haydar ergülenden gelsin
neyse demek iyidir, bu da geçer demek gibidir, geçmez, herkes bilir geçmediğini, geçmiş gibi yapılır. bazen gibi yapmak da iyidir, bazen öyledir, bazen geçer, hiçbir zaman geçmez. insan neyse demeyi hayli geç öğrenir, belki de geç değildir, tam vaktindedir. kimi bunda bir olgunluk bulsa da, bulunan şey zorunluluktan başka bir şey değildir. uzatacak ne var, insan neyse demeye başladığında, ne sabahtır bu mavilik ne akşam duygusunun da, yavaş yavaş ondan geçtiğini kabul etmeye de başlamış demektir. ikindinin akşam alacası dediğimiz o garip vakte değdiği yerdedir. hiçbir şey neyse demenin niye bunca dokunaklı olduğunu o ıssızlık anı kadar iyi anlatamaz.
sizin de neyse demekten, peki demekten yorulduğunuz olmuyor mu? neyse demenin, sanki her şeyi, herkesi, hayatı bağışlıyormuş gibi görünen, oysa unutmaktan, sineye çekmekten, uzaklaşmaktan başka bir şey olmayan kolaycılığı ağır gelmiyor mu? insan, ne kendini bağışlıyor gerçekte, ne de bir başkası gibi gelen hayatı, yalnızca unutmayı seçiyor. unutma! unutarak yaşayabilirsin diyor, içimizde varsa bir ses, belki de yaşarsan unutursun. unutarak yaşamak: neyse demek mi? her şeyi unutmak, kendini de unutmak için. geri alıyorum söylediğimi, neyse demek bu da geçer ya hu demek değil, kimse beni hatırlamasın, ben kendimi çoktan unuttum demek.
çok yorgunum hatırlamaktan demek, belki de başka hiçbir şey dememek. attila ilhanın dediği gibi: "insan bir akşamüstü ansızın yorulur/ tutsak ustura ağzında yaşamaktan" demek. yazı da yorar bazen insanı, neyse diye yazmak bile ağır gelir, kelimeler eline gelmez olur, nasip diye baktığın kelimeler bile gönülsüz, uzak durur yazıya. (bakınız: neyse adlı bu yazı.)
yalnızca yazı mı, şiir de yorar, şiir de yorulur, hiç başlanmamış, yarım kalmış şiirlerden söz etmiyorum, onlara heves yetmemiştir ya da heves o kadardır. şu tamamlanmış gibi duran, yayımlanmaya hazır, hatta yayımlanmış şiirler de bazen neyse yorgunluğunu taşır. tomris uyarın unutulmaz hikâyesi metal yorgunluğunu okuduysanız, beni daha iyi anlarsınız. uçakların yorgunluğunu anlatmak için kullanılan bu deyimden, insanın düşmesini, kelimelerin düşmesini de anlayabilirsiniz. metal yorgunluğu sürtünmeden kaynaklanıyorsa, insanın yorgunluğu da karşılaşmaktan, çarpışmaktan, kelimelerin yorgunluğu, insanın acısını alır diye, ağır cümlelere, dizelere bir teselli olarak yerleştirilmekten neden kaynaklanmasın? neyse diye başlayan bir yazı ne anlatabilir?
neyse diye bir yazıyı okuyan bunda ne bulabilir? neyse diye yazan, yazmış bulunmakla kurtulabilir mi bu duygudan? neyse diye yazmanın ne faydası var? hiç. şimdi neyse demek iyi midir? isterseniz iyi olsun, biri hiç diye, biri terörist diye öldürülen iki çocuğun henüz sıcak gözleri üstümüzdeyken...
burası da kalbin, vicdanın, hiç yorulmasını beklemediğimiz şeylerin yorulduğu yerdir, insan hatırlamaktan, hatırlatmaktan yorulur.
belki bu yazıyı unutmak en iyisi, ben unutmaya hazırım, isterseniz siz de unutun. kelimeler beni bağışlasın, cümleler özrümü kabul etsin, siz de üzerinde durmayıp neyse derseniz... hali pür melalim anlaşılmş olur: insan bazen en çok kendinden yorulur!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?