medyada "polise taş atan çocuklar" olarak tanıtılan çocukların özgürlüklerine kavuşmaları için didinip duran bir grup güzel insan. kalabalıklar.
hükümetçe "polise taş atan çocuklar" olarak adlandırılan bu çocukların büyük çoğunluğu kürt çocuklarıdır. bu çocukların %57’si, eylemlerden değil, ev ve okullarından alınmıştır. dosyalarında hiç bir somut delil yoktur. sadece kolluk ifadeleri delil kabul edilmektedir. bu çocukları toplu olarak “taş atan çocuklar” olarak tanımlamak hatalıdır. ayrıca çocuğun kürdü, türkü, çerkezi olmaz. çocukluğun ırkı, dini, rengi olmaz.
çocuklar için adalet grubunun girişimleri sonucu nihayet çocukların durumunu gözden geçirmek akıllarına gelmiş yetkililerin. adalet bakani sadullah ergin aciklamayi yarin yapacak. bakan bu meselenin “açılım” harici bir “çocuk” meselesi olduğunu belirtecekmiş. bu çocuklar "örgüt üyesi" değil demek oluyor mu bilemiyorum. cemil çicek, tmk 5. 9. 13. maddelerin değiştirilerek bu sorunun çözüleceği açıklamasının ardından meclis adalet komisyonu başkanvekili ve akp kastamonu milletvekili hakkı köylü ve akp mardin milletvekili cüneyt yüksel de açıklamalarını bu üç madde üzerinden yapmışlar. adalet çağrıcıları tmk 2. 5. 772a. 9. 13. 17. tck 220/6. tgyk 33-c. maddeleri kapsayacak bir yasal duzenleme talep ediyor. maddeler şöyleymiş. bianetten alıntılıyorum:
madde 5: suç terörle mücadele yasası kapsamında olduğu için cezayı artıran madde.
madde 2: çocuklara, örgüt ilişkisi olmasa da örgüt üyeliğinden ceza verilmesine neden olan madde.
madde 7/2-a: yüzünü kısmen veya tamamen kapatmak nedeniyle çocuklara örgüt propagandasından ceza vermeye yol açan madde.
madde 9: 16-18 yaş grubu çocukların çocuk ağır ceza mahkemeleri yerine ağır ceza mahkemelerinde yargılanmasına neden olan madde.
madde 13: 16-18 yaş grubundaki çocuklara hükmün açıklanmasını geri bırakma, erteleme, paraya çevirme ve seçenek yaptırıma çevirme yasağı getiren madde.
madde 17: cezaların infazı ve şartla salıvermeyle ilgili madde.
tck madde 220/6: çocuklara örgüt ilişkisi olmasa da örgüt üyeliğinden ceza verilmesine yol açan madde.
toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasası madde 33-c: taş atmayı güvenlik güçlerine silahlı direnme sayarak çocuklara ceza vermeye yol açan madde.
çocuklar için adalet çağrıcılarına destek olmak için,
www.cocuklaraadalet.com
ayrıca 11. 11. 2009 tarihinde 18-21 saatleri arasında ekşi sözlükte çocuklar için adalet çağrısında bulunan bir grup amargide buluşacak ve çocuklar hakkında hazırlanan hükümet tasarısı hakkında neler yapılabileceğini konuşacaklar. hepimizi beklerler.
eiffel kulesi nin nasıl bir hayalin esini olduğunu, nasıl zamanla benzerlerinin yapılmasına rağmen hiç değer kaybetmediğini ve "zamanın boş bir göstergesi gibi" olduğunu anlatırken göstergebilimin sınırlarını zorlayan güzel insandır. kulenin 1887-1889 yılları arasında inşa edilmesinden yaklaşık 50 yıl kadar önce notre dame’ın kamburu ve fransanın görünümü yayımlanmış. bu kitaplar da panoramik bir anlatım vardır. aynı yıllarda insanlı uçaklar fikri de sanatçıların, bilim adamlarının, mekanikçilerinin zihnini kurcalarken, bir mekanikçinin elinden uçmayan, aksine uçmaması gereken ama uçuyormuş hissi uyandıracak kadar gökyüzüne yakın duran, şehir tepeden gören, şehrin her yerinden görünen ve bir tek içine girdiğinde ondan uzaklaşabildiğiniz bir sanat eseri çıkmasnın tesadüfi olmamasını da anlatır barthes.eiffel kulesini kendisi de bir fallus imgesi olan sahte babil kulesiyle ilişkilendirmesi olağan dışı değildir, evet. ama okunmalıdır bu kitap. dilin inceliklerine varmak için birkaç kez hem de.
an itibariyle kanal dde ifşa edilmiştir. sorumsuz habercilik örneğidir. bu kız yaşadığı kentte bir daha nasıl sokağa çıkacaktır, nasıl bir hezeyana kapılacaktır düşünmeden yapılır. sallandıracaksın bunları bakın bir daha yapıyorlar mı denen habercilik türüdür.
herhangi bir ortamda feminizm lafı geçtiğinde yerli yersiz safçana erkeklerin konuyu kendilerine ve çüklerine çekmek için söyleyebileceği bu söz, söyleyenin boşboğaz olmasından mütevellit mazur görülebilir.
mesele dergisinde yayımlanan yazılarının yanında agora kitaplığından çıkan yaşlanan insanlık gençleşen kapitalizim adlı bir söyleşi kitabı da bulunan nev-i şahsına münhasır kişidir.
’aşk’ kitabı şükrü argına göre sadece pop-roman değil para-romandır da... ’aşk’ romanının yazarı "’çok satma’yı ’çok okunmayı’ ta başından dert edinmiş" olmalı ki, ilk olarak ingilizce yazmış diyor ve ekliyor çünkü "hem reklamcılar, hem pazarlamacılar kitabın hedef kitlesini küresel ölçekte tahayyül ediyor." yazının devamı için bence bakınız: şükrü argın, "elif şafak’ın "aşk"ı: ’umutsuz ev kadınları’na sufiyane tavsiyeler",mesele dergisi, sayı. 34, ekim 2009, s.4-15.
ortaklıklarımız olduğunu düşündüğüm yazar.
an itibariyle programı ve içeriği e-posta yoluyla yayımlanan etkinlik.
"barışa ses ver
yıllarca öfkeyle, nefretle ve kanla beslendi savaş. ölümün, öldürmenin ikliminde kimimiz bihaber büyüdük olan bitenden, kimimiz silahların gölgesinde, ölümün, kavganın hükümranlığında olan biteni anlamaya çalıştık. belki birçoğumuz da bilmiyorduk savaşta tam olarak neler olduğunu, ölüm kuyularını, infaz timlerini, işkenceleri, kesilen kulakları ve ölen gençleri. yaşadığımız ülkede insanlara bok yedirildiğini, köylerinin basıldığını, yakıldığını, birilerini öldürmenin çok kolay olduğunu sonradan duyduk, öğrendik. masumiyetimizin yitimiydi bu, kimimiz apê musa öldürüldüğünde fark ettik, kimimiz sivas’ta yangında, kimimiz hrant’la, uğur’la ceylan’la.
belki savaşın “buradan” uzak bir “orada” yaşanması fütursuzlaştırıyor savaş tamtamcılarını, çığlıklara, feryatlara ve ağıtlara kulaklarını kapayanları, çocukları kurşunlanmayanları, bedenleri paramparça edilmeyenleri ve en önemlisi savaşı kendilerinden uzak zannedenleri. savaş tacirleri, savaştan kazananlar, başkalarının kanlarıyla yaşayanlar zorluyorlar bizi nefretin dilini konuşmaya.
bu drakula vodvilinde, hepimize rol ve istihdam var, vakti gelince sahneye çıkmalı, hamasi bir gururla tiradımızı atmalıyız. kadın mıyız? elbette asker annesi olmaktan gurur duymalıyız. anne, baba mıyız? elbette bu vatan için çocuğumuzun canını vermeliyiz. erkek miyiz? elbette kutsal vatanımız için insan öldürmeliyiz. eşcinsel miyiz? o zaman zaten yaşamın her alanında tehlikeli ve çürüğüz. transeksüel miyiz? katlimiz vacip. türkiye’de mi doğduk? o zaman hepimiz ısrarla türk’üz, doğruyuz, çalışkanız. tuzla’da işçi miyiz? bir bir öldürülmeliyiz. ermeni miyiz? zinhar!! biz her şeyin, memleketin, milletin, dinin ve dilin yekpare olanını severiz, kafalarımız cumhuriyetimizle aynı betonun harcından; göğsümüz cumhuriyetin tunç siperidir.
üniversitede müşteri, kampüste asker, kışlada öğrenci olmalıyız. %500 arttırılan harcımızı ödemeli, ehlileştirilen hocalarımızın mükerrer talimnamelerini takip etmeli, “siyaset”e bulaşmamalıyız. çok hevesliysek devletin bize gösterdiği iç ve dış mihraklara karşı mücadele etmeli, örneğin başörtülü sınıf arkadaşımıza dik dik bakarak ya da newroz’da halay çeken arkadaşlarımızı yuhalayarak, hiç olmadı bunların hepsinin amerika’nın oyunu olduğunu söyleyerek siyasi tavrımızı belirtmeliyiz.
ama mümkünse, nazi almanyasının kristal gecesinin çağrısı kabilince susmalıyız, çünkü birileri savaş çağrısı yaparken susmak savaşı desteklemenin en tehlikesiz yoludur.
ya da bunları yapmamalı, başka bir dünya düşlemeli ve o dünyada yaşamak için barış istemeliyiz. hem de susarak değil konuşarak, nefesimiz gücümüz yettiğince bağırarak, haykırarak.
barışa ses ver!
9 kasım pazartesi
savaş, sınır ve diyarbakır cezaevi- günboyu güney meydanda
resim sergisi
serpil odabaşı "toplumsal refleks" sergisi, kırmızı salon
film gösterimi
"deng", yönetmen: filiz işık bulut
"5 nolu cezaevi", yönetmen: çayan demirel (izlemek lazım. diyarbakır cezaevini, pkknın oluşum sürecini anlatıyormuş.)
özger arnas, 17:00
10 kasım salı
savaş, sınır ve diyarbakır cezaevi- günboyu güney meydanda
resim sergisi
serpil odabaşı "toplumsal refleks" sergisi, kırmızı salon
atölye
"barışa sesler" atölyesi, 16:00-17:00 büfk kulüp odası
"barışa danslar" atölyesi, 17:00-18:00 büfk kulüp odası
film gösterimi & forum
nasıl bir barış istiyoruz?
"güneşe yolculuk", yönetmen: yeşim ustaoğlu, 17:00 çayhane (güzel filmdi, tekrar izlenebilir.)
11 kasım çarşamba
savaş, sınır ve diyarbakır cezaevi, günboyu güney meydanda
resim sergisi
serpil odabaşı "toplumsal refleks" sergisi, kırmızı salon
panel
"nasıl bir barış istiyoruz?"
moderatör: nükhet sirman
katılımcılar: dtpli yönetici şamil altan, oyuncu lale mansur,1999 barış grubu üyesi yüksel genç
17:00 ibrahim bodur salonu
konser
bajar, agirê jiyan, büfk
19:30 öfb
12 kasım perşembe
savaş, sınır ve diyarbakır cezaevi, günboyu güney meydanda
resim sergisi
serpil odabaşı "toplumsal refleks" sergisi, kırmızı salon
"barışa ses ver
yıllarca öfkeyle, nefretle ve kanla beslendi savaş. ölümün, öldürmenin ikliminde kimimiz bihaber büyüdük olan bitenden, kimimiz silahların gölgesinde, ölümün, kavganın hükümranlığında olan biteni anlamaya çalıştık. belki birçoğumuz da bilmiyorduk savaşta tam olarak neler olduğunu, ölüm kuyularını, infaz timlerini, işkenceleri, kesilen kulakları ve ölen gençleri. yaşadığımız ülkede insanlara bok yedirildiğini, köylerinin basıldığını, yakıldığını, birilerini öldürmenin çok kolay olduğunu sonradan duyduk, öğrendik. masumiyetimizin yitimiydi bu, kimimiz apê musa öldürüldüğünde fark ettik, kimimiz sivas’ta yangında, kimimiz hrant’la, uğur’la ceylan’la.
belki savaşın “buradan” uzak bir “orada” yaşanması fütursuzlaştırıyor savaş tamtamcılarını, çığlıklara, feryatlara ve ağıtlara kulaklarını kapayanları, çocukları kurşunlanmayanları, bedenleri paramparça edilmeyenleri ve en önemlisi savaşı kendilerinden uzak zannedenleri. savaş tacirleri, savaştan kazananlar, başkalarının kanlarıyla yaşayanlar zorluyorlar bizi nefretin dilini konuşmaya.
bu drakula vodvilinde, hepimize rol ve istihdam var, vakti gelince sahneye çıkmalı, hamasi bir gururla tiradımızı atmalıyız. kadın mıyız? elbette asker annesi olmaktan gurur duymalıyız. anne, baba mıyız? elbette bu vatan için çocuğumuzun canını vermeliyiz. erkek miyiz? elbette kutsal vatanımız için insan öldürmeliyiz. eşcinsel miyiz? o zaman zaten yaşamın her alanında tehlikeli ve çürüğüz. transeksüel miyiz? katlimiz vacip. türkiye’de mi doğduk? o zaman hepimiz ısrarla türk’üz, doğruyuz, çalışkanız. tuzla’da işçi miyiz? bir bir öldürülmeliyiz. ermeni miyiz? zinhar!! biz her şeyin, memleketin, milletin, dinin ve dilin yekpare olanını severiz, kafalarımız cumhuriyetimizle aynı betonun harcından; göğsümüz cumhuriyetin tunç siperidir.
üniversitede müşteri, kampüste asker, kışlada öğrenci olmalıyız. %500 arttırılan harcımızı ödemeli, ehlileştirilen hocalarımızın mükerrer talimnamelerini takip etmeli, “siyaset”e bulaşmamalıyız. çok hevesliysek devletin bize gösterdiği iç ve dış mihraklara karşı mücadele etmeli, örneğin başörtülü sınıf arkadaşımıza dik dik bakarak ya da newroz’da halay çeken arkadaşlarımızı yuhalayarak, hiç olmadı bunların hepsinin amerika’nın oyunu olduğunu söyleyerek siyasi tavrımızı belirtmeliyiz.
ama mümkünse, nazi almanyasının kristal gecesinin çağrısı kabilince susmalıyız, çünkü birileri savaş çağrısı yaparken susmak savaşı desteklemenin en tehlikesiz yoludur.
ya da bunları yapmamalı, başka bir dünya düşlemeli ve o dünyada yaşamak için barış istemeliyiz. hem de susarak değil konuşarak, nefesimiz gücümüz yettiğince bağırarak, haykırarak.
barışa ses ver!
9 kasım pazartesi
savaş, sınır ve diyarbakır cezaevi- günboyu güney meydanda
resim sergisi
serpil odabaşı "toplumsal refleks" sergisi, kırmızı salon
film gösterimi
"deng", yönetmen: filiz işık bulut
"5 nolu cezaevi", yönetmen: çayan demirel (izlemek lazım. diyarbakır cezaevini, pkknın oluşum sürecini anlatıyormuş.)
özger arnas, 17:00
10 kasım salı
savaş, sınır ve diyarbakır cezaevi- günboyu güney meydanda
resim sergisi
serpil odabaşı "toplumsal refleks" sergisi, kırmızı salon
atölye
"barışa sesler" atölyesi, 16:00-17:00 büfk kulüp odası
"barışa danslar" atölyesi, 17:00-18:00 büfk kulüp odası
film gösterimi & forum
nasıl bir barış istiyoruz?
"güneşe yolculuk", yönetmen: yeşim ustaoğlu, 17:00 çayhane (güzel filmdi, tekrar izlenebilir.)
11 kasım çarşamba
savaş, sınır ve diyarbakır cezaevi, günboyu güney meydanda
resim sergisi
serpil odabaşı "toplumsal refleks" sergisi, kırmızı salon
panel
"nasıl bir barış istiyoruz?"
moderatör: nükhet sirman
katılımcılar: dtpli yönetici şamil altan, oyuncu lale mansur,1999 barış grubu üyesi yüksel genç
17:00 ibrahim bodur salonu
konser
bajar, agirê jiyan, büfk
19:30 öfb
12 kasım perşembe
savaş, sınır ve diyarbakır cezaevi, günboyu güney meydanda
resim sergisi
serpil odabaşı "toplumsal refleks" sergisi, kırmızı salon
edebiyat ve sinema atölyeleri düzenliyorlar. hatta ilk atölyenin kitabı da basıldı. ismi şöyle "kadınlar dile gelince". atölye boyunca okunan eserlerin atölye katılımcıları tarafından nasıl okunduğunu, yorumlandığını görmek için bir fırsat olabilecek kitaba amargiden ulaşabiliyorsunuz. ikinci edebiyat atölyenin adı donna kişot olarak belirlendi. duyurusu da şöyle yapıldı.
edebiyat atölyesi’nin ikincisi başliyor;
‘donna kişot okuma kulübü’
geçen 1 yıl boyunca küçük hanımefendi’nin sergüzeştini takip ettik.
hanımefendi nihayet evine döndü, ama virginia woolf’tan aldığı esinle olsa
gerek, dönüşmüş olarak. şimdi kitaplardan zırhları, kelimelerden mızrakları
ile yeldeğirmenlerine karşı savaşan bir donna kişot o. artık macera daha da
hızlanacak. uzun bir tarihin hikâyesini anlatacak bize. “kadınların “edeb”i
tarihi”nin hikâyesini. “soluğum yeter” diyenler, yine yakın gözlüklerini
alıp sabır, merak ve ısrarla donanıp (disiplin de şart tabii!) amargi’nin
kapılarını çalsınlar. mutlaka açılacaktır. geçen yıl olduğu gibi bu yıl da
aslı güneş’in sorumluluğunda, ilkay ertem’in koordinatörlüğünde yürütülecek
atölye sonunda yazılacak yazılar kitaplaştırılacaktır.
son başvuru tarihi: 7 eylül 2009
atölye başlangıç tarihi: 5 ekim 2009
başvuru ve bilgi için;
atölye koordinatörü ilkay ertem: (0532) 588 58 94
amargi feminist kitabevi: (0212) 251 01 54
kadinlarin “edeb”i tarihi
başlangiçta aşk vardi
paul ve virginie-b.s. pierre
uğultulu tepeler-emily bronte
northanger manastırı-jane austen
kara kitap-suat derviş
“ilk günah”in bedeli olarak eğitim
emile-jean jacques rousseau
kutsal aile
aile mutluluğu-tolstoy
yürümek-sevgi soysal
bir kadının penceresinden-oktay rifat
bakireler, zevceler ve anneler
evde kalmış kız-balzac
genç kızlar-henry de montherlant
effi briest-theodor fontane
cadilar, fahişeler, suçlular
moll flanders- daniel defoe
kızıl damga-nathaniel hawthorne
indiana-george sand
hakikat kâşifleri
bir kadının portresi-henry james
boyun eğmeyenler
adsız sansız bir jude-thomas hardy
yalnız bir avcıdır yürek-carson mccullers
ölmeye yatmak-adalet ağaoğlu
aşk aslinda başka bir yerdeydi
insancıklar-dostoyevski
küskün kahvenin türküsü-carson mccullers
edebiyat atölyesi’nin ikincisi başliyor;
‘donna kişot okuma kulübü’
geçen 1 yıl boyunca küçük hanımefendi’nin sergüzeştini takip ettik.
hanımefendi nihayet evine döndü, ama virginia woolf’tan aldığı esinle olsa
gerek, dönüşmüş olarak. şimdi kitaplardan zırhları, kelimelerden mızrakları
ile yeldeğirmenlerine karşı savaşan bir donna kişot o. artık macera daha da
hızlanacak. uzun bir tarihin hikâyesini anlatacak bize. “kadınların “edeb”i
tarihi”nin hikâyesini. “soluğum yeter” diyenler, yine yakın gözlüklerini
alıp sabır, merak ve ısrarla donanıp (disiplin de şart tabii!) amargi’nin
kapılarını çalsınlar. mutlaka açılacaktır. geçen yıl olduğu gibi bu yıl da
aslı güneş’in sorumluluğunda, ilkay ertem’in koordinatörlüğünde yürütülecek
atölye sonunda yazılacak yazılar kitaplaştırılacaktır.
son başvuru tarihi: 7 eylül 2009
atölye başlangıç tarihi: 5 ekim 2009
başvuru ve bilgi için;
atölye koordinatörü ilkay ertem: (0532) 588 58 94
amargi feminist kitabevi: (0212) 251 01 54
kadinlarin “edeb”i tarihi
başlangiçta aşk vardi
paul ve virginie-b.s. pierre
uğultulu tepeler-emily bronte
northanger manastırı-jane austen
kara kitap-suat derviş
“ilk günah”in bedeli olarak eğitim
emile-jean jacques rousseau
kutsal aile
aile mutluluğu-tolstoy
yürümek-sevgi soysal
bir kadının penceresinden-oktay rifat
bakireler, zevceler ve anneler
evde kalmış kız-balzac
genç kızlar-henry de montherlant
effi briest-theodor fontane
cadilar, fahişeler, suçlular
moll flanders- daniel defoe
kızıl damga-nathaniel hawthorne
indiana-george sand
hakikat kâşifleri
bir kadının portresi-henry james
boyun eğmeyenler
adsız sansız bir jude-thomas hardy
yalnız bir avcıdır yürek-carson mccullers
ölmeye yatmak-adalet ağaoğlu
aşk aslinda başka bir yerdeydi
insancıklar-dostoyevski
küskün kahvenin türküsü-carson mccullers
xx ve xy kişileri arasında geçen konuşmada hep kelimesi yerine kullanabilecek ifadedir.
xx: hep böyle yapıyorsun ama bıd bıd...
xy: hep mi ballım?
xx: tamam, sık sık olabilir.
xy: sık sık mı?
xx: tamam 4 kere yaptın.
xy: makul bi yere geliyosun hayatım.
xx: hep böyle yapıyorsun ama bıd bıd...
xy: hep mi ballım?
xx: tamam, sık sık olabilir.
xy: sık sık mı?
xx: tamam 4 kere yaptın.
xy: makul bi yere geliyosun hayatım.
arabuluculuk yanında oldukça hanımefendi olmasını da beceren edeblikadın.
kadın arasında eşitlik değil, adalet lazımdır.
hoşbulmuş, böyle uzayıp gitmesinden korkmaktaymış.
dava devam ediyor. buyrun burdan yakın:
http://www.kazete.com.tr/haber_detay.php?hid=1338
gitmek zorunda kalanlardandır.
kendi sayfası da vardır. o da şudur:
http://www.pinarselek.com/public/default.aspx
http://www.kazete.com.tr/haber_detay.php?hid=1338
gitmek zorunda kalanlardandır.
kendi sayfası da vardır. o da şudur:
http://www.pinarselek.com/public/default.aspx
bir kitap adıdır. yazarı da şudur.(bkz: pınar selek)
1952 doğumlu feminist yazar. feminizm herkes içindir kitabında feminizmin sadece kadınlarca değil erkekler tarafından da yürütülmesi gerektiğini, ataerkillik karşısında yine s(bkz: >adece kadınların değil, erkeklerin de ezildiğini savunur.<bkz:sürüne sürüne erkek olmak)
özselciliğe düşmeden kadın diye bir gruptan bahsedilebilir mi sorusu cevaplandıktan sonra tanımlanabilecek ama genel anlamda kadınların toplum içinde olağan ikinciller olarak gösterilmesi, değersizleştirilmesi, görünmez kılınması, normu yakalayamayanlar olarak imlenmesini tersine çevirmeye çalışan, dayanışma temelli politik bir hareketliliktir. güzeldir ve feminizm herkes içindir. (bkz: bell hooks)
iki akşam hasankeyf hakkında yaptığı programda abidik gubidik, kör kör parmağım gözüne bir tavırla program yapan,konukların laflarını kesip duran, ama bu konuyla ilgilenen hiç olmayınca istemeden takdire şayan olan çok bilmiş kişi. olsun hiç yoktan iyidir diyoruz ve öpüyoruz sakallı yanaklarından. burada metinlerarası bir gönderme yapıyorum. zira muazzez ilmiye çığ, okan bayülgene sakallarını kes evlat! buyurmuşlardır.kesecektir. kesmeden, fırsat bu fırsat öbelim.
durmaksızın kadınları moron, aşağılık ve kucaktan kucağa dolaşan varlıklarmış gibi gösteren, adına da mizah diyen bir programdır.
onunla birlikte affedilen 3 kişi daha varmış. adları sanları bilinmez. suçları nedir, bilinmez. affedilmek de nedir diye sorulmaz. ne suç işlemiş, o da bilinmez. sorgulanmaz, affedilmiştir nihayetinde. asıl hasta insanları hastanede değil, hapishanede tutan devleti kim affedecektir, o hiç sorgulanmaz. aynı devlet tmk mağduru çocuklar konusunda da bir şeyler yapsın diyesi gelir de insanın, ama devletin kulakları sağırdır, duymaz.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?