bu ülkeden bir "nazım" geçti..
satır satır işleyerek ruhlara..
nazım hikmet
"anlamaya başlıyorum, inanmayı yitirmek pahasına..." cümlesinin sahibi.
memleketimden insan manzaralarindan galip usta
haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk ve telâş
bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
zayıf.
korkak.
burnu sivri ve uzun
yanaklarının üstü çopur.
merdivenlerdeki adam
-galip usta-
tuhaf şeyler düşünmekle
meşhurdur:
"kâat helvası yesem her gün" diye düşündü
5 yaşında.
"mektebe gitsem" diye düşündü
10 yaşında.
"babamın bıçakçı dükkânından
akşam ezanından önce çıksam" diye düşündü
11 yaşında.
"sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksalar" diye düşündü
15 yaşında.
"babam neden kapattı dükkânını?"
ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına"
diye düşündü
16 yaşında.
"gündeliğim artar mı?" diye düşündü
20 yaşında.
"babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?"
diye düşündü
21 yaşındayken.
"işsiz kalırsam" diye düşündü
22 yaşında.
"işsiz kalırsam" diye düşündü
23 yaşında.
"işsiz kalırsam" diye düşündü
24 yaşında.
ve zaman zaman işsiz kalarak
"işsiz kalırsam" diye düşündü
50 yaşına kadar.
51 yaşında "ihtiyarladım" dedi,
"babamdan bir yıl fazla yaşadım."
şimdi 52 yaşındadır.
işsizdir.
şimdi merdivenlerde durup
kaptırmış kafasını
düşüncelerin en tuhafına:
"kaç yaşında öleceğim?
ölürken üzerimde yorganım olacak mı?"
diye düşünüyor.
burnu sivri ve uzun.
yanaklarının üstü çopur.
denizde balık kokusuyla
döşemelerde tahtakurularıyla gelir
haydarpaşa garında bahar
sepetler ve heybeler
merdivenlerden inip
merdivenlerden çıkıp
merdivenlerde duruyorlar.
haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk ve telâş
bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
zayıf.
korkak.
burnu sivri ve uzun
yanaklarının üstü çopur.
merdivenlerdeki adam
-galip usta-
tuhaf şeyler düşünmekle
meşhurdur:
"kâat helvası yesem her gün" diye düşündü
5 yaşında.
"mektebe gitsem" diye düşündü
10 yaşında.
"babamın bıçakçı dükkânından
akşam ezanından önce çıksam" diye düşündü
11 yaşında.
"sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksalar" diye düşündü
15 yaşında.
"babam neden kapattı dükkânını?"
ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına"
diye düşündü
16 yaşında.
"gündeliğim artar mı?" diye düşündü
20 yaşında.
"babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?"
diye düşündü
21 yaşındayken.
"işsiz kalırsam" diye düşündü
22 yaşında.
"işsiz kalırsam" diye düşündü
23 yaşında.
"işsiz kalırsam" diye düşündü
24 yaşında.
ve zaman zaman işsiz kalarak
"işsiz kalırsam" diye düşündü
50 yaşına kadar.
51 yaşında "ihtiyarladım" dedi,
"babamdan bir yıl fazla yaşadım."
şimdi 52 yaşındadır.
işsizdir.
şimdi merdivenlerde durup
kaptırmış kafasını
düşüncelerin en tuhafına:
"kaç yaşında öleceğim?
ölürken üzerimde yorganım olacak mı?"
diye düşünüyor.
burnu sivri ve uzun.
yanaklarının üstü çopur.
denizde balık kokusuyla
döşemelerde tahtakurularıyla gelir
haydarpaşa garında bahar
sepetler ve heybeler
merdivenlerden inip
merdivenlerden çıkıp
merdivenlerde duruyorlar.
en beğenilen şiirlerindendir ustanın.
dünyanin en tuhaf mahluku
akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
1947
dünyanin en tuhaf mahluku
akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
1947
buyrun kandi agzindan otobiyografisini okuyalim.
otobiyografi
1902de dogdum
dogdugum sehre donmedim bir daha
geriye donmeyi sevmem
uc yasimda halepte pasa torunlugu ettim
on dokuzumda moskovada komunist universite ogrenciligi
kirk dokuzumda yine moskovada tseka-parti konuklugu
ve on dordumden beri sairlik ederim
kimi insan otlarin kimi insan baliklarin cesidini bilir
ben ayriliklarin
kimi insan ezbere sayar yildizlarin adini
ben hasretlerin
hapislerde de yattim buyuk otellerde de
aclik cektim aclik grevi de icinde ve tatmadigim yemek yok gibidir
otuzumda asilmami istediler
kirk sekizimde baris madalyasinin bana verilmesini
verdiler de
otuz altimda yarim yilda gectim dort metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uctum piragdan havanaya
lenini gormedim nobet tuttum tabutunun basinda 924de
961de ziyaret ettigim anitkabri kitaplaridir
partimden koparmaga yeltendiler beni
sokmedi
yikilan putlarin altinda da ezilmedim
951de bir denizde genc bir arkadasla yurudum ustune olumun
52de catlak bir yurekle dort ay sirtustu bekledim olumu
sevdigim kadinlari deli gibi kiskandim
su kadarcik haset etmedim sarloya bile
aldattim kadinlarimi
konusmadim arkasindan dostlarimin
ictim ama aksamci olmadim
hep alnimin teriyle cikardim ekmek parami ne mutlu bana
baskasinin hesabina utandim yalan soyledim
yalan soyledim baskasini uzmemek icin
ama durup dururken de yalan soyledim
bindim tirene ucaga otomobile
cogunluk binemiyor
operaya gittim
cogunluk gidemiyor adini bile duymamis operanin
cogunlugun gittigi kimi yerlere de ben gitmedim 21den beri
camiye kiliseye tapinaga havraya buyucuye
ama kahve falima baktirdigim oldu
yazilarim otuz kirk dilde basilir
turkiyemde turkcemle yasak
kansere yakalanmadim daha
yakalanmam da sart degil
basbakan filân olacagim yok
meraklisi da degilim bu isin
bir de harbe girmedim
siginaklara da inmedim gece yarilari
yollara da dusmedim pike yapan ucaklarin altinda
ama sevdalandim altmisima yakin
sozun kisasi yoldaslar
bugun berlinde kederden gebermekte olsam da
insanca yasadim diyebilirim
ve daha ne kadar yasarim
basimdan neler gecer daha
kim bilir.
dogu berlin - 11.09.1961
otobiyografi
1902de dogdum
dogdugum sehre donmedim bir daha
geriye donmeyi sevmem
uc yasimda halepte pasa torunlugu ettim
on dokuzumda moskovada komunist universite ogrenciligi
kirk dokuzumda yine moskovada tseka-parti konuklugu
ve on dordumden beri sairlik ederim
kimi insan otlarin kimi insan baliklarin cesidini bilir
ben ayriliklarin
kimi insan ezbere sayar yildizlarin adini
ben hasretlerin
hapislerde de yattim buyuk otellerde de
aclik cektim aclik grevi de icinde ve tatmadigim yemek yok gibidir
otuzumda asilmami istediler
kirk sekizimde baris madalyasinin bana verilmesini
verdiler de
otuz altimda yarim yilda gectim dort metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uctum piragdan havanaya
lenini gormedim nobet tuttum tabutunun basinda 924de
961de ziyaret ettigim anitkabri kitaplaridir
partimden koparmaga yeltendiler beni
sokmedi
yikilan putlarin altinda da ezilmedim
951de bir denizde genc bir arkadasla yurudum ustune olumun
52de catlak bir yurekle dort ay sirtustu bekledim olumu
sevdigim kadinlari deli gibi kiskandim
su kadarcik haset etmedim sarloya bile
aldattim kadinlarimi
konusmadim arkasindan dostlarimin
ictim ama aksamci olmadim
hep alnimin teriyle cikardim ekmek parami ne mutlu bana
baskasinin hesabina utandim yalan soyledim
yalan soyledim baskasini uzmemek icin
ama durup dururken de yalan soyledim
bindim tirene ucaga otomobile
cogunluk binemiyor
operaya gittim
cogunluk gidemiyor adini bile duymamis operanin
cogunlugun gittigi kimi yerlere de ben gitmedim 21den beri
camiye kiliseye tapinaga havraya buyucuye
ama kahve falima baktirdigim oldu
yazilarim otuz kirk dilde basilir
turkiyemde turkcemle yasak
kansere yakalanmadim daha
yakalanmam da sart degil
basbakan filân olacagim yok
meraklisi da degilim bu isin
bir de harbe girmedim
siginaklara da inmedim gece yarilari
yollara da dusmedim pike yapan ucaklarin altinda
ama sevdalandim altmisima yakin
sozun kisasi yoldaslar
bugun berlinde kederden gebermekte olsam da
insanca yasadim diyebilirim
ve daha ne kadar yasarim
basimdan neler gecer daha
kim bilir.
dogu berlin - 11.09.1961
"çok alametler belirdi,
vakit tamamdır.
haram, helal oldu
helal haramdır.
kendi kendimizle yarışmaktayız gülüm.
ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı,
ya da dünyamıza inecek ölüm."
vakit tamamdır.
haram, helal oldu
helal haramdır.
kendi kendimizle yarışmaktayız gülüm.
ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı,
ya da dünyamıza inecek ölüm."
çağdaş türk şiirinin büyük ustası nazım hikmet (ran) 3 haziran 1963’te moskova’da öldü. 15 ocak 1902’de selanik’te doğan nazım hikmet, babası hikmet nazım tarafından mehmet nazım paşa’nın, annesi celile hanım tarafından leh asıllı mustafa celalettin paşa’nın torunuydu. göztepe taşmektep’teki ilk öğreniminden sonra galatasaray ve nişantaşı sultanilerinde okudu. balkan savaşı yenilgisinden duyulan üzüntüyü dile getirdiği “feryad-ı vatan” ve “şehit dayıma” gibi ilk şiirlerini çocuk denebilecek yaşlarda yazdı. 14 aralık 1914 tarihli “bir bahriyelinin ağzından” başlıklı şiirini aile dostlarından bahriye nazırı cemal paşa’ya okuyunca, çok duygulana paşanın isteğiyle nişantaşı sultanisi’nden ayrılıp bahriye mektebi’ne kaydoldu.
buradaki öğretmenlerinden yahya kemal’in ilgi ve desteğini gördü. bahriye mektebi’ni bitirdikten sonra hamidiye kruvazörü’ne stajyer güverte subayı olarak atandı. 1919 kışında zatülcenpe yakalandı, iyileşemeyince 17 mayıs 1920’de sağlık kurulu raporuyla çürüğe çıkarıldı. istanbul’un işgali üzerine “kırk haramilerin esiri”, “yaralı hayalet”, “çanakkale masalı”, “sarı zeybek” gibi ulusalcı şiirler yazdı. alemdar gazetesinin açtığı yarışmada “bir dakika” adlı şiiriyle birinci oldu. 1921 baharında milli mücadele’ye katılmak amacıyla vala nurettin (va-nu), yusuf ziya (ortaç) ve faruk nafiz (çamlıbel) ile inebolu’ya geçti. ankara’dan “harcırah ve müsaade” beklerken tanıştığı “spartakistler” diye anılan komünist eğilimli gençlerden sovyet devrimi hakkında pek çok şey öğrendi. beklenen izin gelince va-nu’yla birlikte inebolu’dan ankara’ya yürüyerek gitti. kendilerinden istenen ilk görev istanbul gençliğini milli mücadeleye çağıran bir şiir yazmalarıydı. üç günde yazdıkları şiir çok beğenildi ve matbuat müdürlüğü’nce 10 bin adet bastırılıp dağıtıldı. bu arada mustafa kemal paşa’ya takdim edildiler. cepheye gitmek için başvurdukları matbuat müdürü muhittin bey (birgen) milli eğitim’de görev almalarını istedi. 14 haziran 1921’de öğretmen olarak bolu sultanisi’ne atandılar. ancak gizli polisin ve tutucu çevrelerin baskıları nedeniyle burada fazla kalamadılar. öğrenimlerini ilerletmek ve kendilerini koruyan bolu ağır ceza mahkemesi reis vekili hilmi ziya bey’in sovyet devrimi hakkında anlattıklarını yerinde görmek amacıyla trabzon üzerinden batum’a gittiler (30 eylül 1921). 1922 temmuz’unda trenle moskova’ya geçtiler ve kutv’a (doğu ülkeleri emekçileri komünist üniversitesi) kaydoldular. moskova’da rus şiirini yakından izleyen, mayakovski’yle tanışan, konstrüktivist çevrelere giren nazım’ın oradan gönderdiği bazı şiirleri aydınlık ve yeni hayat’ta yayımlandı. aynı dönemde kutv’da okuyan nüzhet hanım’la evlendi. üniversite bitirince 1924 ekim’inde sınırı gizlice geçerek türkiye’ye döndü, aydınlık dergisinde çalışmaya başladı. eşinden ayrıldı. 1925’te basımevi kurmak için gittiği izmir’de aydınlık yazarlarının tutuklandığını, kendisi hakkında da 15 yıl gıyabi mahkumiyet kararı verildiğini öğrendi ve yine gizlice moskova’ya gitti. 1928’de bakü’de ilk şiir kitabı güneşi içenlerin türküsü’nü yayımladı. aynı yıl, af yasasından yararlanmak amacıyla türkiye’ye gizlice girerken yakalandı. rize mahkemesi’nce üç gün hapis cezasına çarptırıldığı halde ankara’ya gönderildi, oradaki yargılamada eski mahkumiyeti kaldırıldı; ancak moskova’dayken gıyabında verilen 3 aylık mahkumiyeti çekmesine karar verildi. bu süreyi zaten tutuklu olarak geçirdiği için serbest bırakıldı; serel’lerin çıkardığı resimli ay‘da düzeltmen olarak çalışmaya başladı.1929’da edebiyat dünyasına bomba gibi düşen 835 satır’ı yayımladı. resimli ay’da “putları yıkıyoruz” başlıklı ünlü kampanyayı başlatarak dönemin tanınmış yazarlarını eleştirdi. aynı yıl çıkan jokond ile si-ya-u’yu, 1930’da varan 3 ve 1+1=1, 1932’de benerci kendini niçin öldürdü? ve gece gelen telgraf izledi. istanbul’da dağıtılan bildiriler yüzünden 1933’te bir kez daha tutuklandı, bursa’ya gönderildi. 4 yıllık mahkumiyeti 1934 affı nedeniyle bir yıla düştü. 1,5 yıldır tutuklu olduğu için özgür kaldı. istanbul’a dönerek akşam’da orhan selim takma adıyla fıkra yazarlığına başladı; 1935’te piraye altınoğlu ile evlendi. ertesi yıl bir başyapıt olan simavne kadısı oğlu şeyh bedreddin destanı’nı yayımladı. 1938’de ordu içinde komünizm propagandası yapmak ve askeri isyana teşvik etmekle suçlanıp iki ayrı davadan toplam 28 yıl 4 ay hapse mahkum edildi. iatanbul, çankırı, bursa cezaevlerinde 12 yıl 7 ay yattı. büyük yapıtı memleketimden insan manzaraları’nı hapisteyken yazdı. 1946’da tbmm’ye başvurarak “adli hata”ya kurban gittiğini belirtti ve affını istedi, ama sonuç alamadı. şairin yok yere mahkum edildiğini söyleyen ahmet emin yalman’ın 1949’da vatan’da başlattığı af girişimi, 1950’de nazım’ın açlık grevine başlamasıyla geniş çaplı bir kampanyaya dönüştü ve dp’nin çıkardığı af yasası’nın kapsamına alınması sağlandı. 15 temmuz 1950’de özgürlüğüne kavuşan nazım, geçimini senaryo yazarlığıyla sağlamaya başladı; 1951’de piraye hanım’dan ayrılıp münevver andaç’la evlendi. “sağlam” raporu verilerek askere sevk edileceğini öğrenince romanya üzerinden moskova’ya kaçtı. sürgünlük yıllarında dünyanın birçok ülkesini dolaştı, konferanslar verdi, ama aklı hep türkiye’deydi. 25 temmuz 1951’de yurttaşlıktan çıkarıldı. bu karara “beni türklükten, halkımın evladı olmaktan hiçbir kuvvet çıkaramaz” diyerek tepki gösterdi. 1952’de çin gezisi sırasında geçirdiği enfarktüs krizinden sonra uzun süre doktor kontrolünde yaşadı. 1963’te bir kalp krizi daha geçirerek “güzelim dünya elveda/ve merhaba/kainat” dedi. nazım hikmet, ilk şiirlerinde hece veznini kullanmasına rağmen bireyci anlayıştan uzak durmuş, tevfik fikret, mehmet emin, mehmet akif gibi toplumsal içerikli şiir anlayışını seçmişti. sovyetler birliği’nde tanıştığı devrimci ve yenilikçi sanat hareketleri, şiirinin biçim ve biçem açısından hızla değişmesini sağladı. bir orkestra gibi kullandığı serbest nazımla özü biçimin bağlarından kurtardı. 1936’ya kadar yayımladığı şiir kitaplarıyla geleneksel şiirin değerlerini kökünden sarstı; yeni bir şair kuşağının yetişmesine yol açtı. şeyh bedreddin destanı’nda modern şiirin olanakları ile geleneksel biçimleri buluşturarak “ulusal bireşim” sağlamayı başardı. düzyazı, senaryo, şiir tekniklerini harmanlayarak benzersiz bir yapı kurduğu memleketimden insan manzaraları’nda ikinci meşrutiyet’ten ikinci dünya savaşı sonrasına uzana geniş bir zaman diliminde, dönüşen türkiye’nin toplumsal, siyasal ve kültürel sorunlarının yanı sıra dünyanın faşizm ve savaş olgusunda odaklanan sorunlarını da destanlaştırdı. yüzyılımızın en büyük şairlerinden biri sayılan nazım hikmet’in 1930’ların sonlarından bu yana yasak olan şiirleri ana dilinde ancak ölümünden iki yıl sonra yayımlanmaya başladı.
buradaki öğretmenlerinden yahya kemal’in ilgi ve desteğini gördü. bahriye mektebi’ni bitirdikten sonra hamidiye kruvazörü’ne stajyer güverte subayı olarak atandı. 1919 kışında zatülcenpe yakalandı, iyileşemeyince 17 mayıs 1920’de sağlık kurulu raporuyla çürüğe çıkarıldı. istanbul’un işgali üzerine “kırk haramilerin esiri”, “yaralı hayalet”, “çanakkale masalı”, “sarı zeybek” gibi ulusalcı şiirler yazdı. alemdar gazetesinin açtığı yarışmada “bir dakika” adlı şiiriyle birinci oldu. 1921 baharında milli mücadele’ye katılmak amacıyla vala nurettin (va-nu), yusuf ziya (ortaç) ve faruk nafiz (çamlıbel) ile inebolu’ya geçti. ankara’dan “harcırah ve müsaade” beklerken tanıştığı “spartakistler” diye anılan komünist eğilimli gençlerden sovyet devrimi hakkında pek çok şey öğrendi. beklenen izin gelince va-nu’yla birlikte inebolu’dan ankara’ya yürüyerek gitti. kendilerinden istenen ilk görev istanbul gençliğini milli mücadeleye çağıran bir şiir yazmalarıydı. üç günde yazdıkları şiir çok beğenildi ve matbuat müdürlüğü’nce 10 bin adet bastırılıp dağıtıldı. bu arada mustafa kemal paşa’ya takdim edildiler. cepheye gitmek için başvurdukları matbuat müdürü muhittin bey (birgen) milli eğitim’de görev almalarını istedi. 14 haziran 1921’de öğretmen olarak bolu sultanisi’ne atandılar. ancak gizli polisin ve tutucu çevrelerin baskıları nedeniyle burada fazla kalamadılar. öğrenimlerini ilerletmek ve kendilerini koruyan bolu ağır ceza mahkemesi reis vekili hilmi ziya bey’in sovyet devrimi hakkında anlattıklarını yerinde görmek amacıyla trabzon üzerinden batum’a gittiler (30 eylül 1921). 1922 temmuz’unda trenle moskova’ya geçtiler ve kutv’a (doğu ülkeleri emekçileri komünist üniversitesi) kaydoldular. moskova’da rus şiirini yakından izleyen, mayakovski’yle tanışan, konstrüktivist çevrelere giren nazım’ın oradan gönderdiği bazı şiirleri aydınlık ve yeni hayat’ta yayımlandı. aynı dönemde kutv’da okuyan nüzhet hanım’la evlendi. üniversite bitirince 1924 ekim’inde sınırı gizlice geçerek türkiye’ye döndü, aydınlık dergisinde çalışmaya başladı. eşinden ayrıldı. 1925’te basımevi kurmak için gittiği izmir’de aydınlık yazarlarının tutuklandığını, kendisi hakkında da 15 yıl gıyabi mahkumiyet kararı verildiğini öğrendi ve yine gizlice moskova’ya gitti. 1928’de bakü’de ilk şiir kitabı güneşi içenlerin türküsü’nü yayımladı. aynı yıl, af yasasından yararlanmak amacıyla türkiye’ye gizlice girerken yakalandı. rize mahkemesi’nce üç gün hapis cezasına çarptırıldığı halde ankara’ya gönderildi, oradaki yargılamada eski mahkumiyeti kaldırıldı; ancak moskova’dayken gıyabında verilen 3 aylık mahkumiyeti çekmesine karar verildi. bu süreyi zaten tutuklu olarak geçirdiği için serbest bırakıldı; serel’lerin çıkardığı resimli ay‘da düzeltmen olarak çalışmaya başladı.1929’da edebiyat dünyasına bomba gibi düşen 835 satır’ı yayımladı. resimli ay’da “putları yıkıyoruz” başlıklı ünlü kampanyayı başlatarak dönemin tanınmış yazarlarını eleştirdi. aynı yıl çıkan jokond ile si-ya-u’yu, 1930’da varan 3 ve 1+1=1, 1932’de benerci kendini niçin öldürdü? ve gece gelen telgraf izledi. istanbul’da dağıtılan bildiriler yüzünden 1933’te bir kez daha tutuklandı, bursa’ya gönderildi. 4 yıllık mahkumiyeti 1934 affı nedeniyle bir yıla düştü. 1,5 yıldır tutuklu olduğu için özgür kaldı. istanbul’a dönerek akşam’da orhan selim takma adıyla fıkra yazarlığına başladı; 1935’te piraye altınoğlu ile evlendi. ertesi yıl bir başyapıt olan simavne kadısı oğlu şeyh bedreddin destanı’nı yayımladı. 1938’de ordu içinde komünizm propagandası yapmak ve askeri isyana teşvik etmekle suçlanıp iki ayrı davadan toplam 28 yıl 4 ay hapse mahkum edildi. iatanbul, çankırı, bursa cezaevlerinde 12 yıl 7 ay yattı. büyük yapıtı memleketimden insan manzaraları’nı hapisteyken yazdı. 1946’da tbmm’ye başvurarak “adli hata”ya kurban gittiğini belirtti ve affını istedi, ama sonuç alamadı. şairin yok yere mahkum edildiğini söyleyen ahmet emin yalman’ın 1949’da vatan’da başlattığı af girişimi, 1950’de nazım’ın açlık grevine başlamasıyla geniş çaplı bir kampanyaya dönüştü ve dp’nin çıkardığı af yasası’nın kapsamına alınması sağlandı. 15 temmuz 1950’de özgürlüğüne kavuşan nazım, geçimini senaryo yazarlığıyla sağlamaya başladı; 1951’de piraye hanım’dan ayrılıp münevver andaç’la evlendi. “sağlam” raporu verilerek askere sevk edileceğini öğrenince romanya üzerinden moskova’ya kaçtı. sürgünlük yıllarında dünyanın birçok ülkesini dolaştı, konferanslar verdi, ama aklı hep türkiye’deydi. 25 temmuz 1951’de yurttaşlıktan çıkarıldı. bu karara “beni türklükten, halkımın evladı olmaktan hiçbir kuvvet çıkaramaz” diyerek tepki gösterdi. 1952’de çin gezisi sırasında geçirdiği enfarktüs krizinden sonra uzun süre doktor kontrolünde yaşadı. 1963’te bir kalp krizi daha geçirerek “güzelim dünya elveda/ve merhaba/kainat” dedi. nazım hikmet, ilk şiirlerinde hece veznini kullanmasına rağmen bireyci anlayıştan uzak durmuş, tevfik fikret, mehmet emin, mehmet akif gibi toplumsal içerikli şiir anlayışını seçmişti. sovyetler birliği’nde tanıştığı devrimci ve yenilikçi sanat hareketleri, şiirinin biçim ve biçem açısından hızla değişmesini sağladı. bir orkestra gibi kullandığı serbest nazımla özü biçimin bağlarından kurtardı. 1936’ya kadar yayımladığı şiir kitaplarıyla geleneksel şiirin değerlerini kökünden sarstı; yeni bir şair kuşağının yetişmesine yol açtı. şeyh bedreddin destanı’nda modern şiirin olanakları ile geleneksel biçimleri buluşturarak “ulusal bireşim” sağlamayı başardı. düzyazı, senaryo, şiir tekniklerini harmanlayarak benzersiz bir yapı kurduğu memleketimden insan manzaraları’nda ikinci meşrutiyet’ten ikinci dünya savaşı sonrasına uzana geniş bir zaman diliminde, dönüşen türkiye’nin toplumsal, siyasal ve kültürel sorunlarının yanı sıra dünyanın faşizm ve savaş olgusunda odaklanan sorunlarını da destanlaştırdı. yüzyılımızın en büyük şairlerinden biri sayılan nazım hikmet’in 1930’ların sonlarından bu yana yasak olan şiirleri ana dilinde ancak ölümünden iki yıl sonra yayımlanmaya başladı.
cezaevi denetimine adalet bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre:
"- nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?" der.
nazım’i odaya getirirler. müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve:
"-demek nazım hikmet sensin", der. nazım’a oturması için yer göstermez.
kısa bir konuşma sonrası, “gidebilirsiniz” der.
nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:
"-ömer hayyam adını duydunuz mu?" diye sorar. müfettiş hemen atılır:
"-kim bilmez ki hayyam’ı"
nazım:
"-hayyam zamanında iran hükümdarı kimdi?" diye sorar.
müfettiş şaşırır. nazım konuşmasını sürdürür,
"görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. yıllar sonra beni dünya anımsayacak, ama dönemin adalet bakanını ve sizi kimse anımsamayacak" der ve çıkar.
müfettiş yaptığı yanlışı anlar, nazım’ı geri çağırır ama nazım koğuşunun yolunu tutmuştur, asla geri dönmez.
"- nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?" der.
nazım’i odaya getirirler. müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve:
"-demek nazım hikmet sensin", der. nazım’a oturması için yer göstermez.
kısa bir konuşma sonrası, “gidebilirsiniz” der.
nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:
"-ömer hayyam adını duydunuz mu?" diye sorar. müfettiş hemen atılır:
"-kim bilmez ki hayyam’ı"
nazım:
"-hayyam zamanında iran hükümdarı kimdi?" diye sorar.
müfettiş şaşırır. nazım konuşmasını sürdürür,
"görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. yıllar sonra beni dünya anımsayacak, ama dönemin adalet bakanını ve sizi kimse anımsamayacak" der ve çıkar.
müfettiş yaptığı yanlışı anlar, nazım’ı geri çağırır ama nazım koğuşunun yolunu tutmuştur, asla geri dönmez.
"en güzel günlerimin
üç melun adamı var:
ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
en güzel günlerimin
üç melun adamı var:
biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
düşmanımdır ikisi..
sana gelince...
yazıyorsun..
okuyorum..
kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
ne yazık!..
ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..
sana gelince, sen o günleri -
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!.
satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek
ve üç yüz papellik rahat
için...
en güzel günlerimin
üç melun adamı var:
biri sensin,
biri o,
biri ötekisi...
kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
sana gelince...
ne ben sezarım,
ne de sen brütüssün...
ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
artık seninle biz,
düşman bile değiliz.."
aslında tam da yeri bu dizelerin;
"sana düşman, bana düşman; düşünen insana düşman... vatan ki bu insanların evidir; sevgilim, onlar vatana düşman!"
"sana düşman, bana düşman; düşünen insana düşman... vatan ki bu insanların evidir; sevgilim, onlar vatana düşman!"
iki yeni şiiri bulunmuş şairdir.
*** *** ve (?) işaretleri metinde okunamayan bölümleri işaret ediyor.
---1. şiir---
müşterek zahmet (*)
gözlerimiz
şeffaf
temiz
damlalardır
her damlada
demire can veren dehanın
bir küçücük
zerresi vardır
şeffaf
temiz
damlalarıyla gözlerimiz
bir umman içinde birleşmeseydi eğer
her zerre
dağılsa idi başka bir yere
dinamolarla durmayanları çiftçileştirerek
çelik dağları sof bir klak gibi döndüremezdik!
müşterek zahmetin şamateri
yakan
*** *** çevirir akan
istimar(?) ateşini
şem’asız kibrit gibi söndüremezdik
şeffaf
temiz
damlalarıyla gözlerimiz
bir umman içinde o kadar karıştı ki
kaynayan suda buzu
nasıl eritirse deniz(?)
işte biz de
birbirimizde
öyle kaybolduk
yükseldi müşterek zahmetin şamateri!
demire can veren dehayı bulduk
moskova / názım hikmet
(*) názım hikmet (ran), müşterek zahmet, yeni hayat, halk iştirakiyyun fırkası’nın náşiri-i efkárı, ikaz matbaası, ankara, 5 austos 1922, sayı: 18. s. 6
---2. şiir---
vehbi ve náfi kardeşlerimin acılarına:
aldığım bir mektup (**)
1337 mart ankara
dün gece mektup aldım bir felakete dair
siyah satırlarında şöyle yazılı:
"şair!
bilmiyoruz nereden başlamalı biz söze
kara bir hançer gibi zavallı gönlümüze
saplanan son acıyı sen de duyuyor musun?
yoksa hülyalarınla hálá uyuyor musun?
boşluklara atılan ruhumuza bu bir sır:
bilmiyoruz gönüller bu kadar yakın mıdır?
dileriz derdimizi avutmasın seneler
bize son vazifeni yapmış olursun eğer
zavallı gönlümüzde bu derin mátemi sen
rüba beyin sesiyle ebedileştirirsen...
ah bir hale düştük ki duysa káinat ağlar
hem bir kardeş kaybettik, hem çok sevgili bir yár
biz gurbette ağlarken o da gurbette öldü
biz gurbete gömüldük, o toprağa gömüldü...
şimdi o uzaklarda, çok uzaklarda bizden!
hayaline ağlayan yorgun gözlerimizden
yüzü rüyalardaki yüzler gibi kayboldu.
zaten o bir çiçekti bir çiçek gibi soldu
bir bahçeye gitti ki açılmaz çiçekleri
kahpe felek kendini bildiği günden beri
gökler zulümleriyle bu kadar alçalmadı.
artık güzelliklere imanımız kalmadı.
hiçbir ümidimiz yok hiçbir gayemiz de
şair? fani neşeyi artık arama bizde
şimdi biz bir hayale ağlarız için için
tesellisi olmayan gönüllerimiz için
sade ona kavuşmak tesellidir diyoruz
ona kavuşmak için ölümü bekliyoruz
müstensihi (aktaran)
názım hikmet
(**) názım hikmet (ran), aldığım bir mektup, anadolu duygusu, ikaz matbaası, ankara, 1337 (1921), sayı: 7, s. 103.
çankaya belediyesi çağdaş sanatlar merkezi yöneticisi sayın ömer türkoglu ve çalışma arkadaşlarına teşekkür ederiz
kaynak:http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=294451
not: edebiyat bilgim yetersiz oldugu icin yeterince düzenleyemedim. pek anlasilir, kolay okunur olmayabilir. düzenlenmiş halini bulan birileri yazarsa nede hos olur.
*** *** ve (?) işaretleri metinde okunamayan bölümleri işaret ediyor.
---1. şiir---
müşterek zahmet (*)
gözlerimiz
şeffaf
temiz
damlalardır
her damlada
demire can veren dehanın
bir küçücük
zerresi vardır
şeffaf
temiz
damlalarıyla gözlerimiz
bir umman içinde birleşmeseydi eğer
her zerre
dağılsa idi başka bir yere
dinamolarla durmayanları çiftçileştirerek
çelik dağları sof bir klak gibi döndüremezdik!
müşterek zahmetin şamateri
yakan
*** *** çevirir akan
istimar(?) ateşini
şem’asız kibrit gibi söndüremezdik
şeffaf
temiz
damlalarıyla gözlerimiz
bir umman içinde o kadar karıştı ki
kaynayan suda buzu
nasıl eritirse deniz(?)
işte biz de
birbirimizde
öyle kaybolduk
yükseldi müşterek zahmetin şamateri!
demire can veren dehayı bulduk
moskova / názım hikmet
(*) názım hikmet (ran), müşterek zahmet, yeni hayat, halk iştirakiyyun fırkası’nın náşiri-i efkárı, ikaz matbaası, ankara, 5 austos 1922, sayı: 18. s. 6
---2. şiir---
vehbi ve náfi kardeşlerimin acılarına:
aldığım bir mektup (**)
1337 mart ankara
dün gece mektup aldım bir felakete dair
siyah satırlarında şöyle yazılı:
"şair!
bilmiyoruz nereden başlamalı biz söze
kara bir hançer gibi zavallı gönlümüze
saplanan son acıyı sen de duyuyor musun?
yoksa hülyalarınla hálá uyuyor musun?
boşluklara atılan ruhumuza bu bir sır:
bilmiyoruz gönüller bu kadar yakın mıdır?
dileriz derdimizi avutmasın seneler
bize son vazifeni yapmış olursun eğer
zavallı gönlümüzde bu derin mátemi sen
rüba beyin sesiyle ebedileştirirsen...
ah bir hale düştük ki duysa káinat ağlar
hem bir kardeş kaybettik, hem çok sevgili bir yár
biz gurbette ağlarken o da gurbette öldü
biz gurbete gömüldük, o toprağa gömüldü...
şimdi o uzaklarda, çok uzaklarda bizden!
hayaline ağlayan yorgun gözlerimizden
yüzü rüyalardaki yüzler gibi kayboldu.
zaten o bir çiçekti bir çiçek gibi soldu
bir bahçeye gitti ki açılmaz çiçekleri
kahpe felek kendini bildiği günden beri
gökler zulümleriyle bu kadar alçalmadı.
artık güzelliklere imanımız kalmadı.
hiçbir ümidimiz yok hiçbir gayemiz de
şair? fani neşeyi artık arama bizde
şimdi biz bir hayale ağlarız için için
tesellisi olmayan gönüllerimiz için
sade ona kavuşmak tesellidir diyoruz
ona kavuşmak için ölümü bekliyoruz
müstensihi (aktaran)
názım hikmet
(**) názım hikmet (ran), aldığım bir mektup, anadolu duygusu, ikaz matbaası, ankara, 1337 (1921), sayı: 7, s. 103.
çankaya belediyesi çağdaş sanatlar merkezi yöneticisi sayın ömer türkoglu ve çalışma arkadaşlarına teşekkür ederiz
kaynak:http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=294451
not: edebiyat bilgim yetersiz oldugu icin yeterince düzenleyemedim. pek anlasilir, kolay okunur olmayabilir. düzenlenmiş halini bulan birileri yazarsa nede hos olur.
tıpkı mıknatıs gibi şairdir. seçer!
yapay plastiklerle işi olmadığı gibi, odun, tahta türevlerini de siklemez.
işi-gücü, demir-çelik gibilerledir.
yapay plastiklerle işi olmadığı gibi, odun, tahta türevlerini de siklemez.
işi-gücü, demir-çelik gibilerledir.
vatan haini
``nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala,
amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi hikmet
nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala.´´
bir ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne,
kapkara haykıran puntularla,
bir ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında amiral vilyamson’un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, amerikan amirali amerika, bütçemize 120milyon lira hibe etti 120 milyon lira.
``amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi hikmet
nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala.´´
evet, vatan hainiyim, siz vatanperversiniz, siz yurtseversiniz,
ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim
vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tınaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, amerikan üsleri, amerikan bombası, amerikan donanması topuysa
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala....
``nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala,
amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi hikmet
nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala.´´
bir ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne,
kapkara haykıran puntularla,
bir ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında amiral vilyamson’un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, amerikan amirali amerika, bütçemize 120milyon lira hibe etti 120 milyon lira.
``amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi hikmet
nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala.´´
evet, vatan hainiyim, siz vatanperversiniz, siz yurtseversiniz,
ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim
vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tınaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, amerikan üsleri, amerikan bombası, amerikan donanması topuysa
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala....
hiçbir zaman değeri bilinmeyen, bu ülkenin görmüş olduğu nadir büyük şairlerden, yazarlardan biri. ama bazı kaz kafalılar anlamazlar onun neler demek istediğini.
’’ yeryüzünde tohum gibi saçmışım ölülerimi,
kimi odesa’da yatar,kimi istanbul’da,prag’da kimi.
en sevdiğim memleket yeryüzüdür.
sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi..
şiirlerindeki her kelime satır satır yüreğimize işlenmiş gibi,onda sanki her güzel hece her güzel sözcük merdiveni..unutulmaz büyük bir şair..
kimi odesa’da yatar,kimi istanbul’da,prag’da kimi.
en sevdiğim memleket yeryüzüdür.
sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi..
şiirlerindeki her kelime satır satır yüreğimize işlenmiş gibi,onda sanki her güzel hece her güzel sözcük merdiveni..unutulmaz büyük bir şair..
(bkz: yarida kalan bir bahar yazisi)
(bkz: turkiye isci sinifina selam)
(bkz: stronsium 90)
(bkz: kalbim)
(bkz: saman sarisi)
(bkz: radyoaktiviteli yagmurlar ustune)
(bkz: olume dair)
(bkz: portatif karyola)
(bkz: nereden gelip nereye gidiyoruz)
(bkz: mor menekse ac dostlar ve altin gozlu cocuk)
(bkz: kadinlarimizin yuzleri)
(bkz: iyimser adam)
(bkz: govdemdeki kurt)
(bkz: gomlek pantolon kasket ve fotre dair)
(bkz: gece gelen telgraf)
(bkz: fakir bir simal kilisesinde seytan ile rahip)
(bkz: dunyanin en tuhaf mahluku)
(bkz: cocuklarimiza nasihat)
(bkz: cocuklar olebilir yarin)
(bkz: bulutlar adam oldurmesin)
(bkz: bulut mu olsam)
(bkz: bir kuvet hikayesi)
(bkz: bir kiz vardi japonya da)
(bkz: benim oglan fotograflarda buyuyor)
(bkz: benerci kendini nicin oldurdu)
(bkz: aclik ordusu yuruyor)
(bkz: turkiye isci sinifina selam)
(bkz: stronsium 90)
(bkz: kalbim)
(bkz: saman sarisi)
(bkz: radyoaktiviteli yagmurlar ustune)
(bkz: olume dair)
(bkz: portatif karyola)
(bkz: nereden gelip nereye gidiyoruz)
(bkz: mor menekse ac dostlar ve altin gozlu cocuk)
(bkz: kadinlarimizin yuzleri)
(bkz: iyimser adam)
(bkz: govdemdeki kurt)
(bkz: gomlek pantolon kasket ve fotre dair)
(bkz: gece gelen telgraf)
(bkz: fakir bir simal kilisesinde seytan ile rahip)
(bkz: dunyanin en tuhaf mahluku)
(bkz: cocuklarimiza nasihat)
(bkz: cocuklar olebilir yarin)
(bkz: bulutlar adam oldurmesin)
(bkz: bulut mu olsam)
(bkz: bir kuvet hikayesi)
(bkz: bir kiz vardi japonya da)
(bkz: benim oglan fotograflarda buyuyor)
(bkz: benerci kendini nicin oldurdu)
(bkz: aclik ordusu yuruyor)
bir insanin memleketine olan hasretini, anlatabilecegi en sade dille anlatmis olan sairdir.
"bir vapur gecer varna onunden,
oy karadenizin gumus telleri,
bir vapur gecer bogaza dogru.
nazim usulcacik oksar vapuru,
yanar elleri..."
"bir vapur gecer varna onunden,
oy karadenizin gumus telleri,
bir vapur gecer bogaza dogru.
nazim usulcacik oksar vapuru,
yanar elleri..."
nazim hikmet ko$tu anlamina gelen ingilizce hededir.
(bkz: run nazım run)
insan hayatı boyunca kaç yerde onun dizeleri gibi dizeler bulabilir ki kaç kişi onun muhabbettini yaşatabilir ki ülkesini çok sevdi ülkesinin sözde büyükleri onu bir türlü sevemedi,dünya ona saygı duydu bir tek biz saygı duyamadık.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?