1999 iran yapımı bir drama majid majidi filmdir..
-----------------------------spoiler----------------------------:
ahşabı iyi hissetmek için, dikkatini parmaklarına vermelisin.
parmaklarına odaklanıp nazikçe dokunman ve kalbinle görmen lazım.
”kimse beni sevmiyor. ninem bile!
kör olduğum için herkes benden kaçıyor. eğer görebilseydim diğer çocuklarla birlikte köy okuluna devam edebilirdim, ama dünyanın ta öbür ucundaki körler okuluna gitmek zorundayım.
öğretmenimiz, allah’ın bizleri diğer kullarından daha çok sevdiğini söylüyor, ama ben de diyorum ki, madem öyle, bizi kör yaratmazdı ki böylece o’nu görebilelim.
-----------------------------spoiler----------------------------
reng-i hoda
iran sineması ve müziği benim için ayrı bir deryadır, içinde acılar, umutlar, yaşanmışlıklar ve her zaman iran sinaması duygulara nasıl sesleneceğini bilmiştir. reng-i hoda da bunlardan birine örnektir.
reng-i hoda tanrının rengi demek ama cennetin rengi olarak tercüme edilmiş.
gerçekten kör olan insan, gözleri göremeyen değil kalbi taş olandır derler ya hani, en taş kalpli olan için bile izlemesi zor bir film. bu filmi izlerken ağlamayan insana rastlamadım, mohsen namjoonun müzikleri bunun için size oldukça yardım eder.
(bkz: khan baji)
-----------------------------spoiler----------------------------
tahran’da körler için özel eğitim veren bir devlet okulunda eğitim gören muhammed ramazani.. iyiyle kötünün tam ortasında bir yerde. iyi de, kötü de kendi ailesinin içinde üstelik. muhammed öznesinin etrafında iyiyle kötünün mücadelesini izliyoruz biraz.
allah’a isyan eden bir baba neyin suçlusu olup da ömür boyu kör bir çocuğa bakmak zorunda kaldığını sorguluyor. her adımında sevgisizliğini görebiliyoruz, hatta muhammed suya düştüğünde, kurtarıp kurtarmamakta bile tereddüt eden gözlerle bakıyor ardından. nine, filmin en önemli cümlesini bu durumun farkında olarak, oğluna sarf ediyor: “ben muhammed için değil, senin için üzülüyorum...” nine’nin elinden ne gelir? beyaz olur ninelerin elleri ve de yumuşak. kalpleri de öyle. ağlayabilirler mesela onlar ve ağlayabildikleri için gülümseyerek ölürler.
sevilmeyen muhammed kendisi gibi kör bir marangozun yanına çırak veriliyor.
ustasına dert yanıyor muhammed; “kimse beni sevmiyor, ninem bile.. gözlerim görmediği için allah’ı parmaklarımın ucuyla arıyorum, bulunca o’na her şeyimi anlatacağım…”
filmin en vurucu sahnesini izliyoruz ustasıyla konuşurken.
kendi derdinde olan baba bile hayallerinin havadaki duman gibi uçuşup gideceğinin farkında aslında. ama görmüyor.. görmek istemiyor..
muhammed görüyor; bağırarak çırpınan kuşu elleriyle arayıp bulup yuvasına yerleştiriyor…
nine görüyor; sığ suda takılıp kalmış balığı tekrar suya döndürüyor...
baba görmüyor; ters dönmüş kaplumbağayı fark etmeden, dokunmadan geçip gidiyor…
-----------------------------spoiler----------------------------
reng-i hoda tanrının rengi demek ama cennetin rengi olarak tercüme edilmiş.
gerçekten kör olan insan, gözleri göremeyen değil kalbi taş olandır derler ya hani, en taş kalpli olan için bile izlemesi zor bir film. bu filmi izlerken ağlamayan insana rastlamadım, mohsen namjoonun müzikleri bunun için size oldukça yardım eder.
(bkz: khan baji)
-----------------------------spoiler----------------------------
tahran’da körler için özel eğitim veren bir devlet okulunda eğitim gören muhammed ramazani.. iyiyle kötünün tam ortasında bir yerde. iyi de, kötü de kendi ailesinin içinde üstelik. muhammed öznesinin etrafında iyiyle kötünün mücadelesini izliyoruz biraz.
allah’a isyan eden bir baba neyin suçlusu olup da ömür boyu kör bir çocuğa bakmak zorunda kaldığını sorguluyor. her adımında sevgisizliğini görebiliyoruz, hatta muhammed suya düştüğünde, kurtarıp kurtarmamakta bile tereddüt eden gözlerle bakıyor ardından. nine, filmin en önemli cümlesini bu durumun farkında olarak, oğluna sarf ediyor: “ben muhammed için değil, senin için üzülüyorum...” nine’nin elinden ne gelir? beyaz olur ninelerin elleri ve de yumuşak. kalpleri de öyle. ağlayabilirler mesela onlar ve ağlayabildikleri için gülümseyerek ölürler.
sevilmeyen muhammed kendisi gibi kör bir marangozun yanına çırak veriliyor.
ustasına dert yanıyor muhammed; “kimse beni sevmiyor, ninem bile.. gözlerim görmediği için allah’ı parmaklarımın ucuyla arıyorum, bulunca o’na her şeyimi anlatacağım…”
filmin en vurucu sahnesini izliyoruz ustasıyla konuşurken.
kendi derdinde olan baba bile hayallerinin havadaki duman gibi uçuşup gideceğinin farkında aslında. ama görmüyor.. görmek istemiyor..
muhammed görüyor; bağırarak çırpınan kuşu elleriyle arayıp bulup yuvasına yerleştiriyor…
nine görüyor; sığ suda takılıp kalmış balığı tekrar suya döndürüyor...
baba görmüyor; ters dönmüş kaplumbağayı fark etmeden, dokunmadan geçip gidiyor…
-----------------------------spoiler----------------------------
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?