mayın döşüyor, pusu kuruyor, basıyor mermiyi, roketi...
hadi vatanı milleti sittir et, farzet ki honoluluda geçiyor olay. her dilde alçaklık, her kültürde namussuzluk, her kitapta şerefsizliktir bu.
insan deyince aynı şeyi anlamıyoruz bazılarıyla, bu çok açık. şeyh edebaliyi kabrinde ters döndürecek kadar, ancak bu kadar anlanır bu söz!
tamamen farazi... alsam elime bir silah, işsizdim o yüzden, sorarlarsa... tarasam insancıl bir aileyi. o ailenin sevgi kelebeği bir bireyi ne diyecekti acaba?
ne garip bir zamana denk gelmişiz böyle. ne hırsıza hırsız deniyor, ne puşta puşt. beyni sindirim organlarını geçip egzosa kadar inmiş mi insanların ne?..
nasıl bir midedir bu, nasıl bir kafa yapısı?.. nasıl bir düzense arzuladıkları, kurulduğu gün haşerat gibi askeri, polisi, vatandaşı öldürüldüğünde de böyle bik bik yumurtlayacaklar mı acaba?
bir kez daha (bkz: tezekten terazinin boktan olur dirhemi)
bir defa takılınca, gayet uzun mesai yaptırtan sitedir.
yazması, okuması pek tatlıdır, isminin aksine.
bu format ve bu kalite ile de rakipsizdir, ki bunda üyelerinin de çok çok önemli katkısı vardır.
yazması, okuması pek tatlıdır, isminin aksine.
bu format ve bu kalite ile de rakipsizdir, ki bunda üyelerinin de çok çok önemli katkısı vardır.
artık hainlik, kalleşlik /insanlık, adamlık neye tekabül ediyor; ne hak’tır, hangisi can’dır?.. şirazesinden çıkan değer yargıları, çarpık / abuk duruşlar, söylemler sarmışken dört yanı, hakkında ne söylense, bir anlamı var mı sözün?.. işte öyle, bilemediğim saldırılardan biridir.
bu kadar kimseye zararı dokunmayan, işinde gücünde ya da işsiz güçsüz... dağlara çıksa; bombalar mı patlatsaydı meydanlarda?.. molotoflarla yakıp kavursa mıydı acaba otobüsleri, iş yerlerini? polisti, bebekti, yaşlıydı ne denk geldiyse artık... istatistiğe çevirseydi binlerce anayı, babayı, evladı; canı!..
partileri olsaydı sonra, demokrasi diye zıp zıp zıplayan; ama onlar da insan, diyen hümanist köşebazları... sonra, halk içinde muteber bir nesne olsaydı barış; katilleri öldürmeyin deseydi, bir şekilde şehit/gazi ya da niyazi olmayanlar...
la ne bok yemeye elinde silah dağlarda, elinde molotof caddelerde, dilinde barış meclislerde... ne ayaksın la sen, diyen faşşşolar olsaydı...
debokrasi gelseydi sonra memlekete, şöyle en ilerisinden... pis gibi kokular sarsaydı ortalığı...
bu kadar kimseye zararı dokunmayan, işinde gücünde ya da işsiz güçsüz... dağlara çıksa; bombalar mı patlatsaydı meydanlarda?.. molotoflarla yakıp kavursa mıydı acaba otobüsleri, iş yerlerini? polisti, bebekti, yaşlıydı ne denk geldiyse artık... istatistiğe çevirseydi binlerce anayı, babayı, evladı; canı!..
partileri olsaydı sonra, demokrasi diye zıp zıp zıplayan; ama onlar da insan, diyen hümanist köşebazları... sonra, halk içinde muteber bir nesne olsaydı barış; katilleri öldürmeyin deseydi, bir şekilde şehit/gazi ya da niyazi olmayanlar...
la ne bok yemeye elinde silah dağlarda, elinde molotof caddelerde, dilinde barış meclislerde... ne ayaksın la sen, diyen faşşşolar olsaydı...
debokrasi gelseydi sonra memlekete, şöyle en ilerisinden... pis gibi kokular sarsaydı ortalığı...
(bkz: surunuyorum)
yüzlerce yıl öncesi; manyak ormanlar, nehirler...
ne daha insan nüfusu abartı çoğalmış, ne karbon salınımı filan, ne küresel ısınma vs. ulan iki gün yağmur yağmayınca sen dal ormanlara katlet insanları, bir kısmını da sürükleyip kafa kes de yağmur yağsın... allah belanızı versin e mi!..
ulan açlıktan öldünüz mü, kurudunuz mu susuzluktan?.. insan böyle manyaklaşabiliyor işte.
ilk cinayet silahı neydi; taş mı, bir dal parçası mı? dünyada hepi topu birkaç kişi varken hem de...
insanın doğası vardır da; hayvandan ayıran, düşünmesi, konuşması filan değildir sadece.
maşallah alet edevat on numara gelişti. ama taş devri zihniyetleri, insanları hâlâ bulunuyor bol miktarda. yüzmilyarlarca dolar lükse, silah sanayiine şıkır şıkır akarken açlıktan ölüyor onbinler.
bosnada, ruandada yaşananlar yakın tarih. din adına, ırk adına, ot adına, bot adına yapılan katliamlar, birkaç denyonun peşinden sürüklediği kalabalıklar... al sana tarih, al sana tekerrür.
insanlığından utandırır...
ve insan aldandıdır olay.
ne daha insan nüfusu abartı çoğalmış, ne karbon salınımı filan, ne küresel ısınma vs. ulan iki gün yağmur yağmayınca sen dal ormanlara katlet insanları, bir kısmını da sürükleyip kafa kes de yağmur yağsın... allah belanızı versin e mi!..
ulan açlıktan öldünüz mü, kurudunuz mu susuzluktan?.. insan böyle manyaklaşabiliyor işte.
ilk cinayet silahı neydi; taş mı, bir dal parçası mı? dünyada hepi topu birkaç kişi varken hem de...
insanın doğası vardır da; hayvandan ayıran, düşünmesi, konuşması filan değildir sadece.
maşallah alet edevat on numara gelişti. ama taş devri zihniyetleri, insanları hâlâ bulunuyor bol miktarda. yüzmilyarlarca dolar lükse, silah sanayiine şıkır şıkır akarken açlıktan ölüyor onbinler.
bosnada, ruandada yaşananlar yakın tarih. din adına, ırk adına, ot adına, bot adına yapılan katliamlar, birkaç denyonun peşinden sürüklediği kalabalıklar... al sana tarih, al sana tekerrür.
insanlığından utandırır...
ve insan aldandıdır olay.
tanrı, diyorsak ve o, alemleri (canları, kanları) yoktan var eden, gücü her şeye yeten, her türlü noksanlıktan münezzeh ise bir açlıktan bahsetmek pek doğru olmasa gerek.
onların etleri ve kanları asla allaha ulaşmaz. fakat ona sizin takvanız (allaha karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı allahı büyük tanıyasınız. iyilik edenleri müjdele. “ (hac suresi 36 -37)
aslında kurban değil hac bayramıdır o. hac ibadetinin de bir parçasıdır kurban kesmek. onun dışında da hali vakti yerinde olanlara farz kılınmıştır.
her kurban bayramında kan-pislik deryasına dönen yollar, parklar, yeşil alanlar hatta normalde görmediğimiz kesimhanelerdeki manzaralar insanı, vejeteryan yapabilecek ölçüde tiksindiriyor, kabul. hatta ben, üstü başı kan içinde, elinde bıçak falan ortalıkta gezinen eş dost ya da birilerini gördüğümde tuhaf bir hisse de kapılırım. bir anda tanıdıkların cani gibi görünür, apocalypto filmindeki gibi. belki bu kadar göze sokulması yanlış. bir kan akıtma/kan dökme yönü çok öne çıkmış, hatta belki bir gösterişe dönüşmüş.
hamburger ya da chicken zincirleri için kesilenler de hayvan, sadece adı kurban değil ve göstere göstere yapılmıyor. fark burada.
marketten kasaptan et-tavuk alıyorsak, etli yemekler yiyorsak, reyonda yetişmiyor bu ürünler; bu da hayatın bir gerçeği.
*apocalypto dedim de, devamı için (bkz: apocalypto)
onların etleri ve kanları asla allaha ulaşmaz. fakat ona sizin takvanız (allaha karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı allahı büyük tanıyasınız. iyilik edenleri müjdele. “ (hac suresi 36 -37)
aslında kurban değil hac bayramıdır o. hac ibadetinin de bir parçasıdır kurban kesmek. onun dışında da hali vakti yerinde olanlara farz kılınmıştır.
her kurban bayramında kan-pislik deryasına dönen yollar, parklar, yeşil alanlar hatta normalde görmediğimiz kesimhanelerdeki manzaralar insanı, vejeteryan yapabilecek ölçüde tiksindiriyor, kabul. hatta ben, üstü başı kan içinde, elinde bıçak falan ortalıkta gezinen eş dost ya da birilerini gördüğümde tuhaf bir hisse de kapılırım. bir anda tanıdıkların cani gibi görünür, apocalypto filmindeki gibi. belki bu kadar göze sokulması yanlış. bir kan akıtma/kan dökme yönü çok öne çıkmış, hatta belki bir gösterişe dönüşmüş.
hamburger ya da chicken zincirleri için kesilenler de hayvan, sadece adı kurban değil ve göstere göstere yapılmıyor. fark burada.
marketten kasaptan et-tavuk alıyorsak, etli yemekler yiyorsak, reyonda yetişmiyor bu ürünler; bu da hayatın bir gerçeği.
*apocalypto dedim de, devamı için (bkz: apocalypto)
kişi yalnızsa ve birkaç tilki de varsa kafasında dönen, şarkı-türkü işin çerezi olur kanımca.
(bkz: mehmet agar)
atılan her turda, ilk defa gelinmiş gibi etrafa bakılası, belki yalan/sanal/sahte ama güzel cadde.
1834’ten itibaren yerleşimin ovaya doğru inmesi sonucu, tarihi harput şehrine halk arasında verilen isim.
bugün, elazığın bir mahallesi konumundadır.
bugün, elazığın bir mahallesi konumundadır.
(bkz: sehnaz)
ekranının sol üst kısmında, stereo yayın yaptığını gösteren st harfleri bulunan, türkiyenin ilk özel kanallarından.
habebe / hebebe diye okurdu kimileri.
habebe / hebebe diye okurdu kimileri.
karşıki dağları yıkmak bir yana, haberi bile olmaz o dağların; ah çekildiğinden.
bir sehnaz şarkısı. slow bunalım, tadı olmayanlara gelsin...
bugün tadım yok
derdime derman yok
koklamaya kıyamadığım gülüm
artık dalında yok
çıkabilsem bulutlara
dokunabilsem gökkuşağına
yine de yetmez bunlar bana
bugün tadım yok
denizleri bir yudumda içsem
güneşi paramparça etsem
yine de yetmez bunlar
bana bugün tadım yok
bugün tadım yok
derdime derman yok
gülün rengi yok
kokusu tadı yok
soldu gülüm gibi bütün umudum
ondan keyfim yok
yüreğim yaralı ay dostlar
ondan tadım yok
bugün tadım yok
derdime derman yok
koklamaya kıyamadığım gülüm
artık dalında yok
çıkabilsem bulutlara
dokunabilsem gökkuşağına
yine de yetmez bunlar bana
bugün tadım yok
denizleri bir yudumda içsem
güneşi paramparça etsem
yine de yetmez bunlar
bana bugün tadım yok
bugün tadım yok
derdime derman yok
gülün rengi yok
kokusu tadı yok
soldu gülüm gibi bütün umudum
ondan keyfim yok
yüreğim yaralı ay dostlar
ondan tadım yok
somali’ye yaptığı ziyarette, türkiye’deki her üniversitede ikişer somalili gencin okutulmasını önermiş, gayet mantıklı bir şekilde.
ekmek, süt vermekle olmuyor. madem yardımlarımız da geçici değil, bu da hayata geçer umarım.
tayyip erdoğan’ın "somali’de okullar, yollar, konutlar, hastaneler yapacağız" sözünü gözönüne alarak, kimse kılıçdaroğlu’yla dalga geçmesin.
ekmek, süt vermekle olmuyor. madem yardımlarımız da geçici değil, bu da hayata geçer umarım.
tayyip erdoğan’ın "somali’de okullar, yollar, konutlar, hastaneler yapacağız" sözünü gözönüne alarak, kimse kılıçdaroğlu’yla dalga geçmesin.
şaşırtmayandır. adı değişir, bu vesile ile o da natoya eklemlenir. bütün hikaye bundan ibaret...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?