where the wild roses grow

lenore
bana vahşi gül derler
fakat benim adım elisa day
bana niye böyle hitap ederler bilmiyorum
ama benim adım elisa day
onu gördüğüm ilk günden beri ’o’ olduğunu biliyordum
o gözlerime bakıp gülümsediğinde
dudakları güllerin rengindeydi
nehrin aşağısında yetişen hep kanlı ve vahşi
kapımı çaldığında ve içeri girdiğinde
benim ürpertim onun kucaklamasıyla yatıştı
benim ilk erkeğim olabilirdi, dikkatliydi
yüzümden kayan gözyaşlarını sildi
ikinci gün ona bir çiçek götürdüm
şu ana kadar gördüğüm tüm kadınlardan daha güzeldi o
dedim ki: "biliyor musun yaban güllerinin yetiştiği yeri"
o kadar tatlı ve al ve özgür ki
ikinci gün tek bir kırmızı gülle geldi
bana kaybını ve kederini verir misin dedi
yatağa uzanırken başımla onayladım
dedi ki: ’beni takip eder misin, sana gülleri gösterirsem?’
üçüncü gün beni nehre götürdü
bana gülleri gösterdi ve öpüştük
duyduğum son şey fısıltılı bir sözdü
yumruğundaki bir kayayla, önümde diz çökülüydü(gülümseyerek durdu)
son gün onu yaban güllerinin yetiştiği yere götürdüm
ve banka uzandığında rüzgar bir hırsız gibi konmuştu
ve elveda öpücüğü verdim, dedim ki: ’bütün güzellikler ölmeli’
ve eğildim ve dişlerinin arasına bir gül yerleştirdim...
biraz kanlı ama oldukça iyi bir anlatım ve anafikir...


lizardking
arıza bırakan şarkıların başlarında gelen bir eserdir. nick cave abimizin sesi ayrı bi tanrısallık katmıştır olaya. hakkaten kiloyla rakı içirtir.
goetica
alakasız düetler sıralamasında birinciliği hakeden mükemmel $arkı.

"when he knocked on my door and entered the room
my trembling subsided in his sure embrace
he would be my first man, and with a careful hand
he wiped at the tears that ran down my face.."
ayegulnazcan
muhtesem bir nick cave ve kylie minogue dueti.
buyrunuz sozleri:

they call me the wild rose
but my name was elisa day
why they call me it i do not know
for my name was elisa day

from the first day i saw i knew she was the one
as she stared in my eyes and smiled
for her lips were the colour of the roses
that grew down the river, all bloody and wild

when he knocked on my door and entered the room
my trembling subsided in his sure embrace
he would be my first man, and with a careful hand
he wiped at the tears that ran down my face

on the second day i brought her a flower
she was more beautiful than any woman i’d seen
i said, "do you know where the wild roses grow
so sweet and scarlet and free?"

on the second day he came with a single red rose
said, "will you give me your loss and your sorrow?"
i nodded my head, as i lay on the bed
he said, "if i show you the roses will you follow?"

on the third day he took me to the river
he showed me the roses and we kissed
and the last thing i heard was a muttered word
as he stood smiling above me witha rock in his fist...

on the last day i took her where the wild roses grow
and she lay on the bank, the wind light as a thief
and i kissed her goodbye, said, "all beauty must die"
and lent down and planted a rose between her teeth..

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol