itiraf.com’da neden 31 sayisinin kullanildiginin aydinlatildigi eylem. itiraf asagidaki gibidir:
ferhat30; cinsiyet: erkek; yaş: 34; il: ankara
osmanlı zamanında, insanlar küfür etmek isteyip de dilleri varmadığı zaman, o küfürün ´ebced´ hesabındaki karşılığını söylerlermiş. mesela i.ne kelimesi 58 sayısına denk geldiği için "lan 58’in evladı" falan şeklinde... ayrıca malum eylem için "el çekmek" tabiri kullanılırmış eskiden. el kelimesinin ebced’deki karşılığı 31’dir. (elif = 1, lam=30, elif+lam=31) insanlar aman çocuklar duymasın, aman ayıp olmasın derken "el çekmek" yerine "31 çekmek" lafını kullanır olmuşlar. gel zaman git zaman , "el çekmek" fiili unutulmuş, ve sayılı hali baki kalmış. site ahalisinin bilgisine...
türkiye icin düsünülürse birinciyi yaptirmanin (gercek) ihtiyac disinda abesle istigal olacagi önerme. türkiye’deki camii sayisini artik basini alip gittigi, yetismis imam hatiplilerin gecim sikintisindan ticaret yaptiklari ya da baska alanlara kaydiklari, bazilarinda cemaatsizlikten vakit namazlari kilinamadigi bilinir.
aslinda okul icin de kismen ayni gerekce öne sürülebilir. halbuki okul yaptirmakla hersey bitmiyor ki. asil sorun icerisindekini ve bünyesinde verilen egitimi niteliklendirmek.
lakin ikisi arasinda yine büyük bir fark var karar verme asamasinda. o da ibadetin evde yapilabilecek olmasi, egitimin ise kisisel gayretler disinda kurumsal bir yapiya ihtiyac duydugudur.
edit: aslinda camii yaptirmak bir acidan mantikli oluyor. ne de olsa artik altlari ticarethane. camiilerin altini mesken tutma acisindan basarili bir firma icin bkz: yimpas
aslinda okul icin de kismen ayni gerekce öne sürülebilir. halbuki okul yaptirmakla hersey bitmiyor ki. asil sorun icerisindekini ve bünyesinde verilen egitimi niteliklendirmek.
lakin ikisi arasinda yine büyük bir fark var karar verme asamasinda. o da ibadetin evde yapilabilecek olmasi, egitimin ise kisisel gayretler disinda kurumsal bir yapiya ihtiyac duydugudur.
edit: aslinda camii yaptirmak bir acidan mantikli oluyor. ne de olsa artik altlari ticarethane. camiilerin altini mesken tutma acisindan basarili bir firma icin bkz: yimpas
oto boka tahrik olan insanlarin katlanamayacagi giysidir. mini etekten önce kendilerini kontrol etmeyi, gerekiyorsa baska yerlere bakmayi, mümkümse kendilerini rahatlatmayi ögrenmeleri gerekmektedirler. mini etegin herkeste sik durmadigi dogrudur. lakin mini etek giyeni tahrik unsuru ya da tecavüze yatkin vajina sunucusu olarak görmememek gerekir. görenleri ise mümkünse dag basina cufcuflamak gerekir. edebli olanin plajdaki mayodan farkli olamayacagini bilecegi asikardir.
bicimsel farklardan ziyade kullanim alanina bakilmasi gereken ayristirma.
bu ülkede kisinin sokakta türban takmasi yasak degil!
bu ülkede kisinin okullarda, üniversitelerde, devlet dairelerinde, kamusal görev üstlendigi alanlarda yasak.
simdi camiye basi acik giriliyor mu? camide basi acik namaz kilinabiliyor mu?
camide sortla bazi densizler disinda ibadet edilebiliyor mu?
olay maksatli saptiriliyor.
cok daha basit bir örnek vereyim.
bu ülkede anitkabir’e türban’la girilebiliyor mu?
sokaklarda türbanlilar dövülüyor, öldürülüyor degil mi?
sen diretmeci insan, kadinlara bunu farzdir diye dayatmaya calistigin sürece, bu yönde egitmeye calistigin sürece, kadinlari türbanla sarmalamaya calistikca ve yönde propaganda yaptikca bu ülkede yasak olarak kalicak.
eger bu ülkede milyonlarca insan sokaga dinin hayatin her alanina egemen olma iddiasi varsa dökülür.
eger sen erkekler aman kaza yapar diye mayo reklamlarini yasaklamaya calisirsan insanlar ürkerler.
eger sen bu ülkede kadinlari kapatarak sirf erkekler tahrik olur diye sapik olarak göstermeye calisirsan insanlar tiksinirler.
insanligindan utan be.
size kalsa dünyadaki nüfuzun yarisi müslüman olsa kadinlarin hepsi kapatilmali.
ne güzel matematik degil mi?
sen bu kadar kadinin sacindan, teninden tahrik oluyarsan gözlerini kapasana ey dogustan sansli erkek!
kadinlari neden kapatiyorsun?
adalet mi bu?
bu kadar mi adil islam?
hadi ordan!!!
bu ülkede kisinin sokakta türban takmasi yasak degil!
bu ülkede kisinin okullarda, üniversitelerde, devlet dairelerinde, kamusal görev üstlendigi alanlarda yasak.
simdi camiye basi acik giriliyor mu? camide basi acik namaz kilinabiliyor mu?
camide sortla bazi densizler disinda ibadet edilebiliyor mu?
olay maksatli saptiriliyor.
cok daha basit bir örnek vereyim.
bu ülkede anitkabir’e türban’la girilebiliyor mu?
sokaklarda türbanlilar dövülüyor, öldürülüyor degil mi?
sen diretmeci insan, kadinlara bunu farzdir diye dayatmaya calistigin sürece, bu yönde egitmeye calistigin sürece, kadinlari türbanla sarmalamaya calistikca ve yönde propaganda yaptikca bu ülkede yasak olarak kalicak.
eger bu ülkede milyonlarca insan sokaga dinin hayatin her alanina egemen olma iddiasi varsa dökülür.
eger sen erkekler aman kaza yapar diye mayo reklamlarini yasaklamaya calisirsan insanlar ürkerler.
eger sen bu ülkede kadinlari kapatarak sirf erkekler tahrik olur diye sapik olarak göstermeye calisirsan insanlar tiksinirler.
insanligindan utan be.
size kalsa dünyadaki nüfuzun yarisi müslüman olsa kadinlarin hepsi kapatilmali.
ne güzel matematik degil mi?
sen bu kadar kadinin sacindan, teninden tahrik oluyarsan gözlerini kapasana ey dogustan sansli erkek!
kadinlari neden kapatiyorsun?
adalet mi bu?
bu kadar mi adil islam?
hadi ordan!!!
dün sözlükte zaman zaman vuku bulan siyasi tartismalar akabinde bazi bilgiclerin siyasi lincine maruz kalmis bilgic. isin ilginc tarafi ayni sey su an eksisozlukte yine ayni konularda cemaatin ters düstügü gxl isimli suser’e yapiliyor.
(bkz: saflari siklastiralim cemaat)
(bkz: saflari siklastiralim cemaat)
hoslanmadigi seyler duyan kisilerin hosuna gitmeyecek aciklamadir. gayet yerinde bir aciklamadir. siyasi basiretsizlik gösteren bir hükümet degil ükeye, kendi partisine bile yönetebilme beceresini gösteremiyorsa, karar almayip kendi statüsünü kaybetmemeye calisiyorsa, onlar gibi düsünenler icin de gayet rahatsiz olucak bir aciklama. cumhuriyetin kuruldugu yillardaki gibi ümmetciler, kürt sovenistleri, bati hayranlari yine beraberler.
bu ilginc olayın kahramanlarından erkek olanının avukatının acıklamalari ise tam evlere senlik:
"avukat bilal kalaycı olay ile ilgili yaptığı ilk açıklamada cezaevinin güvenlik zafiyetinden ziyade müvekkilinin becerisi ile ilişkinin yaşandığını söylemişti."
(bkz: sürekli büyüyor durduramıyoruz efendim)
"avukat bilal kalaycı olay ile ilgili yaptığı ilk açıklamada cezaevinin güvenlik zafiyetinden ziyade müvekkilinin becerisi ile ilişkinin yaşandığını söylemişti."
(bkz: sürekli büyüyor durduramıyoruz efendim)
siyasal islamin özgürlük adi altinda pompalamaya calistigi siyasal imge.
bugünlerde büyük biraderin etkili isimlerinden holbrooke kisisinin bir yerinden uydurmasiyla nitelendirilen malezya örnegiyle beraber alevlenen mahalle baskisi tartismalarindan sonra malezya hakkinda yapilmis yazi dizilerini okuyunca nasilda özgürlükten ziyade cocuk yastaki ufacik kizlarin bastildigini saskinlikla ögrenmistim. daha saf olan sirf alissinlar, bedenleri egitilsin diye okulda zorla oruc tutturulan, bez parcalariyla namuslar örüttürülen körpeler bizde de yavas yavas miting alanlarina sürülmeye baslandi.
antalya’da yapilmis olan mitingde 6 yasindaki cocuk sarmalanip daha anlamini bile bilmedigi pankartlarla dolastirilmis. bebenin tasidigi slogan ise ilginc:
"başörtüsüne koşulsuz, sınırsız özgürlük".
siyasal islam’in amaca ulasana kadar yapacagi her türlü pislik özgürlük kisvesi adi altinda yürütülürken, bu özgürlük tanimi disinda kalanlar baski unsurunda ögütülecekken nitelik olarak yönlendirilmis kitlelerin nasilda özgürlügü baskiya dönüstüreceginin görüleceginin günleri yakindir.
birileri sirf bu özgürlük samatasinin üzerinden ceplerini doldurarak ciplerine binerken, bazilari ise mevkilerini karsitligiyla saglamlastirirkan bizlere düsen ise 3. dünya ülkeleri arasindaki konumumuzu saglamlastirmak olacak.
yalan dolanla gelinebilecek nokta ise ancak ve ancak demokrasiye yeni gecmis ülkeler arasinda büyük biraderin telkinleriyle güya misallanmis bizler olarak göt yalamaktan ötesi olmayacak.
türban dedigimiz tabiatinda kadinin kapatilip, erkegin pis bakislarindan yalanciktan korundurulmasi olan ise öteki dünyalar kesfedildiginde uzayda ilk oruc tutan malezyalının sapsalligi gibi hadi canim sende olacak. arada kaynayanlar ise voleyi vuran gemicik satin almis simsarlar olacak.
erkek dayatir, kadin uygular degismyecek. adaletli oldugu öne sürülen din ise ancak ve ancak tarihin gri sayfalarinda yerini alicaktir dünyaya meteor carpmadikca, küresel isinma nükleer zimbirtilariyla bizleri yakmadikca ya da delinin birinin ölümcül bir virüs gelistirmedikce.
http://www.milliyet.com.tr/2007/10/06/son/sonsiy38.asp
bugünlerde büyük biraderin etkili isimlerinden holbrooke kisisinin bir yerinden uydurmasiyla nitelendirilen malezya örnegiyle beraber alevlenen mahalle baskisi tartismalarindan sonra malezya hakkinda yapilmis yazi dizilerini okuyunca nasilda özgürlükten ziyade cocuk yastaki ufacik kizlarin bastildigini saskinlikla ögrenmistim. daha saf olan sirf alissinlar, bedenleri egitilsin diye okulda zorla oruc tutturulan, bez parcalariyla namuslar örüttürülen körpeler bizde de yavas yavas miting alanlarina sürülmeye baslandi.
antalya’da yapilmis olan mitingde 6 yasindaki cocuk sarmalanip daha anlamini bile bilmedigi pankartlarla dolastirilmis. bebenin tasidigi slogan ise ilginc:
"başörtüsüne koşulsuz, sınırsız özgürlük".
siyasal islam’in amaca ulasana kadar yapacagi her türlü pislik özgürlük kisvesi adi altinda yürütülürken, bu özgürlük tanimi disinda kalanlar baski unsurunda ögütülecekken nitelik olarak yönlendirilmis kitlelerin nasilda özgürlügü baskiya dönüstüreceginin görüleceginin günleri yakindir.
birileri sirf bu özgürlük samatasinin üzerinden ceplerini doldurarak ciplerine binerken, bazilari ise mevkilerini karsitligiyla saglamlastirirkan bizlere düsen ise 3. dünya ülkeleri arasindaki konumumuzu saglamlastirmak olacak.
yalan dolanla gelinebilecek nokta ise ancak ve ancak demokrasiye yeni gecmis ülkeler arasinda büyük biraderin telkinleriyle güya misallanmis bizler olarak göt yalamaktan ötesi olmayacak.
türban dedigimiz tabiatinda kadinin kapatilip, erkegin pis bakislarindan yalanciktan korundurulmasi olan ise öteki dünyalar kesfedildiginde uzayda ilk oruc tutan malezyalının sapsalligi gibi hadi canim sende olacak. arada kaynayanlar ise voleyi vuran gemicik satin almis simsarlar olacak.
erkek dayatir, kadin uygular degismyecek. adaletli oldugu öne sürülen din ise ancak ve ancak tarihin gri sayfalarinda yerini alicaktir dünyaya meteor carpmadikca, küresel isinma nükleer zimbirtilariyla bizleri yakmadikca ya da delinin birinin ölümcül bir virüs gelistirmedikce.
http://www.milliyet.com.tr/2007/10/06/son/sonsiy38.asp
kemalizm ve 12 eylül arasındaki bağlantıları muhteşem şekilde kurmuş kişilik. okuyunca sabredemedik artık. kendileri acaba harry potter ile lord voldemort arasindaki bağlantıyıda bir şekilde açıklayabilirler mi?
bugünkü yazisinda can dündar tarafindan devletin diger kurumlariyla bütcesinin karsilastirildigi sünni islam yorumunu yaymaktan sorunlu pardon sorumlu kurulus. kusmak istiyorum sadece rakamlara bakinca:
türkiyede kaç okul var?
67 bin...
kaç hastane var?
1220...
kaç sağlık ocağı var:
6 bin 300...
peki kaç cami var?
85 bin...
her 60 bin kişiye 1 hastane düşerken, 350 kişiye 1 cami düşüyor.
peki kaç kilise var?
270...
kaç cemevi var?
100.
* * *
türkiyede kaç doktor var?
77 bin...
peki kaç din görevlisi var?
90 bin...
türkiyede her 900 kişiye bir doktor düşerken, her 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor.
eğitim-sene göre türkiyenin 200 bin öğretmen açığı var.
* * *
türkiyede kaç kütüphane var?
1435...
almanyada kaç kütüphane var?
11 bin...
türkiyenin kaç kentinde devlet tiyatrosu var?
13...
kaç kentte kuran kursu var?
81...
bu kursların toplam sayısı kaç?
3852...
* * *
türkiyede 1 opera derneği var; 11 bale, 10 heykel, 18 resim, 18 sinema, 38 tiyatro derneği var.
peki kaç tane "cami yaptırma derneği" var?
35 bin...
* * *
içişleri bakanlığının bütçesi ne kadar?
783 trilyon...
ulaştırma bakanlığının?
678 trilyon...
bayındırlık ve iskân bakanlığının?
677 trilyon...
kültür ve turizm bakanlığının?
632 trilyon...
sanayi ve ticaret bakanlığının?
280 trilyon...
enerji ve tabii kaynaklar bakanlığının?
249 trilyon...
çevre ve orman bakanlığının?
404 trilyon...
sadece sünnileri temsil eden diyanet işleri başkanlığının bütçesi ne kadar?
1.3 katrilyon...
8 bakanlığın bütçesi kadar...
22 üniversitenin toplam bütçesine denk...
* * *
diyanet işleri başkanlığı bütçesinin yıldan yıla büyümesine bakalım:
1997de 66 trilyon.
1998de 119...
1999da 180...
2000de 270...
2001de 302...
2002de 553...
2003te 771...
2004te 1 katrilyon...
2005te 1 katrilyon...
2006da 1,3 katrilyon...
2007de 1.7 katrilyon...
* * *
bir ülke, diyanete, bütün üniversitelerine ayırdığı bütçe kadar pay ayırıyor ve bunu son bir yılda ikiye katlıyorsa, doktordan, öğretmenden fazla imam yetiştiriyorsa, hastane değil cami yaptırıyor, kütüphaneden çok kuran kursu açıyorsa, o ülkenin durup bir daha düşünmesi gerekmez mi?
http://www.milliyet.com.tr/2007/06/21/yazar/dundar.html
türkiyede kaç okul var?
67 bin...
kaç hastane var?
1220...
kaç sağlık ocağı var:
6 bin 300...
peki kaç cami var?
85 bin...
her 60 bin kişiye 1 hastane düşerken, 350 kişiye 1 cami düşüyor.
peki kaç kilise var?
270...
kaç cemevi var?
100.
* * *
türkiyede kaç doktor var?
77 bin...
peki kaç din görevlisi var?
90 bin...
türkiyede her 900 kişiye bir doktor düşerken, her 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor.
eğitim-sene göre türkiyenin 200 bin öğretmen açığı var.
* * *
türkiyede kaç kütüphane var?
1435...
almanyada kaç kütüphane var?
11 bin...
türkiyenin kaç kentinde devlet tiyatrosu var?
13...
kaç kentte kuran kursu var?
81...
bu kursların toplam sayısı kaç?
3852...
* * *
türkiyede 1 opera derneği var; 11 bale, 10 heykel, 18 resim, 18 sinema, 38 tiyatro derneği var.
peki kaç tane "cami yaptırma derneği" var?
35 bin...
* * *
içişleri bakanlığının bütçesi ne kadar?
783 trilyon...
ulaştırma bakanlığının?
678 trilyon...
bayındırlık ve iskân bakanlığının?
677 trilyon...
kültür ve turizm bakanlığının?
632 trilyon...
sanayi ve ticaret bakanlığının?
280 trilyon...
enerji ve tabii kaynaklar bakanlığının?
249 trilyon...
çevre ve orman bakanlığının?
404 trilyon...
sadece sünnileri temsil eden diyanet işleri başkanlığının bütçesi ne kadar?
1.3 katrilyon...
8 bakanlığın bütçesi kadar...
22 üniversitenin toplam bütçesine denk...
* * *
diyanet işleri başkanlığı bütçesinin yıldan yıla büyümesine bakalım:
1997de 66 trilyon.
1998de 119...
1999da 180...
2000de 270...
2001de 302...
2002de 553...
2003te 771...
2004te 1 katrilyon...
2005te 1 katrilyon...
2006da 1,3 katrilyon...
2007de 1.7 katrilyon...
* * *
bir ülke, diyanete, bütün üniversitelerine ayırdığı bütçe kadar pay ayırıyor ve bunu son bir yılda ikiye katlıyorsa, doktordan, öğretmenden fazla imam yetiştiriyorsa, hastane değil cami yaptırıyor, kütüphaneden çok kuran kursu açıyorsa, o ülkenin durup bir daha düşünmesi gerekmez mi?
http://www.milliyet.com.tr/2007/06/21/yazar/dundar.html
akp grup toplantisinda asagidaki cümleleri sarf etmis kisi:
"medeniyetler ittifakı toplantımız oünya medyasında geniş yer buldu ama biz türkiye’de bir gün konuştuk ve bitti. maalesef hala bunu hazmedemeyenler var. hazmetme kapasitesi tabi herkesin farklı. normal. fakat buna da alışacaklar.ama türkiye büyüyor. inanıyorum ki büyüyen türkiye’de isteseler de istemeseler de buna alışacaklar. artık türkiyemiz küçük düşünenlerin değil, kapalı bir, adeta kümes atmosferi içerisinde kalanların değil, dünyaya açık düşünebilenlerin inşallah yer bulduğu bir ülke haline geliyor. buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum"
simdi efendim kendisinin niyeti bellidir anlatmak istedikleriyle. lakin bu kisi ne zaman baskalarina hakarette bulunmadan adam akilli digerlerine hitap etmeyi ögrenecek.
egitim düzeyi yüksek olmayan, günlük konusma dili 500 kelimeyle sinirli insanlara aciklama yapmak ihtiyacinda bulunmus olabilir. gel görki bu hakaretle mi olacakti?
bir dahaki secimde gavur izmiri gavurluktan kurtarma, askerligin yan gelip yatma yeri olmadigi, bir yurttasa anani da al git tarzi hitaplardan ne zaman kurtulabilecek? illaki önüne hazirlanmis bir metin mi sunulmasi gerekmektedir.
kitaplari zaman kisitlamasindan ötürü özetleterek okuyan bir kisinin kelimelerin gercek kullanim yerlerini ve manalarini bilememesi gibi bir masumane düsünceye ulasmaya calisiyorum. yoksam adam akilli kendisinden önceki iktidara kadar hepimizi tavuk, horaz, hindi vb. hayvanlarla es kosturmus oldugu akla geliyor...
efendi, nereye kadar bu kahve dili. siyasette yaraticiliktan basitlige düsmüs bu basbakan umarim cumhurbaskani olamaz. daha secmenlerine nasil hitap etmesi gerektigini bil(e)miyor kendileri!
"medeniyetler ittifakı toplantımız oünya medyasında geniş yer buldu ama biz türkiye’de bir gün konuştuk ve bitti. maalesef hala bunu hazmedemeyenler var. hazmetme kapasitesi tabi herkesin farklı. normal. fakat buna da alışacaklar.ama türkiye büyüyor. inanıyorum ki büyüyen türkiye’de isteseler de istemeseler de buna alışacaklar. artık türkiyemiz küçük düşünenlerin değil, kapalı bir, adeta kümes atmosferi içerisinde kalanların değil, dünyaya açık düşünebilenlerin inşallah yer bulduğu bir ülke haline geliyor. buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum"
simdi efendim kendisinin niyeti bellidir anlatmak istedikleriyle. lakin bu kisi ne zaman baskalarina hakarette bulunmadan adam akilli digerlerine hitap etmeyi ögrenecek.
egitim düzeyi yüksek olmayan, günlük konusma dili 500 kelimeyle sinirli insanlara aciklama yapmak ihtiyacinda bulunmus olabilir. gel görki bu hakaretle mi olacakti?
bir dahaki secimde gavur izmiri gavurluktan kurtarma, askerligin yan gelip yatma yeri olmadigi, bir yurttasa anani da al git tarzi hitaplardan ne zaman kurtulabilecek? illaki önüne hazirlanmis bir metin mi sunulmasi gerekmektedir.
kitaplari zaman kisitlamasindan ötürü özetleterek okuyan bir kisinin kelimelerin gercek kullanim yerlerini ve manalarini bilememesi gibi bir masumane düsünceye ulasmaya calisiyorum. yoksam adam akilli kendisinden önceki iktidara kadar hepimizi tavuk, horaz, hindi vb. hayvanlarla es kosturmus oldugu akla geliyor...
efendi, nereye kadar bu kahve dili. siyasette yaraticiliktan basitlige düsmüs bu basbakan umarim cumhurbaskani olamaz. daha secmenlerine nasil hitap etmesi gerektigini bil(e)miyor kendileri!
sanildiginin aksine insanligin kendince yarattigi cennet ve cehennemin bulundugu gezegen.
haklarinda yazilmis olan fantazilere dumur oldugum cizgi film karakterleri.
sirinler benim icin cocuklugumun en sevdigim cizgi anilarindan birisiydi ve halada öyle. sirinlerden ögrenilebilecek seyler bendenize göre sunlardi:
- paylasmak
- aslinda hepimizde yer alan her sirinin ayri ayri sahip oldugu insani özelliklerin olumsuzlarinin törpülenmesi ya da olumlularinin desteklenmesi
- birlikte yasamanin yüceltilmesi
- tamamen iyi niyetli kahramanlar olan sirinlerin kimsenin siddete magruz kalmadan her isin icinden cikmasi
- kardesligin yüceltilmesi
- ve dogaya sayginin ögrenilmesi
sirinler erdemli kahramanlardi. sirin baba, babacan tavirlariyla gercek bir lider gibiydi. o bircok seyi bilir, evlatlarina nasil davranilacagini cezalandirmadan ögretir, dogaya saygili olurdu. o ki bütün bu yüceltilmis olan insani degerleri kendi evlatlarina da asilamaya calisirdi.
kim unuturki bilgin sirinin ukalaliklarini, somurtgan sirinin her sirinsondan sonra yinede somurtmasini, sakaci sirinin muzipliklerini, sirinenin güzelligini, usta sirinin yaraticiligini, müzisyen sirinin sirin kafa ütülemelerini...
velhasil kelam sirinler benim icin sadece fantastik yaratiklar degil ayni zamanda gercek kahramanlardi.
simdi diger bakis acisindan bakinca belkide sirinler benim cocuklugumda temizdiler. bizler belki de o kadar kirlenmemistik henüz. bizler sadece cocuktuk. bütün cocuklarin sahip oldugu safliga, muziplige, kiskancliga, temizlige sahip oldugu kadar cocuklardik. büyük olmadigimizdan carklarin dislileri arasinda ne cakallasmis ne yalan dolana sarilmis ne de safligimizdan kaybetmistik. keske dünya sirinlerdeki gibi olsaydi. keske ulvi degerler hep kazansaydi. keske hepimiz bunlari uygulayabilseydik. dünya belki daha bir aydinlik, daha yasanilabilir olurdu.
evet, sizleri özlüyorum sirinler. evet, cocuklugumdaki sirinligimi siz sirinlerle özlüyorum.
sirinler benim icin cocuklugumun en sevdigim cizgi anilarindan birisiydi ve halada öyle. sirinlerden ögrenilebilecek seyler bendenize göre sunlardi:
- paylasmak
- aslinda hepimizde yer alan her sirinin ayri ayri sahip oldugu insani özelliklerin olumsuzlarinin törpülenmesi ya da olumlularinin desteklenmesi
- birlikte yasamanin yüceltilmesi
- tamamen iyi niyetli kahramanlar olan sirinlerin kimsenin siddete magruz kalmadan her isin icinden cikmasi
- kardesligin yüceltilmesi
- ve dogaya sayginin ögrenilmesi
sirinler erdemli kahramanlardi. sirin baba, babacan tavirlariyla gercek bir lider gibiydi. o bircok seyi bilir, evlatlarina nasil davranilacagini cezalandirmadan ögretir, dogaya saygili olurdu. o ki bütün bu yüceltilmis olan insani degerleri kendi evlatlarina da asilamaya calisirdi.
kim unuturki bilgin sirinin ukalaliklarini, somurtgan sirinin her sirinsondan sonra yinede somurtmasini, sakaci sirinin muzipliklerini, sirinenin güzelligini, usta sirinin yaraticiligini, müzisyen sirinin sirin kafa ütülemelerini...
velhasil kelam sirinler benim icin sadece fantastik yaratiklar degil ayni zamanda gercek kahramanlardi.
simdi diger bakis acisindan bakinca belkide sirinler benim cocuklugumda temizdiler. bizler belki de o kadar kirlenmemistik henüz. bizler sadece cocuktuk. bütün cocuklarin sahip oldugu safliga, muziplige, kiskancliga, temizlige sahip oldugu kadar cocuklardik. büyük olmadigimizdan carklarin dislileri arasinda ne cakallasmis ne yalan dolana sarilmis ne de safligimizdan kaybetmistik. keske dünya sirinlerdeki gibi olsaydi. keske ulvi degerler hep kazansaydi. keske hepimiz bunlari uygulayabilseydik. dünya belki daha bir aydinlik, daha yasanilabilir olurdu.
evet, sizleri özlüyorum sirinler. evet, cocuklugumdaki sirinligimi siz sirinlerle özlüyorum.
günde bir paket sigara icen tiryaki olarak saygi duyulmasi gereken kisilerdir. tiryakilerin kimsenin sagligina zarar getirmeye hakki yoktur. sigaranin kokusu bile bu insanlari rahatsiz edebildigi icin mekani terk etmek ya da sigarayi söndürmek daha saygi degerdir. sigara hakkini kullaniyorum diyerekten bundan hoslamayanlari rahatsiz etmeye bir tiryaki olarak yüzümüz olamaz, olmamalidir da.
düsünsel islevselligin yani aklin ön plana cikarilamadan egolar arasi sarsintilarin yasandigi bir akil hastaliginin vatanseverlikle es güdülebilecegini gösteren saptama.
gecmiste yeteri kadar örnegi vardi. misal adolf hitler, cavuseski, yavuz sultan selim vs.
burada kastedilmek istenen esasinda belli zamanlar araliginda gerceklerle uyusmadan savunulan yurtseverliktir.
seriatci, sözde türban savunuculari, hayalperest sosyalistlerin, ab destekli liberallerin, kürt fasistlerinin türkiyedeki cumhuriyete saldirmalarinin da sembolidir.
onlar icin kibrisi, yurdunu savunan, gercek demoktasiyi istemekle beraber siyasal islamci tehlikenin esiginde laikligi savunan, abye müzakerelerinde kendi cikarini gözeten, camilerde sümüklü zirlayip hirkalariyla büyük bir gücün kicini yalamayanlar sizofrendirler.
kendileri icin bilmedikleri saplanmis olduklari türkiye vardir sadece. onun icin calisirlar.
atatürkün kurmus oldugu ilkelere dayali cumhuriyeti savunmak bastan basa bir sizofrenidir zaten.
bu ülkede kemalist veya atatürkcü olmak kurtulus savasi sirasinda isgalciler tarafindan aile büyüklerini tecavüzlerden, canlarindan kurtarmis icin atatürke ve onun ilkelerine sahip cikmak sizofrenidir.
en azililari karsitlari ise seriatci üffürükcüler, para karsiligi satilmislar, kürt fasistleri, halüsünasyon bagimlisi sosyalistler, sol gösterip sag vuranlardir.
allah akil fikri versin ne diyeyim.
gecmiste yeteri kadar örnegi vardi. misal adolf hitler, cavuseski, yavuz sultan selim vs.
burada kastedilmek istenen esasinda belli zamanlar araliginda gerceklerle uyusmadan savunulan yurtseverliktir.
seriatci, sözde türban savunuculari, hayalperest sosyalistlerin, ab destekli liberallerin, kürt fasistlerinin türkiyedeki cumhuriyete saldirmalarinin da sembolidir.
onlar icin kibrisi, yurdunu savunan, gercek demoktasiyi istemekle beraber siyasal islamci tehlikenin esiginde laikligi savunan, abye müzakerelerinde kendi cikarini gözeten, camilerde sümüklü zirlayip hirkalariyla büyük bir gücün kicini yalamayanlar sizofrendirler.
kendileri icin bilmedikleri saplanmis olduklari türkiye vardir sadece. onun icin calisirlar.
atatürkün kurmus oldugu ilkelere dayali cumhuriyeti savunmak bastan basa bir sizofrenidir zaten.
bu ülkede kemalist veya atatürkcü olmak kurtulus savasi sirasinda isgalciler tarafindan aile büyüklerini tecavüzlerden, canlarindan kurtarmis icin atatürke ve onun ilkelerine sahip cikmak sizofrenidir.
en azililari karsitlari ise seriatci üffürükcüler, para karsiligi satilmislar, kürt fasistleri, halüsünasyon bagimlisi sosyalistler, sol gösterip sag vuranlardir.
allah akil fikri versin ne diyeyim.
can dündarin bugünki yazisinda ayri bir acidan (vatikan ve iran) bakarak irdeledigi yazisi asagidadir:
cumhurbaşkanı cevdet sunay 1969da iranı ziyaret etti.
tahrana 13.00te indi. akşam şah pehleviyle yemek yiyecekti. ancak şah, beklenmedik bir jestle sunayı öğle yemeğine de davet etti.
gittiler.
pehlevi, yemek öncesi türkleri öven cümleler söyledikten sonra birden konuyu laikliğe getirdi ve dedi ki:
"laiklik belki türkiyenin kuruluş yılları için gerekliydi, ama artık bu ilkeyi aynı tonda devam ettirmenizin gerekliliğine inanmıyoruz. hatta laikliğin tüm islam âlemine zarar verdiğini gözlüyoruz. biz iranda din adamlarını paraya boğarak bu işi hallettik. sizin de laikliği bir anayasa kuralı olarak kullanmaktan vazgeçmenizi rica ediyorum."
sofradaki diplomatlar şaşkına döndüler. gözler sunaya çevrildi. cumhurbaşkanı şu cevabı verdi:
"türkiyedeki laiklik ne islam âlemine ne türklere zarar verir. laiklik din karşıtı bir ilke değildir. türkiyenin laiklik ilkesini terk etmesi düşünülemez. ama samimiyetinize güvenerek ben de size bir tavsiyede bulunacağım: iran ordusu görebildiğim kadarıyla size bağlıdır. yarın allah göstermesin size bir şey olursa bu ordu ertesi gün dağılır. size içten tavsiyem, bu orduyu bir an önce milletin ordusu haline dönüştürmenizdir."
bu konuşmaların sofrada estirdiği soğuk hava gezi boyunca sürdü.
10 yıl sonra şah iranı terk etmek zorunda kaldı. ardından sunayın tahmin ettiği gibi ordusu dağıldı. "paraya boğduğu" din adamları iktidara el koydu.
***
bu anıyı, dönemin dışişleri ortadoğu dairesi genel müdürü fahir alaçam aktarıyor ("dış politikamızın perde arkası", ed: turhan fırat, ümit, 2005).
ilginçtir, geçen hafta papa da romadan istanbula uçağına bindiğinde 37 yıl önce şahın söylediklerine benzer şeyler söyledi:
"atatürk, türkiyenin inşasında fransız anayasasını model almıştı. kamusal hayatı, geleneksel değerlerden tamamen ayıran laisizm çıkmaz sokaktır. dinsel ve kamusal alanların farkını ve özerkliğini, bu alanların aynı zamanda birlikte var olmasını ve birbirlerine karşı sorumluluğunu belirleyen bir tarzda laikliği yeniden tanımlamalıyız."
***
geçen hafta "din devleti" vatikandan gelen konuğuyla görüşen başbakan erdoğan dün bir başka "din devleti"ne, komşu irana gitti.
biri vatikan, diğeri iran...
biri hıristiyan, diğeri müslüman...
ikisi de türkiyenin laikliğini sorguluyor.
türkiye ise "yürümez" denilen bir ilkeyi 80 senedir sancılarla yürüterek, sadece bölgesine değil, dünyaya da örnek bir model sunuyor;
amerikadan iraka "iki cihan"da din fanatizminin yükseldiği bir dönemde, o fanatizme benzin döken papayı ilk kez bir camide ağırlayarak farkını ortaya koyuyor.
sorunları olsa da türkiye laikliği, yabana atılacak bir model değildir.
avrupa ne kadar dışlasa da, türkiye bu modeli demokratikleştirip "geleneksel değerler"iyle barıştırarak geliştirecek, sürdürecektir.
ve eminim ki yarın medeniyetler çatıştığında, dünya bu modele eskisinden daha çok ihtiyaç duyacaktır.
vatikandan irana kadar...
http://www.milliyet.com.tr/2006/12/04/yazar/dundar.html
cumhurbaşkanı cevdet sunay 1969da iranı ziyaret etti.
tahrana 13.00te indi. akşam şah pehleviyle yemek yiyecekti. ancak şah, beklenmedik bir jestle sunayı öğle yemeğine de davet etti.
gittiler.
pehlevi, yemek öncesi türkleri öven cümleler söyledikten sonra birden konuyu laikliğe getirdi ve dedi ki:
"laiklik belki türkiyenin kuruluş yılları için gerekliydi, ama artık bu ilkeyi aynı tonda devam ettirmenizin gerekliliğine inanmıyoruz. hatta laikliğin tüm islam âlemine zarar verdiğini gözlüyoruz. biz iranda din adamlarını paraya boğarak bu işi hallettik. sizin de laikliği bir anayasa kuralı olarak kullanmaktan vazgeçmenizi rica ediyorum."
sofradaki diplomatlar şaşkına döndüler. gözler sunaya çevrildi. cumhurbaşkanı şu cevabı verdi:
"türkiyedeki laiklik ne islam âlemine ne türklere zarar verir. laiklik din karşıtı bir ilke değildir. türkiyenin laiklik ilkesini terk etmesi düşünülemez. ama samimiyetinize güvenerek ben de size bir tavsiyede bulunacağım: iran ordusu görebildiğim kadarıyla size bağlıdır. yarın allah göstermesin size bir şey olursa bu ordu ertesi gün dağılır. size içten tavsiyem, bu orduyu bir an önce milletin ordusu haline dönüştürmenizdir."
bu konuşmaların sofrada estirdiği soğuk hava gezi boyunca sürdü.
10 yıl sonra şah iranı terk etmek zorunda kaldı. ardından sunayın tahmin ettiği gibi ordusu dağıldı. "paraya boğduğu" din adamları iktidara el koydu.
***
bu anıyı, dönemin dışişleri ortadoğu dairesi genel müdürü fahir alaçam aktarıyor ("dış politikamızın perde arkası", ed: turhan fırat, ümit, 2005).
ilginçtir, geçen hafta papa da romadan istanbula uçağına bindiğinde 37 yıl önce şahın söylediklerine benzer şeyler söyledi:
"atatürk, türkiyenin inşasında fransız anayasasını model almıştı. kamusal hayatı, geleneksel değerlerden tamamen ayıran laisizm çıkmaz sokaktır. dinsel ve kamusal alanların farkını ve özerkliğini, bu alanların aynı zamanda birlikte var olmasını ve birbirlerine karşı sorumluluğunu belirleyen bir tarzda laikliği yeniden tanımlamalıyız."
***
geçen hafta "din devleti" vatikandan gelen konuğuyla görüşen başbakan erdoğan dün bir başka "din devleti"ne, komşu irana gitti.
biri vatikan, diğeri iran...
biri hıristiyan, diğeri müslüman...
ikisi de türkiyenin laikliğini sorguluyor.
türkiye ise "yürümez" denilen bir ilkeyi 80 senedir sancılarla yürüterek, sadece bölgesine değil, dünyaya da örnek bir model sunuyor;
amerikadan iraka "iki cihan"da din fanatizminin yükseldiği bir dönemde, o fanatizme benzin döken papayı ilk kez bir camide ağırlayarak farkını ortaya koyuyor.
sorunları olsa da türkiye laikliği, yabana atılacak bir model değildir.
avrupa ne kadar dışlasa da, türkiye bu modeli demokratikleştirip "geleneksel değerler"iyle barıştırarak geliştirecek, sürdürecektir.
ve eminim ki yarın medeniyetler çatıştığında, dünya bu modele eskisinden daha çok ihtiyaç duyacaktır.
vatikandan irana kadar...
http://www.milliyet.com.tr/2006/12/04/yazar/dundar.html
psikolojik olarak bagimli yapan uyusturucu türü. süper neseli bir insan iken eksikliginde cekilemez, asosyallesmis, gözleri donuklasmis bir insana dönüsülebilir. denememek en iyisidir.
mini etek giyenler tecavüze ugradiginda hak verilmesi gerektigini düsünmüs bilgictir. kendisi bendenize bir zamanlari tbmm’de hafif dizüstü giymis kadin memurlardan tahrik olmus refah partili bay hizli tahrik olanlari hatirlatti. pehhh
edit: kendileri bu konuda elestiride bulunanlari "mini etek giymekten hoşlanan bir başka yazarımsı" gibi laflarla refuse etmeye calismaktadir. bravo
edit: kendileri bu konuda elestiride bulunanlari "mini etek giymekten hoşlanan bir başka yazarımsı" gibi laflarla refuse etmeye calismaktadir. bravo
gece sarhos olmus bünyenin sabah yaninda birisiyle uyandiginda uyku mahmurluguyla söyleyebilecegi ilk cümledir.
- erk1: merhaba, ben berke. tanisalim mi?
- erk2: ben de kazim
- erk1: ühüüüüüü
- erk1: merhaba, ben berke. tanisalim mi?
- erk2: ben de kazim
- erk1: ühüüüüüü
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?