confessions

antheus

- Yazar -

  1. toplam entry 20
  2. takipçi 1
  3. puan 4958

yetenek sizsiniz

antheus
biraz önce tv8 kanalında yetenek sizsiniz programına takıldım bir kaç dakika. sahnede genç bir adam vardı. kulaklığı çıkartıp ne yapacak diye bakarken, adamın yamaç paraşütü "pilotu" olduğunu öğrendim. 7 yıldır bu işi yaptığını anlattı. sonra esprili olduğunu düşündüğü bir dille biraz tecrübelerinden bahsetti ve arkasındaki perdeye görüntüleri vermelerini istedi. bu arada anlatmaya da devam ediyordu; ben ingilizce bilmiyorum, bir tek bildiğim kelime var o da " olrayt " dilime güzel geldiği için öğrendim. bir kaç hafta önce de anlamını öğrendim... şeklinde başlayan konuşma ve o sırada arkadaki perdeye yansıyan görüntüde yamaçtan aşağı koşarken attığı " hurraaaa " şeklindeki çığlıklarla ürperdim. o sırada jüriden biri o müşteri nereli diye sordu, norveçli dedi sevgili pilotumuz...

daha fazla seyretmedim. gerek de yok zaten. gerekli tüm kurumları bulunan ama o kurumların içleri bomboş ülkemin nasıl da bir raptiye üzerindeki tabak gibi yalpalayarak ayakta kalmaya çalıştığını gördüm...

ülkenin en eski kurumlarından birisi olan sivil havacılık kurumuna bağlı sevgili müfettişlerimiz acaba bu paraşütle atlama / intihar firmalarını yeterince denetliyor mu diye soramadım bile kendime...

adam aleni olarak 7 senedir bu işi yaptığını, tek cümle yabancı dil konuşamadığını ama yabancıları yedeğine alıp paraşütle atladığını anlattı bir de üstüne video kaydını gösterdi... yani acil bir durumda, sadece kolonlarla kendisine bağlı olan o yabancıya hiç bir acil durum uyarısı yapamayacağını, o kişiye ne yapması ya da yapmaması gerektiğini anlatamayacağını, o kişinin önemli bir rahatsızlık ya da herhangi bir kriz geçirmesi durumunda zaten söylediklerini anlayamayacağı için sadece " hurraaaa" diye bağıracağını da anlamış olduk!!!

neden bu kadar uzun uzadıya anlattım bilmiyorum... yok biliyorum aslında; bir tv kanalının yöneticileri, karşılarına gelen yarışmacı adaylarıyla mülakat yapar diye düşünüyorum. oradan geçti, kimse ona senin mesleğinin gerekleri nelerdir diye sormamış olabilir. ancak programı kaydederken ya da kaydettikten sonra, o kanalda montajı yapandan tutun, reji odasındaki arkadaşlara, prodüksiyoncusuna kadar onlarca insan çalışıyor, üstlerinde de müdürleri, koordinatörleri, yardımcıları, asistanları, stajyerleri ve bir tanesi de bu adamın yaptığı kesinlikle yasa dışı olmalı, bunun böyle olmaması gerekiyor diyerek o kaydın yayınlanmaması gerektiğini söylememiş herhalde...

adam salondakilerin gözlerine bakarak " tek kelime biliyorum o da olrayt " dediğinde herkes güldü... bense ürperdim...

özgecan aslan

antheus
yazdığım ve sildiğim yazının, kelimenin, cümlenin haddi hesabı yok... özgecan’ın katledilişiyle içimde kabaran öfkenin taşmasına ramak kaldı desem yeridir... özgecan’dan önce katledilenleri unuttum zannetmeyin. tam tersine aslında bardağın taşmasına sebep olan o son damladır ya hep. şimdi de o haldeyim. şiddete şiddetle karşılık vermek gibi bir yöntemi kendi içimde binlerce kez tekrarlayarak, bilincimde, legal hareketler kategorisine sokmuş olsam da, size şiddeti, kana kan çözümünü önermeyeceğim.
kızı ya da karısı ya da eski /şimdiki nişanlısı- sözlüsü, çocuğu gibi bağlarını kullanarak uyguladıkları şiddeti meşrulaştırmaya çalışanlara tepkimi verirken sizlerden de aynısını yapmanızı isteyeceğim.
gözlerinizi kaçırmayın. usulca aradan sıvışmayın, bana ne! demeyin, "ama" onun karısı, kızı, nişanlısı, sözlüsü demeyin. eğitiminiz var ise saldırganı etkisiz hale getirip polise teslim edin, eğitiminiz ya da fiziki durumunuz buna uygun değilse "bağirin"!
stadyumda maç izlerken olduğu gibi, 7 kat alttaki bakkalın çırağına bağırır gibi, denizde yüzen çocuğunuza sesinizi duyurmak için nasıl bağırıyorsanız öyle canhıraş bir şekilde bağırın. çevredeki insanların irkilmesine sebep olun. gözü dönmüş halde şiddet uygulayan o mahluğun bir anlık da olsa dikkatinin dağılmasına yol açın. çevreden geçenleri çağırın. polisi arayın. bir şey yapın yani! üst kat komşunuz karısını döverken televizyonun sesini açıp aile kavgasıdır karışılmaz demeyin! gece parti yapan komşunuz müziğin sesini biraz fazla açtığında nasıl kapısına dayanıyorsanız, kavga, dayak, imdat çağrısı duyduğunuzda da polisi arayın. belki de o son bıçak darbesi olmasa hayatta kalabilecek mağdurun yaşamı sizin ellerinizde olabilir...
ve en önemlisi; çocuklarınıza, kız ya da erkek ayrımı yapmadan sevgi gösterin. doğru ve yanlışı dini inanışınıza, köy geleneklerinize, törenize göre değil; yaşayan her türlü canlıya saygılı olmak temeli üzerinden öğretin. dayak asla terbiye/eğitim yöntemi değildir. bugün dayak attığınız çocuğunuz ileride emin olun ki o yediği tokatları başka bir insan evladına ya da bir canlıya yöneltecektir. sınırları bir kez yıkarsanız, insan olmak ile canavar olmak arasında o kadar da uzak bir mesafe olmadığın acı bir şekilde öğrenirsiniz...
kadınların giydikleri kıyafetler, "o saatte" orada olmaları/olmamaları, yaptıkları ya da yapmadıkları üzerinden çıkarımlarda bulunarak "hak etme" gibi bir sonuca ulaşanlar için; deniz kadayıfının zeka seviyesinden biraz daha fazla iq barındırsalar o bünyelerin oksijen tüketmesine üzülmezdim diyebilirim sadece.
yazının başında da belirttim, özgecan ve onun gibi katledilen, hem de dizginlenememiş, hastalıklı seks arzusu yüzünden katledilen onlarca, yüzlerce, binlerce, onbinlerce insan varken, ben kendimden yasal ya da hümanist çözümler üretebilmeyi beklemiyorum. dolayısıyla buraya da on binlerce yıllık dna kırıntılarımda yazılı olan vahşeti aktarmak istemiyorum... yıl olmuş 2015 diye başlayan bir cümle de kurmadım çünkü bu davranışların ortaya çıkışı, buharlı makinenin icadıyla aynı tarihe denk gelmiyor! insanlık tarihinin başlangıcından bu yana kadına reva görülen davranışları asla ama asla tasvip edemiyorum. yılın kaç olduğu önemli değil. önemli olan; dünya yüzünde yaşayan insan türünün medenileşme sürecinin, dünyanın yaşına olan oranı... yani daha alfabenin ilk harfine bile gelemedik...

misfits

antheus
independence’nin son iki mesajının arasındaki 27 saatte 3. sezondan 4. sezona geçtiğini anladım. ben de ikinci sezonda nedense diziyi bırakıp sonrasında unutanlardandım. geçenlerde aklıma geldi. dizileri seyretmenin ötesinde hdd lerce biriktirdiğim için yeniden indirmeye karar verdim. independence’nin dizi hakkında söylediklerinin doğru çıkacağını tahmin etsem de en yakın zamanda kaldığım yerden seyretmeye başlarım.

ingilizlerin dizi konusundaki başarılı çalışmalarına bir örnek daha diyebilirim gönül rahatlığıyla.

adil kullanım hakkı

antheus
yıllardır ttnet abonesi olarak ilk ve en düşük paketi alarak devam ettim. hala da 1mb sınırsız interneti kullanıyorum. sanırım koca ülkede ben ve bir kaç tane daha inatçı bunu kullanıyor. bizi bir üst pakete geçirebilmek için de ttnet bin defa telafon etmiştir dersem abartmam çünkü bir ara haftada en az üç kez arayıp çeşitli tekliflerde bulunuyorlardı.

gelelim fiyat/kazanç kısmına; ben umursamıyorum. ne 24 ay taahhüde ne de bilmem ne sürprizlerinden faydalanmak için üyelik / kullanım / konum bilgilerimin paylaşılmasına izin vermedim. hızım belli; "yavaş". aylık downloadlarım ise 90-100 gb civarı. belki paket değişikliği ile şu an ödediğim kadar ödersem bana da "adil kullanım hakkı" olan bir şeyler sunacaklar ama ne onların kampanyalarını dinleyecek / okuyacak halim var ne de beklentim. çünkü asla söyledikleri hıza ulaşamayacağına eminim, bağlantı noktanız merkeze uzak, kablolarımız eski, fiberimiz henüz fırından yeni çıktı gibi bin bahane duymak için her gece onları aramaktansa, üyeliğimi upgrade edemedikleri için delirdiklerini düşünmek benim için en büyük mutluluk.

band of brothers

antheus
izlenirken çoğunlukla tüylerin diken diken olmasına yol açan, bir solukta seyredilip, o moddan çıkmaya izin verilmeden, aynı lezzette çekilip sunulmuş the pacific serisi ile devam edilerek taçlandırılması gereken dizi film...

mehmet pişkin

antheus
dün, hiç tanımadığım bir insanı kaybetmişim... kaybetmişim diyebiliyorum çünkü gusto sahibi, iki kelam ötesinde sohbet edilebilecek bir "insan" olduğunu ve tanısaydım iyi dost olacağımı, intihar etmeden hemen önce kaydettiği videosunu seyrederek öğrendim. intihar edişinin sebeplerini, o noktaya nasıl geldiğini anlatırken dingin ve bir o kadar da naifti. "neden ?" sorusunun çok açık cevaplarıydı cümleleri. o cümlelerin bazılarını geçmişte, çok yorgun olduğumda kurduğum oldu. ama hep hayata tutunacak sebeplerim vardı. her yıkılıştan sonra bir de acılı toparlanış takip etti. ben mehmet kadar yorulmamışım demek ki...

keşke tanısaydım dediğim bir insan bu hayatı noktalamaya karar vermiş ve uygulamış. gittiği yerde huzur ve mutluluğu bulmasını ümit ediyorum.

narkoz

antheus
21. yüzyılın en ağır ameliyatlarının yapılabilmesine olanak sağlayan tıbbi uyuşturma yöntemidir. anestezist doktorların ( narkozitör )değerini bilelim, bilmeyenlere öğretelim

sigara yakılası anlar

antheus
zorlu bir yürüyüş sonrası yaylaya ulaştığında, şehirde doğup serpilmiş bünyenin, tertemiz havaya ve oksijen fazlasına uyum sağlayamadığı için kısa süre sonra başlayıp, ilaç alsan da geçmeyecek o baş ağrısı başlamadan hemen önce.

eşini yastıkla boğarak öldüren kadın

antheus
eşini farklı yollarla öldüren kadınlar arasında en merhametlisi ve hatta pamuk ( yastığın içinde de pamuk var ise daha da anlam kazanıyor ) kalplisi denilebilir. kızgın yağ döken, baltayla doğrayan, işe satırla girişip kuş başı halinde bitirenlerle kıyaslanamaz... ancak ne olursa olsun tasvip edilmez...

31 ocak 2012 istanbul da kar yağışı

antheus
iki gündür bonbonun pencere önünden ayrılamamasına sebep olan meteorolojik olay... televizyon ve yazılı basından anladığımız kadarıyla da istanbul istanbul olalı, bu kadar düşük sıcaklık ölçülmemiş gibi duruyor... çatalca radar istasyonunda dün derece sıfırın altında 10.4’ü gösterdi deniliyor. bu durumda evden çıkmama isteği mazur görülüyor...



türk hava yolları

antheus
çocukluğumun en ilginç ve eğlenceli anlarını yaşadığım uçakların bağlı bulunduğu kurum...

istanbul atatürk havalimanında annem tarafından, izmir’de beni bekleyen babama "iletilmek" üzere hosteslere teslim edildiğim zamanları hala hatırlarım. hostesleri hep çok güzel ve şefkatli varlıklar olarak görmemin yegane sebebidir desem yalan olmaz. kokpite yaptığım ziyaretler ise, o zamanın en yüksek teknolojisini içeren makinanın kalbine yaptığım heyecan dolu bir yolculuk niteliğindeydi.

tek başıma yaptığım yolculuklardan öncesinde ise, annemin yanındaki koltukta otururken bulutları, kar zannedip, açın kapıyı kar topu oynayacağım diye huysuzlanan da benmişim...

kırk küsur yaşıma gelmiş olsam da, uçağa binince çocuklar gibi mutlu olan yine ben...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol