1936 yılında beyazperdeye uyarlanmıştır.
(bkz: as you like it)
size nasıl geliyorsa
william shakespearein yazdığı romantik komedi türünde bir oyundur. aslında romantik komedi, shakespearein arkasına gizlendiği bir duvardır bu oyunda. her şeye ve herkese inceden birer gönderme vardır. bu oyunun en meşhur tiradı şudur;
tümüyle bir sahnedir yaşam
erkelerle kadınlarsa bir oyuncu;
biri çıkar , öteki girer ve her biri ,
kendine düşen sürede pek çok rol oynar.
insanın yedi dönemi yedi perde eder.
ilk perdede annesinin kollarında cıyak cıyak bağıran
her an kusan bir bebektir.
sonra, elinde çantası, pırıl pırıl sabah suratıyla
sızlanıp salyangoz gibi sürüne sürüne okula giden,
gönülsüz bir okul çocuğu gelir.
arkasindan sevdalıya sıra gelir:
baca gibi iç çeker durur,
ezgiler düzer sevdiğinin kaşlarına.
onun da arkasından panter bıyıklı, onur düşkünü asker gelir;
desteksiz atmadan edemez; her an her şeye hırslanıp
kavga çıkarmak için bahane arar;
şan şöhret denen o sabun köpüğünü
topun ağzında bile aramaktan çekinmez.
sonra sıra yargıçtadır;
semiz tavukla beslenmiş okkalı toparlak göbeğiyle,
haşin bakışlaıyla;
art arda bilgece deyişler sıralayıp,
beylik örnekler vermeye meraklı "yargıç" da
rolünü oynar geçer. sahne değişir;
altıncı donemdedir. sıra
sıska , terlikli , pimpirik ihtiyara gelir.
gözlükleri burnunun üstüne düşmüş, yanakları sarkmış,
gençliğinden kalma iyi korunmuş pantolonu,
bir deri bir kemik bacaklarına çuval gibi bollaşmıstır;
o tok erkek sesi yeniden tiz çocuk sesine dönmüştür;
ıslık gibi çıkar ağzından.
insanlar ona ancak asırlık çınar ağaçlarına gösterdikleri,
hürmeti gösterir.
ilginç olaylarla dolu tarihsel oyunumuzun son sahnesi
ikinci çocukluk ve sınırsız unutkanlıktır,
ne diş kalmıstır artık, ne göz, ne tat,
ne de başka bir şey...
tümüyle bir sahnedir yaşam
erkelerle kadınlarsa bir oyuncu;
biri çıkar , öteki girer ve her biri ,
kendine düşen sürede pek çok rol oynar.
insanın yedi dönemi yedi perde eder.
ilk perdede annesinin kollarında cıyak cıyak bağıran
her an kusan bir bebektir.
sonra, elinde çantası, pırıl pırıl sabah suratıyla
sızlanıp salyangoz gibi sürüne sürüne okula giden,
gönülsüz bir okul çocuğu gelir.
arkasindan sevdalıya sıra gelir:
baca gibi iç çeker durur,
ezgiler düzer sevdiğinin kaşlarına.
onun da arkasından panter bıyıklı, onur düşkünü asker gelir;
desteksiz atmadan edemez; her an her şeye hırslanıp
kavga çıkarmak için bahane arar;
şan şöhret denen o sabun köpüğünü
topun ağzında bile aramaktan çekinmez.
sonra sıra yargıçtadır;
semiz tavukla beslenmiş okkalı toparlak göbeğiyle,
haşin bakışlaıyla;
art arda bilgece deyişler sıralayıp,
beylik örnekler vermeye meraklı "yargıç" da
rolünü oynar geçer. sahne değişir;
altıncı donemdedir. sıra
sıska , terlikli , pimpirik ihtiyara gelir.
gözlükleri burnunun üstüne düşmüş, yanakları sarkmış,
gençliğinden kalma iyi korunmuş pantolonu,
bir deri bir kemik bacaklarına çuval gibi bollaşmıstır;
o tok erkek sesi yeniden tiz çocuk sesine dönmüştür;
ıslık gibi çıkar ağzından.
insanlar ona ancak asırlık çınar ağaçlarına gösterdikleri,
hürmeti gösterir.
ilginç olaylarla dolu tarihsel oyunumuzun son sahnesi
ikinci çocukluk ve sınırsız unutkanlıktır,
ne diş kalmıstır artık, ne göz, ne tat,
ne de başka bir şey...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?