Kuala Lumpur buyukelcisi olmus. hadi hayirli olsun.
merve kavakçı
meclis, iade-i itibar dedi. merve kavakçı da "hay hay!" dedi ve,
43 aylık milletvekili maaşı ile 10 yıllık emekli milletvekili maaşını istedi. hesaplarsak eğer trilyon lirayı bulacak bu meblağ.
iade-i itibar yapmak isteyen meclisti, halk değil! ben bu parayı merve kavakçıya verdiğim vergilerle ödemek zorunda değilim arkadaş!
durduk yere yaralarını kaşıdılar, şimdi kan revan içinde kalan millet oldu!
allah belasını versin sizin yönetim anlayışınızın...
43 aylık milletvekili maaşı ile 10 yıllık emekli milletvekili maaşını istedi. hesaplarsak eğer trilyon lirayı bulacak bu meblağ.
iade-i itibar yapmak isteyen meclisti, halk değil! ben bu parayı merve kavakçıya verdiğim vergilerle ödemek zorunda değilim arkadaş!
durduk yere yaralarını kaşıdılar, şimdi kan revan içinde kalan millet oldu!
allah belasını versin sizin yönetim anlayışınızın...
hortlamış sanırım. bülent ecevitin kendisiyle ilgili konuşması için;
http://www.vidivodo.com/video/bulent-ecevit-merve-kavakci-diyalogu/122149
http://www.vidivodo.com/video/bulent-ecevit-merve-kavakci-diyalogu/122149
hangi itibar iade edilecekmi$ kendisine, ben bunun merakindayim.
kendi ulkesinin en temel kanununa, yine kendi ulkesinin meclisinde ihanet eden ki$inin ne itibari olacak diyecegim ama bir anda iktidarda akp hukumeti oldugu geliyor aklima, susuyorum.
ba$bakana "ciftcinin hali ne olacak" diye soran adam sirf bunu sordugu icin hem ba$bakandan "ananı da al git" diye hakaret i$itiyor, hem aylarca hapis yatiyor, ama laik bir ulkenin meclisine turbanla girmeye cali$an bir milletvekiline itibari iade ediliyor. gel de cik sen bu ulkenin i$inin icinden.
kendi ulkesinin en temel kanununa, yine kendi ulkesinin meclisinde ihanet eden ki$inin ne itibari olacak diyecegim ama bir anda iktidarda akp hukumeti oldugu geliyor aklima, susuyorum.
ba$bakana "ciftcinin hali ne olacak" diye soran adam sirf bunu sordugu icin hem ba$bakandan "ananı da al git" diye hakaret i$itiyor, hem aylarca hapis yatiyor, ama laik bir ulkenin meclisine turbanla girmeye cali$an bir milletvekiline itibari iade ediliyor. gel de cik sen bu ulkenin i$inin icinden.
1999 yılıydı sanırım, kendisi mecliste yemin ettirilmeden meclisten çıkartıldı ardından da türk vatandaşlığından... bu nedenden ötürü abdde yaşamakta.
kendi doğrularından başka doğrular olduğunun farkında olmayan, her daim burnunun dikine giden laik-hristiyan abd vatandaşı olmakta ise nedense bir beis görmeyen türbanlı siyasetçi.
meclis, kendisine iade-i itibar yapacak.
ağır ağır geliyorlar mirim, söylemiştim...
ağır ağır geliyorlar mirim, söylemiştim...
kendisi 10 yıl aradan sonra "helal gıda konferansı" icin türkiyeye gelmi$tir.
gözümüz yollarda kalmı$tı.
gözümüz yollarda kalmı$tı.
(bkz: kavak yelleri)
aslında amerikan vatandaşı olan türkiyeyi karıştırmak için dönemin dinci partilerinden milletvekili seçilen,mecliste yanında türban savunucusu nazlı ılıcak ile otururken rahmetli sayın bülent ecevit tarafından mecliste iyice haşlanan türkiye için gram faydası olmayan krizlere sebebiyet veren kişi şimdide sanırım amerikada yaşıyor. nedense mikserlerin hepsi amerikaya kaçıyor.
babasi teksasin imamidir. turklere karsi guzel duygular besler.
ecevit rahmetli olduktan sonra
-yüce mahkemenin huzuruna şimdi çıktı..bize yorum yapmak düşmez tarzında bi laf etmişti...
-yüce mahkemenin huzuruna şimdi çıktı..bize yorum yapmak düşmez tarzında bi laf etmişti...
meclise türbanla girmeye çalışarak tarihi hatalardan birisini yapmıştır ve o salak,şabalak suratının ne hale geldiğini tüm türkiye görmüştür.
şimdi amerikada türkiye aleyhtarı kampanyalarda boy gösteriyor.
(bkz: ananı da al git merve)
şimdi amerikada türkiye aleyhtarı kampanyalarda boy gösteriyor.
(bkz: ananı da al git merve)
nazlı ılıcak denen varlığın kifayetsizce nasıl desteklediğine şahit olduğumuz şahıs...
akşam fox tvde çapraz ateş adlı programa katıldı.. anladığım şey duymak istemiyorlar.. reha muhtarın deyimiyle vurdum duymaz insan olarak nitelendiriliyor.. bu kadının milletvekili olabildiğine hala inanamıyorum... (bkz: bu bir rüya olmalı)
10.11.2006, vakit gazetesi’inde yazdıkları;
bu hafta içinde gelişen hadiselerin basına yansımalarına bakıyorum da; “iyi ki vakit var!”
diyorum. o, doğruluk endeksli değil sadece, aynı zamanda da doğruluk endeksi. iyi ki vakit var! bu neden önemli? çünkü ondan başka bu işi yapan kalmamış. kıyısından köşesinden yapmakla yetinenlere, zaman zaman “bir parça” eğilip bükülmeyi mübah sayanlara gelince, bu, prensip sahibi olmakla bir değildir elbette. ilkelerin bir oy, bir şov, bir ekran gözükümü, bir mikrofon uzatımı için hiçe sayıldığı bugünde iyi ki vakit var, bu sapmalara dikkat çekecek! halkın sesi, hakkın sesi olarak vakit var! vakit ailesine mensup olmaktan gurur duyuyor, bir okur olarak teşekkür ediyorum.
hafta boyu ısrarla düşüncemi öğrenmek isteyen basın mensuplarına gelince, bizim açımızdan dava en yüce mahkemeye intikal etmiştir, bu aşamada konuşmamız uygun değildir demekle yetiniyorum.
abd seçimleri
salı günü yapılan abd ara seçimlerinde tarih yazıldı. sonuç herkese sürpriz oldu, demek yanlış olmaz. demokratlar hem senato’yu hem de temsilciler meclisi’ni aldılar. yani ikisinde de çoğunluğu ele geçirdiler. bu, amerikan siyasetinin pek alışık olmadığı bir şeydir. abd tarihi genelde tutucu, elitist cumhuriyetçiler tarafından yönetilen kongrelere ve onlar tarafından oluşturulan hükümetlere alışkın. arada bir kennedy gibi, carter ve clinton gibi demokratlar, tepki oylarıyla başkan seçilirler mesela. ama kongre’nin iki kanadında stabil bir cumhuriyetçi hâkimiyeti gözlenir genelde. bu sefer tam bir patlama gerçekleşti. tepki patlaması da diyebilirsiniz buna... irak tepkisi! bush için utanç verici bir durum. herhalde çarşamba sabahı bush olarak uyanmak dünyanın en kötü şeyi olmuştur. yeryüzünde kimse onun yerinde olmak istememiştir. bir gece önce sandıkların açılmaya başladığı saatlerde erkenden istirahata çekilmiş sayın bush. sonra gece on bir civarında sağ kolu karl rove, kara haberi uyandırarak vermiş: “temsilciler meclisi’ni kaybettik!” demokratlar, tahminlerin ötesinde ve almaları gerekenin üç katı sayıda koltuğu hem de çoğu yerde açık farkla aldılar. gecenin ilerleyen saatlerinde senato aritmetiğinde de cumhuriyetçileri yakalayan demokratlar, montana ve virginia gibi katı cumhuriyetçi olan eyaletlerin de demokrat listesine katılmasıyla ikinci zaferlerini ilan ettiler.
bu seçim -teşbihte hata olmaz- bush, cheney ve rumsfeld üçlüsünün yüzüne inen acı bir tokat oldu. kibir kadar kötü bir şey var mıdır? kendini hiç ölmeyecek, hiç düşmeyecek zannetmek kadar kötü, bir o kadar da zavallı bir şey var mıdır? üçü de öyle zannetti. biz ne yaparsak yapalım, hesaba tutulmayacağız sandılar... yanıldılar. çarşamba öğlen saatlerinde bush, halkın karşısında kameralara seslendi: “sorumluluk benimdir, hayal kırıklığına uğradım.” bush’u beyaz saray’ın arkasında her zaman basın toplantılarını yaptığı gül bahçesi’ne çıkarken seyrettim. o her zamanki gibi gerilmiş, külhanbeyi tavırlı kolları vücuduna bitişmişti. eskisi gibi –mecazi manada değil, gerçek anlamda- burnu havada da yürümüyordu. merkepten düşmüş karpuz gibiydi. darmadağın. benzer bir manzara sadece iki saat sonra washington’a düşen ikinci bomba haberle gözlendi. rumsfeld görevinden alınmıştı. (günümüz daha da iyi olabilir miydi?..) vaziyeti kurtarmak babında birinin “gitmesi” lazımdı. bu yüz kızartıcı tablo belki o zaman biraz hafifletilebilirdi. ama cheney gidecek değildi ya!.. cheney’siz bir bush, beyinsiz bir kuştan farksız olurdu, onun için bu çözüm değildi. gözler rumsfeld’e çevrildi, günah keçisi ilan edildi! bush ve hemen arkasında onu takip eden rumsfeld ekran karşısına çıktıklarında, rumsfeld ağlamamak için kendini zor tuttu, irak’ta görev yapan askerleri çok özleyeceğini söylediğinde sesi titriyordu, ebu gureyb de onu unutmayacaktı. kendini harcanmış hissediyor olması muhtemeldi...
atalarımız ne güzel söylemişler: “bir varmış, bir yokmuş.” bunu anlamak için evvel zaman içine gitmeye gerek yoktu. yakın tarihimiz, orada veya burada, abd’de veya türkiye’de buna delildi. insan faniydi... işinde de fani, gücünde de...
bu hafta içinde gelişen hadiselerin basına yansımalarına bakıyorum da; “iyi ki vakit var!”
diyorum. o, doğruluk endeksli değil sadece, aynı zamanda da doğruluk endeksi. iyi ki vakit var! bu neden önemli? çünkü ondan başka bu işi yapan kalmamış. kıyısından köşesinden yapmakla yetinenlere, zaman zaman “bir parça” eğilip bükülmeyi mübah sayanlara gelince, bu, prensip sahibi olmakla bir değildir elbette. ilkelerin bir oy, bir şov, bir ekran gözükümü, bir mikrofon uzatımı için hiçe sayıldığı bugünde iyi ki vakit var, bu sapmalara dikkat çekecek! halkın sesi, hakkın sesi olarak vakit var! vakit ailesine mensup olmaktan gurur duyuyor, bir okur olarak teşekkür ediyorum.
hafta boyu ısrarla düşüncemi öğrenmek isteyen basın mensuplarına gelince, bizim açımızdan dava en yüce mahkemeye intikal etmiştir, bu aşamada konuşmamız uygun değildir demekle yetiniyorum.
abd seçimleri
salı günü yapılan abd ara seçimlerinde tarih yazıldı. sonuç herkese sürpriz oldu, demek yanlış olmaz. demokratlar hem senato’yu hem de temsilciler meclisi’ni aldılar. yani ikisinde de çoğunluğu ele geçirdiler. bu, amerikan siyasetinin pek alışık olmadığı bir şeydir. abd tarihi genelde tutucu, elitist cumhuriyetçiler tarafından yönetilen kongrelere ve onlar tarafından oluşturulan hükümetlere alışkın. arada bir kennedy gibi, carter ve clinton gibi demokratlar, tepki oylarıyla başkan seçilirler mesela. ama kongre’nin iki kanadında stabil bir cumhuriyetçi hâkimiyeti gözlenir genelde. bu sefer tam bir patlama gerçekleşti. tepki patlaması da diyebilirsiniz buna... irak tepkisi! bush için utanç verici bir durum. herhalde çarşamba sabahı bush olarak uyanmak dünyanın en kötü şeyi olmuştur. yeryüzünde kimse onun yerinde olmak istememiştir. bir gece önce sandıkların açılmaya başladığı saatlerde erkenden istirahata çekilmiş sayın bush. sonra gece on bir civarında sağ kolu karl rove, kara haberi uyandırarak vermiş: “temsilciler meclisi’ni kaybettik!” demokratlar, tahminlerin ötesinde ve almaları gerekenin üç katı sayıda koltuğu hem de çoğu yerde açık farkla aldılar. gecenin ilerleyen saatlerinde senato aritmetiğinde de cumhuriyetçileri yakalayan demokratlar, montana ve virginia gibi katı cumhuriyetçi olan eyaletlerin de demokrat listesine katılmasıyla ikinci zaferlerini ilan ettiler.
bu seçim -teşbihte hata olmaz- bush, cheney ve rumsfeld üçlüsünün yüzüne inen acı bir tokat oldu. kibir kadar kötü bir şey var mıdır? kendini hiç ölmeyecek, hiç düşmeyecek zannetmek kadar kötü, bir o kadar da zavallı bir şey var mıdır? üçü de öyle zannetti. biz ne yaparsak yapalım, hesaba tutulmayacağız sandılar... yanıldılar. çarşamba öğlen saatlerinde bush, halkın karşısında kameralara seslendi: “sorumluluk benimdir, hayal kırıklığına uğradım.” bush’u beyaz saray’ın arkasında her zaman basın toplantılarını yaptığı gül bahçesi’ne çıkarken seyrettim. o her zamanki gibi gerilmiş, külhanbeyi tavırlı kolları vücuduna bitişmişti. eskisi gibi –mecazi manada değil, gerçek anlamda- burnu havada da yürümüyordu. merkepten düşmüş karpuz gibiydi. darmadağın. benzer bir manzara sadece iki saat sonra washington’a düşen ikinci bomba haberle gözlendi. rumsfeld görevinden alınmıştı. (günümüz daha da iyi olabilir miydi?..) vaziyeti kurtarmak babında birinin “gitmesi” lazımdı. bu yüz kızartıcı tablo belki o zaman biraz hafifletilebilirdi. ama cheney gidecek değildi ya!.. cheney’siz bir bush, beyinsiz bir kuştan farksız olurdu, onun için bu çözüm değildi. gözler rumsfeld’e çevrildi, günah keçisi ilan edildi! bush ve hemen arkasında onu takip eden rumsfeld ekran karşısına çıktıklarında, rumsfeld ağlamamak için kendini zor tuttu, irak’ta görev yapan askerleri çok özleyeceğini söylediğinde sesi titriyordu, ebu gureyb de onu unutmayacaktı. kendini harcanmış hissediyor olması muhtemeldi...
atalarımız ne güzel söylemişler: “bir varmış, bir yokmuş.” bunu anlamak için evvel zaman içine gitmeye gerek yoktu. yakın tarihimiz, orada veya burada, abd’de veya türkiye’de buna delildi. insan faniydi... işinde de fani, gücünde de...
düzenbaz ve din taciri olduğu mahkeme kararlarıyla sabit olan, tüebanın altına, neler gizlendiği daha sonra bir bir ortaya çıkan abd yurttaşı.
kasıtlı bir biçimde gündem yaratmak,ortalığı karıştırmak amacıyla piyasaya sürülmüş, kimlere hizmet ettiği belli olmayan, amaçlarını gerçekleştirmek için türkiye de çok klişe bir sembolu kullanan hatun kişi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?