dün bir yolculuğa çıktım anne. yanımda beni ilk gördüğü andan itibaren karşılıksız inanılmaz çok seven o mavi gözlü köpek vardı. ben nereye gitsem o da geldi. arabayla yollar kat ettik onunla. nerde mola verip bir çay içsem, hangi, lokantada durup yemek yesem ayaklarımın dibinden ayrılmadı anne. arabada yanımdaki koltukta oturdu. hep beni sevdi hiç ayrılmadı.
beni hiç kimse onun kadar çok ve onun kadar ilk görüşte sevmemişti anne. belki sen? sen beni ilk görüşte ne kadar sevdin anne?
sonra kumsalda koştuk biz mavi gözlü köpekle. çomaklar buldum ona attım tutsun diye. geri getirmedi ama peşlerinden koştu anne. filmlerdeki köpeklere özel bir şeyler yapıyor olmalılar. ya da filmlerde rol alan köpekler, filmlerde rol alan insanlardan daha akıllılar. hangisi doğru ben bilemedim anne.
köpek bahar zamanıydı tüylerini döktü anne. aşısını yaptırdım. ilaçlarını içirdim. arabamın içine dökülen tüylerini temizlettim. zafiyet derecesinde zayıf dedi veteriner anne. ona mama aldım, mama yedirecektim.
sonra araba tuttu köpeği anne. alışkın değil tabii onca trafiğe. kustu mamaları arabadaki örtüye. yer aradım koyacak kimse köpeğe bakmak istemedi anne. dedim taşınacağım bahçeli eve. ama insanlar kendi karınlarını doyuramazken köpekler onlar için lüks galiba anne.
mavi gözlü köpeği sanırım biri çok sevmiş anne. çok sevmiş ama hangi nedenden bilinmez terk etmiş sokaklara. ‘sev beni’ diyor, ‘yemek falan da istemem.’ onun açlığı ilgiye ve sevgiye, yemeğe değil anne.
tüylerini taradı veteriner çok hoşuna gitti onun da anne. ben örtü almaya ayrılınca yanından havladı, ağladı, bırakma beni dedi. tamam dedim buradayım. seni seviyorum, senin yanındayım.
oğlum da sevdi onu ama benim kadar değil anne. ona daha yavru, onunla iletişim kuracak, yaşı ona yakın, haylazlığı ondan beter bir köpek lazım sanırım. ben mavi gözlü köpeği aslında kendim için istemiştim. çünkü beni hiç kimse onun kadar çok ve onun kadar ilk görüşte sevmemişti anne.
gözlerini görünce çakır demiştim ona anne. caddede ne zaman beni görse yanıma koşuyor, ön patileriyle üstüme ardılıyor, tuttuğum zaman ellerini öyle bana bakıyor, sev beni diyordu anne. cuma akşamı tekrar arabamın peşine takıldı. çocuklarla oynadık, koştuk, koş çakır dedim peşimizden geldi. benim gözlerimin içine bakıyor ben gel dersem geliyordu anne.
cumartesi sabahı yağmurun sesiyle uyandım anne. ilk aklıma gelen çakır’ın bu yağmurdan nasıl korunduğuydu. sonra evden çıkınca tekrar takıldı arabamın peşine. sonrası malum. arabaya aldık köpeği oğlumla. oğlumu da suç ortağı yapmayayım anne. ben istedim en çok onu götürmeyi, onu sevmeyi. sonsuza kadar benimle kalır sandım anne.
akşam olunca arabada nefes alamaz olduk tüyden. koyacak yer bulduk zar zor köpeği. sonra dedim, çok büyüksün sen oğlum için. madem bir kişilik kadromuz vardı evde köpek için, bu kadroyu bencillik edip kendime ayırdığım için senden özür dilerim. sokakta başıboş gezmen daha hayırlı mıydı bilemedim. ama akşam mesai bitiminde seni tuttum, yeni barınağa getirdim.
en son boş kafese seni koyduğumda kapıyı üzerimizden kilitleselerdi ve ben de senle kalabilseydim. baktım içerde bir evin, talaştan ve tahtadan yatağın olacak. suyun temiz, yemeğin üç öğün. biraz gürültücü arkadaşların var yan kafeslerde ama olsun. boynunda çıkarmaya kıyamadığım tasman. yalnız bırakıp da kitleyince seni, arkamdan cızıklayıp tellere tırmanman..
gözümün önünden gitmiyor çakır.. sibirya kurdu kırması gözlerin.. telefonumda resmin.. beni bu kadar çok sevmeseydin.. başına bunlar gelmezdi biliyorum. ben de istiyorum bütün köpekler sahipli ve sevgi dolu yuvalarda yaşasınlar. ama elimden bu kadarı geliyor çakır.
kocaman bir bahçem olduğu zaman seni için geç olabilir. yalnız senin gibi sevgiye muhtaç hayvanlar için bahçesi küçük ama gönül bahçesi büyük dünyamda her zaman sevgi olacak bunu bil.
mavi gözlerin gözlerimin önünde, o mazlum halin yüreğimin dibinde.
ben de seni seviyorum çakır..
mavi bir köpeğin gözleri
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?