zira romanı okurken kafanızda herşeyi nasıl hissettiyseniz öyle canlandırırsınız, herşey kafanızda istediğiniz gibidir bu açıdan size sınırsız bir özgürlük tanır ama filmde genelde rolü oynayanın tipi, tavrı, dekor, yönetmen, çekilinen mekanlar size kafanızda canlandırma imkanı vermez ya da canlandırdığınız gibi olmayabilir, ee bir de konuya da hakimsiniz tabi, bir sürpriz yok. hatta filmi romandan önce okuduysanız yine sizi oradaki tip ve yerle sınırlar başka türlü hayal edemezsiniz.
bunun istisnaları da vardır, fight club mesela, romandaki hemen hemen tüm ayrıntı geçer kesilmeden, kafanızda canlandırdığınız gibidir herşey, karakterler, tavırlar, mekanlar. heyecan kesilmez.
bir de, film değil ama dizi olarak sherlocktur benim için, günümüze adapte etmelerine rağmen, çocukluğumdan beri okuduğum karakterler, özellikle sherlock holmes hiç yadırganmaz, hatta sanki başından beri oymuş gibi gelir.
romanların film uyarlamalarınin tat vermemesi
filmin, romanı okurken oluşturduğunuz dünyadan farklı olmasından kaynaklanır.
da vinci code için geçerli olmamasını dilediğimiz hadisedir.
çoğu okuyucu için geçerli olan bir durumdur. roman, yazarı tarafından harika yazılmıştır, okurken heyecan içinde kalınır, gerililir, korkulur, meraklanılır... ancak bu roman filme çekilip de okuyucu filme gidince sonuç memnuniyetsizlik olur. film okuyucunun istediği gibi olmamıştır. romandaki tadı vermemiştir, yönetmen hayal dünyasını iyi oluşturmamıştır, senaryo kesintiye uğramıştır vb... gibi şikayetler duyulur. ancak romana sadık olan senaryolar da vardır ki, bunun filmi izlenince okuyucuda inanılmaz bir tat bırakır. ancak berbat olanları çoğunluktadır.
(bkz: kızıl nehirler)
(bkz: düş kapanı)
(bkz: kızıl nehirler)
(bkz: düş kapanı)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?