memleketten bir hikaye

kasif

ı

ailemleydim. kapı öylesine birden bire vuruldu; tekleyen ritimlerle değil ha, öyle kırılırcasına vuruldu. “ hayırdır inşallah” dedik, kapıya önce ben ardımdan da meraklı annem yöneliverdi. hepimizin o ana kadar olan neşesi bir urgan ipi ile duvarlara, boynu bükük görüntülerine nazaran asılıverdi. suratlarımızdaki asılı kalan neşenin son kırıntıları da havada asılı kaldığından, urgan ipine boncuk gibi dizilenlerden oldu zağar. olsundu bizim için; nasıl olsa o kapı önündeki evimizi yıkarcasına tıklayan el ve dahi usun meramını dinleyecektik, kapı kapandığında da urganda boncuk boncuk dizili duran neşemizi pare pare alıp ait oldukları yere dizecektik. yani biz neşeli aileyiz, onu deyiveriyorum aslında kıssadan hisse. gerçi anlatı uzun oldu ama, idare ediverin gayri.

kapıyı açtım. arkamda annem benden kısa boylu olduğu için parmaklarının uçlarında yükselmeye, arada bir hoplaya zıplaya da önümdeki kişiyi görmeye meylediyordu. bazen kızardım anneme; aklı olmadık yerde tekliyor diye. bree kadın, madem merak eyledin, sokul yanıma, bakıver sen de, kapıdaki gizemliye.

uzun ama ince, güçlü ama narin, iradeli ama düşünceli, hassas ama kararlı bir karaltı vardı önümde. nedenini bilmeyen bir korku çörekleniverdi içime. altıncı his mi derlerdi bilincinle ve bilinçaltınla anladıklarının kuvvetine? evet, evet.. ondan derlerdi, hatırladım şimdi bu içsel hengamede.

kapkara gözleri vardı. sokak kapısını, mahallemizi, kasabamızı, ilçemizi ve hatta kentimizi kaplayan geceden daha bir kara, daha bir derin, daha bir manidar ve daha bir soğuktu. malumunuz, ocak ayı soğuk olur mevsim itibariyle.

soramadım sormam gerekeni. oysa hafıza iyidir bende. “ ne istemiştiniz?” ya da “ kimsiniz?” yahut “ ne var?” diyemedim ezberimdeki repliklerden… seçemedim belki de hangisini dillendirmem gerektiğini. ya da belki de korktum, bu gece gözlü, gece ruhlu adamın hangi haberi getirdiğini bildiğimden!

annem sonunda aklını kullanmaya karar verdi de çekiştirdi beni yan tarafına. ezberindeki o unutmayacağı repliklerden birini kullanıverdi pervasızca. o an soğukkanlılığına hayran mı olmalıydım yoksa hafızanın zaten sığ olan tarafından hiç unutulmayacak olanı çıkarıp dillendirdiğini mi hatırıma getirmeliydim, karar veremedim doğrusu.

bir titreme geldi bana en soğuğundan, en zemherisinden. bacaklarımda mecal kalmadığını hissettiğim en son hatırım oldu. gerisini ben de bilmiyorum…

bildiğim, urgan ipinde dizili olan neşeler bir daha yerine gelmedi, koyulmadı.

***

ıı

kapı vurulduğunda hepimizin suratındaki gülümseme asılı kaldı tabii. kıza seslendim, “ git kapıyı aç” diye. ufladı, pufladı; ben de ayağa kalkıp payladım. aynı anda kapıya yeltendik, baktım açacak, ben birkaç adım ötede durdum.

karşımda cüsselimi cüsseli, kararlı mı kararlı, yakışıklı mı yakışıklı yağız bir delikanlı. hani evli olmasam gönül vereceğim cinsten, o kadar yani!.. şaka canım, şaka! dünya ahiret kardeşim olsun kendisi. size anlatmak istedim ne kadar güzel olduğunu.

kendi gibi billur sesi ile akşamımızın güzel olmasını söyledi. ayol pek de kibar ve inceymiş. sevdim bu delikanlıyı. istese, verecektim bizim kızı; o derece yani. gerçi zati verili de, latife yapayım bu tatsız hadisenin üzerine dedim… dedi ya, “ akşamınız güzel olsun” oldu ya, ona şaştım birden. neyse, “buyur” dedik kendisine. anlat hele, ne oldu gecenin bir vakti diye.

önce yamanca bir bakış attı bizim kıza, sonra bir bir döküverdi cebindeki taşları. sormaz olaydım sorumu, almaz olaydım yanıtı.

en son hatırladığım evimizin direği, kalbimin eri, çocuklarımın babasının beni kapının önünden yana savurması idi.

***

ııı

güzeller güzeli adam yakıştırmaları bana pek yumuşakça yani kadınlığa meyletmiş oğlanca gelirdi. zira bu erkek adamı, güzel adamı görünceye kadar. kendisi kadar güzel olmayan getirdiği habere mi yansaydım, yoksa o an kendisini yok etmek bana farz olan kızımı tüketeceğime mi?

biz küçük kasabada yaşarız anam babam. burada töreler konuşur, namus konuşur. ben de evimin eri olarak hamımın ve kızlarımının namusundan sorumluyum zahir. ne için yaşıyoruz be kardeşim? elbet ya, elbet onun için; “namus” için. iki dudak arasından çıkacak kadar kısa ömürlü, beyinlerde ölünceye dek yer edecek kadar uzun ömürlü ve yiyip bitirici, tüketici…

karşımda duran adamı tanıtmalıydım evvela, haklısınız. haberin üzüntüsünden ne yapacağımı şaşırdım. kızım aliye’nin nişanlısı. yakında düğünleri vardı. vardı diyorum, artık yok. kızım kirletmiş kendisini. hem de sevdiği adamla. hangisine yanayım şimdi? kızımın kirlendiğine mi? kızımın bir başkasını sevdiğine mi? bakmayın, kırsal yerler için ben hayli ileri düşünceliyim. gördünüz işte siz de; kızım için üzülüyorum. namusumu sonra düşünüyorum.

ama bırakmazlar bizi rahat anam babam. illa da isterler namus temizlensin.

efendim? kızımın sevdiği adamla evlendirelim, olsun bitsin mi? haydi canım, haydi, git işine gücüne.. sokma akıl verme bana sokuşturmalarınla!.. adam erkek gibi erkek olsa kirletir miydi kızımı? haydi bir cahillik yaptılar, peki ya tadına vardıktan sonra bırakıp gider miydi benim kınalı kuzumu?

içime ateş düştü a dostlar! yerde baygın uzanan kızım. melek yüzlüm. dünün çocuğu, bugünün genç kızı, az öncenin zavallı kadını. – “ namusu temizle ağa! iffetimi kurtar” diyor beriki yağız delikanlı. haklı kardeşim. haklı.. bizim buraların yasası, tasası bu.

ahh içim, ahh kalbim. ne diyem ben şimdi sana ahh beynim? ahh fikirlerim! ahh inançlarım!

***

ıv

sabah hiç de güzel ve huzurlu uyanamadım. kirlendiğimi öğrendi anam, babam ve yedi cihan. biliyordum, keseceklerdi biletimi. şimdi içimdeki korku ölmek değil de, ihanete uğramamın acısı ve ölünce cennete mi cehenneme mi gideceğimin kaygısı. çaresizlik bu demek ki.

...

babam arkamdan sıktı beynime kurşunu. acımadı, yemin olsun ki acımadı; kalbim birisine tutulup kendimi ona verdiğim ve yüz üstü bırakıldığım kadar acımadı. annemin bedduaları ve söylemleri kadar yakmadı içimi. babamın çaresizliği ve insanlığının sıcaklığı kadar işlemdi içimin tüm hücrelerine, hislerimin en derinlerine. kızmadım da bu pala bıyıklı, idam bakışlı adama. içini bilirdim onun, aslında ne kadar da merhametli olduğunu.

ben yandım, dilerim sevgisi için daha niceleri töre kurbanına gitmez dedim son nefesimde.

ey tanrım, cennetinde, benim gibi sevgiye aç olanlara yer var mı?


memleketimin benzer hikayelerinin benzer bitişi.
yani,
son .

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol