confessions

caty blake

- Yazar -

  1. toplam entry 43
  2. takipçi 1
  3. puan 46152

sıcak şarap

caty blake
wily blake’in en sevdiği içki.

kandırabilirseniz dağa kaldırın sevgilinizi en iyisini içmek için. güneş daha sıcakken yürüyüşe çıkın batmadan epey evvel dönün ama. kamp için seçtiğiniz kuytudan güneş erken kaçar çünkü. közleri kalmış ateşi canlandırın. küle gömeceğiniz şarabın kalitesi çok da önemli değildir, alkol oranı tutsun kafi. sap tarçın atın şişenin içine, tek başına yeter; elmaya dişlerinizi geçirirsiniz.

uyku tulumunun birini ateşin başına serin; onu da üzerine... ateşten çektiğiniz şişeyi bir kendi ağzınıza dayayın, bir onun. ne dağa gece inen serinliği duyarsınız bir süre sonra, ne de ateşin çıplak teninizde yansımasından utanırsınız.

en ucuz sıcak şarap dağda içilir. damağınızda bıraktığı burukluğu da hiç unutmazsınız.

angelus

caty blake
ilk acı zamanla yerini boşluğa, sonra gittikçe artan bir özleme bırakacak. yaş’landıkça daha çok hissedilecek bir özleme. keşke zaman ilaçtır diye kandırabilseydim. ama biliyorum, öyle olmuyor. bir çocukken lazım oluyor babalar, bir de büyükken.

efendice tahammül edebilecek sabırlar dilerim kendisine.

27 nisan 2007 genelkurmay basın açıklaması

caty blake
öyle dingildek temeller üzerine kurulu ki değerler, kedi osuruğunda sallanıyor her şey.

asker yetişmesine rağmen sivil ruh taşıyan iki liderden biriydi atatürk. (diğeri de gaul) cepheden döner dönmez çıkardığı üniformayı şık mı bulmuyordu acaba kendisi? yoksa demokrasi denen şeyin apoletlerden yansıyan ışıkla gözlerinin kamaşacağını mi biliyordu?

hukuk devleti dediğimizden ne anlamamız gerekiyor bizim. muhtırada sözü edilen hususlar kanuna aykırı şeyler ise cumhuriyet savcılarının işi nedir? yasama, yürütme, yargı tümüyle iflas mı etti? dışişleri bakanlığı yapmış biri cumhurbaşkanı seçilecek diye mi oluyor bunlar? seçim yasası yapılırken nerdeydi herkeslerin aklı? mecliste birileri temsil edilmesin diye göz yumduğunuz her yan’lış muhakkak başka yanlışlar da doğurur, göremiyor muydunuz o kadarını?

anayasa dediğimiz şey üzerinden calculus problemleri çözmeye çalışılmaya başladığında ben anlamıştım bunun geleceğini. kuran bile bu kadar yoruma açık yazılmadı. ama anayasa yazmışlığı olanının bile içinden çıkamadığı konuyu okuma yazması olmayan adama çözdürme çabalarının sonuçları bunlar.

alçakça oyunlar oynayın siz yukarda... sonra canınız sıkılınca yanına yaklaşmaktan korktuğunuz halkı önce sokaklara dökün, yürütün, olmadı süngüyle arkadan dürtün.

tanklar dünyanın her yerinde demir yığını, konvansiyonel silahlar müzelik oldu benim cumhuriyetle yönetilen ülkemin sahibi hala kışlada kışlıyor.

ama bundan daha acısı da var; bütün sözlükleri dolaştım. haki yeşil theme’ler hakim geceye.

ayar bkz i

caty blake
1. sözlük fenomeni.
2. cahil cesaretiyle iki-üç satır karalamış sözlükçünün kabusu.
3. ifade edilmiş bir fikri yine fikirle çürütmeye cesaret gösteremeyenlerin ’biliyorum aslında ben bunun doğrusunu, ama ne yazıp uğraşcam’ numarası.
4. komik olma sevdası.
5. entry sayısı arttırma aparatı.

how can anybody possibly know how i feel

caty blake
sevgilinin tuhaf şarkılarından, ayıpçı sözlerin sorumluluğunu kolektif çalışmaya yükleyerek:

deli midir nedir (she), beni sevdiğini söyledi.
bu söylediğinin bok kadar kıymeti yok bende
nerden bilecekler ne hissettiğimi
yapayalnızım.

bana saygı duyuyorlarmış, kıçımı yesinler
bu söylenenlerin bok kadar kıymeti yok bende
nerden bilecekler ki onlar hep "öteki" kalmalı
ki ben yapayalnız olabileyim.

dostunum dedi (he), siktirsin ne tanır beni,
gerçek dediğin fısırtı, ağlamalar yapıntı
gelecek öylece geçiyor yanından, duymadan ruhun

bunlar benim ne hissettiğimi nerden bilecek
görmeden bakıyorlar, gördüklerini acı sanıp geçip gidiyorlar
sen o büründüğün kokuşmuş kişiliğinle
beni inciteceğini de sanıyorsundur

ama ben, kafayı kırmış da olsam, sana benzemeyeceğim
hatta, bütün ahlaksızlığımla gireceğim mezara
yeter ki bir nebze bile benzemeyeyim sana

(aynı rüyayı paylaşanlar bir ağızdan söylesin diye)

stop me if you think you ve heard this one before

caty blake
"biliyorsan anlatmiim"

nezaret, hastane, bar üçgeninde evin yolunu bulamamış erkeğin sevgilisine durum izahı şarkısı. oğlanın hikayesi biraz abartılı olduğu için, daha önce gerçeği başkasından duyduysa diye endişeli, o yüzden ikide bir ’biliyosan anlatmiim’ diyor.

her şeyi önemsiz kılmak için de sevdiğini söylüyor, ama dikkatini yalan olması muhtemel cuma gecesi hikayesinden çekebilmek için de herzamankinden biraz az sevdiğini sıkıştırıyor. (ya da ben anlamadım, ha wily?)

alev alatlı

caty blake
kor’general. önyargısız ve bir cahil olarak okuduğum kitaplarında çalışkanlığına, aydın sorumluluğu taşıyan havasına hasta ederdi. korktuğum başıma geldi. her kanalda, her gazetede yazıyor, konuşuyor olmasını taraf olmama prensibine bağlamıştık. şimdi anlıyoruz saçaklı mantığı diline dolamasının nedenini. bir aydından beklenmeyecek kadar pelesenk ettiği ’vicdan’ rahatlatması içinmiş. oysa biz muğlak’ı mutlak’a galip getirme çabasını savunuyor sanmıştık. düşüncesi kafatasına bol gelenlere verdiği nizami ayarları gülümseyerek okumuş, ontolojiyi milletler seviyesine taşımasına disiplinler arası slalom denemesi diye bakmıştık. hep hür irade görmek isteyen aptal gözlerimizin suçu.

gücün kitle yönetmekteki acımasız yöntemlerini yok sayıyor değiliz. biz de komple komplo teorisyeni sayabiliriz kendimizi. ancak düşünme yetisinden yoksun biz zavallıların duygularıyla da böyle oynanmaz. üniversitede gay kulübü kurulmuş, onu da oryantalizme bağlamış. sonuçtan sebebe giden, eşitliğin sağ tarafına her zaman "oryantalizm" yazan acaip bir matematik yöntemi geliştirmiş. fiziği bir kedinin kuyruğuna, sonra iki çift turnanın kanadına bağladığında esprili ve akıllı inanılmaz kadındı. şimdi ezber bozmayı kafa bozmaya indirgeyen, yaygın cehalet denizinde mezenfermasyondan sorumlu derince devletin sütun bacaklı neferi.

her parlayanı münevver bilmek aptallığımızdan değil, iyi bakarsak iyi olur’a inanmaktandı. mürid istememiştim, şimdi mürşid de istemiyorum. boş geldim, dolmadan gideceğim, kendimi aşka vereceğim.

sarı saçlarından sen suçlusun! artık sevmeyeceğim.

closer

caty blake
jeff’in, keane’nin, muse’un, moz’un sesi bana hep sevgilimi hatırlatır. travis’de öyle çıktı. tek başına büyük şarkı değil. sevimli, iddiasız, küçük bir şarkı -ama sevgilin söylemiyorsa-. o söylediğinde der ki:

"yakınıma, dibime, kucağıma...
yaslan bana
seni bırakmam."

i’ve had enough, of this parade.
i’m thinking of, the words to say.
we open up, unfinished parts,
broken up, its so mellow.

and when i see you then i know it will be next to me
and when i need you then i know you will be there with me
ill never leave you...

just need to get closer,
lean on me now.

keep waking up (waking up), without you here (without you here).
another day (another day), another year (another year).
i seek the truth (seek the truth), we set apart (we set apart)
thingking of a second chance (a second chance).

i’ll never leave you...

o söyleyince inanırsın.

avrupa birliği nasıl cokecek

caty blake
senaryo değil, gerçek:

birliği ilk bozguna uğratacak olan ingiliz balıkçılar olacak. norveç halkının "sittirsin birlik" tavrı ile ingiltere ile aralarındaki denizlerde diledikleri gibi avlanmalarına feci bozulan ve adayı fish and chips’le besleyen ingiliz balıkçılar, birliğin "yılda şu kadar eurokilo’dan fazla balık avlayamazsınız, diğerlerine ayıp oluyor" tavrını genetiklerine işlenmiş "emperyalist" kodlarına daha fazla yediremeyip teknelerini kıyıya çekecek. direniş uzun ve kansız geçecek (arada irlandalılar yok, kan dökmeye de gerek yok) ingiltere kendini zaten hiç içinde hissetmediği, almanca’nın da dillerden biri olarak kabul edilmesiyle ilgisini yitirdiği birliğe sırtını dönecek. (time assumption: 2009 balık sezonunu müteakip)

ispanya üst sağ köşedeki büyük balığın ayrılmasını fırsat bilecek, katalonya ve basklarla ilgili attığı adımları geri alacak, dağlara saldığı kontrgerillalara "üniforma giy!" çağrısı yapacak, ama birlikten ayrıldığını açıklamayacak. birlik büyük topraklarından birini kaybetme korkusuyla uzun görüşmeler başlatacak, konu birliğin resmen dağılmasına kadar pending issue olarak kalacak.

fransa ingiltere’nin anarşist tavrına fena içerleyecek, yüzyıl ve otuzyıl savaşlarından kalma gıcık nüksedecek, "bir devrim yapılacaksa bu fransa’ya düşer" duygusuyla 48. cumhuriyetçilerle birlikte sokaklarda "şarap iş, seviş, yaşasın halkların kardeşliği, kahrolsun globalizm" çığlıkları eşliğinde 2009 yılbaşı gecesi birlikten ayrıldığını açıklayacak.

demirperdenin figüran devletlerinden bir kısmı fransa’nın kırmızımsı devrimsiliğinin yörüngesine girecek, kalanı onları eskiden öpmüşlüğü olan almanya’nın vahşi çekiciliğine kapılacak. (avusturya tarafsızlık ilan edip kırallığa geri dönebilir, dönmeyebilir de)

benelüks ülkelerinde halk olup bitenle hiç ilgilenmediğinden, hükümetler konuyla ilgili herhangi resmi bir tavır geliştirmeyip, kendi işlerine bakmaya devam edecek.

en kuzeydeki soğuk ülke üyeleri (isveç, finlandiya) "biz epeydir rusyayla sınırız, bi halt olmadı, dağılsanız ne olur, bir dursanız ne olmaz" demeye gerek duymadan ağır akan kanlarının gerektirdiği tavırsızlıklarını koruyacak.

bütün kıyamet akdenizin kaynattığı kanlarıyla italya ve yunanistan’da kopacak. italya sözleşmenin ve avrupa anayasasının gereklerinin yerine getirilmemesi halinde konuyu sicilya’ya devredeceğini açıklayacak. yunanistan "ama türkler?" başlıklı argümanlarıyla avrupa merkezli uluslararası oluşumların kapısını aşındıracak.

bütün bunlar verilen kronolojide gerçekleşecek ve marduk’un gelmesiyle diğer her şey gibi yalan olacak.

(wily blake tebliğine cevaptır. hedef tebliği birgün burada görmek karşılaştırmalı inceleme açısından sağlıklı olacaktır.)

msnde ünlü biriyle yazışmak

caty blake
-naber çilekli?
-kimsin ki sen?
-kim olduğum önemli değil, ama başlığımın altına yazdığın yazıyı silmezsen başına geleceklerden sorumlu değilim diyeyim.
-yazılarıma dokundurtmam, yazılarım namusumdur.
-seni siterim o zaman, namus kalkınca silersin
-kimsin lan sen manyak?
-ünlüyüm ben, bunu bil yeter. ve siterim istersem.
-hangi başlığın altındaki yazıyı sileyim abicim?
-yılmaz er..... hassiktir..
-salak seni!

let s all make believe

caty blake
inanmaktan vazgeçmeyenlere başka güzel geliyor.
(özgün tercüme denemesi)

bilen var mı sana ulaşmanın yolunu, veya böyle bir yol var mı?
en azından bir gün, ihtiyaç duyarsam, hiçbir şey olamasak bile arkadaşın kalayım mı?

inanayım mı?

umutlarımı boğazla, tanımadığım bir tanrıya dualar ettir bana
ve ihanet ettir, bedenim yırtılmadan gidemeyeceğim diyarlara giden insanlara

inanayım mı?
dostum olacak mısın, hoşlanacak mısın benden
günün birinde bana ihtiyaç duyacak mısın
hiç büyümediğimde yanımda duracak mısın

ikna et, inandır beni
günün birinde
hiçbir şeyin olmayacaksam bile
anılarımı bana bırakacak mısın?

(wily blake antolojisinden)

ich bin ein berliner

caty blake
dünyanın bütün özgür insanları, her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorlarsa, berlin’lidir. özgür bir adam olarak ben de gururla söylüyorum: "ben de berlin’liyim"

samimiyetini bilemem sözlerin. demokrat da olsa, komplo teorisyenlerinin düşlerine giren bir suikaste de kurban gitmiş bir başkan da olsa, özgür dünya dediğinin özgürlüğü su da götürse, söylendiği dönemde güçlü sözlerdi.

ağustos depreminden sonra "hepimiz türk’üz" başlığı atan yunan gazetelerinin samimiyetinden ne kadar şüphelendiysem, bundan da o kadar şüpheleniyorum.

aslında bugün her rüzgarla sağda solda "hepimiz cartız" diye yürekten bağıranlar için hz. google yardıma koşsun.

heveslendirecek bir bölümü ben naçizane aktarayım:
"there are many people in the world who really don’t understand, or say they don’t, what is the great issue between the free world and the communist world."

"dünyada büyük bir kalabalık var; özgür dünya ile komünist dünya arasındaki büyük sorunu anlamıyor veya anlamazdan geliyorlar."

ha bi de: bu zavallı kennedy ülkesine daha dönmeden, "amerikalıyım diyemeyen siktirsin gitsin" nevinden başlıklar atılmış özgür amerikanın öpözgür basınında.

(bkz: hayat çok tuhaf vapurlar falan)


adios english

caty blake
okuyup baskıya onay verecek yüreklilikte bir editör bulunamadığı için chomsky’nin palm’ında taslak olarak beklettiği eser.

chomsky’nin abd’de bir liberal sosyalist olarak çektiği aydın sıkıntısının köklerinde aile içi dil şiddeti olduğunu ileri sürerek mit koridorlarında gezmesine ses çıkarmıyor dekanı. (onun hakkında da komünist olduğu iddiaları var, cia arşivlerinde hakkındaki hardcopy dokümanların altalta iki raf doldurduğu söyleniyor) hırçın kuzey doğu ülkesinden gelip, amerika’ya yerleşen babası ve yine aynı toprakların insanı olan annesi yidis’i oğullarına yasaklayınca yakmışlar çocuğun içindeki isyan bayrağını.

kitabın isim babası oktay sinanoğlu. (mit koridorlarından arkadaş bunlar) ancak chomsky sinanoğlu’nun endişelerini paylaşmıyor bence. o tam bir ayrılıkçı sinsi gibi, emperyalist abd’nin dil birliğini yitirerek yıkılmasını diliyor sanki.

bush hükümeti, başkanlık seçimleri yapılmadan önce, anti terör yasası gibi bir yasa çıkararak kitabın yayınlanmasını engellemeyi, hatta chomsky’yi hapse tıkmayı planlıyormuş.

yasa tasarısının hazırlanması için tck 301’in tercümeleri tamamlanmış, alcatraz’ın da elden geçirilip "entel hapisanesi" yapılması çalışmaları için gerekli fon teksas’lı genç işadamları derneğinden alınmış bile.

chomsky elini çabuk tutup kapağı bir botla küba’ya atmazsa, alcatraz’ın kayalıklarına vuran deniz sesinden aldığı ilhamla şiirler yazacağı, benjo eşliğinde söyleyeceği günler yakındır.

"wild waves outside,
touches the walls of my cage
listen to them as a lullaby
but never loose it babe" (sort of "aldırma gönül")

(bkz: oktay sinanoglu dururken chomsky okumak)

korkuyla yönetilen toplum

caty blake
sosyolojinin toplum dediğine, bazı terbiyesiz antropologlar kitle der. kitleler düşünmeden, içgüdüleriyle hareket edebilen ilkel bir organizmaya da benzetilebilirler. toplumu daha medeni, daha rasyonel bir oluşum gibi düşünme eğiliminde olmakla ve müsadenizle ben kitle diyeceğim.

toplumun kolektif davranışları ile kitlenin sürü davranışlarının en temel farklılığı aslında süre(ç)dir. belli bir ortak tavır zaman içinde, önceki yaşantılarla biçimlenerek olgunlaşır ve yine akıl kavramına uzak düşülmediği için belirleyicisi korku olmaz.

korku, öfke, nefret, açlık gibi mağara adamı güdüleriyle hareket eden grupları hakaret etmek isteyenler güruh, kimseyi sallamayan antropologlar kitle olarak adlandırıyor. yozgat’ta içinde insan var diye ev, araba, madımakta içindeki ’öteki’ insanlarla birlikte otel yakanlarla, maraş’ta ’alevi’ oldukları için insan kesenler bunlara örnektir. bir statta yakıp yıkan, hiçbir kişisel husumet duymadığı birine koltuk fırlatanlar da bu gruptandır.

kitleyi korkuyla kontrol etmek baskıyla kitlenin yoğunluğunu arttıracağından, kitleyi her şeyi yutan bir karadeliğe dönüştürebileceğinden, kontrol etmek amacı güdenler tarafından kullanılmaz. korku sadece kaos yaratmak isteyenlerin beslediği bir yöntemdir. toplumlar dünyanın lezzetli yerlerinde adalet duygusuyla, sıradan yerlerde dez/mezenfermasyonla yönetilir. (kontrol edilmez, çünkü toplumun kontrol edilmeye ihtiyacı yoktur. kontrol altında tutulana güruh denir, kitle denir, sürü denir.)

erkekte ideal yas

caty blake
bu yaş, bir adamın söylediğine göre olgunlaşmamışlığın temel yaşıymış. keşke öyle olsa. çünkü o, bu yaşın yüz kızartıcı şiir ve tehlikeli belli bir güzelliğin bulunabileceği çağ olduğunu söylemişti.

bu her o yaş erkeğinin işi değildir. çoğu bir kadın rahminden diğer kadın rahmine seyahat ederken, birey olmayı başaramadan, ergen erkek sorunlarını halledemeden, büyük erkek devresine atlamak ister. "öteki"lerle yarıştığı, sonunda dili dışarda, saçları dökük, tatmin olmamış olgunluk dünyasında bulur kendini. bütün güzelliğini keyfini sürmeden geride bırakmıştır.

bazıları, -çok azı- (ama gerçekten azı) neredeyse çocukluklarından itibaren tuhaf bir farkındalık sahibidirler. başkalarını ötekileştirmeden, "kendi"ni reddetmeden yaşamanın yolunu bulurlar, acıları evrenseldir, bireysel sıkıntıları kendini ve evrendeki yerini bilmekten ibarettir.

bunlar her yaşta aşkı da tanır, sevmeyi de bilirler. ilahi bir güçleri vardır ve müziğin, kitabın, sanatın ve ideolojinin iyisini tanırlar. kötücül zaafları olmaz. konuştuklarına mutluluk, dokunduklarına esenlik verirler. ve bunlar "büyü"düklerinde çok güzel adam olurlar. (herkese nasip etsin)

gloomy sunday

caty blake
piyano çalmayı kendi kendine öğrenen bir macar bestecinin şehir efsanelerine konu olmuş şarkısı. söylentilere göre şarkıyı sevgilisine yazmış ve kız intihar etmiş. ancak bestecinin kendisinin ölüme atladığı gerçek. wikipedia’ya göre bu şarkıyı söylemiş, dinlemiş birçok kişinin intihar söylentileri sadece bir pazarlama taktiğiymiş.

birçok şarkıcı tarafından söylenmiş şarkı; wily bana björk’ün söylediğini gönderdi. ama henüz cesaretimi toplayamadım dinlemek için. zaten bekle dedi; bir pazar sabahi kollarini; doladiginda dinlemek üzere.

sevgilim

caty blake
kelimelerin içini boşaltmadan, anlamın hakkını vererek kullananların en zor söyledikleri kelime. hele de ağız alışık değilse.

iyelik ekinin mülkiyet belirtmediği belki de tek kelime. bilakis aidiyet anlatır. o sizin değildir, siz onun olmaya talipsinizdir. canım, tatlım, -hatta- aşkım diyebilirsiniz karşınızdakine ama, bunu söylemeyi bırakın, yazmak bile güçtür.

bir kez söylediniz mi de her şeyi kabul etmiş olursunuz. onunsunuzdur. büyüler kelimelerle yapılırmış ya, "seni seviyorum" abra cadabra’sıysa bu işin, "sevgilim" yüksek sesle söylenemeyecek kadar güçlü, söyleyeni bile büyüleyen en son başvurulacak kelimedir.

cahilce kullanmayın, çarpılırsınız. (ben sadece wily’ye söylüyorum)

üniversitelere milli güvenlik dersi konulsun

caty blake
cumhuriyetin ilanından sonraki hafif relief zamanlarda genç subaylarla sohbet eden atatürk "bir harp anında ankara’yı nasıl korursunuz?" diye sormuş. çeşitli parlak fikirler ileri sürmüş genç subaylar amma gazi beklediği yanıtı alamamış onlardan: "kıbrıs" demiş, "kıbrıs’ı korumazsanız, ankara’yı koruyamazsınız."

bilmiyoruz işte bunları. liselerde türkçe’yi okuyup yazmayı bilemeden, dinini imanını tanıyamadan mezun ettiğimiz gençliğimizi bir başka tehlikeye daha maruz bırakıyoruz.

kökü dışarda şer odaklarının devlet yönetimine en büyük dahlinin göstergesidir eğitim sistemimizin ve ulusun içine itildiği aymazlıklar. liselerde derse giren yakışıklı jilet gibi genç subayları ağzının suları akarak dinleyen genç kızlar ve durumu hasetle izleyen ergen oğlanların aklında kalsa kalsa bir kaç rütbe kalıyor.

israil örneğinin dikkatle incelenerek, dünyanın çok hassas dengeler üzerinde olduğu bu dönemlerde her türk gencinin (kız-erkek) kampüslerde acemi eğitiminden geçmesi gerekliliğini dikkatlere sunuyorum.

(çok kıymetli bir arkadaşımdan aldım fikri, siz tanımazsınız)

melankomik

caty blake
çok anlamsız şey bu sözlük yazarlarının doğumgününü başlıkları altında kutlamak. hele de bilgi sözlük gibi houston’da parti verilen bir yerde.

tanısam kesin severdim diyebilirim. (onun iyiliğinden çok benim dingilliğimle alakalı) ama yeri geldi diye söyleyeyim, entryleri oylanıyorsa benden bilsin.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol