşeğin tekisin" deyip, telefonu yüzüne kapattım. sonra o numarayı yazıp yanına "eşşolusu" diye not ettim. o günden sonra, ne zaman bir şeye sinirlensem, öfkelensem, eşşsolusunu çevirip, "sen eşşolueşeğin tekisin" deyip kapatıyor ve rahatlıyordum.
bir gün alışveriş merkezinde tam park yeri bulmuşken, siyah bir bmw benim saatlerdir beklediğim yere girmez mi! korna çaldım ama aldırmadı, arka camında satılık ilanı ve telefon numarası vardı.
hemen numarayı not ettim. eve dönünce, numarayı aradım, karşıma bir adam çıktı.
"siz, siyah satılık bmwsi olan kişi misiniz?"
"evet"
"arabayı nasıl görebilirim?"
" suadiye, akın sokak, 34 numara, araba tam evin önünde duruyor"
"isminiz?..."
" mehmet....."
"ne zaman müsait olursunuz mehmet bey?"
"her akşam 6dan sonra evde olurum"
"sana bir şey söyleyeceğim mehmet.."
"evet?..."
"sen eşşolueşşeğin tekisin" ve telefonu yüzüne kapattım, onun numarasını da yazdım ve yanına eşşolusu 2 diye not aldım.
bundan sonra iki tane eşşolusu vardı. bir gün eşşolusu 1i aradım. telefonu açıp da ben "sen eşşolueşeğin tekisin" der demez, "senin kim olduğunu bir bulursam..."
"ne yaparsın?"
"kıçına tekmeyi yiyeceksin!"
"o zaman sana adresimi vereyim de gel"
" ver de gör gününü!.."
"suadiye, akın sokak, 34 numara, siyah bir bmw var kapıda.."
"hemen geliyorum, son duanı etmeye başla!"
"hah, hah ödüm koptu" deyip telefonu kapattım. sonra eşşolusu 2 yi aradım, ona da sen eşşolusueşeğin tekisin deyince, çok kızdı, kim olduğumu bilse beni öldüreceğini söyledi, ona öyle mi, birazdan geliyorum, bekle dedim.
ve hemen polisi arayıp, suadiye, akın sokak 34 numarada oturan gay sevgilimi öldürmeye gittiğimi söyledim. peşinden magazine meraklı bir tv kanalını arayıp, aynı adresi verip, travestilerin çıngar çıkardığını, ortalığı birbirine kattığını söyledim! ve sonra arabama atlayıp, olacakları izlemek için aynı adrese doğru sürdüm. tam zamanında gitmiştim, iki eşşolusu birbirlerine girmişken, altı-yedi polis onları ayırmaya geliyordu, tv. kameramanları da olayı görüntülüyorlardı .
kendimi çok iyi hissettim.
öfkeyi kontrol etme mekanizması çok işe yaramıştı..
ilk olarak: anlamıyorlar!
hemen onların, anladığını sandıkları şeyin tarifini vereyim:
öncelikle kendilerine en uygunsuz -kendi dinlediği müzik tarzıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir tarzda müziği seven, giyim zevki yine kendininkiyle ilgisiz olan, hobileri uyuşmayan; kısacası birlikte vakit geçirecek hiç bir ortak noktası olmayan- bir eş belirlenir; onunla konuşulmaya çalışılır, hoşlandığını belli edecek davranışlarda bulunulur. hemen sonrasında ilişki sanılan saçma sapan aktiviteler bütününe girişilir. uyumsuz bir çift olduklarının anlaşılacağı kadar vakit geçirilir fakat bir türlü anlaşılmaz. sürekli kavga etmeye başlanır, ayrılıp ayrılıp tekrar başlanır; bu kavgaların mütemadiyen edildiğinin farkına varılınca, daha da bağlanılır , ve bu aşamada aralarındaki şeye aşk adı verilir.
edit: kendilerine en uygunsuz eşi seçmeleri kısmına ekleme yapmak gerekirse; "kendi dinlediği müzik tarzıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir tarzda müziği seven" demek birlikte severek dinleyebilecekleri bir müziğin olmaması demektir, "giyim zevki yine kendininkiyle ilgisiz olan" demek birlikte giyim üzerine alışveriş yapamayacaklar demektir, "hobileri uyuşmayan" demek birlikte icra edecekleri bir hobilerinin olmaması demektir. tüm bu örneklerin yazmış olma sebebim de birlikte vakit geçirecek eylemlerinin az olması durumunu vurgulamak istememdir. sırf dinledikleri müzik tarzıyla insanları sınıflandırarak onlara karakter çizecek kadar sığ olduğumu düşünenlere sevgilerimi, saygılarımı sunarım.
hemen onların, anladığını sandıkları şeyin tarifini vereyim:
öncelikle kendilerine en uygunsuz -kendi dinlediği müzik tarzıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir tarzda müziği seven, giyim zevki yine kendininkiyle ilgisiz olan, hobileri uyuşmayan; kısacası birlikte vakit geçirecek hiç bir ortak noktası olmayan- bir eş belirlenir; onunla konuşulmaya çalışılır, hoşlandığını belli edecek davranışlarda bulunulur. hemen sonrasında ilişki sanılan saçma sapan aktiviteler bütününe girişilir. uyumsuz bir çift olduklarının anlaşılacağı kadar vakit geçirilir fakat bir türlü anlaşılmaz. sürekli kavga etmeye başlanır, ayrılıp ayrılıp tekrar başlanır; bu kavgaların mütemadiyen edildiğinin farkına varılınca, daha da bağlanılır , ve bu aşamada aralarındaki şeye aşk adı verilir.
edit: kendilerine en uygunsuz eşi seçmeleri kısmına ekleme yapmak gerekirse; "kendi dinlediği müzik tarzıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir tarzda müziği seven" demek birlikte severek dinleyebilecekleri bir müziğin olmaması demektir, "giyim zevki yine kendininkiyle ilgisiz olan" demek birlikte giyim üzerine alışveriş yapamayacaklar demektir, "hobileri uyuşmayan" demek birlikte icra edecekleri bir hobilerinin olmaması demektir. tüm bu örneklerin yazmış olma sebebim de birlikte vakit geçirecek eylemlerinin az olması durumunu vurgulamak istememdir. sırf dinledikleri müzik tarzıyla insanları sınıflandırarak onlara karakter çizecek kadar sığ olduğumu düşünenlere sevgilerimi, saygılarımı sunarım.
sigara içmektir. onca sene kaç paket sigaraya ne kadar para verdik farkında mıyız?!
genellikle gece yarısını geçtikten sonra bilgiçlerin bünyesinde vuku bulan histir.
bir anda katlanılmaz bir sessizlik başlar. üyelerden 7 kişi sözlükte at koşturuyordur . at koşturuyor dediğime bakmayın siz, çoğu sözlüğü bir köşede açmış başka bir sayfada/sekmede bambaşka bir sitede bir şeylere bakıyordur (bilgisayar başında olmamaları göz ardı edilmiştir, o ayrı bi durum). bilgiçlerden biri sözlükle ilgilenmektedir, heyecanla sol frame i beklemekte, rastgele (süper, pek sallanmayan veya keşke olmasa dediklerimiz) entry bakmaktadır. tekrar tekrar sol frame e bakar ve defalarca dünyası yıkılır. sol frame kendi yazdığı entrylerle doludur (tümüyle veya neredeyse tamamen).
hepiniz gidip başka sözlüklerde yazıyorsunuz di mi? gidin başka sözlüklere yazın amk, buraya hiç bi şey yazmayın!
bir anda katlanılmaz bir sessizlik başlar. üyelerden 7 kişi sözlükte at koşturuyordur . at koşturuyor dediğime bakmayın siz, çoğu sözlüğü bir köşede açmış başka bir sayfada/sekmede bambaşka bir sitede bir şeylere bakıyordur (bilgisayar başında olmamaları göz ardı edilmiştir, o ayrı bi durum). bilgiçlerden biri sözlükle ilgilenmektedir, heyecanla sol frame i beklemekte, rastgele (süper, pek sallanmayan veya keşke olmasa dediklerimiz) entry bakmaktadır. tekrar tekrar sol frame e bakar ve defalarca dünyası yıkılır. sol frame kendi yazdığı entrylerle doludur (tümüyle veya neredeyse tamamen).
hepiniz gidip başka sözlüklerde yazıyorsunuz di mi? gidin başka sözlüklere yazın amk, buraya hiç bi şey yazmayın!
ulaşım sorununu 100 yıl da geçse çözemeyecek şehir.
belediye otobüsleri öyle seyrek geçiyor ki halk otobüsü adı altındaki sıkış tepiş minibüslere binmek zorunda kalıyorsunuz . hadi inatla bekledin diyelim belediye otobüsünü, parayla binemiyorsun ille kentkartın olacak, kentkartın da var diyelim amk yerinde dolduracak bayi bulamıyorsun, bayiyi buldun diyelim diyor ki "kontör bitti bacım, sabah saatlerinde gelcen onun için", sabah saatlerinde o bulduğun bayiyi bulsan dahi kentkartı dolduracak kontörü olmuyor. mecbur tabii yine halk otobüsü.
halk otobüslerinin minibüs olması sorununu da açalım biraz:
halk otobüslerinin öyle belirli bir saatleri yok varış noktasına varmaları için . gayet minibüs şoförü edasında şoförleri, içeride şoförü tatmin edecek sayıda yolcu yoksa sağlıklı bir insanın koşarak geçebileceği hızda giderler yolda umursuzca. müzik falan açarlar kafalarına göre. durak dışıymış, durakmış gözetmeksizin her noktada yolcu alır ve indirirler. zaten boyutları da otobüs olacak boyutlarda değildir, bildiğin minibüs boyutudur. yine de önlerinde halk otobüsü yazar. fakat herkes bilir ki onlar minibüstür.
belediye otobüsleri öyle seyrek geçiyor ki halk otobüsü adı altındaki sıkış tepiş minibüslere binmek zorunda kalıyorsunuz . hadi inatla bekledin diyelim belediye otobüsünü, parayla binemiyorsun ille kentkartın olacak, kentkartın da var diyelim amk yerinde dolduracak bayi bulamıyorsun, bayiyi buldun diyelim diyor ki "kontör bitti bacım, sabah saatlerinde gelcen onun için", sabah saatlerinde o bulduğun bayiyi bulsan dahi kentkartı dolduracak kontörü olmuyor. mecbur tabii yine halk otobüsü.
halk otobüslerinin minibüs olması sorununu da açalım biraz:
halk otobüslerinin öyle belirli bir saatleri yok varış noktasına varmaları için . gayet minibüs şoförü edasında şoförleri, içeride şoförü tatmin edecek sayıda yolcu yoksa sağlıklı bir insanın koşarak geçebileceği hızda giderler yolda umursuzca. müzik falan açarlar kafalarına göre. durak dışıymış, durakmış gözetmeksizin her noktada yolcu alır ve indirirler. zaten boyutları da otobüs olacak boyutlarda değildir, bildiğin minibüs boyutudur. yine de önlerinde halk otobüsü yazar. fakat herkes bilir ki onlar minibüstür.
zorlukla gerçekleştirilebilen, can sıkıcı bir eylemdir. en iyi yöntemlerinden biri, sigarayı nefret edilen ya da canınızı yaktığı için hayatınızdan uzaklaştırdığınız bir şeyle özdeşleştirmektir.
bununla ilgili güzel bir hikayeyi yazmak gerekirse :
hafif sisli bir havada ve güneşin apartmanların arasından yeni yeni güne merhaba dediği bir saatte, vapura doğru ilerleyen genç adam; jeton gişesinde, yaklaşık iki ay önce ayrıldığı kız arkadaşını görür ve titrek bir "merhaba" ile konuşmaya başlar. bu konuşmalar vapurda da devam eder.
adamın; "hava o kadar da soğuk değil, dışarıda oturalım mı?" sorusuna, kızın "olur" cevabı vermesiyle birlikte vapurun en üst katına doğru yol alırlar.
birkaç dakika havadan sudan muhabbetlerle geçtikten sonra, adam kıza bir sigara uzatır ve kendisine de bir tane alır. daha sonra, genç adam birden lafa girer:
- biliyorum, bu konuları daha önce hiç konuşmadık ya da konuşamadık diyeyim. merak etme ama, "neden ayrıldık biz" sorusunu sormayacağım. sadece sana söylemek istediğim birkaç şey var, onları konuşmak istiyorum.
genç kız; adama bakarak,
- "evet seni dinliyorum, devam et" dedikten sonra adam, konuşmasına kaldığı yerden devam eder:
- biliyor musun? ayrıldıktan sonra, seni sigaraya benzetmeye başladım.
kız, hiç tahmin etmediği, alakasız bir konuyla lafa girmesinin verdiği şaşkınlıkla, "ne? nasıl yani?" der.
adam, önce kıza uzattığı sigarayı ve sonra kendi sigarasını, çantasından çıkardığı çakmak ile yaktıktan sonra:
- mesela bir tane sigara yakıyorum ve kül tablasına koyup izlemeye başlıyorum. kül tablasına dökülen külleri gördükçe; anılarımız aklıma geliyor, her biri kül olup acılarıma dönüşüyor sonra. arada bir elime alıyorum sigarayı ve içime çekiyorum seni. kendimi zehirlemek için; daha çok, daha çok çekiyorum. bazen de anıları silkiyorum kül tablasına. sen zehiri hoşuma gidiyor, içimi acıtıyor, vazgeçemiyorum; içime çekmeye devam ediyorum. ağzımdan çıkan her dumanda, ayrılırken bana bıraktığın; son bakışının silueti beliriyor. her sigaranın olduğu gibi, senin de sonun yaklaşıyor. ve ben yavaş hareketlerle; ne zaman seni söndürmek için, elimi götürsem kül tablasına, aptalca bir umutla "ne olur yapma!! " diyeceğin zamanı bekliyorum. ama hiçbir zaman duyamıyorum sesini. "ve işte bitirdim seni" diyorum. hayır hayır kendimi kandırıyorum galiba, "seni böyle bitiremem" diyorum sonra. ama bakıyorum kül tablasına; evet! sen oradasın, evet! anılar orada. ancak, elimde hala kokun var. yıkasam da, hiç çıkmayacak bir koku. anlıyorum ki; bu sigarada, senin çok az bir kısmını bitirmişim. senden bağımsız bir sen, hep içimde yaşıyormuş. ve anlıyorum ki, sadece sönüyorsun. seni atesleyecek bir "ben" bekliyorsun sabırla. o "ben", çok da bekletmiyor seni. bir daha yanmaya başlıyorsun. anılar acılar derken yine bitiyorsun. yeniden yanıyor ve bitiyorsun. bu hep böyle devam ediyor; sonunda alışkanlık oluyorsun.
genç kız anlatılanları dinlerken; tarif edilmeyecek bir duygu yoğunluğu içindeydi. bir yandan, birisinin bu kadar acı çekmesine üzüntü duyarken; diğer yandan da, kendisinin hala unutulmamış olmasından, haz alıyordu. aslında kendisi de unutamamıştı genç adamı. kendi isteğiyle ayrılmıştı ama; sevmediği ya da artık bir şeyler hissetmediği için değil, en yakın kız arkadaşının da, o insana karşı bir takım duygular beslediği için gerçekleşmişti bu ayrılık. bunu; ne erkek arkadaşı, ne de en yakın arkadaşı biliyordu. erkek arkadaşına, "bu ilişkide bir şeyler eksik, ben daha fazla sürdüremeyeceğim, ayrılmalıyız." diye bir mesaj atarken; kız arkadaşına, "ilgisiz bir sevgili olmaya başlamıştı günler geçtikçe; çok bunalmıştım. ve bir gün onu, başka biriyle sarmaş dolaş gördüm. bu yüzden ayrıldım." demişti. böylece, hem erkek arkadaşından, kendine göre, makul bir sebeple ayrılmış; hem de arkadaşına, erkek arkadaşını kötüleyerek, ondan soğumasını sağlamıştı. kendisinin çok acı çekeceğini bile bile, arkadaşını kaybetmemek için, böyle bir yalanlar zincirine başvurmuştu. artık hayatını,bu yalanlara göre düzenlemeliydi. bu yüzden; bu karşılaşmalarında duygularını bir tarafa bırakıp, mantığı ile karar vermek zorundaydı. geri dönüşü yoktu ve kız da bunun farkındaydı. bütün ayrıntıları, olası bir karşılaşma için düşünmüştü daha önceden. adamın anlattıklarını dikkatlice dinliyor ve sözünü bitirmesini bekliyordu. ve adamla göz göze gelip, "bitti, bu kadardı!" dermişçesine bakmasından sonra, kız konuşmaya başladı:
- açıkçası bu söylediklerin, hiç beklemediğim şeylerdi. benim, bu açıklamalarına bir yorum yapmamı bekleme. çünkü bunlar; senin kendi düşüncelerin. her biten ilişkiden sonra, yaşanabilecek duygulardan bu anlattıkların. şunu söyleyebilirim ama; yaşadığımız ilişkide, elimden gelen fedakarlığı gösterdiğime inanıyorum. seni hiçbir zaman suçlu görmedim, herşey benden kaynaklıyordu. sonuç olarak, bir şekilde bu ilişki yürümedi ve bitti. bu kadar basit.
- bu kadar mı yani?
- evet...
genç adam şok olmuştu. belki, daha ılımlı bir yaklaşım bekliyordu kızdan. ancak, kesin ve kararlı konuşmuştu kız. hiçbir umudun kalmadığına, kendini inandırmaya çalışıyordu. vapur yanaşmışti iskeleye. tek bir kelime bile konuşmadan vapurdan indiler. ıskelenin sonunda; genç kız, adama sarılarak "hoşçakal" dedi. ancak adam, ayrılırken ne sarılmıştı kıza, ne de bir kelime çıkmıştı ağzından. bir heykel gibi duruyordu kızın karşısında. kız da, bir tepki gelmeyince; hızla oradan uzaklaşmayı tercih etti. arkalarına bile bakmadan ayrıldılar. kız, işyerine ulaştı. yerine oturduktan hemen sonra, cep telefonuna bir mesaj geldi. mesaj, eski sevgilisindendi ve söyle yazıyordu:
"hep bu karşılaşmayı ve sana sigara hikayesini anlatacağım günü beklemiştim. ve o gün, gözlerimin içine bakıp; söyleyeceklerine göre, hayatıma bir yön çizeceğime..."
genç kız, bu mesajdan hiçbir anlam çıkaramamıştı. bu mesajı düşünürken; bir mesaj daha geldi:
"... kendi kendime söz vermiştim. bugün duyduklarım; beni hayal kırıklığına uğrattı ve ben kararımı verdim:"
"sigarayı bıraktım..."
bununla ilgili güzel bir hikayeyi yazmak gerekirse :
hafif sisli bir havada ve güneşin apartmanların arasından yeni yeni güne merhaba dediği bir saatte, vapura doğru ilerleyen genç adam; jeton gişesinde, yaklaşık iki ay önce ayrıldığı kız arkadaşını görür ve titrek bir "merhaba" ile konuşmaya başlar. bu konuşmalar vapurda da devam eder.
adamın; "hava o kadar da soğuk değil, dışarıda oturalım mı?" sorusuna, kızın "olur" cevabı vermesiyle birlikte vapurun en üst katına doğru yol alırlar.
birkaç dakika havadan sudan muhabbetlerle geçtikten sonra, adam kıza bir sigara uzatır ve kendisine de bir tane alır. daha sonra, genç adam birden lafa girer:
- biliyorum, bu konuları daha önce hiç konuşmadık ya da konuşamadık diyeyim. merak etme ama, "neden ayrıldık biz" sorusunu sormayacağım. sadece sana söylemek istediğim birkaç şey var, onları konuşmak istiyorum.
genç kız; adama bakarak,
- "evet seni dinliyorum, devam et" dedikten sonra adam, konuşmasına kaldığı yerden devam eder:
- biliyor musun? ayrıldıktan sonra, seni sigaraya benzetmeye başladım.
kız, hiç tahmin etmediği, alakasız bir konuyla lafa girmesinin verdiği şaşkınlıkla, "ne? nasıl yani?" der.
adam, önce kıza uzattığı sigarayı ve sonra kendi sigarasını, çantasından çıkardığı çakmak ile yaktıktan sonra:
- mesela bir tane sigara yakıyorum ve kül tablasına koyup izlemeye başlıyorum. kül tablasına dökülen külleri gördükçe; anılarımız aklıma geliyor, her biri kül olup acılarıma dönüşüyor sonra. arada bir elime alıyorum sigarayı ve içime çekiyorum seni. kendimi zehirlemek için; daha çok, daha çok çekiyorum. bazen de anıları silkiyorum kül tablasına. sen zehiri hoşuma gidiyor, içimi acıtıyor, vazgeçemiyorum; içime çekmeye devam ediyorum. ağzımdan çıkan her dumanda, ayrılırken bana bıraktığın; son bakışının silueti beliriyor. her sigaranın olduğu gibi, senin de sonun yaklaşıyor. ve ben yavaş hareketlerle; ne zaman seni söndürmek için, elimi götürsem kül tablasına, aptalca bir umutla "ne olur yapma!! " diyeceğin zamanı bekliyorum. ama hiçbir zaman duyamıyorum sesini. "ve işte bitirdim seni" diyorum. hayır hayır kendimi kandırıyorum galiba, "seni böyle bitiremem" diyorum sonra. ama bakıyorum kül tablasına; evet! sen oradasın, evet! anılar orada. ancak, elimde hala kokun var. yıkasam da, hiç çıkmayacak bir koku. anlıyorum ki; bu sigarada, senin çok az bir kısmını bitirmişim. senden bağımsız bir sen, hep içimde yaşıyormuş. ve anlıyorum ki, sadece sönüyorsun. seni atesleyecek bir "ben" bekliyorsun sabırla. o "ben", çok da bekletmiyor seni. bir daha yanmaya başlıyorsun. anılar acılar derken yine bitiyorsun. yeniden yanıyor ve bitiyorsun. bu hep böyle devam ediyor; sonunda alışkanlık oluyorsun.
genç kız anlatılanları dinlerken; tarif edilmeyecek bir duygu yoğunluğu içindeydi. bir yandan, birisinin bu kadar acı çekmesine üzüntü duyarken; diğer yandan da, kendisinin hala unutulmamış olmasından, haz alıyordu. aslında kendisi de unutamamıştı genç adamı. kendi isteğiyle ayrılmıştı ama; sevmediği ya da artık bir şeyler hissetmediği için değil, en yakın kız arkadaşının da, o insana karşı bir takım duygular beslediği için gerçekleşmişti bu ayrılık. bunu; ne erkek arkadaşı, ne de en yakın arkadaşı biliyordu. erkek arkadaşına, "bu ilişkide bir şeyler eksik, ben daha fazla sürdüremeyeceğim, ayrılmalıyız." diye bir mesaj atarken; kız arkadaşına, "ilgisiz bir sevgili olmaya başlamıştı günler geçtikçe; çok bunalmıştım. ve bir gün onu, başka biriyle sarmaş dolaş gördüm. bu yüzden ayrıldım." demişti. böylece, hem erkek arkadaşından, kendine göre, makul bir sebeple ayrılmış; hem de arkadaşına, erkek arkadaşını kötüleyerek, ondan soğumasını sağlamıştı. kendisinin çok acı çekeceğini bile bile, arkadaşını kaybetmemek için, böyle bir yalanlar zincirine başvurmuştu. artık hayatını,bu yalanlara göre düzenlemeliydi. bu yüzden; bu karşılaşmalarında duygularını bir tarafa bırakıp, mantığı ile karar vermek zorundaydı. geri dönüşü yoktu ve kız da bunun farkındaydı. bütün ayrıntıları, olası bir karşılaşma için düşünmüştü daha önceden. adamın anlattıklarını dikkatlice dinliyor ve sözünü bitirmesini bekliyordu. ve adamla göz göze gelip, "bitti, bu kadardı!" dermişçesine bakmasından sonra, kız konuşmaya başladı:
- açıkçası bu söylediklerin, hiç beklemediğim şeylerdi. benim, bu açıklamalarına bir yorum yapmamı bekleme. çünkü bunlar; senin kendi düşüncelerin. her biten ilişkiden sonra, yaşanabilecek duygulardan bu anlattıkların. şunu söyleyebilirim ama; yaşadığımız ilişkide, elimden gelen fedakarlığı gösterdiğime inanıyorum. seni hiçbir zaman suçlu görmedim, herşey benden kaynaklıyordu. sonuç olarak, bir şekilde bu ilişki yürümedi ve bitti. bu kadar basit.
- bu kadar mı yani?
- evet...
genç adam şok olmuştu. belki, daha ılımlı bir yaklaşım bekliyordu kızdan. ancak, kesin ve kararlı konuşmuştu kız. hiçbir umudun kalmadığına, kendini inandırmaya çalışıyordu. vapur yanaşmışti iskeleye. tek bir kelime bile konuşmadan vapurdan indiler. ıskelenin sonunda; genç kız, adama sarılarak "hoşçakal" dedi. ancak adam, ayrılırken ne sarılmıştı kıza, ne de bir kelime çıkmıştı ağzından. bir heykel gibi duruyordu kızın karşısında. kız da, bir tepki gelmeyince; hızla oradan uzaklaşmayı tercih etti. arkalarına bile bakmadan ayrıldılar. kız, işyerine ulaştı. yerine oturduktan hemen sonra, cep telefonuna bir mesaj geldi. mesaj, eski sevgilisindendi ve söyle yazıyordu:
"hep bu karşılaşmayı ve sana sigara hikayesini anlatacağım günü beklemiştim. ve o gün, gözlerimin içine bakıp; söyleyeceklerine göre, hayatıma bir yön çizeceğime..."
genç kız, bu mesajdan hiçbir anlam çıkaramamıştı. bu mesajı düşünürken; bir mesaj daha geldi:
"... kendi kendime söz vermiştim. bugün duyduklarım; beni hayal kırıklığına uğrattı ve ben kararımı verdim:"
"sigarayı bıraktım..."
biriken yanlışlar için günah çıkarmaktır, rahatlatma etkisi buradan gelir. pişmanlığın en net şeklidir çünkü. insan ağlama yeteneğini kaybettiği zaman, insanlığından da büyük bir parçayı kaybetmiş demektir.
entryler oylanmıyor. yazıp yazıp oy almayan bilgiçler sözlüğe küsüp gidebiliyor, dolayısıyla da sol frame boş kalıyor. ha ben yazmıyor muyum? yazıyorum ama, emek verip yazdıklarımın ne kadar az oy aldığını gördüğümden kopi peyst yapıyorum. nasılsa pek umursanmıyor çok kastığım entryler de..
bakın bu bizim sözlük:
toplamda en çok entry kullanan üyelerimiz:
1. serdarabay 6.788 adet oy
2. independence 5.737 adet oy
3. kangaroo 5.662 adet oy
4. bb 4.847 adet oy
5. melankomik 4.739 adet oy
6. myysteriouss 3.884 adet oy
7. greyfurt 3.847 adet oy
8. serdarabay 3.186 adet oy
9. elma sekeriiii 3.110 adet oy
10. mad 3.054 adet oy
11. mitili 3.034 adet oy
12. newsted35 2.812 adet oy
13. serdarabay 2.760 adet oy
14. louandreassalome 2.572 adet oy
15. addicted to pain 2.299 adet oy
16. sarkilarbircigligasiginmaksasimdi 2.190 adet oy
17. karpuzz 2.115 adet oy
18. serdarabay 1.943 adet oy
19. 26 yirmialti 1.930 adet oy
20. benduruyorumsebagitti 1.777 adet oy
bu da ismini vermeyeceğim iki senelik bir sözlük:
(yazar isimleri istatistiklerden silinmiş yalnızca kullandıkları oy sayıları bırakılmıştır)
1. 43245
2. 31245
3. 29749
4. 25867
5. 22494
6. 14574
7. 12650
8. 10450
9. 10052
10. 9931
11. 9534
12. 8945
13. 7860
14. 7125
15. 6454
16. 6349
17. 6327
18. 5887
19. 5669
20. 5624
bizim en çok oy kullananlar istatistiğimizin tepesindekinin kullandığı kadar oyu, onların en çok oy kullananlar istatistiğinin sonuncu adamı kullanmış neredeyse. bir de onlar iki senedir var, bilgi sözlük fi tarihinden beri...
bakın bu bizim sözlük:
toplamda en çok entry kullanan üyelerimiz:
1. serdarabay 6.788 adet oy
2. independence 5.737 adet oy
3. kangaroo 5.662 adet oy
4. bb 4.847 adet oy
5. melankomik 4.739 adet oy
6. myysteriouss 3.884 adet oy
7. greyfurt 3.847 adet oy
8. serdarabay 3.186 adet oy
9. elma sekeriiii 3.110 adet oy
10. mad 3.054 adet oy
11. mitili 3.034 adet oy
12. newsted35 2.812 adet oy
13. serdarabay 2.760 adet oy
14. louandreassalome 2.572 adet oy
15. addicted to pain 2.299 adet oy
16. sarkilarbircigligasiginmaksasimdi 2.190 adet oy
17. karpuzz 2.115 adet oy
18. serdarabay 1.943 adet oy
19. 26 yirmialti 1.930 adet oy
20. benduruyorumsebagitti 1.777 adet oy
bu da ismini vermeyeceğim iki senelik bir sözlük:
(yazar isimleri istatistiklerden silinmiş yalnızca kullandıkları oy sayıları bırakılmıştır)
1. 43245
2. 31245
3. 29749
4. 25867
5. 22494
6. 14574
7. 12650
8. 10450
9. 10052
10. 9931
11. 9534
12. 8945
13. 7860
14. 7125
15. 6454
16. 6349
17. 6327
18. 5887
19. 5669
20. 5624
bizim en çok oy kullananlar istatistiğimizin tepesindekinin kullandığı kadar oyu, onların en çok oy kullananlar istatistiğinin sonuncu adamı kullanmış neredeyse. bir de onlar iki senedir var, bilgi sözlük fi tarihinden beri...
zorunluluğunun kaldırılmasının vakti gelmiş de geçiyor olan şey.
"allah allah allah" deyip elde kılıçlarla savaşa gidilen çağlar geçti artık, kabul edin şunu. askerin sayısı değil niteliği önemli, teknoloji önemli eğer ülkemizi savunmak istiyorsak.
"allah allah allah" deyip elde kılıçlarla savaşa gidilen çağlar geçti artık, kabul edin şunu. askerin sayısı değil niteliği önemli, teknoloji önemli eğer ülkemizi savunmak istiyorsak.
hep bunalımdadır, kalkmaya üşenir.
kim butonunda bilgiçlerin cinsiyetleri, boyları, kiloları, saç renkleri, göz renkleri, bayanlarsa vücut ölçüleri, medeni halleri de yer almalı. melankomikin yazma hevesinin kalmamasını istemeyiz di mi ama (#952528)?
yerinden kaldırmaya çalıştığı gençte aradığı terbiyenin zerresine sahip olmayan teyze. kulağında mp3 çalarının kulaklığıyla burnunu cama dayamış, ebleh ebleh bakan gençlerin yaratıcısı.
eski sevgili olmaya mahkumdur.
küçükken bize öcü diye öğrettikleri şey tıpkı bu kadınlara benziyor. yaş ilerledikçe daha da korkunç gelmelerinin sebebi ise o çarşafın altında tüfek, kılıç, bomba ve hatta bazuka olsa farkına varamayacağımız gerçeğidir.
interaktif bankacılıktan zerre anlamayan insanlarca kurulmuşa benzeyen berbat bir internet şubesi bulunan banka.
eğer bir hesaba havale yapacaksanız o havale hesabı tanımlanmak zorunda. hesap tanımlı değilse eklemek için cep telefonunuzda "cep anahtar" yüklü olmak zorunda. cep anahtar adlı programı yükleyebilmeniz için bu programla uyumlu bir cep telefonunuz bulunmak zorunda.
bunu geçtik bir diğeri:
sisteme girerken sizden önce müşteri numaranızı, ardından parolanızı, ardından şifrenizi , ardından da cep telefonunuza gönderilen mobil onay kodunu girmenizi istiyor. hadi buraya kadar da katlandınız diyelim. ayda bir sizden şifrenizi değiştirmenizi istiyor. kendinize iki şifre seçtiniz farz edin, ayda bir diğeriyle takas ederek sisteme katlanmaya çalışıyorsunuz; bir gün size şöyle diyor:
son üç ayda kullandığınız şifrelerden birini kullanamazsınız. sorununuz devam ederse bla bla..
ulan y.rraaaam! sana ne lan benim hangi şifreyi kullandığımdan ha! sana ne? bana kendi şifrelerimi unutturmaya mı çalışıyorsunuz? ben kendi şifremi hatırlayamayacağım kadar sık şifremi değiştirmek zorunda kalırsam bu güvenlik mi oluyor? diyelim ki güvenlik, peki benim bütün bu şifrelerime, cep telefonuma vs sahip olan biri benim hesabıma girmeyi başardığı gün bu şifre değiştirme haltıyla karşılaştı diyelim ve şifremi değiştirdi. bu ne biçim güvenlik anlayışı? ayriyetten cep anahtar ne? zaten mobil onay kodunu almadan kimse benim hesabıma girip işlem yapamaz, mobil onay kodum için cep telefonumu kullanabilmesi ve diğer şifrelerimi bilmesi gerekir.
ne paranoyak adam yapmış lan bu sistemi böyle! yeter lan değiştirmek istemiyorum şifremi!
eğer bir hesaba havale yapacaksanız o havale hesabı tanımlanmak zorunda. hesap tanımlı değilse eklemek için cep telefonunuzda "cep anahtar" yüklü olmak zorunda. cep anahtar adlı programı yükleyebilmeniz için bu programla uyumlu bir cep telefonunuz bulunmak zorunda.
bunu geçtik bir diğeri:
sisteme girerken sizden önce müşteri numaranızı, ardından parolanızı, ardından şifrenizi , ardından da cep telefonunuza gönderilen mobil onay kodunu girmenizi istiyor. hadi buraya kadar da katlandınız diyelim. ayda bir sizden şifrenizi değiştirmenizi istiyor. kendinize iki şifre seçtiniz farz edin, ayda bir diğeriyle takas ederek sisteme katlanmaya çalışıyorsunuz; bir gün size şöyle diyor:
son üç ayda kullandığınız şifrelerden birini kullanamazsınız. sorununuz devam ederse bla bla..
ulan y.rraaaam! sana ne lan benim hangi şifreyi kullandığımdan ha! sana ne? bana kendi şifrelerimi unutturmaya mı çalışıyorsunuz? ben kendi şifremi hatırlayamayacağım kadar sık şifremi değiştirmek zorunda kalırsam bu güvenlik mi oluyor? diyelim ki güvenlik, peki benim bütün bu şifrelerime, cep telefonuma vs sahip olan biri benim hesabıma girmeyi başardığı gün bu şifre değiştirme haltıyla karşılaştı diyelim ve şifremi değiştirdi. bu ne biçim güvenlik anlayışı? ayriyetten cep anahtar ne? zaten mobil onay kodunu almadan kimse benim hesabıma girip işlem yapamaz, mobil onay kodum için cep telefonumu kullanabilmesi ve diğer şifrelerimi bilmesi gerekir.
ne paranoyak adam yapmış lan bu sistemi böyle! yeter lan değiştirmek istemiyorum şifremi!
itiraf.comdan:
"giyimime kuşamıma, saçıma makyajıma, hareketlerime konuşmalarıma karışacak erkek daha anasından doğmadı!" derdim. bizzat kendim doğurmuşum...
"giyimime kuşamıma, saçıma makyajıma, hareketlerime konuşmalarıma karışacak erkek daha anasından doğmadı!" derdim. bizzat kendim doğurmuşum...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?