ordo ab chao -kaoston düzen doğar- öğretisi ile hareket eden küresel karunların hedefine ulaşmak için kullandıkları yöntemdir.
ön-50 milyon
arka-50 milyon
kompile-100 milyon
bent deresindeki bi tabeladan esinlenen kitap ismi..
arka-50 milyon
kompile-100 milyon
bent deresindeki bi tabeladan esinlenen kitap ismi..
en acilinden formatlanması gereken yazar.
edt:bir bilgic yerine bir yazar falan de
edt:bir bilgic yerine bir yazar falan de
an itibariyle nilaydının beyninin üretebildiği tek şey.
halet-i ruhiyesi hakkında fikir sahibi olmak üzereydim,ramazanda olduğumuzu anımsadım..
(bkz: prozac müdavimleri)
(bkz: prozac müdavimleri)
(bkz: bir bilgiç)
italyan derin devletinin tasfiye operasyonudur.
edit:operasyonu yürüten savcı "berlin duvarı yıkıldıktan sonra stratejik önemimiz azaldı,onun için rahat hareket edebildik" demiştir.
(bkz: darısı bize)
edit:operasyonu yürüten savcı "berlin duvarı yıkıldıktan sonra stratejik önemimiz azaldı,onun için rahat hareket edebildik" demiştir.
(bkz: darısı bize)
her insanın ilk aylarındaki besin kaynağı.
bilgisayarıyla beyni arasına ellerinin girmesi sebebiyle kalıcı beyin tutulması yaşadığına inandığım canlıdır.en büyük özelliği bazen cümlelerin,bazen de paragrafların arasına yıldızlar serpiştirerek,büyük boşluklar oluşturması ve yazının değeri hakkında okuyucuya fikir vermesidir
psikolojik savaşın en büyük aracı olan medyayı elinde bulunduran hancıdır,hanı ilk kez bu kadar sallanmaktadır.hani delikanlı adam 5 yaşındaki çocuğa bağırır da yukardan bi teyze "boyundan posundan utanmıyo musun" der ya ana haberden sonra yaptığı açıklamada 5 yaşındaki çocuk jargonunda konuşup,teyzelerinden medet ummaktadır.bu zatın beyni zaman aşımına uğradığından yaşadığı yerleri hala 80’lerden kalma istekleri yapılan,istemedikleri yapılmayan (bkz: muz cumhuriyeti) sanmaktadır.murdoch’un türkiye şubesi olan bu canlıya birileri (bkz: the and) yazısını hatırlatmalıdır.
yabancı kelime ------ türkçede kullanılışı
message ------ mesaj
alternative ------ alternatif
restaurant ------ restoran-t
dynamic ------ dinamik
hydrolic ------ hidrolik
reaction ------ reaksiyon
transfer ------ transfer
reaktor ------ reaktör
biology ------ biyoloji
bu uzar gider.
jedi,moderatör vs:yanlış gördüğü başlığı siler,açıklama yapmak zorunda değildir.
message ------ mesaj
alternative ------ alternatif
restaurant ------ restoran-t
dynamic ------ dinamik
hydrolic ------ hidrolik
reaction ------ reaksiyon
transfer ------ transfer
reaktor ------ reaktör
biology ------ biyoloji
bu uzar gider.
jedi,moderatör vs:yanlış gördüğü başlığı siler,açıklama yapmak zorunda değildir.
eat to live,not live to eat özdeyişini kendisine düstur edinmesi gereken kişidir.
beton pompaları üreten alman firmasıdır.türkiye’de çerkezköy’de fabrika açmışlardır.simge olarak fili seçmişlerdir,putzmeister "sıva ustası" manasına gelir.türkiye’de yer pompası(bsa)’nın yanında m36,m38 ve m47 üretimi yapılmaktadır.
stajyerlerine köpek muamelesi yapar,gidilmemesi gerekir..
stajyerlerine köpek muamelesi yapar,gidilmemesi gerekir..
galatasarayın stuttgarttan aldığı portekizli futbolcudur.topu oyuna ustaca sokması ve geriden oyun kurması en dikkat çeken özellikleridir.
avustralyanın son zamanlarda viduka ile birlikte yetiştirdiği en büyük futbolculardandır.galatasarayın yeni futbolcusudur,ilk maçlardaki performansına bakılacak olursa galatasaraya form tutup yunanistana gitmek için gelmediği açıktır.
galatasarayın son yıllarda aldığı en pahalı oyuncudur.ingilterede oynamış olması galatasaray için büyük bi avantajdır,yalnız kurt yönetici adnan polatın şampiyonlar liginden elenmeyi unutturmak için kullandığı malzeme olma özelliğini hiç bişey değiştirmeyecektir.
bir kediyi, bir de çocuğu hoplayıp zıplarken görmekten fena halde haz duyarım. her ne kadar resim ve tasvirlerde sıcağa sığınmış uyuklayan kediler yer alsa da, ben hazzetmem uyuşuk kedilerden. ve tabii çocuklar da...
eskilerin, epey eskilerin ileride iş yapacak sağlam, girişken ve gözünü budaktan sakınmayan birey ararken, çocukların kafalarını sıfır numaraya vurup, kafadaki kırık sayısına göre seçim yaptıklarını duyduğumda yüzümde benzersiz bir mutluluk gülümsemesi belirmişti.
yara demek deneyim demek değil miydi aslında? ve her yara belki bir özgürleşme madalyasıydı.
kediler özgür olmalı... ve tabii çocuklar da...
eski aristokrat evlerin mahzenlerinde saklanan kavanozlar vardır. hani şu hacı abdullah türü lokantaların raf ve vitrinlerini süsleyen türden. muhteşem bir şeffaflık ve içinde billur gibi bir sıvıda duran meyve ve sebzeler. turşu yahut komposto olarak bekletilen bu cam kavanozlar nedense hep içimi burkar. ve ne zaman yüzünü cama dayamış, sokağı seyreden bir çocuk görsem hep bu kavanozları hatırlarım. bir çeşit mahpus hayatı gibi gelir bana o çocuğun yaşamı.
çocukluğun turşusu kurulamıyor maalesef ve çocuktan kompostonun tadı pek hoş olmaz sanırım. ezilir çocuk ruhu, camdan bölmelerin ardında, lakin ebeveyn onu tehlikelerden korumak için içeride tuttuğuna inanır. koruma güdüsünün neden olduğu tutsaklık!
bilumum tehlike işte; kötü arkadaş, kirli çevre, terleme, yorulma, sakatlanma vesaire... ama atalarımız kafasındaki kırık sayısına göre belirlermiş çocukların geleceğini... bu nedenle kafasında kırık izi olmaz yanağını cama dayamış çocukların. gözlerinde ezik bir hüzün, yanakları cama dayalı bir şekilde buharlaştırana kadar camları bakarlar dışarı. hayat oradadır; dışarıda; camın öte yanında... durmaksızın akıp gider yollar, sokaklar, oyunları...
kirli çocuklar görürler camdan yanaklı çocuklar... terlemiş, düşüp dizini kanatmış, burnu akan... anlamam çocuklarını camdan kafese hapseden anneleri; çimlere basmayınız levhalarını koyan devletlûları anlamadığım gibi.
ne münasebet çimlere basmamak! çimler basılmak içindir, toprak üzerinde uzanmak!
esasen beton yapılarla çimleri çevrelen zihinlere asmak lazım tüm uyarı levhalarını... upuzun gökdelenlerle dilim dilim dilimlenmiş masmavi gökyüzünü, kuyunun içindeki kurbağa gibi hüzünle izleyen cam yanaklı çocuklar hep hüzünlendirir beni.
bebekler henüz daha gözlerini bile açmadan el ve ağızlarıyla, yani dokunarak tanıyıp, zihinlerine tanımlarlarmış çevreyi. minik bir bebeğin yakaladığı her şeyi ağzına götürmesi, onu yemek istemesinden değil, bu dokunarak tanıma sürecinin olağan reflekslerinden biriymiş.
bu nedenle bir tek camı tanıyabiliyor cam yanaklı çocuklar. yağmura dokunamıyor, çamura, çime, toprağa, arkadaşının dizine, topa ve daha bin çeşit şeye...
oysa kediler dokunmalı ki, hayat denen o eşsiz mucizevi kaynağın neşesini hissetsin insanoğlu.
ve çocuklar da...
dokunmalı...
ve çekmeli yanağını camlardan...
kırıp camdan kafesin duvarlarını dışarıya çıkmalı mutlaka. temas etmeli. ve koşmalı hatta... hoplayıp zıplamalı tıpkı kediler gibi. düşmeli, kanamalı, canı yanmalı, iyileşmeli sonra, izler kalmalı küçük yaralanmalardan bacağında...ve biz bu yaralara bakarak anlamalıyız hayatımızın anlamını.
insan yaşadığını ancak o zaman hissediyor zira!
özgür olmalı çocuklar.
ve tabii kediler de...
eskilerin, epey eskilerin ileride iş yapacak sağlam, girişken ve gözünü budaktan sakınmayan birey ararken, çocukların kafalarını sıfır numaraya vurup, kafadaki kırık sayısına göre seçim yaptıklarını duyduğumda yüzümde benzersiz bir mutluluk gülümsemesi belirmişti.
yara demek deneyim demek değil miydi aslında? ve her yara belki bir özgürleşme madalyasıydı.
kediler özgür olmalı... ve tabii çocuklar da...
eski aristokrat evlerin mahzenlerinde saklanan kavanozlar vardır. hani şu hacı abdullah türü lokantaların raf ve vitrinlerini süsleyen türden. muhteşem bir şeffaflık ve içinde billur gibi bir sıvıda duran meyve ve sebzeler. turşu yahut komposto olarak bekletilen bu cam kavanozlar nedense hep içimi burkar. ve ne zaman yüzünü cama dayamış, sokağı seyreden bir çocuk görsem hep bu kavanozları hatırlarım. bir çeşit mahpus hayatı gibi gelir bana o çocuğun yaşamı.
çocukluğun turşusu kurulamıyor maalesef ve çocuktan kompostonun tadı pek hoş olmaz sanırım. ezilir çocuk ruhu, camdan bölmelerin ardında, lakin ebeveyn onu tehlikelerden korumak için içeride tuttuğuna inanır. koruma güdüsünün neden olduğu tutsaklık!
bilumum tehlike işte; kötü arkadaş, kirli çevre, terleme, yorulma, sakatlanma vesaire... ama atalarımız kafasındaki kırık sayısına göre belirlermiş çocukların geleceğini... bu nedenle kafasında kırık izi olmaz yanağını cama dayamış çocukların. gözlerinde ezik bir hüzün, yanakları cama dayalı bir şekilde buharlaştırana kadar camları bakarlar dışarı. hayat oradadır; dışarıda; camın öte yanında... durmaksızın akıp gider yollar, sokaklar, oyunları...
kirli çocuklar görürler camdan yanaklı çocuklar... terlemiş, düşüp dizini kanatmış, burnu akan... anlamam çocuklarını camdan kafese hapseden anneleri; çimlere basmayınız levhalarını koyan devletlûları anlamadığım gibi.
ne münasebet çimlere basmamak! çimler basılmak içindir, toprak üzerinde uzanmak!
esasen beton yapılarla çimleri çevrelen zihinlere asmak lazım tüm uyarı levhalarını... upuzun gökdelenlerle dilim dilim dilimlenmiş masmavi gökyüzünü, kuyunun içindeki kurbağa gibi hüzünle izleyen cam yanaklı çocuklar hep hüzünlendirir beni.
bebekler henüz daha gözlerini bile açmadan el ve ağızlarıyla, yani dokunarak tanıyıp, zihinlerine tanımlarlarmış çevreyi. minik bir bebeğin yakaladığı her şeyi ağzına götürmesi, onu yemek istemesinden değil, bu dokunarak tanıma sürecinin olağan reflekslerinden biriymiş.
bu nedenle bir tek camı tanıyabiliyor cam yanaklı çocuklar. yağmura dokunamıyor, çamura, çime, toprağa, arkadaşının dizine, topa ve daha bin çeşit şeye...
oysa kediler dokunmalı ki, hayat denen o eşsiz mucizevi kaynağın neşesini hissetsin insanoğlu.
ve çocuklar da...
dokunmalı...
ve çekmeli yanağını camlardan...
kırıp camdan kafesin duvarlarını dışarıya çıkmalı mutlaka. temas etmeli. ve koşmalı hatta... hoplayıp zıplamalı tıpkı kediler gibi. düşmeli, kanamalı, canı yanmalı, iyileşmeli sonra, izler kalmalı küçük yaralanmalardan bacağında...ve biz bu yaralara bakarak anlamalıyız hayatımızın anlamını.
insan yaşadığını ancak o zaman hissediyor zira!
özgür olmalı çocuklar.
ve tabii kediler de...
(bkz: ulusal ataleti yenmek)
nevzat tarhanın yazdığı kitaptır.inceleme alanı olarak okyanus büyüklüğünde ve derinliğinde olan konu,dünya yönetimi için en etkin silahlardandır.
eğlenmeye gitmesine rağmen,beni satrançta yenemezsin jargonunda salvolara mağruz kalan kişi bunu kabul edecektir,kabul ettiği zaman hanzo da olmayacaktır.zira asıl aşırıya kaçmak orada kendini kaybetmek,sağa sola savrulmak ve dengeyi kaybına maruz kalmaktır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?